Yalan söylemek nasıl bu kadar kolay geliyor kimselere? Dışarıyı nasıl da dolduruyorlar ve işgal ediyorlar, aslında fethediyorlar kendilerine kalsa, küçücük ışık tanelerini, içerileri, hiç usanmadan, hiç utanmadan, gururla. Ah evet, mağrur, kesinlikle onurla değil, gururla, kibirle, mağrur; nasıl da duruyorlar bir anıt gibi ve gülümsüyorlar hiç usanmadan, hiç utanmadan?!
İçerdeki Işık
Orson Welles’in derin sesini duyar gibi, filmlerindeki gerçeği görür gibi görüyorum, duyuyorum içtenliği. Sarı mı, gökçe mi, yeşil mi ışıkları; tini, kut’u, sür’ü kişilerin, kimselerin. Renkleri de anlamıyorlar, yalanlarla çevrili gövdelerinde tutsak. Işıklarına ne ettiler, kendi o özsel, o şah damarından daha yakın var oluşlarına ne ettiler, ey kut, nasıl ve nasıl ve nasıl kıyabildiler kendi öz ışıklarına? Kendi özüne tecavüzle yargılandıkları gökyüzündeki dans şölenine, yemekli, ağu kattılar. Yalanı öz ettiler, özleri ayaklar altına serdiler, toprak üstüne. Ey yaşam, bu ne acıklı bir ders! Umay Ana, Ak Ana, Sibel; bu ne zorlu bir ders!
Sevi’nin tarihi, Kar Kız’ın sesi
Ne diyor Umay’ın kızının sesi, Ayaz Ata’nın torunu Kar Kızı’nın sımsıcak sesi gibi, kar altında kalmışları tazelikle uyutan, rahatlıkla toprağa alan, tin yakmadan, sesi gibi, Guadalupe Pineda; “Historia De Un Amor”! Sevgidir ya bu, atalarımızca kutladığımız, Kar Kızı’nın soluğu, Ayaz Ata’nın gülümseyişi gökçe giysileriyle. Her 21 Aralık sonrasında, en uzun gecenin bitişi, ertesi gün güneşin yeniden, yeniden, neşeyi de birlikte doğurarak doğuşu ve 25 Aralık’ta binlerce yıldır tüm Türklerin kutladığı Nardugan, süslenen Batı Türkistan’a özgü akçam ağaçları; gerçi Türkiye’mde gül fidanına bağlanır rengarenk kumaşlar. İşte bu içtenlik, dürüstlük, yalandan uzak. Ne zaman kendimize bu denli rahat, bu denli özden uzak yalanlar söylemeye başladık ki soğuduk, kaçtık güneşin neşesinden, akçam ağacından, yer yüzünün ortasındaki yaşam/kayın ağacından, gül fidanından? Ne zaman tutunduk ağaç kesenlerin, orman yakanların, sahtekârların tuzaklarına, büyük yalanlarına? Binlerce yıllık Koca Ana’lar, Korkut Ata’lar, içtenlik, çınar ağaçları, gerçek göz yaşları; ne oldu tümüne, ne oldu kişileri kimse eden ey büyük yalan, ne ettin bize?
Varoluş
Kimse hiçbir iş etmedi, hayır, yalanları seçen bizlerdik, yalanlarla yaşamayı seçen sizlerdiniz ve içtenlikten, güzellikten yana olanın sırtında yerini aldı ejder ağızlı hançerleriniz. Ama biz vardık, varız, var olacağız!
Sevi ve ışık ile!…
Atakan Balcı
4 YORUMLAR
Senin aralık ayı geldi mi kaleme aldığın “Nardugan ” yazılarına bayılıyorum. Ne kadar eski bir ırk olduğunu, nereden geldiğini bilmeden, özünden çok başka bir şeye dönüşmeye çabalamayı anlayabilmem mümkün değil. Kendini bilmeyen bu yığına söz anlatabilir misin onu bilmiyorum ama denediğin için seninle gurur duyuyorum arkadaşım.
Sevgiler 🤗
Fes ülkeye geldiğinde “Fes din dışıdır, din elden gidiyor” diyen yığın, fes kaldırılırken de “Fes dinin simgesidir, din elden gidiyor” demişti. Yığın umutsuz vaka ama insanların içinde yine de ışığını korumuş olanlara ulaşabiliriz ve o yeter.
Teşekkürler dostum, sevgiler 🙂
Merhaba,
Daha önceleri bilmediğim Nardugan kutlamalarını, Marmaris’te yaşadığımız yıllarda, Marmaris Kültür Merkezi’nde, kurucuları, Selma Sonat ve Umur Özlüer sayesinde öğrenmiştim. Her sene düzenledikleri kutlamaları ve hepimize aldıkları, minik ama çok anlamlı hediyeleri unutmam mümkün değil. Yılbaşını, herkes ayrı ayrı kutlarken, mutlaka 25 Aralık’ta beraber oluyorduk ve 31 Aralıktan daha coşkulu kutluyorduk.
Çok güzel ve ta içten yazınız muhteşemdi.
Kaleminize sağlık.
Birçok Türk ülkesinde hâlâ kutlanmakta olan bir bayram Nardugan. Kültürümüzün güzel, sıcak yönlerine sarılmamız gerekir, özellikle günümüzde benim düşünceme göre.
İçten yorumunuz için teşekkür ederim.