Robotizma

Leonardo da Vinci | Zıt Bilimler

9 Haziran 2021

Yazı: Leonardo da Vinci | Zıt Bilimler | Yazan: İlayda Duman


Leonardo da Vinci | 1452-1519

Günümüz insanları, sanat ve bilimin zıt dallar olduğunu düşünüyor, bunun üstüne espriler bile mevcut. Misal, normal bir lise öğrencisini ele alalım. Sayısal bölümde okuyan bir öğrencinin, sosyal medyada matematikle ilgili bir espri paylaştığında açıklamaya “Sayısalcılar anladı, sözelciler bu ne diyor” şeklinde bir ifadede bulunması çok olası. Veyahut bir sözel bölüm öğrencisi aynısını kendi bölümünden bir konuyla ilgili benzer bir paylaşım yapabiliyor.

Bunun sebebi yıllarımızı alan eğitim sürecinde, matematikle uğraşan birisinin sanattan anlayamayacağı, edebiyatla uğraşan birisinin de matematiği anlayamayacağının empoze edilmesi. Ancak gelin görün ki adını tarihe yazdırmayı başarmış bir sürü, sanatla uğraşan bilim insanı mevcut. Sanat doğayı anlamaktır, evreni keşfetmektir. Ufkunu ve hayal gücünü genişletmek için sanat başlı başına bir araçtır. Bilim ise doğayı keşfetmek ile başlamıştır. Sanatı anlamayan bilimle uğraşır belki ama ne kadar başarılı olur orası bilinmez. Günümüzdeki bilim insanlarının hayatlarını araştırırsanız sanatsal etkinliklerde bulunmaktan keyif aldıklarını ve sıkı birer sanat takipçisi olduklarını görebilirsiniz.

Bu yazımda günümüzden değil, tarihte büyük işlere imzasını atmış olan Leonardo da Vinci’den bahsedeceğim. Bu yazı kültür ve sanat kategorisinden çok sanat ve teknoloji hakkında. Size sanatı anlatmayacağım, size bir bilim insanı nasıl aynı zamanda sanatçı olabilir bunu anlatacağım.

Leonardo da Vinci

Rönesans döneminin dahi ismi Leonardo da Vinci, daha çok Mona Lisa ve Son Akşam Yemeği tablolarıyla tanınsa da bundan çok daha fazlasıydı.

İtalya’da 1452’de doğan Leonardo da Vinci, aynı zamanda bir heykeltıraş, matematikçi, bitki bilimci, paleontolog ve anatomi bilimciydi. Bir sanatçıdan çok bir mühendis ve mimar olarak nitelenen Leonardo da Vinci, çok sayıda eskiz, tablo ve notu bizlere miras bırakmakla kalmadı, zamanının ötesine geçen icatlara da imza attı.

Da Vinci’nin özelliği evrenin bilinmeyenlerini eskizlerle anlamaya ve anlatmaya çalışmasıydı. Gün içinde yapılacaklar listesinde alışılmışın dışında sorular vardı. Kahkaha atmamızın sebeplerini, yıldızların neden akşam gözle görülürken sabah yok olduğunu, suyun havadan farkını, açlığın, esnemenin, susamanın kaynağını, hapşırma eyleminin nasıl gerçekleştiğini de merak etti. Doğayı inceliyor ve doğanın içinde bulunan her unsurun sebebini sorguluyordu.

Kraliyet Koleksiyonu’nun küratörlerinden Martin Clayton, “Leonardo Da Vinci çizgileri dünyayı araştırmak için kullanırdı. Eserleri bugün de o kadar muhteşem bir durumda ki sanki dün çizilmişler gibi” diyor.

Da Vinci’nin en çok tanınan Mona Lisa, Son Akşam Yemeği, Dünyanın Kurtarıcısı adlı eserlerinin yanı sıra yaşadığı bilimsel ve felsefi serüvenini anlatan 7 bine yakın eskiz ve taslak notları, Londra, Paris, Torino, Milano ve Madrid gibi şehirlerde sergileniyor. Leonardo da Vinci’nin tuttuğu defterler, tıptan mühendislik ve müziğe pek çok alanda ilham oldu.

Da Vinci’nin en ünlü icatlarından biri Ornithopter (uçan makine) idi. Da Vinci o dönemki günlüklerinde hem insanlar hem de kuşların nasıl uçabileceğine ilişkin notlar tutuyordu. Yani kısacası doğayı gözlemliyordu. Doğayı anlamaya ve uygulamaya çalışması ve bunlarla ilgili çizimler yapması bir insanın hem sanattan hem de bilimden anlayabileceğinin bir kanıtı.

Sanat ve Teknoloji

Biliyorsunuz ki yaşadığımız yüzyılda sanat çok farklı bir boyut kazandı. Sosyal medya, teknolojinin açtığı dijital imkânlardan biri ve sanatçılar için de kayda değer bir mecra haline geldi. Instagram ve Facebook her geçen gün yeni sanatçılar üretiyor. Sosyal olarak bağlantılı, dijital bir ortamda sanatın üretildiği, dağıtıldığı, pazarlandığı, muhafaza edildiği ve desteklendiği yollar da değişime uğruyor. Sanatçıların ellerinde portföyleriyle galerilere başvurduğu ve galerilerin bu işlerin sanatsal niteliğini belirleme tekeline sahip olduğu zamanlar yerini Internet’e dönerek alıcı buldukları bugüne bıraktı. Zamanla, resmi bir sanat eğitimi almayanlar da ekleniyor bu trende.

Sanatçı yaşadığı her dönemde çağını sorgulamıştır. Günümüz sanatçısı için de durum aynı şekilde. Teknoloji, sanatın icra edilmesinde kullanılan bir araç durumunda. Hatırlatalım, sanat denilince yalnızca resim değil; sinema, tiyatro ve fotoğrafçılık da aklınıza gelmeli.

Sanatın özünde doğaya öykünme yer alıyor. Bunun nedeni insanın içindeki yaratma güdüsü. Sanat bir bakıma insanın bu yaratma isteğine cevap verir. Bu yüzden insanoğlu sanatında doğayı, yaşadığı çevreyi en iyi şekilde yansıtma kaygısı duymuştur. Teknoloji bu kaygıyı hafifletmedeki en önemli faktördür. Bu yüzden günümüz teknolojisinin sanatla beraber düşünülmesinde garipsenecek bir durum yoktur. Sonuç olarak doğayı anlama kaygısı ve doğaya öykünme olmadan sanat da bilim de icra edilemeyecektir.

Tarihsel süreç içinde pek çok değişken tarafından etkilenmiş olan sanat, kendini ortaya koyma ve kendine yeni yollar bulma çabasından dolayı bir toplumun, kültürün, insanlığın izlerini geleceğe taşıyan önemli rollerden birini üstlenmektedir.

Fotoğraf makinesinin gelişmesinden sonra sanatçılar anlatım olanaklarında daha fazla duyusal, düşünsel, kavramsal yöne doğru eğilim göstermiş ve sanatını ortaya koymak için de teknolojiyi bir araç olarak kullanmıştır.

Teknolojinin sanat üzerindeki etkisi tartışmaya çok açık bir konu olması yanı sıra anlatmaya çalıştığım şey “Tıp Mühendisliği” adlı köşe yazımda bahsettiğim konuyla benzer. Dünya üzerindeki tüm alanlar adeta besin piramidi gibi, biri olmadan diğeri dengeyi bozar. Sanat teknolojiye, teknoloji de sanata destek çıkmaktadır. Bu sebeple sayısal zekaya sahip bir insan hakkında sanattan anlamaz gibi bir tabir kullanılması pek doğru olmaz. Aynısı sözel zekaya sahip bir insan için de geçerli. Kişinin yönelimi ve tercihine kalmış bir durum bu. Herkes bilimle veya sanatla ilgilenmek zorunda değil elbette. Yalnızca bir alanda uzmanlaşırken diğer alanı boşlayabilmek gibi bir seçenek de bulunuyor. Ben bugün sanatı anlayabilirim ve aynı zamanda teknoloji üzerine çalışabilirim fakat yarın kim bilir belki de sanatı anlamakla uğraşmak istemeyebilirim ve hiç yokmuş gibi davranıp bilgi birikimimi yalnızca teknoloji ve bilim ile besleyebilirim. Ancak birisi bana “Picasso kimdir?” diye sorduğunda “Bilmiyorum” cevabını vermem sanata aklımın ermediği anlamına gelmez. Bu konuyla ilgili bilgi toplamayı tercih etmediğim anlamına gelir.

İnsan, diğerini küçümsemeye, kendini karşısındakinden üstün görmeye yatkın bir varlık. Birisine “Sen …dan ne anlarsın!” demeden önce aklınıza Yin Yang ilkesini getiriniz. Dengeyi hatırlayınız. Herkes her şeyde iyi olmak zorunda değil veyahut her şey hakkında bilgi sahibi olmak zorunda değil. Dengenin sağlanması için birinden biri feda edilmek zorunda kalınabilinir. Yanınızda oturan bir insan anlattığınız konuyla ilgili bir bilgiye sahip olmadığı için olayı anlamayabilir. Onun evrenin kurduğu dengede sizinkinden farklı bir görevi olduğu için bahsettiğiniz konuya onu yöneltebilecek bir tecrübe yaşamamış olması muhtemeldir.

İnsanları olmadıkları kişi için yargılamak yerine evrenin içindeki dengeyi korumak adına herkesin kendi alanıyla ilgilenmesi dünyayı eski sağlığına kavuşturmasını sağlayacağına inanıyorum.

Umarım herkes bir gün saygıyı öğrenir. Beni dinlediğiniz ve okuduğunuz için teşekkür ederim 🙂

İlayda Duman

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

No Comments

Cevap Yaz

Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
Girne Antik Liman
Girne Antik Liman
Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan