Yıldız Tozu

Bebek

29 Aralık 2021

Yazı: Bebek | Yazar: Sıla Malik

Sıradan bir günü, sıradan bir saati önemli kılan bir olay gerçekleşmiş günün birinde, herhangi bir saatinde. Bir bebek dünyaya açmış gözlerini. Onu heyecanla bekleyen ailesinden de gözlerini açmasını zorlaştıran ışıktan da haberi yokmuş henüz.

Tek bildiği o huzurlu, sıcak ve korunaklı yerde olmadığıymış. Ağladığı anda onu saran ellerde, nazik bir dokunuşta tanımış o hissi. Belki de burnuna gelen kokudur tanıma sebebi annesini.

Ardından baba gelmiş, sesi çok tanıdıkmış da dokunuşlarına hiç alışkın değilmiş. Bebek yine şanslıymış, sesini tanıyormuş babasının. Ancak babaya şans dilemeli. İlk defa karşılaşmış minik insanıyla.

Küçük sıcak yuvasından büyük yuvasına gelmiş Bebek. Sarıp sarmalanmış, bolca sevgiye bulanmış. Bu arada biraz gözleri alışmış renkli dünyanın parlaklığına. Yavaş yavaş fark etmeye başlamış etrafını. Her uyandığında onu karşılayan insan çok tanıdıkmış, sıcacık ve güvendeymiş onun yanında. Annesi olduğunu kavramış zamanla.

Ortalık beyazken çok görünmeyen ancak siyah çökünce gelen, bolca havalara kaldıran ve mütemadiyen hafif sakalı batan insan geceleri en iyi arkadaşıymış. Annesi güzelce dinlenirken en iyi arkadaşın omzunda uyumak başka keyifliymiş. Fakat içten gelen bir bağ ile anlamış ki o güçlü kollar babasıymış.

Bebek olmak güzelmiş ancak Bebek, bebek olduğunu bilmiyormuş ki. Rahatsız olduğu, sevdiği ve merak ettiği onca şey varmış ancak ne gücü yetmiş göstermeye ne de dili dönmüş söylemeye. Zamanla önce oturmuş sonra emeklemiş, bileği kuvvetlenmiş. Fakat yine de bir şeyler tam da istediği gibi değilmiş. Uzunların yaptığı birçok şeyi o hala yapamıyormuş.

Bir gün, yine sıradan bir akşam üstü bir anda anne ve babayı çok mutlu eden bir şey yapmış. İlk kelimesi çıkmış ağzından. İddiayı baba kazanmış çünkü baba demek bebekler için her zaman daha kolaymış. Bu hızlı bir gelişim sürecinin başlangıcıymış.

Emeklemek sıkıcı geldiğinde, ayakta durmanın cazibesini keşfetmiş Bebek. Daha iyi görebiliyormuş etrafını. İçgüdüsel olarak hareket etmiş minik ayakları. Gözleri parlamış yeni özgürlüğünü keşfedince. Anne ve baba yine çok sevinmişler üstelik. Başlarda biraz yalpalamış, çokça düşmüş ancak bezi sağ olsun acımamış canı.

Gün içinde annenin elinden tutup yürümüş akşamları babanın himayesi altında. Artık her şey başka güzel ve ilgi çekiciymiş onun için. Bebek deyip geçmeyin. Sevdiği şeyler de belliymiş sevmediği de. Renkli oyuncakları hep çok sevmiş ama favorisi kumandaymış. Belki de annesi her zaman ulaşamadığı yerlere kaldırmasa çekmeyecekmiş bu kadar dikkatini.

Arabaları varmış, yaşına uygun Legoları, bebekleri ve mutfak aletleri. Kendi minik dünyasında gayet mutluymuş. Sabahları annesinin yaptığı her hareketi dikkatle izlermiş. Kendini görebildiği o şeyin önünde annesinin yüzüne yaptığı şeyler çok dikkatini çekmiş. Beklemek biraz sıkıcıymış ama bittiğinde hep kucağa alındığından hoşuna gidermiş.

Bebek biraz zaman sonra daha da konuşkan olmuş. Her şeye acelesi varmış gibi hızla gider, bir şeylerle uğraşırken kendi dilinde usul usul konuşurmuş. Havalar ısınmaya başladığında annesi onu renkli büyük aletlerin ve bolca çocuğun olduğu bir yere götürmüş. Kendi gibi uzun olmayan yeni insanlar görmek onu mutlu etmiş. Kimisi uzun bir tünelden kayıyormuş kimisi ileri geri giden bir yerde oturuyormuş.

İlk iş yakınındaki garip dokulu yere gitmek olmuş. Can yakmayan, elinden sürekli kayıp giden bir şeymiş bu. Ondan biraz büyükler kovalara dolduruyor elleriyle şekiller yapıyorlarmış. Orada birini görmüş. Gülümsemesi arkadaş olmalarına yetmiş. Birlikte oynamaya başlamışlar. Fark etmese de arkadaş olmayı öğrenmiş. Annenin dediğine göre karşısındaki “arkadaşı”ymış.

Zamanla büyümüş Bebek. Ona artık bebek demek ne kadar doğru olur tartışılır tabii. Anne ve babası onu arkadaşlarıyla dolu olan yere, okula yazdırmışlar. Her şey başlangıçta güzelmiş. Oyuncaklarla ve rengarenk eşyalarla dolu bir yermiş burası. Çok sevdiği bu yerde onu çok şaşırtan ve anlamlandıramadığı bir farklılıkla tanışmış. Karşı cins.

A doğru, bebeğin cinsiyetinden hiç söz etmedik değil mi? Erkekmiş Bebek. Ancak bu onu hiç ilgilendirmemiş bu zamana kadar. Evet, kendi saçı kısaymış ve uzun saçlı olanlar da varmış ancak bu o kadar da önemli değilmiş onun için. Parkta görmüş hep, pembe giyen arkadaşları varmış ancak normalmiş bu onun için çünkü pembe rengi o da çok severmiş, aynı yeşili de çok sevdiği gibi.

Okulda oynamak istediği bir anda arkadaşı tanıştırmış onu bu farklı sınırla. “Sen erkeksin, kız oyunu oynayamazsın.”

Kafası karışmış Bebeğin. Anne ona oyunların cinsiyeti olduğunu söylememiş ki. Hem oynadıkları bebeklerden kendi evinde de varmış. Eğer bebeklerle oynamak kızlar içinse kendisi de mi kızmış?

İlkokula başlayınca daha çok arkadaş sahibi olmuş Bebek. Artık ayrımı da biliyormuş. O ve onun gibi çocuklar pantolon ve gömlek giyiyorlarmış. Onlar erkekmiş. Etek ve gömlek giyenler ise kız. Bu ayrım da yatmamış aklına. Kızlar da pantolon giyebilirlermiş ki. Etek giymeyi erkeklere kim yasaklamış?

Ortaokulda içten içe dayatılan normlardan rahatsız olduğunu fark etmiş Bebek. Bir de üstüne başka anlamsızlıklar yüklenmiş. Ders çalışınca inek oluyormuşsun çalışmazsan tembel. Öğretmene saygılı davranıp kurallara uyunca pısırık oluyormuşsun kuralları çiğnediğinde serseri. Oysa ben sadece çocuğum diye düşünmüş Bebek.

Lisede hem ergenlikle hem de kalbini deli gibi çarpıtan duyguyla tanışmış. Sınıfa girdiği anda ona bir başka görünen kıza tanımlayamadığı bir sıcaklık besliyormuş içi. Babasının dediğine göre aynı şeyleri o da annesi için hissediyormuş. Ne güzel diye geçirmiş içinden Bebek. Demek ki her sarıldıklarında, el ele tutuştuklarında bu sıcaklık oluşuyor içlerinde. İlk aşkın unutulmaz olduğu söylenir ancak Bebek için öyle bir durum olmamış fakat ilk heyecanı hep içinde taşımış.

Evde her zaman bir denklikmiş onun gördüğü. Arkadaşları konuşurken fark etmiş bunun aslında hiç de genel olmadığını. Ama doğrusu bu değil miymiş? Onların evinde her şey olabildiğince birlikte yapılmaya özen gösterilirmiş. Küçüklüğünden beri annesiyle yemek yapmaktan babasıyla da hafta sonları ev temizlenirken temizliği küçük oyunlar haline getirmekten çok zevk almış.

Kendi odası belirli bir yaştan sonra çoğunlukla kendi sorumluluğunda olmuş. Temizlik yapılacak vakit belliymiş ve ne annesi ne de babası gelip onun yerine odasını toplamamışlar. Belirli bir düzen varmış kendini bildi bileli.

Oysa arkadaşları ona evde görev dağılımına dair hiçbir şeyden bahsetmedikleri gibi özellikle kız arkadaşlarının üzüntülü yakınmalarını dinlemiş. Böyle bir gerçekliğin olmasına üzülmekle beraber kendi ailesinin öyle olmadığına sevinmiş Bebek.

Üniversiteyi başka bir şehirde kazanıp da ayrı eve çıktığında tamamen kendi başınaymış artık. Başlarda sendelemiş biraz. Korkmuş da. Ancak anne ve babası bu korkuyu fark etmiş gibi onun bu sürece uyum sağlayabilmesi için yardımcı olmuşlar. Duygulardan bahsetmek de ağlamak da gülmek de. Hepsi normalmiş ve erkekler ağlamaz mottosuna en çok annesi karşı çıkmış o büyürken. Bizzat şahit olmuş babasının ağladığına ve bunda utanılacak bir şey olmadığına.

İş hayatına atılmış Bebek okul bitince. Ve yine o anlamlandıramadığı saçma ayrımı bulmuş karşısında. Kız kavramı daha da ağırlaşmış, kadına dönüşmüş. Atfedilen yüklerin ağırlığını düşündükçe omzuna yük binmiş gibi hissetmiş, kadın olmak gerçeğini hayâl dahi edememiş. Ancak bu sisteme öfkeliymiş. Böyle olmak zorundaymış gibi davrananlara, görünmez normlara sıkı sıkıya bağlananlara kızgınmış.

Böyle bir toplumun içinden, kendine benzeyen ancak bir o kadar da kendinden farklı olan birini bulmuş Bebek. İlk heyecanını hatırlamış ama elleri titrememiş bu sefer. Onun yerine çokça huzurmuş hissettiği. Anlaşılabildiğini bildiği bir yerde dinleniyor olmanın verdiği huzurmuş bu.

Anne ve babası gibi bir aile olabilmek için hatta daha iyisini oluşturmak istediği için evlenmiş Bebek. Sevgi, saygı ve iletişim gördüğü evden çıkıp sevgi, saygı ve iletişim dolu bir yuva kurma hevesiyle evlenmiş.

Hayat ona bir mucizesini daha göstermiş. Sıradan bir günün sıradan bir saatinde Bebek için hiç sıradan olmayan bir şey gerçekleşmiş. Bir kızı olmuş.

Ve kendine söz vermiş Bebek. Kendi nasıl bu erkek- kız farkını adeta tanımadan büyüdüyse kendi kızı da öyle büyüyecekmiş. Tek fark kızını bu dünyanın o mantığı yoksun normlarına karşı en iyi şekilde hazırlayacak olmasıymış.

Büyüdüğünde etrafına sarılı binlerce sarmaşıktan özgür “kadın” olabilsin diye.
 
 
Sıla Malik
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

5 YORUMLAR

  • Yanıtla Nimet Canbayraktar 29 Aralık 2021 at 15:09

    Bebek diye başladım okumaya ama sonrasında o kadar güzel bir noktaya geldi ki konu… Öylesine güzel, zarif ve son derece incelikle anlatmışsın ki… Zamanımızda her şey, her gün daha da kötüye gidiyor. Hiç tanımadıkları kadınlara bile saldırıyorlar. Dilerim siz gençler ve gelecek olan kuşaklar bu ilkellikten kurtulup Bebek’in hayal ettiği gibi yeni bir Dünya yaratırlar.
     
    Özgür, mutlu, eşit ve sevgi dolu bir geleceğe… 💕

    • Yanıtla Sıla Malik 30 Aralık 2021 at 08:28

      Dert yanıyoruz bu konuda hepimiz. Ama ben inanıyorum, bir şeyleri değiştirebilecek güce sahibiz. Hayâl olarak yazdığım bu yazıyı gerçeğe dönüştürmek için sabırsızlandığımı ifade etmeliyim.
       
      Güzel yorumunuz için çok teşekkürler. 🐣🍀

  • Yanıtla Şen Sevgi Erişen 29 Aralık 2021 at 20:02

    Özgür düşünceli kızlara ve erkeklere seslenmişsin, anne babalarına da. Önümüzdeki günlerde eminim daha çok düşünülüp konuşulacak bu konu.
     
    Emeğine sağlık Sıla. 🙏👏💕

    • Yanıtla Sıla Malik 30 Aralık 2021 at 08:29

      Özgür müyüz yoksa bu konudan “yaralı” mı bilmem ama bir şeyleri değiştirecek olduğumuz kesin. Sizler bizlere güvenmeye devam edin. Çok yakın mı bilemem ama aydınlığın var olduğunu kesinlikle söyleyebilirim.
       
      Yorumunuz için teşekkür ederim. ✨🐣🍀

  • Yanıtla Pınar Sude Genç 1 Ocak 2022 at 08:15

    Sıla… Ne kadar güzel yazmışsın, çok beğendim. Kalemine sağlık 🎈

  • Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan