Heybemde Öyküler

Yabancı

9 Haziran 2022

Öykü: Yabancı | Yazan: Pelin Öncüoğlu IşıkOdanın içinde beş dakikadan uzun bir süredir dikilmiş öylece duruyordu. Aynadan yansıyan ve kendisine hiç tanıdık gelmeyen yabancıya kilitlemişti gözlerini. Elmacık kemiklerinin üzerinde gitgide yuvarlaklaşarak kızaran tombul yanaklarının arasında incecik kalmıştı burnu. Bembeyaz cildinden ise geriye sarımtırak yansımalar taşıyan, cansız bir cilt kalmıştı. Eski gür, kızıl kahve uzun saçlarının ancak gölgesi olabilirdi şimdiki cılız saçları. Teninde görünen cansızlığın bir benzeri ışıksız cılız saçlarında dolanıyordu. Onları olduğundan gür göstermek için yapay lüleler yapılmıştı. Kafasının arkasında onun henüz haberdar olmadığı ama süphelendiği, günden güne büyüyen kelliği kapatmaya pek de faydası olmayan cansız lüleler şişko yanaklarının yanlarında ona ait değillermiş gibi sallanıp duruyordu. Hayatı boyunca zayıf ve fit olan bedeni şimdi su toplamış ve şekilsiz bir hâl almıştı. Aylarca yatağa bağımlı olmanın getirdiği bir armağan olarak yıllardır kendisine eşlik eden kaslarını da kaybetmişti.

Şimdi aynadaki yabancıya bakınca ona ne şişman ne de zayıf diyebiliyordu. Aslında lüle lüle saçları, tombul yanaklı sarımtırak suratıyla ve bu komik kafanın iliştirildiği aşırı zayıf vücudu ile daha ziyade bir elma şekerine benziyordu. Gerçekten tuhaf bir görüntüsü vardı. Yıllarca güzel olmaya ve güzelliğinin getirdiği popülerliğe alışmıştı. Oysa şimdi aynada kendisine bakan genç kadını tanıyamıyordu bile. Onda kendinden bir parça dahi bulamıyordu. Sanki zamansız bir zamanda sıkışıp kalmış gibiydi. Ne kendisiydi ne de yabancı biri.

Hâlbuki henüz yirmi bir yaşındaydı.

Yaşadıkları sadece teninden değil hayatından da bazı renkleri götürmüştü. Geride bıraktığı canlı, hareketli hayatını düşündü. Şimdi hayatında yepyeni bir kapı açılıyordu. Girmek istemediği ama başka türlü ilerleyemeyeceği bir yolun başındaydı. Aynanın karşısında durmuş kendini tanımaya çalışırken kendisinin zannettiği hiçbir şeyin onun olmadığını anladı. Yirmi yıldır kendisini tanımlayan şeylerden hiçbiri yoktu karşısında. “Kendim” diyebileceği hiçbir şey yoktu bu yabancının yansımasında. Saçları, yüzü, yanakları, cildi, vücudu hiçbiri aslında onun değildi. Hiçbir zaman onun olmamıştı. Ellerini yumruk yapıp sıktı. “Aslında ben bildiklerimin hiçbiri, ben değilmişim” diyebildi. Gözleri hırs ve hiddetle parıldıyordu. Kızgındı. Herkese, herşeye. Benim olmayan birşeye yıllarca verilen anlamsız kıymetler, diye ekledi kendi kendine. Değişen hayatıyla birlikte değişen görüntüsünü içine sindirmeye çalışırken çok daha derin bir şeyleri sorguladığının farkıda bile değildi.

“Hıh. Ben, “ben” değilmişim ki. Senelerdir ben bildiğim, senelerdir kıymet verdiğim aslında bir kılıftan başka birşey değilmiş. Üstelik hiç de vefalı değilmiş. İlk fırsatta bana arkasını dönüp gitti ben bildiğim görüntüm.”

Kızgın gözleri yavaş yavaş buğulanmaya başlamıştı. İçinde hızla büyüyen öfke, gözlerinde birer saydam damla olarak beliriyordu. Sıkmaya devam ettiği yumruklarının ucundaki tırnakları etine batmaya başlamıştı.

“Sen kim olduğunu sanıyordun ki bunca sene? Güzel miymişsin yani? Hani, nerde şimdi? Nereye gittin?”

Sanki öfkesi özgürlüğünü ilan etmiş vücüdundan ayrılmaya çalışıyordu. Hırsından dişlerini sıkmaya başladı. Gözlerinde titreşen hayâlkırıklığı, yansımasındaki yabancıya bakarken yanaklarından ılık birer damla olarak süzüldü. Sonra derinleşen bakışları bir anda tanıdık birine rastlamış gibi durakladı. Kızgınlığının arkasında tanıdık birilerine rastlamıştı. Durdu. Aynaya bir adım daha yaklaştı. Bakışlarının arkasında bir an için yirmibir yıldır kendine eşlik eden o hayat dolu bakışların pırıltısını yakalamıştı. Yaşadıklarını, onu o yapanları düşündü. Belleğine yerleşen acı tatlı anıları yokladı parmak uçlarıyla. Onu o kadar cesur, inatçı ve azimli yapan tecrübelerine dokundu birer birer. Anıları, düşünceleri, tecrübeleriydi gözlerinin arkasından ona ulaşmaya çalışan. Sıkmaktan acımaya başlayan yumruklarını farketmeden gevşetmeye başladı.

“Ben vefasız bir kabuktan çok daha fazlasıyım” diye fısıldadı. Dudaklarından bu sözcükler döküldükten sonra belli belirsiz gülümsedi.

“Beni ben yapan anılarım, düşüncelerim, tecrübelerim. Ben yine benim. Bu karşımdaki yabancıyı tanımasam da o gözlerin arkasındaki beni çok iyi tanıyorum. Beni ben yapan asıl kıymetli hazinelerim, sevgili tecrübelerim. Ah ne akılsızca bambaşka şeylerde aramışım kendimi.”

Artık gülümsemesi iyice belirginleşmişti. Sanki yeniden umutla dolmuştu. Hatta tekrar neşeli hâline geri dönmüştü diyebilir miyiz?

“Asıl ben oralarda bir yerlerde. Ve ben seni tekrar yüzeye çıkartacağım seni çılgın yürekli güzel kadın. Artık kimse seni tanımasa da seni hayata döndüreceğim.”

Kapı açıldı ve içeriye neşeli hatta aşırı neşeli bir kadın girdi. Annesi.

Her gün hiç usanmadan yüzüne kendisine ait olmayan duyguları takıştırıp onun odasına giriyor, ağızı yırtılırmışcasına gülümsüyor, onun kafasını dağıtmak için ondan bundan konuşuyordu. Onun neşesizliğini ikisi için de neşelenerek kapatmaya çalışır gibi bir hâli vardı.

“Hazır mısın güzel kızım?” dedi sarışın kadın. Hastanede yattığı günler sadece kendi güzelliğinden götürmemişti. Annesine ve babasına da zamansız misafir olan endişe ve üzüntü kırşıklıkları hediye etmişti. Gündüz takındığı bu süper mutlu tavırlarını gece üzerinden çıkartıp kimselerin onu görmediği ve duymadığı köşelerde ağlıyordu annesi. Ece ise onun her gün daha fazla kızaran ve şişen gözlerini farketmemiş gibi yapıyordu ki onun bu insanüstü çabasını boşa çıkarmasın.

Annesine gülümsedi. Saçlarımı çok güzel yaptın. Bu bukleleri daha sık kullanabilirim. Teşekkür ederim anneciğim, dedi.

Kadının yüzüne ancak bu tarz üzüntüleri yaşayanların anlayabileceği bir mutluluk yayıldı. Kızını mutlu etmiş olmak ona biraz umut vermişti. Bugün artık hiçbir şey onun moralini bozamazdı.

“Tabii tabii Ececim. Sen iste ben sana yaparım. Bak nasıl da gürleşti birden saçların. Zaten bunlar geçici biliyorsun. Kemoterapi bitince eskisinden de gür çıkacak saçların.”

Ece aynada yanaklarının kenarlarında sallanan komik buklelere baktı.

“Evet anne, biliyorum. Eskisinden de gür çıkacaklar.”

Birkaç ay önce bir cafede karşılaştığı ve onu tanımayan beş yıllık iş arkadaşını hatırlayınca dudaklarında beliren gülümsemesi dondu. Sadece kendisi değil, çevresindekiler de aynaya yansıyan bu yabancıyı tanıyamıyorlardı.

“Ben bir yansımadan çok daha fazlasıyım” dedi kendi kendine. İnsanların ne düşündükleri, ne zaman umurunda olmuştu da şimdi olsundu.

“Kendine gel Ece. Sen bir kılıftan çok daha fazlasısın. Anıların, düşüncelerin, hayâllerin hepsi hâlâ seninle birlikte. Gelip geçici şeylere takılmak için çok kısa bu hayat. Bunu senden iyi kim bilebilir ki?”

“Daldın Ececim. N’oldu?”

“Yok bir şey, güzel annem” dedi kadının yanağına sulu bir öpücük kondurarak. Annesinin hiç de sevmediği türden sulu bir öpücük. Ama son zamanlarda böyle şeylere takılmaz olmuştu annesi. Onu mutlu görünce hayatının eski yüklerini, iritasyonlarını unutuyordu. Belki o, Ece’den daha da çok farkındaydı hayatın kısalığının. Ne de olsa hayatında en çok sevdiği şey ile sınanmıştı. Kendi zamanının ayarlarıyla da oynanmıştı. Artık bu ailede kimse için zaman konuk oldukları sıradan biri değildi. Onu baş köşeye yerleştirmişler fakat yine de o yokmuş gibi davranıyorlardı.

Dışarı çıkmak için hazırlardı.

Ece aynadaki yabancı görüntüyü çekip koltuğunun altına kıstırdı. Çok da umurunda değildi artık nasıl göründüğü. İçeride biryerlerde hâlâ muhafaza ettiği genç kadına tutunuyordu her adımında.

Sokakta yürürlerken onu tanıyan ya da tanımayanlar aşırı şiş ve sarımtırak yüzünün altında kemiklerine yapışmış ince bacaklarına bakıp fısıldaşıyorlardı. Bazen çocuklar kelleşmeye yüz tutmuş ama sanki böyle birşey yokmuş gibi yüzünün kenarlarında komik lüleler olarak salınan saçlarına bakıp onu işaret ediyorlardı. Çocuklar en acımasız olanlardı. Kendine unutturmaya çalıştıklarını en çok da onlar yüzüne vuruyordu. Ama Ece o soğuk, kibirli yüz ifadesini takındı ve çevresinde olup biten hiçbir şeyi görmüyor, duymuyormuş gibi yürümeye devam etti.

Sabah aynada o yabancının yansımasında kendine ait kırıntılar bulmuştu. Bir kılıftan ibaret olan vücudu zaman nehrinde yıkanırken nasıl evrilecekti, tekrar eskisi gibi görünecek miydi bilemiyordu. Ve artık bunu daha az umursuyordu.

“Kendim olmak için bir kılıfa ihtiyacım yok benim” diye sayıkladı içinden.

“Ben kim olduğumu çok iyi biliyorum. Kim olduğumu, yani gerçekte kim olduğumu göremeyenler ise kendi kısıtlı algılarının kurbanı olarak kalacaklar. Kim olduğumu biliyorum. Ve bunu asla unutmayacağım, unutturmalarına da müsade etmeyeceğim.”

Diye mırıldandı gururla.

“Bir şey mi dedin Ececim?”

“Ne kadar güzel bir gün” dedim “anneciğim. Görebilen, algılayabilenler için çok güzel bir gün anneciğim” dedi kadının yorgun ellerini tutarak.

Annesi kızının ışıl ışıl gözlerinin içine baktı. Her zaman gururlu, güçlü, azimli, güzel Ecesine. Onun incecik ellerini ellerinin içinde tuturken onun her zamanki gibi ne kadar güzel olduğunu düşündü.

Görebilenler için o hâlâ aynı Ece idi.
 
 
Pelin Öncüoğlu Işık
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

9 YORUMLAR

  • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 9 Haziran 2022 at 13:20

    Genç kadının hisleri, kendine acımak yerine yeniden tanımlama süreci boyunca girip çıktığı duygusal fırtınalar, hepsi harikâydı canım. Gene gözlerim dolu okudum.
     
    Kalemine, yüreğine sağlık, bebek ❤️

    • Yanıtla Pelin Öncüoğlu Işık 9 Haziran 2022 at 23:09

      Didemcim çok teşekkürler ❤️ Desteğin benim için çok önemli.

  • Yanıtla Mine Uraz 9 Haziran 2022 at 18:00

    Hastalığını ve yaşadığı süreci kabullenmek, içindeki fırtınaları bastırmak. Sonunda bunu başarmak. Yaşama tekrardan tutunmak. Zoru başarmak bu olsa gerek. Yine çok güzeldi.
     
    Yüreğine kalemine sevgiler yolluyorum canım ♥️

    • Yanıtla Pelin Öncüoğlu Işık 9 Haziran 2022 at 23:10

      Mine ablacığım çok çok teşekkürler ❤️ Yakinen gözlemlediğiniz süreçler olduğu için yorumunuz benim için ayrıca kıymetli.

  • Yanıtla Nazlı Pınar Kamacı 9 Haziran 2022 at 18:35

    Canı gönülden kutluyorum. Yine harika bir yazı.
     
    Kaleminize sağlık
    Sevgiler

    • Yanıtla Pelin Öncüoğlu Işık 9 Haziran 2022 at 23:10

      Çok çok teşekkürler ❤️

  • Yanıtla Cevad Özdil 9 Haziran 2022 at 20:35

    Aklıma his/duygu bağlamında bir tecrübeyi getirdin Pelincik, paylaşıyorum.
     
    “Farkında olmasam da bir anayola girdim mi o süreçte içinde giderek bir tutku oluveriyor o ‘yol’. Hele gençken, hiçbir engel o yoldan çeviremiyordu beni. Ne zaman ki altmış yılı devirdim hayatta, sabır maddi ve manevi güç gerektiren birkaç anayol bitiverdi birden ve onlar için hissettiklerim de.
     
    Peki söz konusu ‘bu’ diye andığım anayol/vakıa için hissettiklerim niye bitmiyor? Belki de bu yol hep kendimde biten bir çıkmaz. Hissin bir ‘isim’ olmadığını, esasen benim başıma gelen bir şey anlamına gelmediğini, farkında olmasalar bile herkesin yaptığı gibi, bizzat kendi yaptığım bir fiil olduğunu geç de olsa öğrendim. His ve duyguyu biraraya getirdiğimde iki şeyi fark ettim.
     
    Basit bir sebepten dolayı devamlı bir tür duyguyu hissettiğimi gördüm mesela. Bu duygular bağımlılık da yaratıyordu. Bunun en çok fiziksel temasla hissettiğimde olduğunu gördüm. Mesela fiziksel dokunma duyumu kullanarak fiziksel seviyede hissediyordum. Sigarayla fiziksel temas gibi.
     
    Sonra duygusal hissetmekten kendimi özgürleştirebileceğimi gördüm. Yani kendi kendime duygu yaratmayı engellediğimde fark ettim ki, sadece o zamanlarda ‘bilinçli’ şekilde hissettiğimi seçebiliyordum.
     
    En derin hissetme yeteneği galiba ruhsal seviyede ortaya çıkıyor. Bu da genellikle başkasının yaydığı ‘enerji’ ile ortaya çıkıyordu. Ve sonra onu görmeden, aynı yerde olmadan hissediyordum. Bu artık bilinçli bir seçim oluyordu. Fakat yine de bir yanılma payı bırakıyorum. Ancak ‘bunu’ da buna bağlamak istiyorum.
     
    Hiçbir şey olmasa da hissettiğimin ne olduğunu bilmesi gerekmez mi hissedilenin de diyerek söyleyeceğim galiba.
     
    Evet söylüyorum, artık bilinçli seçmiş olduğumu bildiğim ‘bu’ diye andığım his şu: Tanıdığın hiç kimse benim seni sevdiğim kadar sevmedi, sevemez. Sen dahil hiç kimse bunu bilmese de ben biliyorum.”
     
    Yolun açık olsun canikom.

    • Yanıtla Pelin Öncüoğlu Işık 9 Haziran 2022 at 23:22

      Cevat abicim ne kadar güzel bir yazı ❤️ Elinize yüreğinize sağlık. Beni de epey düşündürdü. Çok beğendim.

  • Yanıtla Şen Sevgi Erişen 13 Haziran 2022 at 23:22

    “Ah ne akılsızca bambaşka şeylerde aramışım kendimi.”
     
    Bu söz bana hiç yabancı gelmedi. Benim sözlerime ziyadesiyle benziyor ❤️
    Yollarımız kesişti yani 🙏

  • Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan