Sentez

Yolun Başı | 2

27 Eylül 2019

Öykü: Yolun Başı | Yazar: Özge Can

 

İndeks

Yolun Başı: Birinci Bölüm
Yolun Başı: İkinici Bölüm
Yolun Başı: Üçüncü Bölüm
Yolun Başı: Dördüncü Bölüm
Yolun Başı: Beşinci Bölüm

 
Çakır gözlerini kısıp, terastan görünen yol boyunu izleyerek konuşmaya başladı eski Muhtar Serdar:

“Kızım, bu yol nice insanlar gördü; nice hayatlar, nice insanların gözü kaldı bu yolda. Boz Köyü’ne biri geldi ise bir hikâyenin peşindedir, biz köyce biliriz bunu. Yolu düşen gelmez bize. Kaçan gelir, arayan gelir, bir cevabın peşinde olan gelir. Konup geçmeye gelmez kimse. Göçmen kuşlar bile geçmez bizim köyün üstünden. Buraya gelen ya kalıcıdır ya da kalan birinin meramındadır. Sen bu köye adımını attığın anda, herkes aynı soruyu sormuştur kendine; hangi evin yarasını deşecek diye?”

“Herkesin mi yarası var köyde?”

“Kızım bu köy yoktan var olmuş bir yerleşim yeri. Evvelden burada yerleşim yokmuş. Benim babalarımın zamanının yerleşimiyle köy olmuş. Cumhuriyet kadar mazisi var buraların da. Öyle o zamanlar iskân falan kimse bakmıyor. Birkaç aile gelmiş yerleşmiş. Savaşın kaçgöç zamanlarında yollarda revan herkes. Yerleşim yerinde olanlar da dışarıdan gelene güvenmiyor ki buyur etsin hanesine. Oraydı, buraydı derken atalarımız gelmiş yerleşmiş buraya. Önce çadır kurmuşlar geçici. Sonra da derme çatma evler inşa etmişler. Birkaç hayvan güderek, azıcık toprak ekip biçerek geçim etmeye çalışmışlar. O yıllara denk gelmiş, sizinkilerin de gelip buraya yerleşmesi. Cumhuriyet’ten sonra yapılan ilk nüfus sayımında buradalarmış. Muhtarlıktaki kayıtlardan bilirim. Benim babam da muhtarmış. Aile geleneği gibi kızım bizde muhtarlık. Padişahlık bitmiş ama kültürü bizlere kalmış işte.”

Önündeki çaydan bir yudum almak için nefeslendi. Ağustos güneşi çay bardağının içine dalıp orada yakuttan bir pınar devşirmişti sanki. O pınarı bir dikişte içti muhtar ve devam etti anlatmaya,

“Ben hızlıca anlatmaya koyuldum ya kızım, Boz Köyü tarihini bilesin ki aile tarihin tamamlansın. Bir de yaşlanınca insan, böyle çenesine vuruyor. Konuyu tek taraflı anlatamıyorum. O kadar çok şey var ki kafamın içinde hepsi birbiri ile bağlantılı, anlattıkça boşalıyor zihnim sanki. Ben toprak olup gidince bunlar da benimle gitmesin istiyorum. Benim oğlana anlatıyorum bazen, o da muhtar ya; bilsin geçmişi diye… Halbuki o, alıyor eline telefonu, başka bir dünyaya dalıp gidiyor. Allah’tan şu kızcağız var da o dinliyor beni. Onun da kimi kimsesi kalmamıştır; yanımıza aldık, ev işimizi görür, beraber geçinip gideriz. Hem ben anlattıkça o bazen not alır defterine. Öğretmenini dinleyen öğrenci gibi, ders yapar gibi, yazar anlattıklarımı.”

Gizem, anlatılanların bağlantısızlığından kopup gitmişti.

Aklında bir sürü soru ve henüz bir tanesine bile cevap bulamamışlığın muammalı hali odaklanmasını engelleniyordu. “Şu kız” diye eliyle gösterdiğinde ortama dönmüş; ürkek, sedirin kenarına kıvrılıp oturmuş genç kıza çevirmişti başını.

“Yazdıklarının içinde benim ailemle ilgili bölümler varsa okumak isterim. Müsaade edersen tabii ki” dedi Gizem.

Kız, ona cevap vermeden eski muhtara sorarmış gibi bakarak ondan onay gelmesini bekliyordu.

Eski muhtar, fırsattan istifade konuşmanın kendine dönmesinden mutlu hemen atıldı;

“Elbette var kızım, senin ailenin bahsi geçmeden Boz Köyü’nün bahsi yarım kalır. Ben sana anlatacağım, deftere ihtiyacın olmayacak. Yok, illa okuyacağım da dersen, verir defteri sana okursun ama önce benden dinle. Hah, nerede kalmıştım?”

Gizem, dinlemeden geçtiği yerler sual edilince ne cevap vereceğini bilemedi. Yuvarlak cevap verdi;

“Köyün geçmişinde Serdar Amca.”

Gözlerini kısıp, düşünmeye koyuldu eski muhtar. Bu kez ortamdan uzaklaşan oydu. Hangi sıraya koysa da anlatsa onun hesabını yapıyordu. Sıraya koymuş gibi rahat bir iç çekip, anlatmaya başladı yeniden.

“Sizin atalar gelip yerleşmiş köye. Önceleri kimse kimseye sormamış; kimsin, nereden geldin, niye geldin diye. Herkes bir şeylerden kaçmış, kendine sual edilir korkusundan başkasına hiç yanaşmamış. Sizinkiler çok çalışkan çıkmış. Önce ev inşasına koyulmuşlar, o senin doğduğun ev taa o yıllardan inşa edilmiş. Köyün yerleşim şekli, yollar, o meydan, köyün giriş yolu derken baya mühendis gibi proje çizip, uygulamışlar. Tabii ki tüm köy halkı da yardım etmiş. Ellerinden ne gelirse bir işin ucundan tutmuşlar. Hayvanlar için dam yaptırmışlar, tarlaları ekip biçmeye başlamışlar. O zamana kadar bir tek nüfus sayımı için gelmiş devlet, bakmış ki burada düzenli bir yaşam var, muhtarlık falan da yok o vakitler belediye eliyle kontrol altına alınmış. İskândı, kayıttı hepsini yapmış. Soyadı kanununda da aileler soyadlarını almış, tarihe böylece geçmişler.

Köy ahalisi bir düzen içine girince, daha doğrusu uğraşsız kalınca da birbirlerine bakmayı akıl etmişler. Dedikodunun adına ‘merak’ demişler, ikiyüzlülüğünün adına da ‘savunma’ demişler, birbirlerinin ardından bire bin katarak konuşmaya başlamışlar. O merak duygusuna kapılıp hayatlarına incelemeye başlamışlar. Kültürel farklılıklar kendini göstermiş hemen, diğer farklılıklar zamanla ortaya çıkmış. Sizinkiler bir farklı gelmiş köy halkına. Hepsi üç aşağı beş yukarı benzerken sizinkiler pek benzemezmiş. Ne kültürleri, ne yaşamları… Farklılarmış köy ahalisinden. Köyün camisi yapılırken çiziminden, inşaatına kadar uğraşan deden, camide ibadete sıra geldiğinde hiç uğramayınca dikkatleri çekmiş. Önce dinine düşkün değildir demişler. Sonra bayram günleri de camide görünmeyince iyice meraklanmış ahali. İşte o zaman çıkmış ki ortaya sizinkiler Yahudi asıllıymış. Tabii ki bu haber köyde bomba etkisi yaratmış.”

“Nasıl yani Serdar Amca, deden derken annemin babası mı babamın babası mı? Kim Yahudi imiş?”

“Kızım sen bilmiyor muydun? Senin baban Yahudi!”

Gizem’in kulaklarında çınlayan ‘Yahudi’ kelimesinden başı dönüyordu.

Gözü kendine dikilmiş yabancı insanlar içinde, zihninde beliren tüm bildiklerinin yabancılığı arasında mühürlenmiş ağzının aksine, bedeni çığlık atıyordu. Ruhunda yaşadığı çalkantının etkisiyle olduğu yere bayılıp kaldı Gizem. Kesif limonlu kolonya kokusu içinde gözlerini açtı. Yabancılar içinde yatıyor halini fark edip doğrulmaya çalıştı. Eski muhtar Serdar, yeni muhtar Metin, bir de o kız. Sahi kızın adını öğrenememişti. Korkuyla yüzüne dikilmiş gözler içinde kızın gözlerinde durup sordu;

“Senin adın ne?”

“Türkan…”

İsmi zihninde tekrar ederek doğruldu Gizem. Bulunduğu ortamın saçmalığına, halinin dağınıklığı da eklenince sinirleri bozulmuştu. Duyduklarını duymuyor gibi yaparak kurtulacağı yanılgısıyla Türkan’a yöneldi direkt;

“Türkan, sen benimle gel, babamın evine gidelim, orayı da görüp gideceğim artık bu köyden. Sadece bir saat içinde hayatım alt üst oldu. Yolun başı denilip duran safsatadan ibaret bir hikâye. Yolun sonunda kalmaya razıyım ben, gizler de olduğu yerde kalsın.”

“Kızım bir kendine gel, rengin çok solgun hala” dedi eski Muhtar.

“Yok Serdar Amca, iyiyim ben, gideceğim.”

Ortamda olduğu unutulmuş muhtar Metin, lafa girip hızlıca;

“Siz bir toparlanın ben sizi götüreceğim İbrahim Amcanın evine. Meraklanmayın Gizem Hanım. Şu sudan için biraz. Kızım koş sen de hızlıca bir şeyler hazırla, yesin Gizem Hanım, gidelim biz.”

Gizem, yüzünde oluşan dalgalı karasızlıkta herkesin yüzüne tek tek baktı.

Türkan’ın defterini de alıp gitmek fikri ağır basıyordu. Endişeli merak duygusunun kalbinde yarattığı baskı ise kalması için içe çekiyordu Gizem’i. Bir süre zihnini dış seslere kapatıp, annesi ile geçen diyaloglarını hatırlamaya çalıştı.

Buraya geleceğini duyduğunda “Gitme” demişti. Vazgeçirmek için çokça dil dökmüş, babasının bir gün dahi kendilerini aramadığından bahsetmiş, uydurma olduğu belli olan bir hikâyeyi yıllarca anlatıp durmuştu. Şimdi bu hikâyelerin gerçekliğini sorgulama vaktiydi.

Gizem’in aklına tek bir soru geldi, alacağı yanıta göre ya kalıp yolun başının nereden geldiğini öğrenecekti ya da gidecek, bildiği kadarıyla yetinecekti.

Derin bir nefes alıp eski muhtar Serdar’a yöneldi;

“Babam, annemden sonra evlenmiş miydi Serdar Amca?”

“Yok kızım, bir başına yaşadı, bir başına öldü baban. Gözü köyün yolunda kendi için gelecek bir haberi gözleyerek yaşadı, öldü.”

Gizem, oturduğu sedire kendini bıraktı.

Türkan’a seslendi;

“Defterini getir Türkan, Serdar Amca anlatmaya devam edecek.”
 
 

Devamı için tıklayınız.

 
 
Özge Can

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

4 YORUMLAR

  • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 27 Eylül 2019 at 10:22

    Vaowwww hiç beklemediğim bir yöne döndü hikaye. Çooookkk heyecanlı 🤓 Lütfen bu uzun bir seri olsun, novella hatta. Harika bir hikaye yakaladın kuzum. Tempo hiç düşmüyor, okuru avucunun içine aldın 😉

    • Yanıtla Özge Can 27 Eylül 2019 at 10:58

      Canım benim teşekkür ederim, ben de anlatmaya doyamıyorum 😊 Novellaya kadar ulaştırabilirsem ne mutlu bana 😍 🙏 Sana söz, deneyeceğim 💙

  • Yanıtla Cansu Uyum 28 Eylül 2019 at 21:38

    İnanılmaz sürükleyici, etkileyici bir öykü. Okurken içinde yaşıyorsun. Merakla bekliyorum devamını can Özgem. Yüreğinden akanlar hiç durmasın…

    • Yanıtla Özge Can 30 Eylül 2019 at 00:14

      Cansum, seni buralarda görmek ne güzel 😍 Teşekkür ederim canım, heybeyi doldurdukça, boşaltıyorum böyle 💙

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan