Asmanın Altındaki Seki

Periha

15 Haziran 2023

Öykü: Periha | Yazan: Bihter Aslan

Ne kadar zaman oldu bu eve gelmeyeli bilmiyorum. En son babamın hastalığı iyice ağırlaştığında gelmiştim buraya galiba. Şimdi de kalan anıları toplamak için düştüm yollara. Ankara’nın bu iğde kokan zamanına denk gelen ziyaret beni çocukça sevindirdi. Biraz mecburiyet, biraz da kaybettiğim bir şeyi burada bulurum belki hissi İstanbul’dan buralara kadar getirdi beni. Yokuşu tırmanırken içimdeki Gökhan da çocuklaştı. Uzun zamandır görmediği bir dostu görecek gibi heyecanlandı. Apartmanın merdivenlerini çıkarken saçlarım çocukken olduğu gibi karışık ve kıvırcık, tişörtümde bisiklet yağı lekeleri, dizimde adım attıkça gerilip acıyan yaralarla tırmandım beşinci kata. Dokuz numara…

Kapıyı beceriksizce, o anahtarı o delikte ilk defa çevirircesine açtım. Evi güneşten koruyan perdeleri araladım, camları açtım.

Bir çocuğu en çok ne üzer? Kalabalık olmasına alışkın olduğu evinin terk edilmiş yalnızlığına tek başına bakmak zorunda kalması galiba. Artık kimsenin çay demlemeyeceği çaydanlığa, sağ tekinin ucu yırtılmış ev terliğine, muhtemelen bir eskiciye verilecek tüplü televizyona, bir kulpu kırılmış okuma gözlüğüne, ne zaman alındığını daha dün gibi hatırladığım çift kasetçalarlı müzik setine bakarken canım sıkılıyor. Bu kadar kalabalık bir yalnız olmak çocuk kalbime ağır geliyor. Bu kasvetten kurtulmak istercesine kafamı kaldırıyorum ve gördüğüm şeye inanamıyorum. Yıllar önce yaptığım; yaptığımız bir maket oradan, tozlu bir vitrinden bana gülümsüyor. Vitrinin camı kırık olduğu için epey tozlanmış, maketi alıp balkona çıkıyorum. Tozunu üflüyorum, ben üfledikçe yılların tozu üstünden kalkıyor. Karşı balkon berraklaşıyor.
 

* * *

 
Hayatın herhangi bir yerinde duran; herhangi bir işi, herhangi bir eşi, zamanında kabul görmüş idealleri olan, az konuşup çokça susan bir kadın o.

Böyle arka arkaya sıraladıkça da cümlenin sonunu getiremeyecek kadar çok özelliği geliyor insanın aklına. Evdeki menekşelerini kimseye emanet edemeyen, sipariş almaya gelen Talip Efendi’yi ikinci bir sipariş vermek için tekrar çağırmaya utanıp sıkılan, en çok başkasının yerine utanan, karmaşık gibi görünen ama sizi bir kez olsun şaşırtmayan bir kadındır. Komşumuzdur Periha teyze.

Balkondaydı yine. Çok yakışıyordu oraya. O güzel mor menekşelerin arasına yerleştirilmiş, adeta onlarla tanzim edilmişti. Yaşını göstermiyordu zaten ama o çiçeklerin arasında daha genç gözüküyordu. Etrafındaki mahlûkları varlığıyla şereflendiren bir peri gibi sihirli, her an ortadan kaybolacak kadar sürprizliydi bana yansıyan aksi. Onun için bunların pek önemi yoktu. O yalnızca ruhunu besliyordu.

Evinde iki duygu birlikte yaşıyordu. Duvarlarına astığı siyah beyaz gölgeler onu hiç terk etmesin isterken anıların verdiği o tatminsizlik hissi ile başa çıkamıyordu. Eskiden kadınlar hayatlarında bir kez âşık oluyordu.
 

* * *

 
Çok sıcak bir haziran sabahıydı. O kartondan gemiyi yapmak için üşenmeden evimize uzak düşen gazete bayiden akşam reklamlarda birleştirilmiş halini gördüğüm ve bayıldığım maketin malzemelerini verecek gazeteyi aldım. Çok heyecanlıydım. Reklamlardaki çocuğun kesilmiş, yapıştırılmış ve bir bütün olarak elinde tuttuğu maket bir türlü aklımdan çıkmıyordu. Elimde yatay şekilde ve karton olarak duran bu halinin neye dönüşeceğini önceden bilen bir kâhin gibiydim.

İtiraf etmeliyim ki ben bu kesme yapıştırma işlerinde pek becerikli değilim. Okulda bile böyle işler için hep kız arkadaşlarımdan yardım isterim. Bu sefer de babamdan yardım alarak bu makete sahip olabileceğimi düşünürken birden aklıma babamın dün akşam konuya dair çok da hevesli olmayan, tek kelimelik cevabı geldi: Uğraşamam, diyip kestirip atmıştı.

Gazete bayiden dönerken tüm bunlar çocuk kalbimi sıkıntıya sokmaya yetmişti. Çok istiyordum işte o maketi. On yaşındaydım ama çocukça ihtiraslarım bazen bir yarışa, bir elde etme savaşına dönüşebiliyordu. Daha geçenlerde evde bir mandolin krizi yaşandı. Komşumuzun kızı Zeliş’e babası karne hediyesi olarak güzel bir mandolin almıştı. Benim mandoline karşı herhangi bir ilgim, alakam olmasını geçtim bir mandoline dokunulduğunda nasıl bir ses çıktığını duymuşluğum dahi yoktu. Buna rağmen Zeliş ile boy ölçüşme arzum ya da çocuk hazineme bu mandolin denen şeyi katma isteğim beni günlerce ağlama nöbetlerine salmıştı. Günün sonunda alındıktan sonra hiç dokunmadığım bir mandolinim olmuştu. Belki de bu mandolin hayatımın metaforu olmuştur, kim bilir?

Sever gibi yapıp sevdiğim kadınlar, özlemezken çaldığım kapılar, doğru olduğuna emin olduğum birbirinden yanlış cevaplar… Hepsi burada. Hepsi aklımda.

Neyse canım, artık koca adam olduk. Tabii ben şimdiki Gökhan oluncaya kadar neler çektim bilseniz. Bilseniz bildiğinize, öğrendiğinize pişman olmazsınız. Çok isterim herkesin benimki gibi baktığında sevinçten ağlatan, kitapların arasında saklama hissi uyandıran bir çocukluğu olsun. Hani derler ya: “Çocukluğunda ruhunu iyi bir periye teslim ettiysen şanslısındır.” Bence doğru. İş, o usta periyi bulmakta. Benim perimi tahmin ettiniz mutlaka.

Elimde maket malzemeleri eve yürürken arkadaşlar maç yapacaklarını söylediler.

Malzemeleri odama bıraktım. Annemin yaptığı ekmek arası sucuğu kaptığım gibi arkadaşlarımın yanına koştum. Merak etmeyin o maket yapılacak.
 

* * *

 
Ertesi gün benim için oldukça erken başlamıştı. Daha doğrusu ben günü erken başlatmıştım. Dünyanın en ciddi işi beni bekliyordu ne de olsa. Fakat mümkünü yok bu işin üstesinden tek başıma gelemezdim. Ben böyle sıkıntılar içinde kendimi yatağımın üstüne atmış çizgi romanımın sayfaları arasında gezinip biraz okuyup çokça düşünürken zil çaldı. Birden dekor değişti, oyuncular sahnede yerlerini aldılar. Gelen Periha Teyze’ydi. Hemen kulak kabarttım. Un kurabiyesi getirmiş benim için.

Annem Periha teyzeyi terasa buyur etti. Ben de hemen yanlarında bittim tabii ki. Başladı güzel bir sohbet. Çocuk olmama rağmen yapılan sohbetin niteliğini kavrayabiliyor, o sohbetle kendi hazinemi besleyebiliyordum.

Onlar sohbet ederken gözlerim Periha’da, elimde un kurabiyeleriyle mutlu bir çocuktum. Laf tükenince sıra bana geldi. Periha beni kucakladı ve uzun zamandır görülmeyen, özlenen bir dostla sohbet eder gibi içten konuşmaya başladı benimle. O anda maketim için kimden yardım alabileceğimi bulmuştum.

Periha müsaade isteyip ayaklanınca sinsice odaya gidip malzemelerimi aldım. Ve onunla beraber başka bir misafirlik boyutuna geçtim. Bahanem de hazırdı; daha fazla un kurabiyesi.

Perihacığım beni balkona aldı. Önüme bir bardak süt ve koca bir tabak dolusu un kurabiyesi koydu. Tam karşıma oturdu. Hemen anlamış olacak ki sıkıntımı “Yine ne var hınzır velet” diyiverdi. Gözlerim sıkıntımı, sabırsızlığımı belli etmiş olmanın huzursuzluğu ile sağa sola çark etmeye başladı. Tabii kaçarım yok, artık anlatmalıyım derdimi. Elimdeki karton parçalarını göstererek ve bunların hayalimdeki yapıştırılmış, birleştirilmiş hallerinden bahsettim. Ben bunları anlatırken gözüm bir şey görmediğinden sözlerim bitince bu sözlerin onun üzerinde çok da iyi bir tesir bırakmadığını fark ettim.

İlk defa gözlerindeki ifadenin manası çocuk yüreğime fazla geldi, taşıyamadım. Koşarak eve geldim. Odamın penceresinden Periha teyzenin balkonu görünüyordu. Hâlâ balkondaydı. Hâlâ öylece duruyordu. Yanlış bir şey yapmıştım sanki. Yerimde duramıyordum. Anneme söylesem mi, söylemesem mi diye düşünüyordum.

Korkum çocukça telaşımın önüne geçti ve o gün kimseye bir şey söylemeden erkenden suçlu suçlu uyudum. Maketimin tamamlanamayacak olması bile artık canımı sıkmıyordu. Yalnızca çok sevdiğim birini bu kadar üzmüş olmanın sıkıntısı ve huzursuzluğuyla doluydum. Tabii ki her şeye rağmen çocuktum ve uyudum.
 

* * *

 
Bir hafta boyunca Periha teyze ile pek karşılaşmamaya, yaptığım her neyse hatırlatmamaya özen gösterdim. Ona yüzümü göstermedim desem yeridir.

Bir gün kan ter içinde kalmış bir şekilde yaptığımız maçın galibiyet sevinciyle merdivenleri çıkarken Periha ile karşılaştık. Yüzüne baktım, yüzüme baktı. Elini uzattı, sıkıca tuttum. Ondan ayrılamazdım, o benim Periha’mdı.

Koştura koştura kendimizi onun kapısının önünde bulduk. Anahtar kilide giremiyordu, sabırsızlandırıyordu beni ve hayalimdeki her şeyi. İçeri girdik nihayet. Gözlerimi kapamamı istedi. Hiç itiraz etmedim. Elimi bıraktı, biraz sonra gözlerimi açtım. Gözlerime inanamadım. Hayalimde birçok kez kesip yapıştırdığım gemi masanın üzerindeydi. Belki filikaları yoktu ama her şeyiyle tastamamdı. O gün masanın üzerinde karton olarak bıraktığım her şey şimdi denizde yol almaya hevesli bir gemiydi. Periha’m o günkü gibi değildi. Bana kırgınlığı, kızgınlığı geçmiş olmalı, diye düşündüm.

Gemimizi önümüzdeki sehpaya koyduk. Yan yana oturduk. Ben artık ben değildim. Ben bu dünyadaki en şanslı cüceydim. Beni kucağına aldı. Ve gemilerle olan husumetini, bu güne kadar hiç bilmediğim elemini, onun o güzel yüzünü gölgeleyen kederini anlattı. Küçük olmama, bu kadar hüznü taşıyamayacak belki paylaşamayacak olmama aldırmadan anlattı ama hiç ağlamadı.

Genç yaşta severek ve âşık olarak evlenmişler o yakışıklı deniz subayıyla. Evliliklerinin ilk yıllarında aralarına girmiş mavi gözlü, mavi tenli, mavi saçlı bir yosma! Periha paylaşamıyormuş bir tanesini kimselerle. Şu kocaman nazar boncuğuna değilmiş aslında sitemi. Eşini alabora olan bir gemi içinden beyazlarla çıkardıkları o gün her şey değişmiş. Periha değişmiş, gemiler değişmiş, deniz değişmiş.

O günden sonra ona verilen hayatı almış ve yıllarca iki demirci gibi örsüne yatırıp dövmüşler birbirlerini. O hayatı kendine benzetmek isterken hayat onu kendine benzetmiş. O anda karşımda gördüğüm tam da hayat gibi bir kadın. Tam ağlayacakken gülmeye yakın…
 

* * *

 
Bu hatırladıklarımla çıkıyorum apartmandan. Kapıyı çekerken bir daha bu kapıyı açmayacak olduğumu bilmek beni bir eşikten atlatıyor. Geçmiş zamanın kokuları çekiliyor, görüntüleri artık uzak. Bir daha ne zaman, nerede karşılaşacağımı bilmediğim birer gölge olup kaldılar. Yaşarken, hayatın içinden geçerken hepsi birer ölümsüz kahraman olan kim varsa şimdi bu kirli sarı ışıklarda sanki son kez hatırımda.

Köşeyi dönerken iğde kokuları uğurluyor yine beni. Boyum uzuyor, saçlarım o kadar dağınık değil, üstümde beni Ankara’nın akşam serinliğinden koruyacak ince bir hırka. Üşümek değil de özlemek bu galiba.
 
 
Bihter Aslan
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

6 YORUMLAR

  • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 15 Haziran 2023 at 07:38

    Sevgili Bihterciğim sonunda aramızda olduğun için çok mutluyum. Neden “sonunda” dediğimi okurlarımızla da paylaşayım. Dergiyi ilk kurulduğum günlerde senin de burada olman konusunda konuşmuştuk fakat zaman, hayat, o an bunu mümkün kılmadı. Şimdi, aradan 6 yıl geçtikten sonra, dergiyle olan bağının kopmadığını görmek ve aramıza katılmanın heyecanını seninle paylaşmak hârika 🥰
     
    Hoş geldin canım. Umarım benim için son derece keyifli geçen bu macera senin için de aynı derece mutluluk verici olur ❤️

  • Yanıtla Bihter Aslan 15 Haziran 2023 at 09:00

    Harika bir yolculuk olmaya başladı bile. ❤️
    Tekrar öykülerde buluşmak harika.

    • Yanıtla Davut Akat 18 Ağustos 2023 at 00:42

      Saygıdeğer Hocam,
       
      Hızla akıp gittiğini bildiğimiz hâlde pek çoğumuzun istese dahi yakalayamadığı yaşam kesitlerini bir fotoğraf keresi gibi dondurup kaleminizdeki mürekkebi yüreğinizden damıtarak yazdığınız; rengiyle, kokusuyla, tadıyla ve dahi rûhuyla dimağımda hâlihazırda harmanlanmakta olan nefis öykünüzden ötürü teşekkür ve tebriklerimi arz ediyorum.
       
      Kaleminize, yüreğinize sağlık.

  • Yanıtla Metin Çoban 15 Haziran 2023 at 10:14

    Ankara ve deniz öyküleri, ne zaman Ankara’da arkadaşlarla otursam bir yerlere, ne şanslısın oğlum, İstanbul’un her yeri deniz, masmavi, ışıl ışıl yosun kokusu derler. Zaten geçmiştede denizcilikle haşır neşir olduğumu da bilirler. Deniz bizim için olmazsa olmazdır. Denizin olmadığı yerde çok uzun yaşayacağımı düşünemem. Ancak deniz çok kez aramızdan sevdiklerimizi aldı, kimi zaman bir fırtınada alabora olan teknelerde, kimi zaman balığa çıkıp bir daha geri dönmeyen teknelerde.
     
    Hikâyeni bir erkek çocuğu gözüyle mükemmel anlatmışsın. Benim yaşadığım çocukluğun benzeri bir çocukluk, ben de maket işinde hiç iyi değildim, bu şarap şişelerinin içine veya süt şişelerinin içine maket gemi yapılır ya, benim merakım da oydu. O zamanlar böyle her yerde maket malzemesi bulunmuyordu, her küçük parçayı, çakıyla, zımparayla kendimiz yapardık. Ama o küçük ellerimle gene de içine yerleştiremezdim. Zaten o zamanlar uzun cımbızlar falan da yoktu.
     
    Benim de komşumun Serap diye bir kız vardı, benle aynı yaşta. Onun aklına bir fikir gelmişti, şişenin arkasını niye kesmiyoruz diye, Camcıya gittik gerçekten 5 dakika içinde arkasını kesti, gemiyi içine koyduk tamam olarak, sonra camcı o camı yapıştırdı. Serap sonra Ankara’ya gitti yerleşti, belki de ilk aşkımdı o benim bilmiyorum ama sonradan öğrendim ki evlenmiş iki çocuğu olmuş.
     
    Hikaâen için çok teşekkürler, olağanüstü gerçekten. Beni bir çok anıya ve yere götürdü.
     
    Kalemine sağlık. Aramıza hoş geldin.

    • Yanıtla Bihter Aslan 18 Ağustos 2023 at 14:19

      Canım hocam çok teşekkür ederim, sözleriniz çok kıymetli. Yeni öykülerde buluşmak dileği ile 😊

  • Yanıtla Bihter Aslan 21 Haziran 2023 at 12:12

    Teşekkürler Metin Bey. Hatıralara hatıra getirmek hep değerli oldu. Öykülerde buluşmak dileği ile…

  • Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan