Sentez

Eksik Hayatlara Dair İçe Bakışmalar

30 Nisan 2021

Öykü: Eksik Hayatlara Dair İçe Bakışmalar | Yazan: Özge Can

Bacalardan tüten kötü kömür dumanının yanına ek yakılmış lastiğin zifti pencere camlarına yapışmış yine. Bu zifti soluya soluya ciğerim çürüdü. Ruhum desen zaten çürümüş. Bacağım doğduğum ayla özdeş güdük. Eksikli yaşamın içine eksiklerle doğmuş, Arife!

Fırtına, teneke çöp kovalarını duvarlara, yere çarpa çarpa savuruyor. Bağırıyor yine mendebur “Ferhaaat, teneke uçtu, git yakala.”

Akşama da aynı tiz tonda bağırır:

“Allah’ın belası ip koptu yine, bağlaa.”

Sesinden yankılanan isyancı nefret damarlarımda dolaşıyor. Güdük olduğumdan daha hızlı karışıyor kanıma; mesafesi az. Çiçek yeşermedi ya bu plastik yoğurt kabında, taşlar işe yarıyor bari. Ruhsuz, küflü yeşil kapınız ancak böyle çalınır zaten; taşla.

“Sessiz olun bee, çenenizden birbirimizi duyamıyoruz.”

Herhangi bir biz yok ortada ama olsun. İçimdeki sesleri duyamıyorum çirkef karının sesinden.

Hıh geldi yine benimki. Köşeye sindi. Boynuna doladığı atkı yeni. Daha az is kokuyordur. Burnuna doğru dolamış, ince ince soluyor. Yüzü kırışmıyor solurken. Renkli bulmuş bu kez; kırmızı. Yeşil parkayla da uymuş. Berber cinnete gelse de saçlarını kökten kesse. Leş gibi balık kokuyordur. Ölü balık. Bakışları daha canlı sanki. Ölü balığa bulanmamış bu kez. Hıı, bir de eldiven yenilemiş beyim. Parmakları eksik olandan. Onlar da güdük. Hangi kafayla buldularsa bu eldivenleri de. Öbür elde yine aynı tam eldiven; sarı. Başında da mavi selanik örgü bere. Gökkuşağını giyinmiş. Azıcık yenilenmiş, ruhundaki esrikli griliğe renk katmış. Camı taşlamadan kendim açayım da iki muhabbet edelim.

“Rıfaat, çok şıksın.”

“Hee, Cihangir’de takıldım kızım. Oradan üstüme çarptı.”

“Hasılat nasıl?”

“Bugün de doyduk.”

“Gel sıcak süt vereyim, balla tarçın da koyarım içine.”

“Kokuyor, sevmiyorum.”

“Tarçın alır kokusunu.”

“O da kokuyor.”

“Haspam. Çöpleri eşelemekten değme restoranların mutfağının kokusunu üstünde taşıyorsun da mis gibi tarçınlı sütün kokusunu beğenmiyorsun. Zık iç.”

“Kahve koy da ver, o zaman olur.”

“Gel, gel koyayım.”

Bu da bulmuş da bunuyor. Sanki fabrika işletiyoruz, kahveyi kim bulmuş? Şurada kakao vardı, anlamaz nasılsa. İki laf verecek Bağdat’tan getiriyor sanki. Cezvenin dibi tutmuş. Öf hiç temizleyemem, iş görüyor nasılsa. Tarhana mı versem? Her yere yayıldı kokusu. Bir yeri şişer şimdi. Önce bir tas tarhana vereyim.

“İçeri gel, çorba iç.”

“Tarhana mı o?”

“Ne burun var sende de Rıfat. Padişahın kokucu başı mıydın neydin? Gir.”

“Hassasım ben hassas. Kokularını ayırt ediyorum hemen.”

“Hee, ondan zati hangi çöpte hangi yemek var hemen anlayıp, eşeliyorsun. Köpeklerle düşe kalka onlar gibi oldun zaar.”

“Zaar.”

Bundan temizlik kokusu geliyor ya hayır olsun. Burnundaki karanlık noktalar da gitmiş. Anaam çoraplar da temiz. Ayağı kokmuyor. Dur bakalım anlarız şimdi.

“Tandır ekmeği de var, köyden geldi. Otur bakalım yere, koyuyorum ben sana. Acı da getireyim için ısınır.”

“Üşümüyorum. Isındım dün.”

“Neredesin sen iki gündür? De bakalım.”

“Dedim ya Cihangir’deydim. İki tane gençle takıldım.”

“Ne takılması, neler yaptın bakalım?”

“Hani orada Rapunzel Kafe var ya, onun yanında takılıyordum. O kafede bir kız çalışıyor. Melek gibi çok güzel. Onunla karşılaşınca bana çorba veriyor karton kâsede. Onu bekliyordum işte.”

“Tüü, yaşından başından utan, sabi sübyan kıza mı bakıyorsun sen? Kalk, kalk zık iç. Boğazında dursun!”

“Yok yaa, öyle bakmıyorum. Senin gibi; melek.”

“Bana da mı melek diyorsun sen? Ay benim nerem melek?”

Eksikli melek mi olur? Bu da beni eğleyecek. Cehennemin içindeki kara marsık zebanilerden olur benden ancak.

“Peki madem, anlat bakalım.”

“O melek yoktu orada. Ben de Cihangir kedileri gibi dolanıp duruyordum orada. Rapunzel’den iki genç çıktı. Birinin sırtında gitar ‘İstiklal’de yolumuzu bulalım’ dedi öbürüne. Öbürü de beni göstererek ‘onu da alalım yanımıza’ dedi.”

“Amma uzattın yani. O çocuklar mı temizledi, ısıttı seni?”

“Ben kirli değilim. Sokaktayım. Sokakta ne varsa üstümde o var. Bazen de içimde. Yok, yok hep içimde.”

Gene gitti bunun kafası. Höpürdeterek içiyor çorbayı. Ekmeği ağzına tepmeye bak. İşaret parmağını ısıracak şimdi. Aç. Ayy gitti tepsi.

“Üflemeden iç şu zıkkımı. Tepsinin her yerine saçıldı çorba. Pişman ettin önüne çorba koyduğuma. Hadi hadi çabuk iç. Benim ruhu eksikli de gelir birazdan. Tepsiyi filan yıkarım ancak o gelesiye.”

“Tamam. Sütümü de getir.”

“Emrin olur beyzadem.”

“Yok Arife, sağ ol.”

“Tee Ya Rabbim! Hadi hadi, bu kadar eğlendiğin yeter, anlat bakayım ne oldu sonra? Ben sütü sobanın üstünde ısıtırım.”

“O çocuklar beni aldılar yanlarına, İstiklal’e çıktık. Eski sinemanın orada beni oturttular yanlarına, biri çaldı öbürü söyledi. Benim önüme de şapkayı ters çevirip koydular. Gelen giden bir şeyler attı. Bunlar sonra telefonla kayıt yaptılar ‘Semtin fakirine yardım için şarkı söylüyoruz’ dediler. Bir sürü para topladılar. Sonra da beni evlerine götürdüler. Eski küvet vardı evde, biliyor musun Arife?”

“He, bildim. İstanbul’da hangi evde ne tarz küvet var hepsini bilirim ben.”

“İşte o küvetin içinde yıkandım ben. Sarı, küçük kareli fayansları vardı tavana kadar. Küvet de açık pembeydi. Köpükler her yere taştı. Çamaşırlarımı da yıkadılar.”

“Saçını da kesselermiş ya.”

“Yok. O yakışıyor, dediler. Hem sıcak tutuyor kesmem.”

“Şahdın şahbaz olmuşsun. Onlarla mı takıldın sen iki gündür?”

“Bugün kendim geldim. Her gün İstiklal’de takılamam. Orası çok kalabalık, üstüme üstüme geliyor herkes. Bir de köpeklerimi özledim, yanlarına gideceğim.”

“Git, git tabii. Sana yemek ayırmıştır onlar, gözleri yoldadır. Azıcık çere çöpe belen de git. Bu mis kokundan tanıyamazlar seni sonra.”

Aylak. Akılsız. Öf içim daraldı. Dişe dokunur iki laf da vermedi. Benim ki gelmeden gitsin de şurayı temizleyeyim ben de. Oda bakmaz tipine kirli tepside yemek yemez. Kirli lokantanın mutfağından üzerine sinen soğan kokusuna bakmaz eve gelince her şeyi pirüpak ister. Gömleğindeki lekelerden bugünün menüsünü çıkartırım.

“O çocuklar sana bir hap neyim vermediler, değil mi Rıfat? Bak düşme öyle herkesin peşine. Böbreğini keser alırlar da haberin olmaz.”

“İyi çocuklar onlar Arife, bana zarar vermezler.”

“Çok biliyorsun sen. Bildiğinden bu hallerdesin ya.”

“Süt çok güzel olmuş, eline sağlık. Bak kahve koyunca kokmadı. Mis gibi oldu işte.”

“Hadi, selametle. Köpeklerine de selam et.”

“Sağ ol Arife, yarın görüşürüz.”

Mis gibi temizlenmiş, yine gidip çöplükte o köpeklerle kire belenecek. Pis pis kokacak. Yok mudur acep bunun kimi kimsesi?

“Rıfat sen neden sokaklarda yaşıyorsun? Kimin, kimsen yok mu?”

“Senin kimin var Arife? Sen neden burada bu köhne evde, diktiğin sardunyaların tutmadığı pencerenin önünde yaşıyorsun?”

“Benim kocam var, evim var, başımı sokup kapımı kapadığım.”

“Hayatını geçirdiğin pencere önünü düşünürsek çok da başını soktuğun söylenemez, öyle değil mi?”

“Akıllı kesildin sen de başımıza. Yüz verdik astarını istiyorsun, hadi hadi selametle.”

“Öfkenle kuruttun o çiçeği de işte. Yapraklarını ezdin durdun parmağınla. Dibindeki çakılları temizlemedin. Öyle iki kuru dal sallanıp dursun istiyorsun pencerende. Bana bakan herkes sokakta yaşayan adam der? Peki sana bakan ne der? Bunu düşündün mü hiç? Neyse, kimsesiz kaldım ben. Sorununun cevabını vereyim bari. Depremde bütün ailemi yitirdim. O zaman yıkılan binanın karşısında sokakta bir başına kaldım. Sokak evim oldu, bir de köpekler. Çöp kokuları içindesin diyorsun ya sen, o vakitler sokaklardaki kokuyu alsaydın sen de çöp kokularına şükrederdin.”

“Demediydin hiç, ne bilim, boş bulundum. Sen de benim deliliğime ver Rıfat.”

“Selametle Arife, sağ ol her şey için.”

Bilemezdim ki, nereden bileyim. Şu kıçı kırık iki odanın içinde pencereden dünyaya sataşıyorum işte. Amaan deli Rıfat’tan akıl alacak kadar da düşmedik. Sardunya yetiştiremiyor muşum, peh. Dibinde çakıl kalmamış saksının. Susun siz de biraz yahu, taş yoksa saksı var, alın başınıza çalın.
 
 
Özge Can
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

4 YORUMLAR

  • Yanıtla Emine Aykol 30 Nisan 2021 at 11:52

    Neyin yokluğu üzüyor, o eksik olan ama ne fark eder ki alışır insan zamanla bütün eksikliğe.

    • Yanıtla Özge Can 2 Mayıs 2021 at 15:46

      Alışmak son buldurmuyor ama daha yaşanılır kılıyor. Teşekkür ederim Emine Hanım, sevgiler.

  • Yanıtla Şen Sevgi Erişen 3 Nisan 2022 at 09:27

    Kaleminizden “hayat suyu” akıyor. Özgün yazılarınızı keşfediyor, okuyorum.

    • Yanıtla Özge Can 4 Nisan 2022 at 11:19

      Çok teşekkür ederim Şen Sevgi Hanım. Yorumlanırız kıymetli. Sevgiler.

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan