Ne diyor Sabahattin Ali;
“Başın öne eğilmesin
Aldırma gönül, aldırma
Ağladığın duyulmasın
Aldırma gönül, aldırma
…
Göremez isen denizi
Yukarıya çevir yüzü
Deniz gibidir gökyüzü
Aldırma gönül aldırma…”
İşte bu, özgün Türk kültürüdür. Ne olursa olsun baş eğmez, aşağı bakmaz. Türkiye’de çoğu unutulmuş olsa da yaşayan bir özü vardır yine de baş eğmemenin, aşağı bakmamanın. Ve uğursuzlar, cumhuriyetin, özgürlüğün, özümüzün düşmanları tarih boyunca hep aynı yöntemleri kullanmıştır dik duran, baş eğmeyen, aşağı bakmayanlara karşı. Sizi suçlayacak, cezalandırtacak, linç ettirecek hiçbir oldu bulamazlarsa “Niye o yöne baktın?” derler. Ya başka?
Halide Edip Adıvar’ın “Vurun Kahpeye” romanını bilmeyen yoktur umarım. Kadınsa eğer bu onurlu kişi, “Vurun Kahpeye” romanının, Kurtuluş Savaşı’na destek verdiği için yörenin karanlık ve işbirlikçi odaklarının hedefi olan kahramanı gibi, “kahpe” ilân edilir, dedikodusu çıkarılır, insanlar kışkırtılır ve her biçimde linç ettirilir. Erkek ise kendi pisliklerini ona atar, “sapık” ilân eder ve iyi bildikleri o kötülükleri tek tek sıralarlar o onurlu kişinin adına karşı ve suçlarlar, suçlatırlar, linç ettirirler yine, yine. Olmadı üzerindeki renk suçludur; gök kuşağının altından geçmiştir, suçludur; gözünün üstünde kaşı vardır, suçludur; aşağı bakmamıştır, köle olmamıştır, suçludur!
Yaşa
R.E.M.’den “Losing My Religion”ı dinlediniz mi ya da Beattles’tan “Imagine”i? Sözleri çok önemli tabii önemsiz değil asla ama yalnızca dinlemeli bazen ezgiyi ama her birini ayrı ayrı, birbirinden bağımsız ama bağlantısız değil asla. Bütünde parça parçada bütün olmayı anlamak gerekmez, “olmak” yeterli, yolda… Soluğunu ezgiye uydurma, soluğun ezgi zaten, duyarsın, duyurman gerekmez.
Bakışların yere değmesin, soluğunu dinle önce, bu yaşamdaki, duyulanı, kulaklarınla işitebileceğini. “Kuran ‘oku’ diyor ‘işit’ değil” diyor Ali Şeriati, büyük aydın, ışığa toz oldu yıllar yıllar önce. Önce işit soluğunu, zaten herkesin ettiği bu değil mi birbirine karşı, her şey için ve her kavramla bütün; kulak vermeden bir tür işitmek?! Yaşa, kulaklarınla işitebileceğin biçimde soluğunu işit, kulaklarınla işitemeyeceğin soluğunu dinle, gerçekten, özünü vererek.
Aşağı bakma, gözün yere değmesin asla, bakışın. Asla aşağı bakma! Bu, kibir değil, boyun eğmemek! Yaratan ve kurtaran insanı, büyük yok oluştan, kibir anıtından, söz aldı insandan; “Asla boyun eğmeyeceğim, asla aşağı bakmayacağım”! Ve konuştu gökyüzü kara bir ışıkla, rengarenk; “Asla aşağı bakmayacaksın!” Ay ünleyecek, gökyüzüne bak! Gökyüzü, doğa, ışık konuşuyor, kulaklarını aç ve dinle; bu, yaşamak değil, gerçekten yaşa, onurunla!
Sevi ve ışık ile!…
Atakan Balcı
6 YORUMLAR
Bayıldım 👌🏻 Her şeye; şiire, şarkılara, mesaja… Harikaydı 👏🏻
Yanlışın doğruya boyun eğdirme hevesine, bir de yanlışın erk sahibi olması durumu eklenince distopik bir toplum oluşuyor. Yazık, çok yazık.
Her zamanki örtük dilin bu yazıda biraz geri çekilmişti; bunu da çok kızgın olmana bağlıyorum 😉 Duygularını örtemeyecek kadar sinirlenmişsin. Sinirleniyor, üzülüyor, hiçbir şeyin değişmediğini görünce de dehşete kapılıyoruz. Bazen nefes alamayacakmışım gibi hissediyorum, ümidin elinden alınması çok kötü.
Yüreğine, kalemine sağlık canım 🤗
Öfkeliyim yaşamı canlara zehir edenlere, yaşamın kendine ve diğerlerine zehir edilmesine izin verenlere, destek verenlere. Neden bilmiyorum, esin duygu olarak gelir ve kendiliğinden dille, elle sözcüklere dökülür bende. Öfkenin biraz daha açıklıkla yazılmış olmasında etkisi var belki de senin dediğin gibi.
Harikulâde yorumun için teşekkürler canım 🙂
Yüreğine sağlık…
Tüm güzel yüreklere, teşekkürler!… 🙂
Sevgili dostum, elbette hep ileri ve yukarı bakacağız ve elbette boyun eğmeyeceğiz, aşk dışında hiçbir şeye. Ta ki, “yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek.”
Kalemine sağlık.
Bulutsuzluk Özlemi ile yaşıyoruz, güneş ile, ışık ile ve aydınlatacağız elbette gökyüzünü o aydınlanmasa bile!…
Teşekkürler!… 🙂