Yaşamak Yaratmaktır

Spor, Ahlâk ve Adalet | 2

15 Mayıs 2019

Yazı: Spor, Ahlak ve Adalet | 2 | Yazan: Prof. Dr. Atilla Erdemli

Spor, Ahlâk ve Adalet yazı dizisinin tüm bölümleri:

Spor, Ahlâk ve Adalet | 1
Spor, Ahlâk ve Adalet | 2
Spor, Ahlâk ve Adalet | 3
Spor, Ahlâk ve Adalet | 4
Spor, Ahlâk ve Adalet | 5

2.3. Herkes için Spor (HİS)

Kavram kendi içinde bir sav taşımaktadır:

Herkes spor yapabilir.Ya da;Her insanda bir spor yapma potansiyeli vardır.Öyleyse;Herkes spor yapmalıdır.

Kimdir herkes?

Herkes çocuktur, gençtir, yaşlıdır, hastadır, engellidir, hamiledir, kadındır, erkektir. Herkesin kendisine göre yapabileceği, orada kendisiyle karşılaşacağı, her seferinde kendisini yeniden göreceği, zevkle sürdüreceği bir spor vardır.

“Herkes için spor” kavram olarak dünyamızda yeni, fakat anlayış olarak eskidir. Anlayış olarak Antik Çağ Ege Uygarlıkları’na kadar geri gidebilmekteyiz. Bu dönemde paideia anlayışı içinde “herkes için spor” da vardı. Ne var ki o dönemde “herkes” kavramı farklı yorumlanıyordu:

“Herkes” ya da “insan” olanlar, insan haklarına sahip olanlar yalnızca Helen olanlardı, hatta erkek olan Helenlerdi. Köleler, zenaatkarlar, tüccarlar, yabancılar Helen sayılmaz ve dışlanırlardı. Batı dünyasında herkesin “insan” olduğu fark edilmeye başlanınca, durum değişti. Yine de kadınların kendilerini spor dünyasında kabul ettirebilmeleri epeyce zaman aldı. İlginçtir, kadınların spor yaptıkları zaman narin bedenlerinin hırpalanacağını bu nedenle spor yapmamaları gerektiğini savunanlardan biri de Modern Olimpiyat Oyunlarının kurucusu Baron Pierre de Coubertin’di.

“Herkes için spor” kavramınının dünyadaki gelişimi 20. yy’ın ikinci yarısında olmuştur. Bu nedenle kavramla karşılaşmamasına, kavramı bilmemesine karşın, Türkiye’de “herkes için spor” anlayışını ilk kez savunan ve buna önem veren kişi Atatürk, ikinci kişi Selim Sırrı Tarcan’dır.

Atatürk daha Albay Mustafa Kemal’ken, 1915 yılının Aralık ayı başında Osmanlı Güç Dernekleri Genel Müfettişliği’ne atanır. 3 ay süreyle Osmanlı Güç Derneklerini inceler görüşlerini 12 maddede toplar ve 1916 yılının mart ayında Harbiye Nezareti’ne sunar. Bu rapor incelendiğinde Albay Mustafa Kemal’in görüşlerinde paideia anlayışını görmekte zorlanmayız.

Albay Mustafa Kemal’in Mart 1916 Raporu

▸ Spor ve benzeri her türlü çalışmada, gençliğin düşünsel, ahlakça ve bedence gelişmesi amaçlanması

▸ Gençlerin ve giderek ulusun düşünsel, anlakça ve bedensel gelişimi ve dahası bu gelişimin bilimsel temelli olması

▸ Spor ve benzeri her türlü çalışmanın, bütün ulusa, köylere varana dek yaygınlaştırılması

▸ Spor ve benzeri her türlü çalışmanın, siyasetten uzak tutulması ve bilimle bütünleşmesi

▸ Politika üstü kurumlaşma, bilim ağırlıklı çalışmalar

▸ Spor ve benzeri her türlü çalışma, devletin çok yönlü ele alması, bunun için değişik bakanlıklar ile yerel yönetimlerin sorumluluğu önerilmektedir.

İlginçtir burada “herkes için spor” bilim temelli olarak önerilmektedir.

Albay Mustafa Kemal, Atatürk olduktan sonra şunları söyler:

▸ Türk toplum yapısında (içtimai bünyesinde) spor hareketlerini düzenlemekle sorumlu (tanzime memur) olanlar, Türk çocuklarının spor hayatını yükseltmeyi düşünürken, sadece gösteriş için herhangi bir müsabakada kazanmak amacıyla (emeliyle) bir spor politikası oluşturmazlar. Asıl amaç, bütün her yaştaki Türkler için beden eğitimi sağlamaktır.

▸ Açık ve kesin (kat’i) olarak söyleyeyim ki, sporda muvaffak olabilmek için her türlü yardımdan ziyade, bütün milletçe sporun mahiyeti ve değerinin anlaşılmış olması ve ona kalpten muhabbet ve onu vatani bir vazife eylemek lazımdır.

▸ Türk gençliğinde ve Türk halkında spor ve beden hareketlerine sevgi ve alaka uyandırılmalı bunlar, bir kitle hareketi, bir milli faaliyet haline getirilmelidir.

▸ Bütün millet ve bütün memleket evlatlarını sportmen yapmak için harcanan çabanın önemi ve kutsallığı aynı oranda değerli ve önemlidir.

▸ Türk gençliğinin top oyunu ile buna benzer sporlarında kusurları görülebilir. Bu kusurların biraz dikkat ve biraz da talim ile ortadan kaldırılması mümkündür. Buna o kadar ehemmiyet verilmemelidir. Bizler için asıl olan Türk çocuklarının sporu sevmeleri ve fiziki kuvvetlerini yerinde kullanabilmeleridir. Ve en küçük yaştan en son yaşa, yani insan ömrünün vasati süresince derece derece beden faaliyeti önemli yer tutar ve tutmalıdır da.

Bu sözler baştan sona “herkes için spor” anlayışını dile getirmektedir. Ne var ki, Atatürk’ün yolundan gittiğini söyleyen Türkiye 1990’lı yılların sonuna doğru Avrupa Birliğine girmek kaygısıyla -AB Ülkelerinde böyle bir anlayış ve federasyonu bulunduğu için- Türkiye’de de apar topar “Herkes için Spor Federasyonu”nu kurdu. “Herkes için Spor”un ne olduğu, anlamı, kapsamı bilinmeden bir şeyler yapılmaya başlandı. Bir süredir de emekli bir sinema oyuncusunun başkanlığında yapılan gösteri yürüyüşlerinin ötesine gitmeyen etkinliklerle herkesin spor yaptığı sanılıyor.

“Herkes için spor” konusunu biraz daha açalım.

“Herkes için Spor” için normalde her insanın 3-6 yaş döneminde, değilse herhangi bir yaşta hangi sporlara yatkın olduğunu bilip, bunlar arasından hangisi hoşuna gidiyorsa, hangisini yapmaktan zevk alıyorsa ona doğru olarak başlayıp, düzenli olarak yapması ve her gün veya belli aralıklarla eğlenceli, keyifli birkaç saat yaşamasıdır. Bunun için bireylere ilkin bu tanıma hizmetini verecek kurum ve kuruluşlar gerekmektedir.

Kimse hangi spora yatkın olduğunu kolayca bilemez. Burada devletin spor sorumluluğu gündeme gelir. “Devlet ve Spor” ayrı ve başlıbaşına ele alınacak bir konudur. “Herkes için Spor” konusunda ilerleyebilmek için, insanların değindiğim biçimde kendilerine özgü spor bilinci ile spor yapmaya başladıklarını varsayalım. Böylece insanlar günlük yaşamadan bir süre için ayrılmakta ve oyun oynamaktadırlar. Oyun günlük yaşamada bulunmayan bir etkinliktir ve bireyin yaşamasını zenginleştirir, renklendirir. Burada sporun bir özelliği daha ortaya çıkmaktadır, fakat daha önce bir başka kavramı; Ortega Y Gasset’in spora karşılık olarak kullandığı de porto kavramını ele almak gerekiyor.

De Porto

De porto, limandaki yaşam demektir. Yelkenli gemiler dönemini gözönüne getiriniz. Limana bir gemi yanaşır. Bu gemi uzun bir deniz seferinden ve denizde nice çetin mücadelelerden sonra limana ulaşmıştır. Geminin yükünü boşaltması ve taşınacak malların gemiye yüklenmesi epey bir zaman alacaktır.

Gemiciler bu süre içinde limanda oyunlar oynarlar. Bu oyunlar eğlencelidir fakat zorludur da. Eğlenceli olduğu için zorluğu pek öne çıkmaz, eziyet gibi gelmez.. Oyunların bir başka özelliği gemicilerin adalelerini, reflekslerini, karar verme becerilerini zinde tutmak bir yana, artırması ve keskinleştirmesidir. Böylece denizci hem eğlenmekte, hem de çok yönlü olarak güç toplamaktadır. O çıkacağı yeni seferde ya da yaşamada artık daha güçlü, daha canlı, daha girişkendir.

Ortega’nın de porto (limandaki yaşam) ile anlatmak istediği budur. Bu yaşamada oyun güç toplamak için oynanmaz. Oyun ondan zevk alındığı için oynanır. Amaç o oyunu oynamaktır. Güçlenme ise bu sırada bireyin olağan kazanımlarından yalnızca biridir. De porto sporun bir başka,fakat çok önemli bir yanı ortaya çıkarmaktadır:

❗️Sporda amaç oyundur, oyundan alınan zevktir. Bu nedenle spor kendisi için yapılır. Spor amacı kendisinde olan bir eylemdir.

Şimdi bu durumu bir futbol karşılaştırmasına aktaralım.

İki futbol takımının sporcularının, profesyonel bile olsalar futbolu, futboldan zevk aldıkları için, futbolu ondaki güzelliği, duyarlığı oyunlarında ortaya çıkartabilmek için oynadıklarını kabul edelim. Bu sporcuların amaçları daha sahaya çıkarken bellidir: 3 puan almak değil, iyi futbol oynamak.

Futbolcuların böyle bir amacının bulunması için teknik yöneticilerinin, kulüp yönetiminin ve taraftarın da aynı sportif beğeni düzeyinde bulunmaları gerekmektedir. Böylece sporcular iyi futbola daha çok yönlendirilmiş olacaklardır. Böyle bir karşılaşmada itme, çekme, ayağa basma, çelme atma vb girişimlerden hiçbiri olmayacaktır. Çünkü bunlar oyun dışı ve oyunu bozan, oyunun kalitesini düşüren davranışlardır. Kaliteli bir futbol karşılaşmasında takımlar güçlerinin son sınırına kadar kendilerini zorlarlar; müthiş çekişmeli, müthiş akıllı, müthiş hareketli ve müthiş güzel bir karşılaşma yaşanır. İzleyiciye gelince; onun da amacı futbol olduğu için, o da içinde güzellik olan yani futbol olan gelişmeleri alkışlayacaktır. Yenilirlerse kuşkusuz üzüleceklerdir, fakat bu futbol izlemekten duyulan hazzın yerini alamayacaktır.

Burada bir kalite olayı söz konusudur. Bu dışardan bir kalite değil, sporun yapısında bulunan bir kalitedir ve doğru yapıldığı zaman sporcuyu da ,izleyiciyi de kendisine çeker. Spor bir kalite olayıdır. Spordaki kalite ona dışardan getirilmiş, eklenmiş, katılmış bir özellik değildir. Spordaki kalite, spor olayı ile birlikte ortaya çıkar ya da kaybolur. Bunun için sporun her yanıyla doğru ve özü gereği yapılması gerekir.

Sporun her yanıyla doğru yapılması ne demektir?

Örnek verdiğim futbol karşılaşmasında oyuncular, teknik yönetim, kulüp yöneticileri, tararftarlar, hakemler, karşılaşma öncesi, süresi ve sonrası, izleyenler, spor basını o karşılaşmadaki spor olayının her yanını oluştururlar.

Her yanıyla ya da her bakımdan sporun özüne göre gerçekleşmiş bir spor olayının, örneğin bir futbol karşılaşmasının “Ahlâk”a ihtiyacı var mıdır? Spor doğası gereği yapıldığında orada özel bir ahlâk da gerçekleşmiş, somutlaşmış olmaktadır. Böyle bir olayın dışardan getirilecek, eklenecek herhangi bir ahlâka ihtiyacı yoktur. Sporun kendisi özel ve içkin bir ahlâktır. Bu temellerini sporun yapısında, doğasında, özünde bulur. Sporun bir ahlâk olması ile amacı kendisinde bir eylem olması birbirinde temellenen iki özelliktir. Sporun bir kalite ya da bir yüksek yaşama bağlamı olması da aynı yerde temellenir. Şimdi kendisinde bir eylem olarak sporun bir başka özelliğinden söz etmek istiyorum.

Amacı kendisinde olan bir yaşamayı özgün beden yapısı, isteği doğrultusunda sürekli olarak ve zevk alarak yapmak belli kişilere mi özgüdür, yoksa her insanın hakkı mıdır?

İnsan bedeninin harekete göre programlandığı dikkate alınır ve insanın bir homo ludens olduğu da göz önünde bulundurulursa sporun her insanın hakkı olması gerekir. Dolayısıyla “herkes için spor” kavramı altında söylenmek istenenlerden biri gündeme gelir:

Spor her insan için bir haktır ve bu hakkın doğal temelleri bulunmaktadır. Spordaki “Adalet”in önemle ortaya çıktığı yerlerden biridir bu: Her insanın bir spor hakkı vardır. Kökenleri, temelleri insan doğasında bulunduğu ve insanın bio-psiko-sosyal bakımlardan vazgeçilemeyecek ve devredilemeyecek bir ihtiyacı olduğu için bu hakkın bir “Temel Hak” olması gerekmektedir.

Devamı için ▸ Spor, Ahlâk ve Adalet | 3

Prof. Dr. Atilla Erdemli

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

2 YORUMLAR

  • Yanıtla Atakan Balcı 15 Mayıs 2019 at 16:47

    Herkesin istediği kadar kültürel ve sportif etkinliklere katılımı ve Ulu Önder’in isteği doğrultusunda bunun önemini kavraması o kadar önemli ki! Deyim yerindeyse, yumurta kapıya dayandı, çünkü.

  • Yanıtla Hülya Erarslan 16 Mayıs 2019 at 15:54

    Spor deyince insanların aklına sanırım ya spor salonu ya da bol terlemeceli, eforu çok oyunlar geliyor.
    Halbuki amaç bedeni zinde tutmak. Ve tabii devamlılık. Küçük ama düzenli egzersizler bile yeterli. Zaten bu alışkanlığı kazanınca insan zamanla kendini biraz daha zorlamaya başlayabiliyor.

  • Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan