Yaşamak Yaratmaktır

Orta Çağlar | 1

22 Ocak 2022

Yazı: Orta Çağlar | 1 | Yazan: Prof. Dr. Atilla Erdemli

 

İndeks

Orta Çağlar: Birinci Bölüm
Orta Çağlar: İkinci Bölüm

 
 
Okullarda hep “Orta Çağ” diye öğrettiler; o da yalnızca Hristiyan dini bağlamında ortaya koyulan, “Karanlık Çağ” da denilen yasakçı, kıyıcı, bağnaz bir yaşama biçimiydi. O yaşlarda bu yaşama biçiminin nasıl ortaya çıktığını hiç sormadık, yalnızca kavramı belledik, sorgulamadık.

Orta Çağ, insan tarafından ortaya koyulmuş bir “yaşama biçimi”, yani “insan”a bağlı. Böyle olduğunu da durup düşününce sonradan anladık.

Şimdi soru şu:

Bu Orta Çağ nasıl ortaya çıkıyor, dayanağı, kaynağı ne, nasıl bir yaşama biçimi?

İnsanın yaşamı, varlık yapısı uyarınca biçimlenir. İnsanın varlık yapısında bulunmayan yaşamasında da yoktur. Olamaz da. O nedenle Orta Çağ bizdedir; insana içkindir ve insan yaşamı boyunca onun basıncını duyar.

Zamana, mekana, ortama, bireyin yaşama durumlarına göre değişik Orta Çağların yaratılması olağandır.

“İnsanın Varlık Yapısı” demiştik. Onun en önemli eksikliği “belirsizlik”tir.
 

Belirsizlik

İnsan dışındaki tüm canlılar neyi, nerede, ne zaman, nasıl ve ne kadar yapacaklarını büyük ölçüde bilirler. Yalnızca “insan” bilmez, bilemez. Belirsizlik burada.

Belirsizlik bilgisizliktir; bilgisizlikten kaynaklanan bir sınır durumudur.

Bilinmeyen bir dünyada yaşamaya tutsak olanın en büyük gereksinimi “bilgi”dir; üstelik doğada hazır bilgi yoktur. İnsanoğlu ufak deneyimlere dayanan kırıntı bilgilerle, deneye yanıla bin yıllar içinde bir evren, doğa, yaşam tasarımı oluşturur.

“Genel Tasarım”, Orta Çağ’ın temellenip, gelişeceği ortamdır. Orada, bir alaca karanlıkta kurgulanmış tasarım kendisini geliştirir, gücünü artırır ve ödün vermez. Eğer küçük de olsa bir ışık ortaya çıkarsa onu yok etmek için tüm gücünü kullanır. Çünkü başka dayanağı yoktur. Gücünü göstermesi egemenliğini de artırır. Ne var ki hiçbir Orta Çağ, o ışıkların doğuşuna engel olamaz.

Orta Çağlar, “zaman” bakımından sınırlı değildirler; her Orta Çağ yerini alacak bir başka “yaşama anlayışı”na kadar var oluşunu, gelişmesini ve hatta yozlaşıp bozuluşunu sürdürür. Uzam olarak bakıldığında doğduğu ve temellendiği görüşün etkili olduğu her alanı kapsar. Söz gelimi Hristiyan Orta Çağ’ı dediğimiz zaman Hristiyan dininin doğup yayıldığı ve doğrudan dolaylı egemen olduğu topraklar göz önünde bulundurulur. Hristiyan misyonerlerinin yaptığı dinin mekan bakımından genişlemesidir.
 

Din

Orta Çağların hep “din” kökenli olduğu söylenir. En güçlüleri “din” bağlamında ortaya çıkarlar, fakat “din”e dayanmayan Orta Çağlar da vardır. Din temelli Orta Çağlar yapılanmaları bakımından oldukça koşut (paralel) gelişirler. Sözgelimi, hepsinde dayanak olan genel din tasarımını işleyen okullar vardır, din büyükleri özel yüksek bir sınıf oluştururlar. Bunlar krallar, devlet büyükleri, bilim insanları, birçok durumda filozoflar, komutanlar, büyük tüccarlar gibi toplumda özel, önemli, saygın yeri ve gücü bulunan kişilerin de üzerindedirler. Öyle ki onları da sorgulayıp yargılarlar ve hatta cezalandırırlar.

İnanılan dinin dogmaları kutsaldır ve onları yalnızca din büyükleri yorumlayabilirler ve bu yorumlar da kutsaldır. Bu görüşlerin sanki “hakikât” gibi açık ve seçik, upuygun, kesin, genel-geçer, kuşatıcı bilgiler olduğuna inanılır. Bu bilgiden şüphe etmek, bu bilgiyi irdelemek günahtır. Cezalandırılır. “Hakikât” olduğu ya da hakikât içerdiği kabul edilen bu bilgilerin en önemli özelliği zorunlu olduğuna inanılmasıdır.

Orta Çağ müthiş gücünü bu zorunluluktan alır; değilse ona güvenilmez; kuşku duyulan, irdelenen bilgi sağlam değildir; değişkendir, bulanıktır, konusunu tam olarak vermez, dar sınırlıdır; kuşatıcı ve genel-geçer değildir. Kısacası belirsizlikle yüklüdür, buna karşın “insan” hakikât olan bilgiyi gereksinir.

Vazgeçilmez bir özellik Orta Çağ’ı tamamlar:

 

Hakikât

Oradaki bilgilerin “hakikât” olduğuna inanılır. Orta Çağ, “yaşama düzeni” o zaman kurulabilecektir.

Bu durumun insanlık tarihinde ilk ortaya çıkışı Antik Çağ’dır. Batı Dünyası’nın yaratıp yaşadığı ilk Orta Çağ’dır Antik Çağ. O dönemde hakikâtin bilgisi mitologyadadır.1 Oradaki açıklamalara inanılır. Eğer inanıyorsanız evren Khaos’tan doğmuştur. Eğer inanıyorsanız, Dünya’yı ve var olan her şeyi Olympos Tanrıları yönetmektedir. Eğer inanıyorsanız her yerde, her oluşumda Tanrılar, Tanrıçalar doğrudan ya da dolaylı olarak belirleyicidirler. Açıklamalar daima tanrılar veya tanrıçalar işe karıştırılarak, onlarda temellenerek yapılır. Onlar hakikâttirler, dokunulamaz. Tanrılara saygısızca her tavırın cezası ise büyüktür.

Böyle bir ortamda aklın nerede olduğu sorulacaktır. İşe yarayan birçok alanda “akıl” elbette vardı fakat bu alanlar dışında “akıl” inancın buyruğundaydı.

Eğer inanıyorsanız doğrudur.

İnanca bağlı bir yaşama düzeni yetke (otorite) olarak yaşamanın her kesimine sokulur; kurulan inanç sistemi kendisine özgü kurumları getirir; inanç sistemi kendisine özgü ceza sistemini geliştirir; bu yaşama düzeni asla ödün vermez, özellikle akıllıca olana hiç hoşgörüsü yoktur.

Sözgelimi İ.Ö. 642 yılında, çağın büyük bir “bilgi insanı” olan Anaksagorasi Atina’ya gelir. Dönem, Perikles dönemidir ve Perikles demokrasinin bilen, araştıran, kolay olana kaçmayan, aklını kullanan insanlarla kurulabileceği düşüncesinden hareketle dönemin bütün “bilgi insanları”nı Atina’ya davet etmiştir.

O yıllarda Atina yöresine bir meteor taşı düşer. Anaksagoras gidip taşı inceler ve düşen cismin bir taş olduğunu söyler.

Tanrısal bir ateş olan Güneş’in bir taş olduğu nasıl söylenir!

Bu tanrılara hakarettir. Tanrılara hakaretin cezası ölümdür. Anaksagoras, Atina’dan kaçmak zorunda kalır.

Sokrates’in öldürülmesinin gerisindeki gerekçe de yine tanrılara hakarettir.

Ya inanacak ve onaylayacaksın ya da öldürüleceksin.

Bu anlayış Hristiyan Orta Çağı’nda da yürürlüktedir.
 
 

Bağnaz Orta Çağ & Bilge Orta Çağ

 
Her Orta Çağ yaşamayı kuşatır.

Genel olarak bakıldığında Orta Çağ iki boyutludur:
Bağnaz Orta Çağ ve Bilge Orta Çağ.

Oysa Orta Çağ kavramı hep olumsuz anlamda kullanılmaktadır. Antikitede2 bilim insanları ve filozoflar arada bir sürtüşmelerine karşın kendi bilgilenme işlerini sürdürürler. Böylece sorunlar üzerine yeni yorumlar, yeni bilgilenmeler ile kullanılmakta olan dili geliştirirler.

Dil yoksa bilgi yoktur.

Dilin geliştiği yerde bilgi atılım kazanır. Bunun bir canlı örneği Hristiyan Orta Çağı’dır. Gerçi, Orta Çağ’ın en aydınlık zamanı koyu bir alaca karanlıktır fakat Orta Çağ’a karşı gelişme o alaca karanlıkta, bin yılı aşkın bir sürede usul usul gücünü artırır.

Orada da hakikât olan kabullere dokunulmaz, cezası ölümdür.

Örneğin, Hristiyan Orta Çağı’nın sistemini temellendirdiği Ptolemaios evren tablosunda Dünya ortada durmakta ve güneş onun yöresinde dönmektedir. Kepler, Copernicus, Galilei gibi bilim insanları bunun tersini ispatlarlar; güneş ortadadır, hareketsizdir ve gezegenler onun yöresinde dönmektedir. Bu görüşü ve evrenin sonsuzluğunu savunanlardan biri de Giordano Bruno’dur. Bruno, Galilei gibi tutuklanıp, yargılanır ve 12 Şubat 1600’de Roma’da Campo de’ Fiori Meydanı‘nda yakılarak öldürülür.

Tarih ilginç: 1600.

O yıllarda Renaissance’ın başlamış ve gelişmekte olduğu kabul edilmektedir. Burada tarihin gelişme sürecinin bir özelliğine tanık oluruz: Çağlar birbirinin içinden gelişirler; önceki çağ ardından gelenin gelişme, atılım kazanma alanını oluşturur.
 

Renaissance (Rönesans)

Renaissance da Orta Çağ’ın içinden gelişir, yetkinlenir, güçlenir. Renaissance bu atılımın adıdır, Orta Çağ da atılımın oluştuğu ortamdır.

Denilir ki, Orta Çağ’ı yaşamamış bir kültür, Renaissance’ı ya yaşayamaz ya da çok zorlanır. “Orta Çağ” ve “Renaissance” sözcüklerini insanlığın belli dönemlerinde yaşanmış ve bitmiş, dönemini kapatmış süreçler olarak anlamak bu kavramların taşıdığı tarihselliği göz ardı etmektir.

“Ortaçağ” ve Renaissance” birer insan gerçekliğini taşımaktadır. Zamanın herhangi bir yerinde, insanlığın her hangi bir durumunda bu iki kavramın tüm canlılığıyla ve umulmayan bir biçimde ortaya çıkmalarına şaşırmamak gerekir. Bu iki süreç onları yaratan koşullarla birlikte vardır ve onları olgunlaştıran koşullarla, sanki bir umarmış gibi gelişir, yaşamayı sararlar.
 

Orta Çağlar

Her çağ kendi belirsizliği tarafından belirlenir. Tamamlanmış olmak bir yana, her çağ var olmak, var edilmek üzere doğar. Bu olgunlaşıp ortaya çıkma süreci var olan bir başka çağın içinde gerçekleşir; Hristiyan Orta Çağı’nda olgunlaşıp gelişen Bilim Orta Çağı olacaktır.

Bilim Orta Çağı’nı, Orta Çağlar yazı dizimin ikinci bölümünde irdeleyeceğim.
 
 

Devamı için tıklayınız.

 
 
Prof. Dr. Atilla Erdemli
 
 

Notlar & Açıklamalar:

  1. Mitologya: Mitoloji, belirli bir din veya kültürdeki insanlık ile evrenin yaratılış ve doğasını, geleneklere özgü inanç ve uygulamaların sebebini açıklamaya yönelik söylencelerin tümü. Mit sözcüğü gerçekte doğru olmayan bir hikâye veya anlatı için tercih edilir ve çoğunlukla bir yanlışlık, doğru olmayan unsur vurgusu barındırır. – Vikipedi    ⇡⇡⇡
  2. Antikite: Antik Çağ. Antik Medeniyetler Dönemi.     ⇡⇡⇡

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

1 Comment

  • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 22 Ocak 2022 at 09:17

    Nasıl büyük bir keyifle, ne kadar haz alarak okudum bilemezsiniz hocam 😁 “Orta Çağ” kavramını hiç böyle düşünmemiştim; okurken devamlı “Ne kadar doğru, ne harika bir bakış açısı” diye tekrarladım kendi kendime. Orta Çağ karanlığında dahi döneme ışık olmaya çalışan aydınlık zihinler elbette hep vardı, çağ tamamen zifiri karanlık değildi. Harika bir anlatım, hayranlık uyandırıcı bir bakış açısıydı 👏🏻👏🏻👏🏻
     
    20 yıldan fazla süredir sizden öğrenmeyi, sizi dinlemeyi ve yazdıklarınızı okumayı seviyorum. İyi ki varsınız, ömrünüze bereket, dimağınıza sağlık hocam 🙏🏻

  • Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan