Sentez

Yükümlülük

9 Temmuz 2021

Öykü: Yükümlülük | Yazan: Özge Can

Sana bilmediğin toprakların birinden yazıyorum Egemen. Üst üste koyup biriktirdiğimiz kartpostallara yenilerini eklediğim diyardan. Sesim değişmiştir belki konuşmam da fakat yazım aynı.

Taşınıyordum. Baştan başlayayım. Senin bildiğin şehrin üstünden beş yeni şehir, on bir de ev geçti. Her seferinde dokunulmazlar arasında üzerinde “küller” yazılı kutu, içindekilere el değmeden oradan oraya taşındı durdu. Yaşamın içinde eksikliğini o kadar da fazla hissetmedim. Bunu itiraf etmeliyim. İnkâr, belki de değil, bilemiyorum. Anılara yenilerini ekleyemeyecek olmanın verdiği kabullenişle geçmişten gelenlerin üzerini örttüm sanırım. Hiç kızma bana. Sen olsan ne yapardın?

Bahse konu taşınma artık sondu. Yerleşik düzene geçmenin vaktidir düşüncesi. Tanışmak, anlaşmak, anlaşamamak, kalmak, gitmek derken yoruldum sonunda ben de. Durdum. Durmasaydım bunu yazıyor olmazdım. Durmasaydım o kutuya el sürmezdim. Hayatımın envanterinden çıkacakları listeleme gayreti olmasa düşmezdim bu düşe.

On beş yıl oradan oraya benimle taşınmış “küller” kutusunu açtım sonunda.

Siyah kalemle yazılmış harfler yer yer silinmiş, kutunun köşeleri içe doğru bükülmüş. Onca yıl oradan oraya giderken kimlerin parmak izi kalmışsa benek benek olmuş üzeri. İçindekiler öylece kalmış. Bazı mektupların kenarları sararmış. Albüme koymadığım fotoğraflar birbirine yapışmış. Kayıplar arasına karıştı onlar da.

En sevdiğim fotoğrafın zarar görmüş. Hatırlarsın sen de onu. Lacivert bisiklet yaka kazağın üzerinde. Çimenlerin üzerinde bağdaş kurmuşsun. Uzun parmaklarını birleştirmişsin. Kocaman gülmüşsün objektife.

Bazı fotoğrafların sesi var biliyor musun Egemen? Kahkahanı duyardım o fotoğrafta. Resim kursunda bu fotoğrafa çalışmıştım. Fotoğrafın gitmesi çok da mühim gelmedi onun için. Gülerken sol gözünün altında oluşan çukuru biliyorum, dudağının sağdan yukarı doğru kıvrılışını. Âdemelmanın üzerindeki benin büyüklüğünü. Saçının sol ayrım çizgisizinde inatçı saç tutamının sağa yatışını. Gözlerin en çok da gözlerin; kahverengi bebeğinde uçuşan yeşil beneklerle hare oluşturan çeperini ezbere biliyorum. Yıllar sonra elime aldığımda bütün bu detayları tek tek hatırladım yeniden. Hafıza ne detaycı bir şey. Unuttuğunu sandığın bütün anları tek anda üşüştürüyor aklına.

Kutuda yalnızca senin fotoğrafların yoktu bu arada. Senin beni çektiklerin de buradaydı. Sana baktığım, güldüğüm, somurttuğum, gözünün değdiği her kare de kutunun içindeydi. Ah ne olur anla beni, bununla yaşamanın yolunu başka türlü bulamadım.

Gezdiğim şehirlerin kart postalları sapasağlam duruyor. Mektuplar… Sayfalarca ne çok anlatmışsın. Severdin yazmayı. Not kâğıtlarına yazdığın küçük şiir alıntıları, kendi yazdığın şiirler, kenarı sararmış düzinelerce yaprağa anlattığın olaylar. Tekrar okuyamadım. El yazının üzerinde parmaklarımı gezdirdim. Dokundum biçimsiz “e” harfine. Tüm harflerin içinde Egemence kişilik kazandırdığın “e” harfinin ucu bükülmüş, bağıran sesli harfe dokundum.

Fazlaca düşlere daldım.

Girdiğim senli dünyadan çıkamadım. En çok “Neden?” sorusu yaladı duvarlarımı. Bu dünyanın içinde fazla değildik biz. Biz iken her şey daha yaşanılırdı. Hiç gelmedim sana yeniden. Gelemedim. Kabul edemedim. Yanıtsız kalacağım konuşmanın monologdan öteye geçemeyeceğini biliyordum. İçimde oluşan hiçlikte kendimi boğdum.

Ve işte şimdi elimde sahibine ulaşamayacak bir mektup. İçimden sana koşan genç kadını gittiğinde boğduğumdan beri seninle birlikte nefes almadan süzülüyor yaşamda. Yaşamıyorum artık, mış gibi yapmanın bütün inceliklerini öğrendim. Yeni ruhsuz kadın doğurdum o hiçlikten. Kaybolmasına izin verdim genç kadının izlerinin. İşte o külleri kurcalamasaydım, yok olacaktı.

Yok, yok aslında hep oradaydı. Oradan oraya taşıyıp durduğum kutuyu bir gün açacaktım biliyordum. Kutudan uçmaya başlayan kelebekler sana ulaşıp, bana geri döndü. Kaçış yok artık. Sana geldim. On beş yıl sonra yüzümü dökmeye sana geldim. Aklıma dahi getirmekten kaçındığım gerçeklikle yüzleşmek için. Biliyor musun içimden bile konuşmadım seninle yıllarca. Ceza sana mıydı, bana mı bilmiyorum? Onulmaz yaralara merhem niyetine de sürmedim iç sesimi. Onu da boğdum. Fakat buradayım işte artık. Elime değen küller ciğerime doldu. Gözde’nin kutusu açıldı. Kalemin ucundan sana akıyorum şimdi.

Mektubuma yapıştıracak ilahi pul yok. Adres yok. Taşıyacak ilahi posta arabası yok. Kendim getireceğim sana. Toprağa gömeceğim, başının yanına. Sen beni göreceksin biliyorum. Şaşırma oldu mu beni görünce? Yüzümdekiler sensizliğin izleri. Sarı kasımpatı getireceğim sana, kurumuş halleri kutumda saklı. Bize ihanet eden kalbinin üstüne dikeceğim. Belki besler onu. Yenilerini senin yanından alıp kurutacağım artık. İyi bak kasımpatılara. Yeniden biz olmanın tek bağlantısı o.
 
 
Özge Can
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

8 YORUMLAR

  • Yanıtla Nimet Canbayraktar 9 Temmuz 2021 at 10:35

    Özge Hanım,
    &nbsp,
    Böyle bir öyküyü yazabilmek için, önce o duyguyu hissedebilmek gerekir, diye düşünüyorum. Ayrıca hissettirebilmek de önemli tabi. Ve ben okudum, gözlerimden yaşlar düştü.
     
    Sevgiyle kalın, kaleminize sağlık.

    • Yanıtla Özge Can 9 Temmuz 2021 at 11:00

      Nimet Hanım teşekkür ederim yorumunuza. Yaşamımızda bazı duyguları anlatmak için edebiyattan faydalanıyoruz. Edebiyat da bunun için değil mi zaten? Gerçekliği bu kadar hissettirmiş olmamdan mutluluk duyarım.
       
      Sevgilerimle

  • Yanıtla Şen Sevgi Erişen 9 Temmuz 2021 at 10:45

    Böyle güzel bir anlatımın bana hissettirdiklerini, düşündürdüklerini yazmak, anlatmak pek kolay değil!
     
    Gözde’ye şunu söylemek istiyorum; her kimse, onunla en güzel iletişimi ve sevgiyi kalbinden gönderdiğin sözcüklerle yapabilirsin. Karşılaştığında hissettiklerin ve yaşadıkların kalbinde buluştuğunda yaşadıkların hep çok farklı olacak, ben tercih etmem gerekirse kalbimde buluşmayı seçiyorum. Bu “kalpten yaşama” hâli hayatı besleyip büyütüyor.
     
    Yazılarınıza devam etmeniz temennisiyle saygılar sunuyorum.

    • Yanıtla Özge Can 9 Temmuz 2021 at 11:06

      Teşekkür ederim Sevgi Hanım. Kalpten bağlı olmanın getirdiği sonsuzluğu hiçbir şey değiştiremez sanırım. Gözde ya da başkası herkes eksikle yaşamayı öğreniyor.
       
      Sevgilerimle, yazmaya devam etmeye çalışacağım.

  • Yanıtla Ömriye atmaca 10 Temmuz 2021 at 20:10

    İçime işledi hissettikleri, ne güzel ne zarif bir anlatım. Teşekkürler emeğinize yüreğinize sağlık.

    • Yanıtla Özge Can 11 Temmuz 2021 at 00:08

      Okuyup yorum yaparak değer kattınız. Ben de teşekkür ederim.
       
      Sevgiler

  • Yanıtla H. Berin Ozker 12 Temmuz 2021 at 16:42

    Güzel bir yazı, zevkle okudum. Elinize, kaleminize saglık.

    • Yanıtla Özge Can 12 Temmuz 2021 at 23:40

      Teşekkür ederim, sevgiler.

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan