Yaşamak Yaratmaktır

Orta Çağlar | 2

27 Ocak 2022

Yazı: Orta Çağlar | 2 | Yazan: Prof. Dr. Atilla Erdemli

 

İndeks

Orta Çağlar: Birinci Bölüm
Orta Çağlar: İkinci Bölüm

 
 

“Bilim Orta Çağı!..”

Olabilir mi!…

Öyle bir çağ ki Bilim Orta Çağı özellikleri gösterecek!…

Bunlar düşüncemin gelişimi içinde kendime sorduğum, şaşırdığım, vazgeçemediğim sorular. Dahası bu sorular beni sürükleyerek “Aydınlanma”ya götürdü. Şöyle ki tutuculuk, bağnazlık olarak “Orta Çağ” kavramını, Aydınlanma olarak da “Renaissance”ı ele aldığımda “Aydınlanma”nın bir tür bağnazlığa, tutuculuğa yani Orta Çağ’a gelebileceğini gördüm.

“Hadi canım sen de…” desem de düşünce, sorgulama, irdeleme dur deyince durmuyor. Aydınlanma bağnazlığına karşı aydınlanma üstüne aydınlanma ortaya çıkıyor. Onun da bir adım ötesi var fakat şimdilik burada duralım, soruların başına dönelim ve

Orta Çağ’ın başlıca özelliklerine kısaca bakalım:
  • Orta Çağ insanın doğuştan gelen bir özelliğidir. Her insan varlık yapısında kendi Orta Çağ’ı ile doğar ve içinde Orta Çağ’ın basıncını duyarak yaşar.
  • Ortaçağ bir “yaşama ortamı”dır. İnsan tarafından yaratılan yapay bir ortamdır.
  • Orta Çağ kolayımıza gelir, rahattır. Kant’ın deyişi ile benim yerime benim işlerimi yapan birisi varsa bu hoşuma gider ve o konuları o kişilere bırakırız. Spinoza’nın deyişi ile bu özgürlüğümüzden ödün vermemizdir.
  • Orta Çağ bir evren ve Dünya görüşü ile temellendiğinde toplumdaki değişik kurumları (Din, Adalet, Eğitim, Aile vd.) da kendisine göre yapılandırır.
  • Topluma böylesine girmiş bir Orta Çağ artık kuvvettir, güçtür ve egemendir. Karşı çıkılmasına hoşgörüsü yoktur. Yaptırımları vardır. Kuşkulanan, sorgulayan, düşünen, tartışan, araştıranları istemez, sevmez ve onaylamaz.
  • Yetkenin söz ve kararları, açıklamaları kesin doğru, “hakikat” olarak kabul edilir. Sözlerine, açıklamalarına uyulmasını istenir. Hazır ve kolay bilgiye açık çoğunluk coşku ile ona uyar.
  • Orta Çağ insanında inanç bilginin önündedir. Çoğunluğun inandıklarını bilmesi önemlidir. Bildiğine inanmak olamaz.
  • Orta Çağlar karmaşa dönemlerinde ortaya çıkarlar ve güçlenirler.

Yeniden Doğuş

Renaissance için “Yeniden Doğuş” deyimi kullanılır. O gerçekten her yönüyle yeniden doğuştur. Doğuş için her şey bilgidir. Ne var ki “insan” bilgisiz doğar: Yaşamı eldeki bilgilerin kullanımı, geliştirilmesi ve yenilerinin bulunması yolunda çaba gibidir.

Bin yıldan fazla süren Orta Çağ döneminde hemen hiçbir bilimsel gelişme yaşanmamıştır. Doğayı araştırmak, var olanlar üstüne bilgilenmek Tanrı’nın işine karışmak ve kibir sayılmıştır. Böylece kilisenin önerdiği bilgilerin dışına çıkılmamış, bu bilgiler denetlenmemiştir. Kilise bilgilenmeyi pagan işi sayıyor, yok edilmelerini istiyordu. Bu nedenle Orta Çağ sürecinde pek çok yerde kitaplıklar yakılmıştır.

“Renaissance İnsanı” ise yalnız bilim alanında değil yaşamanın tümünde kendisini yeniden yaratmaya girişmişti. Daha iyi ve güzel olana ulaşma kaygısı ile Antik Kültür de irdelenmeye başlanmış ve buradan Hümanizm canlanmıştı.

17. yy. bilimde, felsefede, sanatlarda önemli atılımların canlanma çağıdır. Bu zamanda insanlar doğanın egemen olduğu varlıklar durumundan çıkıp bilgileriyle kendi yaşamalarına kendileri egemen olmaya başlayan varlıklara dönüşüyorlardı. Bilgideki gelişmeler Renaissance ile kımıldayan “Aydınlanma”nın canlanışını getirmekteydi. İnsanlar bilgilendikçe ve bilgileriyle doğaya, yaşamaya egemen oldukça sorunlarını bilgi ile çözüme kavuşturdukça Tanrı, din ve kilise ile bağları gevşemekteydi.

Teknik, insanın öncelikle doğaya ve giderek pek çok şeye egemenliğini artırıyordu. Avrupa 18. yy. Aydınlanma Çağı’na böyle girdi, dahası Sanayi Devrimi’ni getirdi. İnsanlar kendilerini güçlü görüyordular ve mutluydular fakat onlara rahat, kolaylık ve güç veren “teknoloji”ye egemen olmaları gerektiğini henüz kavrayamamışlardı; teknolojinin onlara egemen olacağının ve yaşamlarına nasıl yıkımlar getireceğinin ayırdına da varmamışlardı.

Bilime teslim olmuşlardı. Bilim dernekleri kuruluyor, bilim dergileri, bilim kitapları çıkarılıyordu. Charles Darwin’in “Türlerin Kökeni” adlı kitabı piyasaya çıktığı gün kapışılıp bitmişti.

Bilim İnsanı

1840 yılında Glascow’daki Britanya Geliştirme Derneği’nde yeni bir kavram doğdu: Scientist (Bilim İnsanı). 19. yy ve ardından büyük yıkımların yaşanacağı 20. yüzyıla girdiğinde insan artık bir Homo Faber olarak ürettiği makinanın bir parçası olmuştu. Öte yandan “üreten insan”ın aynı zamanda tüketen insan (Homo Consumens) olması önemliydi. Reklamlar, birer misyoner gibi insanları tüketime çağırıyorlardı.

Büyük dinsel yapılar yoktu; mabetlerin yerini büyük şirketler ve alışveriş merkezleri almıştı. Oralara girenler, ışık ve ses dünyasında mutlu oluyorlardı. İnsan yaşamı, insanların pek ayırdına varamadıkları çalış-kazan-harca biçimine dönüşmüştü. Profanlaşma sinsi bir hastalık gibi yaygınlaşıyordu. İnsanlar mutluydu; kırıntı bilgilerle idare ediyorlar, rahatlarından ödün vermeyi ve düzenlerinin bozulmasını istemiyorlardı, reklamlarla beğeniyorlar, gazete başlıklarıyla yorumlar yapıyor, böylece entellektüel çabalarının huzurunu yaşıyorlardı. Renaissance ile yaratılan “hümanizma” bir tür köleliğe dönüşmüştü.

Üretim, tüketim gibi bilimi de büyük şirketler yönetiyordu. Aykırı düşünen insanlar cezalandırılmıyor, tersine onların buluşlarıyla ve görüşleriyle üretim ve tüketim için yararlanılıyor, uluslararası siyasette herhangi bir aykırı durum için Savaş Sanayisi el altında tutulup geliştiriliyordu. Aydınlanma(!) kendi sularında boğulur gibiydi, bu Homo Economicus için önemli değildi.

Aydın İnsan & Orta Çağ İnsanı

“Aydın İnsan” yani kendisinden başlayan çizgide insanlara uzanan, kendi derinliğinden, kendi zenginliğinden devşirip sunan, doğru olanı arayan insan, sisler içinde yitikleşmişti. Bilmediğini bilir görünmekle, yapmadığını yapmış gibi davranmakla, olmadığını olmuş gibi göstermekle sözüm ona incelikle, sözüm ona bilgiyle, görgüyle, sözüm ona insanlıkla insan “aydın” olmaz. Aydını olmayan ülkenin ufkunda güneş doğmaz. O ne yaparsa yapsın “Orta Çağ İnsanı”dır.

Her Orta Çağ’da görüldüğü gibi 21. yy’da bir dağınıklığa girdi. Bilim ve teknolojideki hızlı gelişme, uzmanlıkların hızlı artışı, bilgilerin hızlı değişimi, yeni bilgilenme alanlarının çoğalması, insanın bu çokluk içinde kaybolduğu bir dağınıklık yeni bir Orta Çağ’ı ve “bilim ötesi bilim” ile yaşanacak bir zamanın, yeni bir Orta Çağ’dan sonra gelecek bir Aydınlanma!nın habercisini düşündürüyor.

Burada bir sorun var: Aydınlanma üstüne Aydınlanmak
 
 
Prof. Dr. Atilla Erdemli
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

2 YORUMLAR

  • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 27 Ocak 2022 at 15:50

    Hocam harikaydı. Okumayı bitirince üzüldüm resmen 🙈 Bölüm sonunda belirttiğiniz “Aydınlanma üstüne Aydınlanmak” sorunu üzerine de yazsanız keşke 😁
     
    İnsanın kendi ülkesinden de çok şey bulduğu bir yazıydı. Demek ki “Orta Çağ İnsanı” aslında her çağa ait olabiliyormuş 😉

  • Yanıtla Şen Sevgi Erişen 3 Şubat 2022 at 08:13

    “Aydınlanma olarak da ‘Renaissance’ı ele aldığımda ‘Aydınlanma’nın bir tür bağnazlığa, tutuculuğa yani Orta Çağ’a gelebileceğini gördüm.”
     
    Bu ilk cümlelerinizle ilgimi çekmeyi başardı yazınız. Her çağın bir “orta çağı” olurmuş bunu anladım sanırım. Ve gerçek “Aydınlanma” olgusu üzerine derin bir boyut katmış bu yazınız. Hele her şeyin taklidi bu kadar yaygınlaşmışken.
     
    Saygılar

  • Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan