Heybemde Öyküler

Gece

24 Haziran 2021

Öykü: Gece | Yazan: Pelin Öncüoğlu Işık

Gece olup, ışıklar sönmeye başlayıp herkes odalarına çekildiğinde kendisiyle baş başa kalıyordu. Yorgun ve yaşlı şehir, üzerindeki tüm canlılarıyla birlikte uykuya dalmıştı. Gün ışığının ışıltısı yüzünden kendisini gösteremeyen yüreğinin karanlık köşelerindeki çakıl taşları, gece karanlığın çökmesiyle birlikte parıldamaya, kendilerini hatırlatmaya başladılar. O çakıl taşları yüreğini ağırlaştırıyor, canını acıtıyordu. Gündüz çevresindeki insanların ve şehrin sesleriyle duyamadığı düşünceleri, gecenin sessizliğinde alabildiğine bağırıyorlardı. Onları duymamak için yatağından kalktı, odada bir iki tur attı. Sıcak ağustos gecesi üzerindeki geceliğe yapışmış, onu ve hareketlerini yavaşlatıyordu. Sıcak gece ile birlikte cisim bulan bir el sanki boğazına yapışıyor, nefes almasını zorlaştırıyordu

Odanın kenarında gündüz saatlerinde kanape olarak iş gören eski bir çekyatın üzerine kıvrılmış anne ve babasına baktı. Günün sırtlarına yüklediklerini çıkartıp başuçlarına koymuşlar, bu odadan çok uzakta bir yerlerde dinleniyor gibi uyuyorlardı. Uyku ancak ve ancak o zaman, yüklerini ve kendilerini unutabildikleri gecenin o en karanlık dakikalarında onları ziyaret edebiliyordu. Bir müddet onları seyretti. Sevecenlik ve minik bir gülümsemeyle başlayan bu seyretme, gözlerinde bir acıma ile son buldu. Onlar için üzülüyordu çünkü senelerin yorgunluğunu üzerlerinden atıp geri kalan ömürlerini dinginlik içinde geçirmeleri gereken dönemde, bir anne ve babanın yaşayabileceği en büyük acıyı yüreklerinde büyütmek zorunda kalıyorlardı. Bu yaşadıkları, onların yüzlerinde ömürlerinin sonuna kadar taşıyacakları acı çizgiler yaratmıştı. Belki de her aynaya baktıklarında o çizgiler onlara yaşadıkları acıları hatırlatacaktı.

Onları seyretmenin ona bir yardımı olmadığını anlayınca, bu aralar gerçek anlamda dünyaya açılan tek penceresi olan odasındaki küçük pencerenin başına gitti ve camı açtı. Odanın içinde onu boğmaya başlayan havadan bir an için kurtuldu, ciğerlerini temiz havayla doldurdu. Şimdi seslerini iyice yükseltmiş olan düşüncelerini duymamak için sarı lambaların aydınlattığı hastane sokaklarını seyrediyordu.

Bu kapıların ardında uyuyan şehre inat, hastanenin olduğu geniş kampüs alanının içinde insanlar kendi hayatları ya da sevdiklerinin hayatları için koşturuyorlardı.

Yaşama karşı verilen o vahşi mücadele burada en canlı ve hareketli hali ile devam ediyor, günün ışıklarıyla birlikte hayatın saçma kalabalıklarından da sıyrıldığı için tüm çıplaklığı ile ortaya çıkıyordu. Gün içinde sahte ve anlamsız sorunlar içinde devinen dünya gece olunca sadece bu kapılar ardında tek gerçek sorunsal ile boğuşuyordu; hayatta kalmak.

Bu kapılar ardındaki insanlar sanki şehrin uyumasını fırsat biliyor, kaybettikleri zamanı telafi etmek, dışarıdaki dünyaya yetişebilmek için acele ediyorlardı. Ne de olsa bu kapıların içinde zaman dışarıdaki zamana göre çok daha yavaş akıyordu. İki dünyayı birbirinden ayıran bu kapılar içinde zaman sanki durmuş gibi ağır akıyordu. Kapının bu tarafında kalanlar, dışarıda kalan dünyanın insanlarını ve koşuşturmacasını yakalayabilmek için hiç durmamak, sürekli yürümek zorundaydılar. Sürekli yürümek. Hiç durmadan ama ağır aksak. Tabanları yarılana kadar yürümek. Dış dünyadan uzanan o dost ellere tutunarak. Hiç durmadan, hiç pes etmeden sürekli yürümek lazımdı. Bir kere durursanız dışarıdaki yaşamı bir daha asla yakalayamazdınız. Yaşamak için yılmadan sürekli yürümek lazım, ağır ağır ama hedefe doğru.

Kampüsün sarı sokak ışıklarında sürekli koşuşan, birilerinin hayatı veya kendi hayatı için mücadele veren kendi içinde yavaş ama herşeyden daha yoğun bir hareketler karmaşası mevcuttu. Sokağın kirli sarı ışığına karışmış, yapış yapış ama herşeyden samimi. Olabildiğine çıplak ve ham. Olmamış bir meyve gibi diye düşündü önce. Sonra belki de fazla olgunlaşmış bir meyve, diye düşündü. Arasındaki farkı kim bilebilir ki?

Pencerenin önündeki kuru tahta iskemleye ilişirken gözlerini iki dünyayı birbirinden ayıran duvara kilitledi. İki ayrı dünya diye mırıldandı. Hangisi daha gerçek kim bilebilir ki? Gerçekten ihtiyacı olmadığı şeyler için gün içinde koşuşturanların şekerlere buladıkları acı hayatlarını düşündü. Ve gece tüm çıplaklığı ile hayatlarını, azimlerini kucaklarına alıp birkaç güncük daha yaşayabilmek için verdikleri mücadele içinde gökyüzünde parıldayan birkaç yıldızın güzleliğini fark edebilen bu duvarların insanlarını düşündü.

Hangi dünya daha gerçekti ki? Aralarındaki farkı kim bilebilir ki?

Sarı hastane ışıkları, dışarıda, dünya onları yutmadan önce koşuşturan insancıkları yumuşacık okşuyordu. Yüzlerinde keder, acı, üzüntü, umut olan karanlığın aydınlıkta bıraktığı o küçük insancıklara daha da detaylı baktı. Dakikalarca, saatlerce o kuru sandalyede oturup kafalarının içinden yüzlerine akan düşüncelerini okuyarak bu dünyanın insanlarının hayatlarına konuk oldu.

Gün ilk pembelikleri ile etrafı aydınlatmaya başladığında o hâlâ başkalarının hayatlarına konuk oluyordu. Hastane odasının penceresinden katılabildiği başka başka hayatları seyrediyordu. Her şey hareket ediyor, dünya dönüyor ve devinim devam ediyordu. Bir tek o hareket etmiyordu. Sadece durup seyrediyordu.

Ve gökyüzünün ağarmaya yüz tuttuğu dakikalarda beyni başka düşünceler üretemeyecek kadar uyuşup, dinginliğe kavuştuğunda birkaç saat bedenini ve gözlerini dinlendirebilmek için yatağına döndü. Ertesi günün daha da yorucu olacağını bilerek ağaran güne gözlerini kapattı. Sabahın serinliğiyle ürperen bedenini hastane pikesiyle örtüp kendisini bekleyen gün için üzerine umut parçaları serpiştirdi. Dünya duvarın her iki tarafında da tüm hızıyla dönüyordu.
 
 
Pelin Öncüoğlu Işık
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

2 YORUMLAR

  • Yanıtla Mine Uraz 24 Haziran 2021 at 15:56

    Kelimeler bazen yetersiz kalır. İşte o anlardan birindeyim şu an… Yüreğine ve kalemine sağlık canım. Sağlık ve mutluluk ile sevgiler.♥️

    • Yanıtla Pelin Öncüoğlu Işık 2 Nisan 2022 at 00:06

      Mine ablacığım çok teşekkürler güzel yorumun için.

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan