Köşe Yazıları

Ah Bir Bilsek!

12 Eylül 2017

Pazar günü birçoğumuz için en keyifli gündür. Muhteşem Pazar kahvaltısı, ardından serbest zaman… Her ne kadar ertesi gün haftanın ilk günü ve yoğun bir gün olsa da pazar keyfi başkadır.

Geçtiğimiz pazar günü deniz kenarında bir çay bahçesine gittik. Böyle küçük, denizin dibinde, herkese açık, karşısında iskele bulunan bir yer. Balıklar durmadan zıplasa, martılar balıkları kapmak için dalışlar yapsa da deniz uykusunu hiç bozmadı. Daha önce de demiştim ya en sevdiğim yerlerin başında gelir deniz kenarı… Huzur, dinginlik, özgürlük.

“Ohhh cennet gibi” diye düşünürken hemen arka masada genç bir çift arasında bir tartışma başladı. Masalar yakın, istemesem de kulak misafiri oldum. Birkaç cümleden sonra anladım ki mevzu “kıskançlık”.

Bu sırada tam da karşımızdaki iskelede birkaç balıkçı var. Hepsinin ellerinde benzer oltalar. Benzer oltalarla, aynı yöne olta atıyorlar ama içlerinden biri tutuyor pırıl pırıl parlayarak sudan çıkan balıkları.
Sonra düşündüm “aynı mekanlarda, farklı şeyler hissediyor ve yaşıyoruz”. Bazılarımız için “cennet gibi” diye tabir edilen yerler, diğeri için bir şey ifade etmeyebiliyor.

Bence bunun birçok sebebi var. Hani deriz ya bazen nasip, kısmet. Ben buna inananlardanım. Evet bazen, bazı şeyler gerçekten kısmet. Tabi ki başka ne deriz? “Emeksiz yemek olmaz” 😉 Bu da var. Bir de belki de en çok bize bağlı olan kısmı var ki o da “bakış açısı”.

Şu bakış açısının derecesini bir bulup da söyleseler herşey süper olacak! Yani olumlu düşünme, beraberinde gelen optimist yaklaşım, empati kurma vb. güzelliklere sahip olmak için kaç derecelik bakış açısı gerekiyor acaba?

Henüz bu sorunun cevabını bilmiyor olsam da 43 yıllık yaşanmışlıklarla edindiğim bazı sırlar var 😉 Mesela bence en önemlisi “kendini yargılamamak”. Olumsuz olarak ne yaşadıysak yaşadık, dersimizi alıp, yolumuza devam edelim. Anı yaşayalım.

Olumlu düşünmemi sağlayan bir diğer şey ise “çeşitlilik”. Farklı yerler, farklı insanlar, farklı yemekler vb.

Sosyal sorumluluk projelerinde yer almak, aslında özünde bir başkasına yardım etmek gibi görünse de, en çok kendi ruhumuza iyi gelir. En azından benim için böyle…

Hedeflerinin farkında olmak, bardağın dolu tarafını görmek gibi şeyleri de buraya eklemeliyim. İşte bunlar benim sırlarım.
Ama en büyük sırrım “şükretmek”. Yaşadığımız şey, o an bizim için ne kadar kötü olursa olsun, inanın daha kötüsü de olabilir. Bu nedenle şükrederim ve gelecek güzel günlere hep inanırım.

Güzel günlerde görüşmek dileğiyle…

Ayça Karauz

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

4 YORUMLAR

  • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 12 Eylül 2017 at 14:49

    Ayçacım benim de kaçış noktalarım tıpkı seninkiler gibi hep doğa olmuştur. Tabiatın içinde olduğum her ânda çok daha mutlu ve optimist bir insana dönüşüyorum. Bence de cenneti ve cehennemi yaratan kendi algılarımız; yorgunluklarımız ya da umutlarımız arasında gidip geliyoruz…
     
    İçimizdeki umudun ışığını hiç kaybetmemesini dilerim…

    • Yanıtla Ayça Karauz 12 Eylül 2017 at 22:15

      Umut var oldukça herşey güzel olacaktır Didemcim, teşekkürler.

  • Yanıtla Özlem Göksoy 12 Eylül 2017 at 15:25

    Takipteyim Ayçacım yazıların çok hoş. Galiba genelde şükürsüz ve bencil bir toplum olduk. Boyle insanlar nasıl mutlu olur ki?

    • Yanıtla Ayça Karauz 12 Eylül 2017 at 22:17

      Bence güzel duygular bulaşıcı, etrafımızda bu duyguları benimsemiş insanların sayısını arttırmalıyız sanırım Özlemcim, teşekkürler.

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan