İçimdeki Sesler

Deliriyor muyum?

23 Şubat 2021

Yazı: Deliriyor muyum? | Yazan: Demet Uncu

Yine başını işten kaldırmadığı bir gündü. Haftalık ekip toplantılarından biri bitip biri başlıyordu. Toplantı aralarında gelen kutusuna düşen maillerini cevaplıyordu. Ayrıca, o gün işe gelmeyen bir personelinin teslim etmesi gereken bir raporu tamamlıyor, bir yandan da günlük öngörülemeyen krizleri çözmeye çalışıyordu. Bu işleri yaparken telefonu sürekli çalıyor, WhatsApp mesaj bildirim sesinden ise artık nefret ediyordu.

Saat ikiye yaklaştığında yemek yemediğini fark etti. Sabah, evden çıkmadan önce hazırladığı salatayı ve yoğurt kavanozunu çantasından çıkarıp, yemeye başladı. Bir yandan da cep telefonuna gelen mesajları yanıtlıyordu.

“Beni iyice unuttun, hadi en sevdiğimiz şarkıları birlikte söyleyelim, eski günlerdeki gibi” diye duyduğu sesin geldiği yöne doğru baktı ama hiçkimseyi göremedi.

Ayağa kalktı, odasının kapısını açıp dışarıyı kontrol etti, orada da kimse yoktu. Birden telaşlandı, bunu kimin söylediğini anlamaya çalıştı. Tam o sırada telefonu çaldı, arayan satın almadan sorumlu Mehmet Bey’di. Telaşlı bir sesle, okul bahçesindeki su borusunun patladığını ve tazyikli suyun her yere yayılmaya başladığını söylüyordu. “Hemen geliyorum” diyerek telefonu kapattı. Merdivenlerden aşağıya indi. Neyse ki tam zamanında şebeke suyunu kesmişlerdi. Depodaki su, öğrenciler ve personel için bir süreliğine de olsa yeterdi.

Saklambaç Oynayalım mı?

Tabii bu arada tesisatçının hemen okula gelmesi gerekiyordu. “Şimdi ara ki bulasın bu adamı” diyerek söylene söylene odasına çıktı. Gerçekten okulun tamir işleri hiç bitmiyordu. Bir yer yapılırken ertesi gün başka bir yer bozuluyordu.

Tam o sırada mali işler müdürü onu aradı. Rutin bir teftiş geçirdiklerini, gelen yetkili kişinin 5 sene öncesine ait olan faaliyet raporlarının ve harcama belgelerinin bulunduğu dosyayı görmek istediğini söyledi. Tabii, çalıştığı kurumun en eski çalışanlarından biri olduğu için bu dosyanın nerede olabileceği ona soruluyordu. “Allahım, herşey bugünü mü bulur?” diyerek arşiv odasına indi. Tozlu ve kalabalık olan raflar arasında dosyayı aramaya başladı. Ne kadar da keyifli işlerle ilgileniyordu bugün?

Dosyaların birine bakıp diğerini yerine koyarken “Hadi birlikte saklambaç oynayalım mı, burası tam ona göre” diyen sesi duydu. Önce olduğu yerde kalakaldı, bir süre hiç kıpırdamadı. Sadece başını bir sağa bir de sola doğru çevirebildi. Hiçkimseyi göremeyince, koridora çıktı, uzun uzun etrafa baktı. Ama ortada ne bir insan ne de duyduğu bir ses vardı. Bir an “Acaba deliriyor muyum?” diye kendi kendine sordu. Belki de birileri ona kötü bir şaka yapmak istemişti. Telaşla aradığı dosyayı bulduktan sonra hızlıca odasına doğru yürümeye başladı.

Yağmurda Islanmak

Kendine bir ıhlamur söyledi, belki bu onu biraz sakinleştirebilirdi. Bilgisayarının başına geçip ertesi günkü bütçe toplantısı için hazırlanmaya başladı. Yaklaşık 2 saat sonra rakamlar, hesaplamalar, çeşitli bütçe versiyonları arasında boğulduğunu hissederek bilgisayarını kapattı. Saat neredeyse sekize geliyordu. Bugün çıkmak için biraz geç kalmıştı, okulda kimse kalmamıştı.

Yavaşça toparlanarak arabasına geçti. Radyoyu nostalji kanalına ayarladı. 70’lerden kalma parçaları dinlemeyi seviyordu. Ne varsa eskilerde var, diye boşuna dememişlerdi. Eve vardığında hemen üstünü değiştirdi ve ılık bir banyo yaptı. Pijamalarını giydi, dolaptaki dünden kalan salçalı bifteği ısınması için ocağın üzerine koydu ve bir şarap açtı.

Dışarıda yağmur yağmaya başlamıştı. Şarabını yudumlarken, cama vuran sesi duyup perdesini araladı ve bir süre öylece dışarıyı seyretti. “Hadi, yağmurda ıslanalım biraz, ayaklarımızı suyun içerisine çırparak birlikte yürüyelim. Ne kadar çok severdin sen bunu yapmayı” diyen derinlerden gelen sesi duydu ama duymamazlığa geldi. Artık gerçekten sinirleri bozulmaya başlamıştı. Belki, duymamış gibi yaparsa kendiliğinden geçip gidiverirdi.

Yemeğini bitirip, televizyonu açtı. Hiçbir kanalda seyredecek doğru düzgün bir şey bulamadı. Hep kötü, hep olumsuz haberler vardı programlarda. Artık gerçekten kaldıramıyordu bütün bunları. Ne zaman bu kadar acımasız, gaddar ve bencil varlıklar haline dönüşmüştü insanlar? Sonra televizyonun sesini biraz kıstı, sosyal medyada dolanmaya başladı.

Sıcak Kakaolu Puding

Karayolları müdürlüğünden telefonuna gelen “Trafikte hız, sizi sevdiklerinizden ayırır” mesajı ile irkildi, gözleri dolmaya başladı. Şimdi, “Bu mesajın nesine duygulanır bir insan?” diye düşünebilirsiniz. Eğer, bir yakınınızı bu sebepten dolayı seneler önce kaybetmişseniz gözlerinizin istemsizce dolması an meselesidir. Eeee, bir kez gidenler hatırlanmaya başlandı mı, göçüp giden diğer sevdikleriniz de teker teker gözünüzde canlanmaya başlar. Ardından, onlarla birlikte geçirdiğiniz günleri anımsamaya başlarsınız ve gözyaşlarınız yanaklarınızdan aşağıya doğru süzülmeye başlar.

Tam da elleriyle yanağındaki gözyaşlarını silerken, “Şimdi şöyle yeni pişmiş sıcacık, kakolu bir puding olsa neşen yerine gelirdi. Mutsuzluğunu unuturdun hemen” diyen sesi yine önemsememeyi tercih ederek, buzdolabının kapağını açtı. Dolapta hiç tatlı olmadığını gördü, ne de olsa sağlıklı beslenmesi ve kilosunu koruması gerekiyordu. Tatlı yerine, kırmızı bir elma alıp, ısırarak koltuğa geçti ve kitabını okumaya başladı.

Her akşam olduğu gibi bir süre sonra uykusu gelecekti ve yatağına geçecekti. Nedense o akşam uykusu bir türlü gelmedi. “Babanın söylediği gibi; dalgaların, yağmurun sesini düşün ya da koyunların çitten atladığını hayal ederek,saymayı dene” diye konuşan sesi umursamamaya çalıştı ve gözlerini kapattı.

“Belki de bir psikiyatristte gitmeliyim yakın zamanda” dedikten bir süre sonra da uykuya daldı.

Düşme Rekoru

Saat altıda alarmının çalması ile uyandı ve banyoya gitti. Hızlıca duşunu alıp, giyinmeye başladı. Yüksek topuklu ayakkabılarını ayağına geçirdi, kahvaltı yapmadan park yerine doğru yürümeye başladı. Sabahki toplantıya geç kalmamak için adımlarını hızlandırdı ve bir anda kendini dizlerinin üzerinde yerde buldu. Nasıl düştüğünü anlayamadı. Çocukken de böyle çokça düşerdi, ortaokul ve lise yılları boyunca bu düşmeleri ile ün salmıştı. “Bir şey olmadı ki, bir şey olmadı ki. Seni düştüğün yerden kollarından tutup, hızlıca kaldıran anneni hatırla ve gülümse bakalım” diyen sese, artık gıcık olmaya başlamıştı. Ayağa kalkıp üstünü başını silkeledi. Neyse ki bir iki ufak sıyrığın dışında önemli bir şeyi yoktu. “Bir daha bu ayakkabıları giyenin” diyerek, söylenerek arabayı çalıştırdı. Ne de olsa ajandasından sapmıştı, bir an evvel okula gitmeliydi.

Kardan Adam

Odasına geldiğinde, toplantının başlamasına daha 10 dakika vardı, hemen bilgisayarını açtı ve kahvesini hazırlamaya başladı. O çok sevdiği uzak, soğuk ve anlamsız görünen Internet ortamında yapacakları toplantının linkini tıkladı ve diğer katılımcıları beklemeye başladı. Başını penceresine doğru uzattı, camına gelen serçenin eşiğe bırakılan ekmek kırıntılarını ufak gagasıyla, nasıl hızlıca yediğini bir süreliğine seyretti. Hafifçe gülümsediğini, biraz da olsa gevşediğini ve içinin huzurla dolmaya başladığını hissetti.

Lapa lapa yağmaya başlayan karı gördü. Meteoroloji karın haftasonu başlayacağını söylemişti ama anlaşılan karın beklediği falan yoktu. Ekranından birkaç kişinin toplantıya dahil olduğunu ama kameralarını açmadığını görünce, toplantının biraz geç başlayacağını anladı. Kahvesini yudumlarken, “Çocukken olduğu gibi, bahçeye çıkıp kardan adam yapmaya başlasam, dolapta bulduğum ne kadar sebze ve meyve varsa alıp, kardan adamın burnunu, gözlerini yerleştirsem” diye, yüksek sesle kendi kendine konuştuğunu fark etti ve çok şaşırdı. Aslında uzun zamandır böyle mutlu hissetmemişti kendini. Çocukken hissettiği o koşulsuz ve anlık mutlulukları anımsadı birden.

“Ohh be dedi, nihayet beni hatırladın. Hatırladıkça da sesimi duymaya başladın.”

İçinde, çoktandır unuttuğu çocuğun sesiydi tüm duydukları. Bu sesi daha fazla dinlemesi gerektiğini anladı. Ne de olsa hayat, sürekli yetişkin olduğu haliyle yaşamak için oldukça kısaydı. İçindeki çocuğa teşekkür etti.

Toplantı başlamıştı artık, kamerasını ve sesini açtı.

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

8 YORUMLAR

  • Yanıtla Nimet Canbayraktar 23 Şubat 2021 at 19:18

    Çok güzeldi. Aslında insanı en iyi motive eden, hatta ayağa kaldıran iç ses (ya da içindeki çocuk). Üstelik de çok taze bir acı yaşamıyorsanız, genelde pozitif etkiliyor, değil mi?
     
    İçinizdeki hiç büyümeyen çocukla, çocuksu günler.
     
    Demet Hanım, bir de yaşadığımız her tersliğin veya zorluğun mutlaka bir sebebi olduğuna inanıyorum. Dikkat ederseniz, yakalayabiliyorsunuz bu gerçeği.

    • Yanıtla Demet Uncu 24 Şubat 2021 at 16:44

      Nimet Hanım, kıymetli paylaşımınız için sonsuz teşekkürler. Söylediklerinizde çok haklısınız, hayatın içerisinde o sesi unuttuğumu, hatta hiç duymadığımı itiraf etmeliyim. Ama farkındalık arttıkça bir de sürekli yetişkin olmanın sıkıcı olduğunu düşündüğümden, daha sık o sesi duymaya çalışıyorum diyebilirim. Süreç hiç de fena gitmiyor gerçekten, beni mutlu ediyor o ses. 😊 Yaşadığımız tersliklerin, zorlukların bir sebebi olduğunu ben de düşünüyorum. Ama o sıradaki acı, üzüntü taze ve yoğun ise pek de ilgilenmiyorsanız bu gerçekle. Beni anladığınızı düşünüyorum bu konuda. 🥰
       
      Sevgiler

  • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 25 Şubat 2021 at 12:37

    İnsanlar genelde içlerindeki çocuğu unutur, ne kadar doğru bir tespit. Tabi bende durum biraz tersi 🙈 Büyümeyi asla kabul etmeyen o çocuk, tüm ruhuma hakim 😂 Neyse ben mutluyum halimden. Çocuklar gibi her duyguyu maksimumda yaşıyorum; mutluluk söz konusu olduğunda bu harika olsa da üzüntülerde biraz sarsıcı olabiliyor 😉
     
    Çok güzeldi canikom, kalemine sağlık 😘

    • Yanıtla Demet Uncu 25 Şubat 2021 at 14:48

      Didemciğim, değerli yorumun için çok teşekkür ederim. O sesi unutmadığın için ne kadar şanslısın bir bilsen. Üzüntüler konusuna gelince, çok haklısın. “Canım acıdı” dedikçe, içindeki yetişkin olan ruhun, belki de onu sakinleştirmesi gerekiyor. Beğenmene çok sevindim canım. 😘
       
      Sevgiler

  • Yanıtla Cem Albayrakoğlu 28 Şubat 2021 at 17:37

    Canım;
     
    Kaç yaşında olursa olsun insan yeniden o çocuğu duyabiliyor ve cocuğun sesine değer veriyorsa hâlâ ümit var demektir. Hiçbirimizin içindeki çocuk sessizliğe mahkum olmasın dilerim.
     
    Kalemine sağlık güzel bir hikaye olmuş.

    • Yanıtla Demet Uncu 1 Mart 2021 at 13:04

      Cemciğim, çok teşekkür ederim güzel yorumun için. içimdeki çocuğun sesini duyabilmemi sağladığın için ayrıca teşekkürler. 😊
       
      Sevgiler 🥰

  • Yanıtla Mehmet Gökcük 1 Mart 2021 at 17:01

    Sayende yazını fark ettim ve iyi ki fark etmişim. Çünkü içindeki çocuğun sana seslenmelerini okudukça hem acayip keyif aldım hem de bu hafta kaleme aldığım şiiri daha da içimden hissetmeme vesile oldu.
     
    Dergideki birkaç eski kafalıdan ikisi biziz hâlâ ve benim değişmeye hiç niyetim yok. 😊 Çünkü bizim kafalar adeta bugünlerdeki zorluklarımızı aşmamıza, çekebilmemize destek oluyor.
     
    İçindeki çocuk hiç eksik olmasın ve her adımında varlığını hissettirsin dilerim.
     
    Kalemine yüreğine sağlık 👏👏👏

    • Yanıtla Demet Uncu 1 Mart 2021 at 20:25

      Mehmet ne güzel bir yorum bu böyle. Çok teşekkür ederim. Dediğin gibi eski kafalı olmakla ilgili hiçbir derdim yok, sayılarımız çoğalsa keşke 😊 Senin de içindeki çocuğu unutmaman dileğimle.

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan