Sinema

90’lar Sineması

7 Aralık 2020

Yazı: 90'lar Sineması | Yazan: Ali Ballı

Veeee çok uzun bir zamandan sonra tekrar aranızdayım. Böyle sanki bir şov programını açıyor gibi giriş yaptım ama “Bu da kim?” diye soranlarınız olacaktır mutlaka. Diğer yandan Didem’e ara ara “Aslında çok özledim, yakında bir yazıyla tekrar geleceğim” deyip durdum da harekete geçme fırsatı bulamadım, onca hareketin içinde. Neyse ki kendisi “Aman Ali, yazacaksan yaz, geleceksen gel, bıdı bıdı yapıp durma” demedi kibarlığından. Demezdi de zaten, sağolsun hep “Ne zaman istersen yaz canım, dükkan senin” diye yaklaştı benim bu heyecan ataklarıma. Bunun rahatlığıyla da güzel bir kış gecesini beklemişim demek. Fonda Ella Fitzgerald ve Isn’t This A Lovely Day…

Şimdi malumunuz; olağanüstü günler yaşıyoruz, şu Covid belası bitmek bilmedi. Evlere kapandık, hobiler geliştirdik, ekmekler yaptık, abajur boyadık, artık seyretmediğimiz dizi kalmadı, Netflix’i yalayıp yuttuk. Ama 1 sene olacak neredeyse yapacak elişi de kalmadı, ekmek yapmaktan da sıkıldık, film seyretmekten de…

Gün gelecek film seyretmekten sıkılacağım aklıma gelmezdi. Birden üniversite yıllarıma gittim. Balıkesir gibi küçük bir şehirde, 90’ların ikinci yarısı. İnternetsiz dönemler tabi ama sanırım benim için en büyük şans çok iyi ve kaliteli filmlerin peş peşe vizyona girdiği yıllar olmasıydı. Vizyon sahibi gerçek bir sinemasever tarafından işletilen Şan Sineması.

Arnold Schwarzenegger, The Terminator – Judgement Day


The Terminator – Judgement Day | Film Afişi

Öyle bir dönem ki 90’lar, günümüzde başyapıt kabul edilen çoğu filmin gösterime girdiği yıllar.

90’ların başı; The Terminator – Judgement Day (Mahşer Günü), The Silence Of the Lambs (Kuzuların sessizliği), Good Fellas (Sıkı Dostlar), The Ghost (Hayalet), Shindler’s List (Shindler’in Listesi) ve Jurrasic Park gibi filmlerle süslense de bence asıl patlama 90’ların ikinci yarısında gerçekleşti.

Günümüzde artık klişe haline gelen “ters köşe yapan” veya “şaşırtmalı sonla biten” sürpriz finalli filmlerin belki ilk değil ama en güzel örneklerini o yıllarda seyrettik. 1994 yapımı The Shawshank Redemption (Esaretin Bedeli) bu akımın öncüsü gibiydi. Ardından Seven (Yedi), The Usual Suspects (Olağan Şüpheliler), The Game (Oyun), The Sixth Sense (Altıncı His) ve Fight Club (Dövüş Kulübü) geldi.

Tabii çok yaratıcı hikayeler de izledik, senaristlerin döktürdüğü. The Truman Show gibi, The Groundhog Day (Bugün Aslında Dündü) gibi, The Matrix gibi…

Diğer yandan sürrealizmin derin sularında dolaştığımız, akıl sır erdiremediğimiz, çözmeye çalışıp kafayı yediğimiz filmler de yok değildi. Lost Highway (Kayıp Otoban) gibi, Fear and Loathing in Las Vegas (Las Vegas’ta Korku ve Dehşet) gibi, Magnolia (Manolya) gibi…

Öyle bir dönem ki ben yazarken hangi birinden bahsedeceğimi şaşırdım şu anda. Bir filmi atlarsam sanki haksızlık edecekmişim gibi geliyor ama sanırım siz şu ana kadar keyifle okuyarak geldiniz. Ben de devam ediyorum öyleyse.

Breaking The Waves | Film Afişi


Breaking The Waves | Film Afişi

Avrupa ve Dünya sinemasının da silkelendiği yıllardı 90’lar.

Danimarkalı aykırı yönetmen Lars von Trier’in bana göre en iyi filmi Breaking the Waves (Dalgaları Aşmak), Sırp yönetmen Emir Kusturica’nın ünlü filmi Underground (Yeraltı), Polonyalı yönetmen Krzysztof Kieslowski’nin Üç Renk üçlemesi, Çinli yönetmen Won Kar-Wai’den Chunking Express (Şangay Ekspresi), İtalya’dan La Vita e Bella (Hayat Güzeldir), İspanyol yönetmen Pedro Almodovar’dan Todo Sobre Mi Madre (Annem Hakkında Herşey), bizden de Eşkıya, Ağır Roman ve İstanbul Kanatlarımın Altında vardı. Hey gidi günler…

Bir de yıllar boyu sürecek bir çekişmenin başlangıcıydı o dönem. Hangi savaş filmi en iyisiydi? Saving Private Ryan (Er Ryan’ı kurtarmak) mı? The Thin Red Line (İnce Kırmızı Hat) mı? Birisi çok popüler olup Oscar ödüllerini silip süpürürken diğeri biraz geri planda kaldı. Ama yıllar içinde ikisi de başyapıt olarak sinema tarihindeki yerini aldı.

Pulp Fiction | Yazı: 90'lar Sineması | Yazan: Ali Ballı


Uma Thurman, Pulp Fiction

Kült film denince ilk akla gelenler peki?

Pulp Fiction (Ucuz Roman) burada, Big Lebowski (Büyük Lebowski) burada, Boogie Nights (Ateşli geceler) burada, Leon (Sevginin Gücü), American History X (Geçmişin Gölgesinde) ve Trainspotting de burada…

90’lar sinemasında, o dönemin önemli gerilim filmlerinden de bahsetmek gerekiyor sanırım.

Hani şu el kamerasıyla çekilen ve gerçekmiş gibi pazarlanan meşhur Blair Witch Project (Blair Cadısı) filmi. Sonrasında da benzerleri çekilen ve gerilim sineması için farklı bir soluk getiren filmdi bu. 1999 yılında gösterime girmişti ama etkisi uzun yıllar sürdü. Scream (Çığlık) filmini de es geçemeyiz. O da teen-slasher tarzı gerilim filmlerinin öncüsüydü. Ama benim asıl favorim Interwiev with the Vampire (Vampirle Görüşme) idi. Tom Cruise ve Brad Pitt bu filmde ilk kez bir aradaydılar ama umarım son kez olmayacaktır. Ayrıca filmin müzikleri de çok başarılıdır, dinlemenizi şiddetle tavsiye derim.

Benim o yıllarda sinemada seyrettiğim için kendimi şanslı saydığım filmlerden biri de Fargo’ydu. Hâlâ döne döne seyrederim ve her seferinde de aynı tadı alırım. Hazır bu filmden bahsetmişken de 90’lı yıllarda yıldızı parlayan Coen Kardeşler ve David Fincher, Quentin Tarantino, Spike Jonze, Michael Bay ve Ron Howard gibi yönetmenlerin isimlerinden bahsetmesem olmazdı. Bu isimler 2000’ler boyunca da etkili olmaya devam edeceklerdi.

Bu yazıya sığdırabildiğimden çok daha fazlası var elbette ama hepsini yazmaya satırlar yetmez tabi. Şöyle bir şey yapalım mı? Herkes yorumlar kısmına kendi favori 3 filmi yazsın 90’lardan akıllarında kalan. Ne dersiniz? Orada konuşmaya devam ederiz belki.

Evet, bana şimdilik müsaade. Tekrar aranızda olmak, SenVeBen’de buluşmak yine çok heyecan verici. Bu sefer arayı fazla açmaya niyetim yok 🙂

Görüşmek üzere.

Ali Ballı

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

10 YORUMLAR

  • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 7 Aralık 2020 at 10:38

    Canım benim inanılmaz mutluyum geri döndüğün için. Hem yazılarının hem de senin dergide olmanı çok özlemişim.
     
    Gene bir nostalji rüzgarı estirmişsin dergide. Filmler, o filmleri izlediğimdeki gençliğim, beni nasıl etkiledikleri… Hepsi aklımdan geldi geçti. Harika bir liste olmuş, aklına, emeğine, ruhuna ve kalemine sağlık Alicim 🤗

  • Yanıtla Ali Ballı 7 Aralık 2020 at 15:14

    Çok teşekkürler Didem.
    Benim için de tekrar hatırlamak için vesile oldu.
    Yeninden burada olmak da çok güzel 🙂

  • Yanıtla Demet Uncu 8 Aralık 2020 at 11:52

    Ali Bey hoşgeldiniz. Bu sevimsiz günleri bir an da olsa unutmamızı sağlayıp dikkatimizi başka başka konulara çevirdiniz. 90’larda mıydı bilmem ama benim favorilerim arasında ilk aklıma gelen; İngiliz Hasta ve Şeytanın Avukatı.
     
    Kaleminize sağlık.

    • Yanıtla Ali Ballı 9 Aralık 2020 at 21:10

      Merhaba Demet Hanım,
       
      Evet bu filmler de 90’lardan. Ben özellikle Şeytanın Avukatı‘nı çok severim, mesela o da sürpriz finalli filmlere iyi bir örnektir. Bir de İngiliz Hasta‘nın müziklerine bayılırım, hatta ara ara açar dinlerim.
       
      Çok teşekkürler yorumunuz için, selamlar.

  • Yanıtla Burak Süalp 8 Aralık 2020 at 14:05

    Ali merhaba, yazını keyifle okudum. 90’lar için kesinlikle senin gibi düşünüyorum.
     
    Okurken bak neler hatırladım: Rezervuar Köpekleri muhteşem değil miydi? Sonra William Wallace’lı Brave Heart? Olağan Şüpheliler mesela, Kaizer Sosa’lı falan. Ve şizofreni filmlerinde belki de bir ilk, Dövüş Kulübü. Sonra Forest Gump.
     
    Daha hatırlayamadığım da birçok vardır kesin. Ama sinema açısından kesinlikle çok özel yıllardı.
     
    Dergiye dönmene sevindim. Yazılarını keyifle takip edeceğim. Hoş geldin.

  • Yanıtla Ali Ballı 9 Aralık 2020 at 21:20

    Selam Burak,
    Kesinlikle ben de çok mesudum, özlemişim 🙂
     
    Bu söylediğin filmlerin hepsi çok iyidir, çok severim, seyredecek birşey bulamadığımda tekrar seyrederim.
     
    Çok var tabi daha, mesela sen soyleyince aklıma geldi, “Eyes Wide Shut, 90’ların sonu olması lazım, en sevdiğim filmlerdendir. İlk “Görevimiz Tehlike” filmi, bayılırım… “Forrest Gump” var… saysak sayarız 🙂
     
    Yorumun için teşekkürler bu arada, tekrar hoşbuldum 🙂

  • Yanıtla Ilgın Cenkçiler 12 Aralık 2020 at 21:21

    Aliii
    Burç sineması cumartesi günlerime gittim 🤩 2 kere izlediğimiz filmler olurdu ne büyük keyif ve heyecandı 😁 Yorumları okudum ve benim de aklıma Back To The Future serileri 💫 ve Kevin Costner’lı Kurtlarla Dans geldi.

    • Yanıtla Ali Ballı 13 Aralık 2020 at 13:30

      Yaa, Burç Sineması efsaneydi. Bir de o yıllarda sinema girişinde filmin afişleri ve sahnelerden fotoğraflar olurdu camekan içinde, o aklıma geldi nedense.
       
      Çok teşekkürler yorumun için, sevgiler 🙂

  • Yanıtla Filiz Şenkal 12 Aralık 2020 at 23:43

    Bir solukta okuduğum çok keyifli bir değerlendirme olmuş… Birkaç dakika içinde 90’lı yıllara dönüş yapıp neredeyse tamamını izlediğim adı geçen tüm filmlerin bir “film şeridi” edasında gözümün önünden geçmesine vesile olduğunuz için teşekkürler…
     
    Kaleminize sağlık.

    • Yanıtla Ali Ballı 13 Aralık 2020 at 13:33

      Evet, yazarken benim için de aynı şekilde film şeridi gibi geçti.
       
      Yorumunuz için teşekkürler.
      İyi pazarlar 🙂

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan