Aşk ve Farkındalık

İlk Aşk Hikayesi

16 Mayıs 2019

Yazı: İlk Aşk Hikayesi | Yazan: Ateş Karadeniz
Dinlediğimiz ilk aşk hikayesi genelde mutlu sonlu masallardan önce, evin en büyüğünün anlattığı hayat hikayesidir. İçinde hayatla ilgili dersler, iyi bir insan olmanın önemi ve çoğu zaman aşk vardır. Yaşanılan devri göz önüne alarak bu hikayede ilişkideki saygıyı, sadakati ve çıkarılan dersleri dinler, büyürken de ne yaşarsak yaşayalım, o hikayeyi asla aklımızdan çıkaramayız. O ilk hikaye her zaman kulaklarımızda hatırlatıcı olarak kalır.

İşte ben de bu yazımda, eskiden dinlediğim bir ilk aşk hikayesi paylaşmak istiyorum sizlerle. Geçtiğimiz pazarın Anneler Günü olmasından dolayı ananeme de kendimce küçük bir hediye olsun istedim.

Anneannem, 24 yıllık hayatım için uzun, ruh doyumum için kısa bir zaman bizimle yaşadı. 20 yaşındayken kaybettiğim bu muhteşem kadın, şu an beni ben yapan duyguların asıl sahibidir. İnce düşünmeyi, zorluklarla baş etmeyi, küçük şeylerden mutlu olabilmeyi ve acılar karşısında ciddiyeti korurken hayatın eğlencesine de ayak uydurabilmeyi onunla öğrendim. Ona, minnettar olduğum nasihatleri için -görebilirse şayet- sonsuz teşekkür ederim.

İlk Aşk Hikayesi

Yıldız, dünyaya geldiğinde 1937 yılının kasım sonuydu. Bal rengi saçları ve kahveden yeşile dönük ela gözleri vardı. Masumiyetine sığınan yaramazlığı, annesinin otoritesinden korkarken babasının şeftaliyle yumuşayan bir çocuk olmuştu.

Babasının ölen ilk eşinden iki ablası, annesinden de bir ablası ve bir de erkek kardeşi vardı. İstanbul’un Fındıkzade semtinde yaşayan bu mütevazi aile, evin babasının ölümüyle sarsıldı.

Gözlerindeki ışık ve beyaz hassasiyeti yüzünden okulu bırakmak zorunda kalan Yıldız, maddi durumlarının zamanla kötüye gitmesinden dolayı on altı yaşında fabrikada pabuç dikmeye başlamıştı. Ablaları bir bir evlenirken o annesi ve erkek kardeşiyle yaşıyor, ablalarının yardımlarına ek olarak fabrikadan kazandığı parayla evine bakıyordu. Çalıştığı fabrika başka bir semte taşıdığında, ömrünün sonuna kadar seveceği bir adamla tanışacağını bilmiyordu.

Yeni taşındıkları sokakta ilk dikkat çeken yer, hemen karşısındaki kasket fabrikasıydı. Bu fabrikanın göze çarpmasının sebebiyse; mahalleliyle sürekli sohbet eden, yerinde duramayan ve herkesçe çok sevilen genç bir sahibinin olmasıydı. O zamanlar yirmi yaşında olan Yıldız her gün bu genç adamla göz göze geliyordu ama zamanla oluşan o ciddi duruşundan ne hissettiği anlaşılmıyordu. Ancak ilk göz göze geldiklerinden beri aklını ondan alamayan bu genç adam, bir süre sonra Yıldız’ın etrafında pervane olmaya başlamıştı.

Zamanının “ayıptır” kelimesine takılmayacak kadar modern görüşlü olan bu adam, Bulgaristan’dan göçen bir Türk ailesinin ilk oğullarıydı. Savaş yüzünden her şeylerini orada bırakmak zorunda kalan bu ailenin üç oğlu, bir de kızları vardı ve İstanbul’da yeniden bir hayat kurmuşlardı.

Genç adam önce Yıldız’a küçük notlarla tanışmak istediğini iletti ve geri dönüş alamadı. Sonra canına tak ettiği bir gün, fabrikanın tam Yıldız’ın çalıştığı katın camına denk gelen damına çıktı. Camı tıklattığında fabrikanın içindeki herkes şok olmuştu. Cama çıkan Yıldız orada tanıştığı bu genç adamın isminin Recep olduğunu öğrendi ve fabrika çıkışında köşedeki çay bahçesine gittiler.

Recep nazik, komik ve merhametli bir adamdı. Bunu ilk buluşmada anlayan Yıldız’ın da artık kalbi bir farklı atmaya başlamıştı. Günler geçerken her gün iş çıkışında buluşan bu çift hem birbirlerini tanıyorlar, hem de geziyorlardı. Birlikle adalara gidiyor ve geçmişlerinde geçirdikleri zor günleri aralarında büyüyen aşkla unutuyorlardı. İkisi de heyecanlı, inatçı ve bir o kadar iyi huylu insanlardı ve artık kör kütük aşıklardı.

Yazı: İlk Aşk Hikayesi | Yazan: Ateş KaradenizÇok geçmeden evlendiler.

İnatlarından dolayı sürekli tartışsalar da kısa sürede barışıyorlardı ve çok mutlulardı. Recep, destek olsun diye Yıldız’ın erkek kardeşini işe almıştı. Yıldız’ı da hem kıskandığı, hem de hassas gözlerinin hastalanmaması için işten çıkmaya ikna etmişti. Bu huysuz ve tatlı kadın zaten o sıralar ilk kızına hamileydi. Kızları doğduğunda Yıldız’a uygun olsun diye ismini Sema koydular. Doğan bu ilk bebek tam da ismi gibiydi. Onu gören herkes gökyüzüne bakmış kadar ferahlıyordu.

Annesinden aldığı ipekten sarı saçları ve babasından aldığı yemyeşil gözleri vardı. Oldukça sakin ve uyumlu bir bebekti. Sema iki yaşına geldiğinde Yıldız yine hamile olduğunu öğrendi ancak o dönemin siyasi durumu yüzünden Recep’in işleri kötüye gitmiş ve fabrikayı kapatması gerekmişti. İkinci bir çocuğa ne kadar çok sevinseler de ne yapacaklarını bilmedikleri için birbirlerine itiraf etmedikleri bir üzüntüyle günlerini geçiriyorlardı.

Ne yapacağını kara kara düşünen Recep, son çare Almanya’nın işçi alımına başvurdu ve kabul edildi. Yıldız’ın onunla gitmesi imkansızdı. Recep; “Para biriktirdikten sonra seni de yanıma aldıracağım,” diyerek tüm birikmişini ailesine bırakarak, ailesi için yeni bir hayat kurmaya gitti. Bu sırada sürekli mektuplaşıyorlar ve hasretle kavuşacakları günü bekliyorlardı. Ailenin ikinci kızı doğduğunda Recep doğumunu göremediği kızı için bir mektup yazdı. Mektupta;

“Burada hülyalarımda hep siz varsınız. Bu yüzden kızımızın ismi Hülya olsun güzel karıcığım,” yazıyordu.

Hülya da aynı ablası gibi sarışındı ve aynı Yıldız’ınki gibi güzel ela gözleri vardı. Hülya bir yaşına geldiğinde, Recep Almanya’daki durumunu düzeltmiş ve bir ev tutmuştu. Artık sevdiği kadın ve kızları da yanına gelebilirdi.

Bir mektupla hazırlanmalarını söylemiş; Yıldız’ın annesinden ayrılmak istemeyeceğini bildiğinden, yanlarında onu da getirmesini istemişti.

Recep’in hiç görmediği Hülya’ya, doyamadığı Sema’ya ve büyük aşkı Yıldız’a kavuşmasına bir hafta vardı. Fabrikanın sahibi Recep’ten iş için gelen özel misafirleri gezdirmesini istediğinde, hiç düşünmeden kabul etti. İstanbul’da da Yıldız evdeki eşyaları birbir satmış ve bavulları hazırlamıştı. Sonrasında Yıldız tam mutluluğunun doruğundayken beklenmedik bir mektup geldi. Yıldız için bir ömür sürecek bir acının ve hasretin haberiydi bu.

Ölümsüz Aşk

Mektupta; Recep’in özel misafirleri gezdirirken, direksiyonun kontrolünü kaybetmesiyle yamaçtan uçarak arabayı bir ağaca çarptığı yazıyordu. Direksiyonun göğüsüne baskı yapmasıyla, hayata gözlerini yuman Recep, arkasında görmedikleri babalarının hasretini, yokluğunu hâlâ daha çeken iki kız ve onu alzheimer olacak kadar çok seven bir eş bırakmıştı.

Sonrasında hayat onlar için pek de kolay olmadı tabi. Aylarca yemekten içmekten kesilen Yıldız, sonunda kendine geldiğinde o eski Yıldız değildi. Yirmi altı yaşında iki ufak kızla dul kalmıştı ve artık duvarları daha kalın, kuralları daha katıydı. Bu sancılı süreçte annesi de kardeşleri de Yıldız’ı hiç yalnız bırakmasa da, hiç bir teselli içindeki acıyı bastırmaya yetmedi. Üzerinden uzun zaman geçti ve Sema’yla Hülya’nın dört ‘şanslı’ evladı oldu.

Onlardan biri olarak, dördümüz için de söyleyebileceğim tek bir şey var. İyi ki, dünyaya bu ailenin evlatları olarak geldik. Ailemizin o güzel Yıldız’ı torunlarının sevgisiyle tamamen değişti. Asla ödün vermediği kuralları, torunları için hiçbir zaman geçerli olmadı ve onlara hep sevgiyle baktı.

Öyle ki, unutkanlık yavaş yavaş onu ele geçirirken bile sevgisi hiç bitmedi. Tanımayan bakışlarla bakarken bile, o sevgi gözlerinde hep görünür haldeydi. En büyük ve en güzel mirası da buydu zaten. Yani; ‘sevgiyi’ severek öğretme şekliydi. Dedemin ismini bir gün olsun dilinden düşürmedi ve böylelikle dört torununa da gerçek aşkın ne demek olduğunu öğretti. Onun sevgiyle baktığı bu aile de ne kadar uzaklaşırsa uzaklaşsın, hiç kopmadı. Ne evlatları ne de torunları…

O, torunları için her zaman en güzel hülyaların, huzurlu semalarında doğru yolu bulmaları için hiç sönmeden yanan bir kutup yıldızı oldu. Ona olan şükürlerim her nefes aldığımda, kalbimde tekrarlanacak.

Huysuz ve tatlı kadın, dilerim ölümsüz aşkına kavuşmuşsundur.

Sevgilerimle…

Ateş Karadeniz

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

2 YORUMLAR

  • Yanıtla Demet Uncu 16 Mayıs 2019 at 17:38

    Harika bir anlatım olmuş Ateş. Ne kadar güzel bir aşka şahit olmuşsunuz. Okurken duygulandım inan. Kalemine, yüreğine sağlık …

    • Yanıtla Ateş Karadeniz 16 Mayıs 2019 at 23:47

      Bu güzel yorum için çok teşekkür ederim. Duygularımı paylaşabildiğim için ne mutlu bana 🙂

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan