Satır Arası

Beden, Zihin ve Ruh

8 Ocak 2021

Yazı: Beden, Zihin ve Ruh | Yazan: Nalan Erpolat

Yeni bir yıla giriyoruz, 2020 ha bitti ha bitecek derken; 2021 de gelecek mi, kimler görecek kimler göremeyecek gibi bazı kaygıları örten şakalar yaparken 2021’in ilk haftasını geride bıraktık bile. Her zamanki gibi umut ettik güzellikleri; bazen inanarak dile getirdik, bazen korkuyla çok da inanmadan ama sonuçta güzel temennilerle girdik yeni yıla.

Dilemek ve istemek çok güzel de olsa, işin başı da sonucu da insanın gerçekten bir şeyleri istemesinde. Dilek sadece ummaktır ama istemek dört elle sarılabilmektir dilediğine. Vazgeçmeden, düşe kalka da olsa peşinden koşabilmektir hayatın. Gerçekten istemek, her şeyin parmak şıklatmayla altın tepside önüne serilemeyeceğinin farkında olmaktır. Bedel ödemeye hazır olabilmektir. Bu emek, bedenin ve zihnin sağlıklı kalmasıyla mümkün olur.

Beden ve Zihin

İsteklerin hedefe dönmesinin hep öğrenerek, hep gelişerek olması gerektiği artık herkesin bildiği bir durum. Bu yüzden herkes kendini geliştirmek için sürekli, eğitimler alıyor, salgın ile hayatımıza giren online seminerleri takip ediyor, sosyal medyada canlı yayınlarda binlerce konu konuşuluyor ve milyonlarca insan bu yayınları takip ediyor.

Nereden ne öğrenilir?
Nerede ne konuşulur, iletişimde hangi kelimeler önemlidir?
Nerede nasıl giyinilir?
Aile içinde iletişimde nasıl olunur?
İkili ilişkilerde nasıl davranılır?
Kaygı nasıl önlenir?
Öfke kontrolü nasıl yapılır?
Stres nasıl kontrol edilir?
Nerelerden alışveriş yapılır?
Nasıl yatırım yapılır?

Gibi pek çok sorunun cevabı milyonlarca yazılı ve sözlü yayınla avuçlarımızın içinde artık.

Herkes gerek iş dünyasında, gerek evinde aile bireylerinden sorumlu olarak bedenen oldukça yoruluyor. Bazen gerektiği kadar uyuyamıyor, hatta bazen yemek yemeye bile vakit bulamıyor. Bedenin bu yorgunluğuna rağmen yeteri kadar dinlenmeye fırsat bulamıyorken, üstüne bir de zihin yorgunluğu ekleniyor. Bütün bu yayınlar zihinleri rahatlatıyor elbette. Hayata dair bilgi, kültür ve farkındalık getiriyor. Ama tam bir iyilik hali olamıyor. Tabii ki yüzde yüz doyumlu bir hayat mümkün değil ama büyük ölçüde bir doyumlu hayat yaşayana çok da rastlanmıyor.

Bunu şuradan anlıyorum. İş ortamında ya da özel hayatımda tanıştığım kişilere “profesyonel koç” olduğumu söylediğimde, eğer bu mesleğe karşı alaycı bir tutumu yoksa, ilk söyledikleri cümle; “Aa ne kadar güzel, herkesin ihtiyacı” oluyor.

Herkesin ihtiyacı olduğu kabul edilse de koçluk desteği almak toplumun az bir yüzdesinin aklına geliyor. Birçok tüketim türü için yatırım yapmak, kendine yatırım yapmaktan çok daha kolay geliyor insanların geneline.

Halbuki,

İnsanın yapacağı en doğru yatırım kendine yaptığı yatırımdır. Genel çerçeveler içinde de olsa her bireyin ruhunun ihtiyacı farklıdır. Ama çoğu zaman bedenin ve zihnin yorgunlukları arasında kimse ruhu düşünmüyor. Belki de gerçekten düşünemiyor ve ruhunun farkına varamıyor.

Ruha Önem Vermek

Bireyler ruhlarına gereken özeni göstermedikleri sürece, tam anlamıyla hayattan mutlu olamazlar. Ruhun ihtiyaçları da insanın mizacına bağlı olarak değişir. Bu ihtiyaçlar hayatı öylesine yaşayarak fark edilemez ve öğrenilemez. Bu durumda da hep aynı cümleler kurulmaya devam eder.

“Hayat boş, zevk vermiyor” vs…

Kendi mizacını öğrenebilen, kendi hayatının planını kendine uygun yapar. O zaman da beden, zihin ve ruh dengesini yakalar. Bu dengeyi yakalayabilen yayınlarda aradığı cevapları bulabilen ve yaşayabilen olur.

Bilgiler ruhta yaşatılmadığı sürece zihinde kaybolur giderler.

Nalan Erpolat

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

No Comments

Cevap Yaz

Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
Girne Antik Liman
Girne Antik Liman
Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan