Hani derler ya, “Kime çekecek canım çocuk, ya annesine ya babasına?“ diye… Valla ben 42 yaşıma geldim, daha kime çekmişim en ufak bir fikrim yok.
Ablamla da çok çok farklıyız. Ablam günlerce, gerekmediği sürece dışarı çıkmadan pijaması ile evde oturup, kitap okuyabilir, yemek yapabilir, yemeği hazırsa yaza domates, kışa bezelye falan yapar. Bu arada belki de kışa domates, yaza bezelyedir doğrusu, inanın bu yemek konularında fikir dahi yürütemeyecek kadar cahilim. Annem deseniz yemek pişirmeyi bir ara mesleğe çevirmiş, catering servisi dahi vermiştir. Ya babam mı? O muhteşem yemek yapar…
Bir zamanlar Çınarcık’ta yazlığımız vardı.
O zamanlar deniz otobüsleri daha yoktu bile, başladığında da çok pahalı idi ve her gün İstanbul-Çınarcık yolunu yapsak hem maaşı yola verecek hem de yollarda sürünecektik. O yüzden babam ve ben sadece hafta sonları giderdik. Annem devamlı oradaydı. Ben o zamanlar 18 yaşlarındaydım, ablam zaten çoktan evlenmişti. Dolayısı ile evde bir babam bir ben…
Saat 7 sularında işten eve gelir, babama “Nasılsın?”dan önce “Akşama ne yemek pişirdin babişko? Çok açım,” derdim. Çoğu evde bu dialog terstir. Sanmayın ki babamın cevabı omlet ya da menemen idi bu soruya. Hamsili pilav, şarap soslu mantarlı et, viyana usulu şinitsel, cevapların sadece çok küçük bir bölümüydü. Nasıl da afiyetle yerdim. Annem “Utanmıyor musun babana yaptırıyorsun da iki kap bir şey pişirmiyorsun?” derdi. Aaaa niye utanacak mışım canım, annem bütün yazını kraliçeler gibi yazlıkta geçirirken utanmış mı acaba bunca yıl??
Evlenmeme aylar kalmıştı ki bir gün annem bana sordu:
“Kızım, evleniyorsun. Yarın öbür gün yemek pişirmeye başlayacaksın. Sebzelerin çiğ halini tanıyor musun acaba??”
Amanınnn ne saçma, ne salak bir soruydu bu ama kadın haklıydı.
HAYIRRR TANIMIYORDUM.
Ben onların hep pişmiş hallerini görmüştüm o güne kadar. Çiğ halleri neye benzer bilmiyordum ki…
Girdik kol kola bir gün, aldık bir pazar arabası, düştük yollara… Tek tek sebzeler ile tanışma modu. Annem diyor bak kızım bu pırasa, bu semiz otu, bu lahana…. Satıcı adam tuhaf tuhaf suratımıza bakıyor. Annem hafif mahçup açıklama yapma gereği duyuyor nedense: “Çok yakında evlenecek de sebzeleri bilsin istedim amcası.”
Amcası mııı??? Yahu ben 26 yaşında koca eşşeğim, amcası da olsun 40!! Daha rezil bir durum olamaz. Sanki köyden şehire 16 yaşında gelin geliyorum… Neyse sebzelerle tanıştım.
Peki sizce o sebzeleri hiç satın alıp pişirdim mi?? Ne münasebet haşaaaa. Her cuma akşamı kayınvalideme yemeğe giderdik. Herkes bir buket çiçekle gider, ben saklama kaplarımla giderdim… Yemek sonunda kalanların hepsini kaplara doldurur, bütün hafta onları yerdik. Arada da annemden takviye kuvvet.
Bir gün çok heves ettim.
Tavuk suyuna pilav ve tavuk sote pişirip, muhallebicilerde sattıkları gibi pilav üstü tavuk yiyecegiz. Ohhh misss.
Tavuklar pişti. Tencerenin içindeki tavukları aldım bir kaba koydum ki suyuna da pilav pişirecegim. Tencere, içindeki mis gibi taptaze tavuk suyu ile lavabonun içinde. Arada da dizi izliyorum. Koşa koşa salona döndüm, dizime devam ettim. Reklam oldu. Bir heves mutfaga koştum ki pilavı yapacağım. Aman Allahımmmm. Tencere yıkanmışşş !!! Salona bir seslenişim var, komşular kalkıp gelecek nerdeyse.
– Alooonnnn tencereyi sen mi yıkadın??!! (Sanki evde başkası var. Ben olmadığıma göre Alon tabii ki.)
– Evet karıcığımmmm. ( Nasıl da böbürleniyor)
– İçindeki tavuk suyunu ne yaptın !!!?? (Fondip yapacak hali yok ya, elbet dökmüştür de hadi bir ümit…)
– Döktüüümmmm (Nasıl da rahat)
Nasıl dökersin ben onunla pilav yapacaktım da vır vır vırrr……
O gün bugündür 15 yılı geçti, belki sadece 15 kez pilav yapmışımdır. Hiç biri de bir şeye benzememiştir. Alon hep der; “Benim karım pilava küseli 20 yıl oldu, kimse barıştıramadı,” diye.
Bir gün şirketteyim, müdürüm Suzi ile sohbet ediyoruz.
Ne alaka ise konu tüplere geldi. Bizim ocak da tüplü dedim. Suzi de “Bizimki de öyle ve çok eziyet. Sürekli yemek yaparken bitiyor, yeni tüpün gelmesini bekliyorsun, yılda 4 tüp filan değiştiriyorsun,” dedi.
Aptal aptal bakıyorum suratına. Normalde iş yerinde akıllı kızım, leb demeden leblebiyi anlıyorum. Bunun nesini anlamadım ki acaba diye düşündü kadıncağız. Bombayı patlatıverdim.
“Suzi ben 2 yıllık evliyim, daha hiç tüp değiştirmedim ki.”
Üstünden yıllar geçti hâlâ bunu konuşur güleriz. Halbuki ne kadar da ekonomik bir kadın mışım değil mi? Şimdi yazarken farkettim ben de hahaha.
Çocuk oldu, herkes artık mecbur yapacaksın yemek dedi.
Valla inanın o zaman da adam gibi yemek pişmedi bizim evde. Ne ben, ne Talya, ne de Alon aç da kalmadık hiçbir zaman. Sağlığımız da yerinde çok şükür. Bu arada da kızım şu an 10 yaşına gelmek üzere ve mutfağa çok meraklı. Hamur açar, kurabiye yapar, kek yapar…
Geçen gün kayınvaldemden alıp Kıbrıs’a taşıdığım ıspanaklı gül böreklerini fırına vereyim dedim. Üstüne biraz zeytinyağı sürüp verdim fırına. Mis gibi oldular, çağırdım Talya’yı… Saniyesinde “Sen bunu fırına vermeden yumurta sürmedin mi? dedi. “Sürdüüüümmm,” dedim.
Yahu bir de yalan konuşuyorum iyi mi… Kız baktı suratıma “Sürseydin bu börekler bu renk olmazdı, bari yalan söyleme,” dedi.
Ben o an zaten istifamı verdim.
Bazı kişiler vardır, mutfak onlar için hobidir, bazıları vardır ki fobidir. Ben ikinci gruba girdim, çıkamadım da o gruptan yıllarca. Karar verdim ki bu iş sevmeden asla olmaz….
Mutfakta harikalar yaratan her bir şahsı saygı ile selamlıyorum…
Verda Ovadya
24 YORUMLAR
Verdacıgımmm bu kadar mı güzel ve esprili anlatır şu mutfak olayları. Bir ara Cem Beye rakip mi geliyor diye düşünmedim değil 😂
Bayıldım yazına.
Kalemine sağlık canım 😘
Sağol kuzum.. Cem’e rakip olmak mı… Aslaaa. Haddim değil 🤣🤣
Yazınızı ilgiyle okudum. Diğer yazılarınızı da okuyacağım.
Yemek yapmak bir sanat. İçten gelen, yaratıcılık dolu bir etkinlik. Oğlum 10 yaşından beri harika yemekler pişirir. Ben de yeni yemekler denemeye açık biriyim. Yemeklerimin lezzetli olduğunu söylerler. Ancak oğlum gibi küçük yaşlarda değil evlendikten sonra yemek dünyasına yelken açtım.
Harika bi yazı, çok güldüm okurken, aslında bu kadar gülmemin en büyük sebebi, kendimi okumam galiba. Ben de sevmiyorum yemek yapmayı. Benim de iki oğlum da meraklı mutfağa, birkaç seneye tamamen mutfağı onlara teslim etmek niyetindeyim… bence müstakbel gelinlerim kıymetimi bilemeli, onlar için çok becerikli çocuklar yetiştiriyorum 🤗
Ahahahah koptummmm; “…bence müstakbel gelinlerim kıymetimi bilemeli, onlar için çok becerikli çocuklar yetiştiriyorum…”
Bayılıyorum yazar kadromuza; birbirimize aslında ne kadar da benziyoruz. Benim de tam da bu konuda çemkirdiğim bir yazım var. Ekleyeyim buraya linkini: Asli Görevimiz, Yemek
Verdacım ben de büyük keyifle okudum yazdıklarını. Ve bayılıyorum kadınların çıkıp; “Hayır ben yemek yapmayı sevmiyorum ve buna da mecbur değilim,” demelerine 💪🏻😘
Sevmiyorum kardeşimm aaaaa 🤣🤣
😂😂😂😘😘😘
Hahaaa cookk tatlisiniz… ❤❤
Verdacigim, yazin muhtesem. Senin kadar olmasa da yazinda kendimi gordum adeta.
Yazmaya devam. Supersin.
Çok mersi Dora Ablam. galiba calisan bazi kadinlar, calismayi sevip yemek yapma olayini sevemiyor. biz de boyleyiz napalim
Verda çok samimi çok eğlenceli ve çok keyifli bir yazıydı, bayıldım.
canimsinnnnnnnnn
Herkesin alanı farklı.. Çoğunlukla kadından beklense de yemek işi, olur ki bazı evlerde de erkeğin yapması gerekir.
Denge, huzur, sevgi, empati…
Teşekkürler, güzel bir yazı!…
oyle bir erkek bulamadim ben ama o fena oldu ahahaha…
Çok güzel yazmışsın kalemine sağlık Verdacım, yazmaya devam 👋👋👋
cook tesekkurlerrr Luset 🙂
Verda, ben senin hiç bu yönünü bilmiyordum. Kahkahalarla okudum. Sen hep böyle kal. Varsın yemek olmasın. Talya sizi besler zaten. 😘
nasil bilmezsin kizzz :))) askolsun ahahahha.
Olmadi be Gina. Kibrista 2 yil ev kadini olmak durumunda kaldim yine de giremedim su mutfaga. Fobi gibi bende galiba ahahah
Okurken kahkaha attım yahu aynı ben!!! Bayıldım Allahım aynı sebzeleri tanımama durumu bende de vardı 😂 ve hakikaten yemek yapmayı sevmiyorum sadece mecburen yapıyorum.
yalniz degilim oleyyyy :))))
Hatun, evliyken senden bir gömlek iyiydim. Şimdi kaç gömlek kötüyüm saymaya utanıyorum. Yeni eve taşındığımızdan beri salçalı sosis ve makarna yapmak en büyük başarılarım diyeyim sen anla.
Güzinle yaşarken iyice soğudum yemek yapmaktan, korkar oldum mutfağa adım atmaya. Akşam yemeği kabuslarımıza tanık olmadığın için sanslısın. Bizimkinin artık damak tadı kalmadığı için her yemeğe kızıyordu. Çok da yaratıcıydı. Susuz yemekte, sebzeleri çiğnedikten sonra ya da çatalla sebzeyi ezip canını çıkardıktan sonra oluşan su için, çok sulu bu yemek diye bizi haşlıyordu. Her akşam birimiz kurban ediyorduk kendimizi, yemeği ben yaptım diye. En şanslıları benim tabi. “Acemiyim anneanneciğim, bir daha senin önerdiğin gibi yaparım,” dediğimi beş kere söyledikten sonra hatırlamaya başladığında susuyordu. Yine de keşke aramızda olsa da yine o kabusları yaşasak diye düşünüyorum tabi o ayrı. Neyse o konulara daha fazla girmeyeceğim.
Yazılarını büyük bir heves ve merakla bekliyorum. Yazım tarzını, kelimelere hakimiyetini, kurgunu (ki benim gibi doğaçlama yazdığını tahmin ediyorum) olayları anlatışını, her yazında hissettiğin farklı farklı duyguları bizlere de yaşatmanı, mizahının yazına kattığı o eşsiz tadı çok seviyorum.
Hiç yemek yapmıyorum diye takılma. Senin yazılarındaki lezzet bambaşka. Ve yazılarını okumak için, oruç oruç, ramazan pidesi bekler gibi kuyruğa giren çok kişi var. Bu lezzeti yakalamak da yemek sanatındaki lezzeti yakalamak kadar zor aklında olsun güzelim. Bu ziyafet için sana çok teşekkür ediyorum. Eline sağlık, tadı damağımda kaldı diyorum. Tarif istesem mi diye düşününce bu güzelliğin senin sadece elinin değil, yüreğinin güzelliğinden de geldiğini bildiğim için istemiyorum. Ancak doymadım haberin olsun. Bir tabak daha, bir tabak daha istiyorum. Ben bu restaurantın müdavimi oldum. Sen evin mutfağında olmayı boş ver, buralardaki mutfaktan ayrılma. Zaten yakında kimseye tabak yetmeyecek. Paket servis de yetmez. O zaman sıra tencere ile dağıtmaya gelecek. Şimdiden imzalı tenceremi ayırmayı hatırla külahları değişmeyelim.
Duru Didem Berkan
hahaah Didom ne tatlisin. Soz ilk imzali tavam sana gelecek ustunde fotomla brbr heheheh
Oh be, yorumum yayınlanmadı sanmıştım. Sevindim okuduğuna. Seni etiketleyerek Face’de bazı takip ettiğim özel gruplarda paylaşıcam bilgin olsun.
Verda Hanım yazınızı kahkahalar ile okudum 😀
Ne tatlı anlatmışsınız, kaleminize sağlık!
Hayat renkli, günler şeker.