Biraz Kitap

Orlando

17 Ağustos 2021

Kitap: Orlando | Yazar: Virginia Woolf | Yorumlayan: Hülya Erarslan


Orlando | Virginia Woolf

Erkek olarak başladığı hayatına birkaç yüzyıl sonra kadın olarak devam eden Orlando’nun biyografisi ama mizahî. Kitabın arka kapağında yazdığı gibi “sahte biyografi”.

Biraz biyografi yazarlarına dokundurma var kitapta. Ele aldıkları insanı şekilden şekle sokma, onu ilgi çekici bir tip haline getirme gücü olan biyografi yazarlarıyla eğleniyor gibi. Ama daha çok yazarın kendisi eğlenmiş. Sık sık araya girip varlığını hatırlatıyor. Hikayeyi okurken birden “Ce-e!” diye çıkıyor ortaya.

Erkek Orlando

Orlando genç bir soylu oğlan. Kraliçe, Orlando’yu görüp beğeniyor. Onu yanına alıyor haznedar ve vekilharç olarak.

Elizabeth dönemiydi, her şey farklıydı, diye anlatıyor o dönemi.

“Yağmur ya bardaktan boşalırcasına yağar ya da hiç yağmazdı. Güneş ya pırıl pırıl parlardı ya da ortalık karanlık olurdu.”

Orlando İstanbul’a büyükelçi olarak görevlendirilmek istiyor. Biyografi yazarı burada araya girip Orlando’nun bu görevi çerçevesinde Kral Charles ile Türkler arasındaki görüşmelerde görev aldığını ama arşiv yandığı için bunu kanıtlayan belgelere ulaşılamadığını söylüyor. Tüh!

İstanbul tasvirini şöyle yapıyor yazar:

“Şurada Boğaz vardı; şurada da Galata Köprüsü; orada gözleri ya da burunları olmayan, dilenen yeşil türbanlı hacılar; şurada sakatatları yiyen sokak köpekleri; şurada çarşaflı kadınlar; şurada sayısız eşek; şurada da ellerinde uzun sırıklarla at sırtında giden adamlar. Çok geçmeden kırbaçların şaklaması, gong sesleri, ezanlar, katırların kamçılanması, pirinç çemberli tekerleklerin takırtısı bütün şehri harekete geçirir, mayalanan ekmeklerden ve tütsülersen ve baharatlardan gelen ve tiz sesli, rengarenk barbar halkın soluğuymuş gibi görünen ekşi kokular tepelerdeki Pera’ya kadar bile yükselirdi.”

Bu arada bir dip not, Virginia Woolf iki kez Türkiye’ye gelmiş.

Bir gün Orlando uyurken Saffet, İffet, Terbiyeli adlı üç kadın onun yatağının etrafını sarıyor, Şekspiryen tiratlar atıp gidiyorlar. Ardından Orlando uyanıyor. A-aaa, kadın olmuş.

Kadın Orlando

Orlando, İstanbul’u terk ediyor. Bursa’ya ulaşıyor eşek sırtında ve bir çingenenin eşliğinde. Çingenelerin arasında yaşamaya başlıyor ama bir süre sonra görüş ayrılıkları oluyor.

Orlando İngiltere’ye dönmeye karar veriyor. İngiltere’ye giden gemideyken kadınlığının farkına varıyor. Çingenelerin arasındayken şalvar giydiğinden fark etmemiş. Kendisine kadın kıyafetleri alıyor. Şimdi namusunu korumayı düşünmeli. Çünkü:

“Normal koşullarda yalnız ve güzel bir genç kadın başka bir şey düşünmezdi;(…) namus kadının mücevheridir, merkezidir, onu korumak için deli olur.”

Kıyafetlerin rahatsızlığı yüzünden bu kıyafetlerle rahat yürüyemem, rahat yüzemem diye yakınıyor.

Giysilerin önemini keşfediyor.

“Onlar kalplerimizi, beyinlerimizi, dillerimizi istedikleri gibi şekillendirirler.”

“Erkeğin eli kılıcını kavramak üzere hazırdır, kadınsa elini saten kumaşın omuzundan kaymasını önlemek için kullanacaktır. Erkek dünyaya, sanki kendi kullanımı için ve kendi zevkine uygun biçimlenmiş gibi gözlerini kaçırmadan bakar. Kadınsa yan yan bakar, bakışları anlaşılmazdır, hatta kuşku doludur. İkisinin üzerinde aynı giysiler olsaydı, bakış açıları da aynı olabilirdi.”

Ve aynı zamanda giysilerin yüzeyselliğini;

“Cinsler farklı olsalar da birbirine geçişlidirler. Her insan ruhunda bir cinsten öbürüne gidip gelir ve çoğunlukla sadece giysiler kadına ya da erkeğe benzetir kişiyi, oysa yüzeyin altındaki cinsiyet, üstündekinin tam tersidir.”

Burada bir parantez açıyorum, “The Danish Girl” filmi geldi aklıma. Orada da adam, ressam olan karısına poz vermek için kadın kıyafetleri giyiyor. Sonra bir şeyler açığa çıkıyor içinde. Sırf kadın kıyafeti giydi diye değil tabii, sadece içinde var olan bir şeyleri açığa çıkardı. Kapa parantez.

Bir erkeğe muhtaç olduğunu düşünüyor Orlando. “Bundan rahatsız mıyım?” diye soruyor kendisine. Bana pek rahatsızmış gibi gelmedi.

Genç bir erkekken “Kadınlar uysal olmalı, iffetli, güzel kokulu ve süslü püslü olmalı” diye düşünürmüş. Ol bakalım. Giyinmek, süslenmek, saç baş makyaj saatler sürer diye yakınıyor. Ayrıca erkekken yapabildiği kılıç çekmek, geçit törenlerinde yürümek, ordunun başına geçmek, göğsünde madalyalar taşımak… gibi şeyler yerine şimdi sadece çay servisi yapmak, şeker alır mısınız, diye sormak gibi şeyler yapabilecek olmasına üzülüyor.

Erkek Orlando vs Kadın Orlando

Orlando her iki cinsiyeti de deneyimlemiş biri olarak erkek olmayı ve kadın olmayı değerlendiriyor. Erkekken kadınlar hakkında ne kadar sert, anlayışsız düşündüğünü fark ediyor. Şu tespiti önemli:

“Bir erkeği düşündüğü sürece, bir kadının düşünmesine kimse itiraz etmez.”

Orlando | Bir Yaşam Öyküsü

Fantastik, eğlenceli bir roman. Biyografi tadı daha çok olsun diye fotoğraflar da var. Diyorlar ki bu fotoğrafların bir kısmı Virginia Woolf’un arkadaşı Vita Sackville-West‘e aitmiş. Kitabın arka kapağında yazarın bu kitabı “yakın arkadaşı, karizmatik, biseksüel yazar Vita Sackville-West için yazdığı” belirtiliyor.

Filmi de var.
Bkz: Orlando

Tilda Swinton oynuyor. İsabetli bir seçim bu rol için. Yalnız filmde kitaptaki gibi İstanbul, Bursa, Türkiye yok. “Doğu” diye geçiyor Orlando’nun büyükelçilik yaptığı yer. Arabik bir ortam, çöller, develer. Filmi bana sıkıcı geldi.
 
 

Virginia Woolf’un yorumladığım diğer kitapları:

 
 
Saygılar,
Hülya Erarslan

 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

No Comments

Cevap Yaz

Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
Girne Antik Liman
Girne Antik Liman
Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan