Kara Edebiyat

Geçmiş Zaman

30 Aralık 2021

Öykü: Geçmiş Zaman | Yazan: Sertaç Süral

 

“Günler geçtikçe sadece kötü hatıralar artıyor.”
– Oğuz Atay

 
Karşı komşumuz, on iki numaralı dairenin mülayim ferdi Süheyla, her sene bugün gibi elinde bir tabak tatlı ile kapımızı çalar. Yatalak annesinin bir gün kalkıp yürümesi için ufak bir adak olarak tanımlar bunu. Doktorlar hiç ümit yok deseler de kendi inancından şaşmadan, “Yüce Rabbim bilir en iyisini” diyip dağıtır. Ardı ardına beş senedir bir gün bile aksatmadı. Yedi Kasım. Ne altı ne de sekiz. Aşure, künefe, muhallebi lokumu… Artık o sene içinden ne gelmişse tabakta da o olur. “Dualarınızı eksik etmeyin” der bastıra-bastıra tabağı uzatırken sevimli suratındaki gülümsemesiyle. “Mutlaka” deriz “Yüce Rabbim sizlere güç ve sıhhat versin.” Hep bir sonraki yılın menüsünü merak edip bakarız tabağa. Acaba ne gelecek deriz seneye. Annem bu duruma kızar biraz, “Gönülden ne geçmişse ona razı olmak gerek” der. Tamam da insan merak etmiyor değil. Tıpkı bugün gelmesi gerektiği gibi… Bir senedir merak edilen o menünün tam da günü.

Yedi Kasım.

Bekliyoruz Süheyla’yı, mahallece. Kapımızı çalsın, sevimli suratıyla bize bakıp “Dualarınızı eksik etmeyin” deyip elindeki tabağı uzatsın da yılda bir kere içimizden geçirdiğimiz o duayı tekrarlayalım diye ama gelmiyor. Çünkü on gün önce öldü. Öyle alelacele de değil zamanla öldü. Bir otobüs durağında beklerken, ezilerek, beyni asfalta dökülerek, korkunç bir halde… Yanlış anlaşılmasın otobüs gelip ezmedi, Süheyla otuz dört yaşındaki bir bireyin kendi hür iradesiyle otobüsün önüne atlamasıyla öldü. Ölmesi tam tamına on iki dakika sürdü. Yol vermediklerinden ambulans yetişemedi imdadına ki yetişse de kurtaramazlardı.

Kuru bir kalabalık vardı başında sadece. İlk defa ceset, dağılmış beyin görecek kadar heyecanlı bir sürü işe yaramaz insanlar. Bir senaryo çizdiler kendisine hemen, neden intihar ettiğine dair. Her biri diğerinden daha vasat bir sürü senaryoya dönüştü sayısız ağızdan çıkanlar bir süre sonra. Yerde her şeyden habersiz yatıyordu cesedi tüm bunlar olup biterken. Taptaze. Sanki yeniden doğacaktı ve “Ben geldim” diyecekti, kovacaktı tüm konuşan ağızları ama olmadı. Üstüne kan emici sinekler çullandı hemen. Önce saçlarına kondular sonra koluna, burnuna, gözlerine oradan hızını alamayan bir sinek ağzından içeriye doğru ilerledi mideye doğru. Sanırım yani, yanılmıyorsam.

“Annesinden bıktı tabii, kolay mı kötürüme bakmak” diyenler oldu, bu düşünceyi savuşturup “Hayır ne alakası var asıl geçen ay işten kovulduğu için”, başka ses onu bölüp “Hayır babasının durumundan ötürü…” derken sonunda biri tüm kalabalığa sesini duyurup “Sevdiğine kavuşamadı da ondan öldü” dedi. Herkes sustu, izledi, kafa salladı neden olmasın der gibi. En mantıklı intihar nedeni olarak kabul görür. Sonuçta bir kere bile gelip istemediler Süheyla’yı. Babası cezaevine düşmüş bir kız istenmez diyorlardı hep, ailemize yakışmaz, sonra elalem ne der? Ama içlerinden biri yanıma gelip, “Sen ne düşünüyorsun bu konuda” deseydi her şeyin tam da tersini söylerdim onlara. “Hayır” derdim tüm var gücümle “hepsine hayır, asıl sevdiğine kavuştuğu için öldü.“

Hemen susturmaya çalışanlar olurdu. “Öyle saçmalık mı olur? İnsan sevdiğine kavuştuğu zaman yaşamaya başlar” derlerdi. “Bakın” derdim “Süheyla ve sevgilisini bir sabah altı mahalle aşağıda olan, eski bir fabrikadan çıkarken gördüm. Ağlıyordu, “Ah ben ne yaptım” der gibi. Üstünü düzeltiyor, diğer yandan da dağılan saçlarını topluyordu. Muhteşem olan bir şeyin ağır pişmanlığı vardı suratında. O gün onu gören herkes anlardı o ifadeyi. Belki de sadece ben anladım bilmiyorum. Takip etmek istedim Süheyla’yı, nereye gidecek ne yapacak diye ama hemen vazgeçtim bu düşünceden. Sonuçta kendi bilir. Ne isterse de onu yapar, ister sevdiğine kavuşur ister sokaklarda şarkılar söyler. Öyle değil mi?

“Tamamen aptalca bir düşünce” diyenler olurdu. “Neden aptalca olsun?” derdim “Zaten biri de çıkıp talip olmayacaktı nasılsa. Yaptıklarıyla kalacak Süheyla, hele bir de mahallede bu bir yayılsın görün işte namus timsalleri nasıl üstüne çullanıyor. Yatalak annesine nasıl baktığı şimdi belli oldu diye düşünenler bile olacaktır. Hepsini üst üste koyunca insan geri dönüşü olmayan bir düşünceye sapar hatta orada durdukça boğulur. Televizyon da mı izlemiyorsunuz sırf bekâreti gitti diye kaç kadın öldürüldü, evlatlıktan reddedildi. Asıl aptalca olanı da buydu.”

Tüm bunları kafamda kurup üç-dört defa tekrarladım ama kimse gelip düşüncemi sormadı. Sormadığı için de neden öldüğüne dair olan liste uzadıkça uzadı. Sonunda ambulansa alınıp morga götürdüler bilmem kaç numaralı ceset olmak için. Tüm hikâyesi bu kadar!

İsmini unutanlar oldu öldükten altı gün sonra, “Kimse Ölmesin Barış İçinde Yaşam” adlı dernek de ismini unutup pankartlarını indirdiler. Derneğin devamlılığını sağlamak için kendilerine başka kurban seçtiler. Olan sadece Süheyla’ya ve yatalak annesine oldu. Soğuk bir rüzgâr gibiydi her ikisi de ve çarpıp gittiler.
 
 
Sertaç Süral
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

1 Comment

  • Yanıtla Şen Sevgi Erişen 4 Ocak 2022 at 08:47

    Kadın cinayetlerinin bir çeşidini okudum. Bu gerçek bir kez daha bayağı bir çarptı yüzüme. İnce bir de sızı kaldı kalbimde.

  • Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan