Röportaj

Yiğit Özatalay

26 Ağustos 2021

Röportaj: Yiğit Özatalay | Röportör: Özgür Ay

Bu hafta seni, gerçekten çok yönlü bir müzisyenle tanıştırmak istiyorum. Müzik sanatını oldukça derin kavramaya çalışan, kulağı her sese açık, bu sanata felsefi bir derinlikle bakan, hayata karşı bir duruşu olan ve müziğinin nerede ise her notasında bu fikrini ortaya koyan, iyi bir öğretmen, çok yönlü bir piyanist, yeri geldiğinde çok iyi de bir öğrenci…

Düşünüyorum da müzik sanatı dile gelse, iyi ki beni böyle bir insan temsil ediyor diyecek kadar iyi bir besteci ve piyanist ile tanıştırmak istiyorum.

Yiğit Özatalay ile yıllar önce Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nde Nâzım Kumpanya isimli bir koroda tanıştım. Ben bu koroda tenordum, Yiğit ise koromuzun bestecisi ve piyanisti idi ama zaman zaman şeflik yaptığı da oldu.

Daha ilk tanıdığımda müziğe karşı duruşu, bakış açısı, teknik bilgisi ve besteleri dikkatimi çekti; doğrusunu söylemem gerekirse bestelerinin çoğunu ilk duyduğumda garipsemiştim, dinleyip “Bu ne ya?!” dediğim oldu ama anlatamadığım garip bir his zaman zaman oturup aynı bestelerini tekrar tekrar dinlememi sağladı. Şimdi az da olsa müziğini ve yazım tekniğini anlamaya başladığımı hissediyorum, hele bir “Boyun Eğmeyenler” isimli bestesi var ki dinlemediysen kayıptır; bütün dijital ortamlarda var ilk fırsatta dinle. Bu sanatçının müziğini anlaman için bence iyi bir başlangıç olur.

Geçen gün Yiğit ile konuştum, ona “Seninle küçük bir röportaj yapmak istiyorum, zamanın var mı?” diye sordum. Sağ olsun bana zaman ayırdı, buluştuk ve güzel bir sohbet gerçekleştirdik. Burada bu sohbetin bir parçasını da seninle paylaşmak istedim.
 
 

Yiğit Özatalay

 
Özgür Ay: Sevgili dostum, klasik bir soru ile başlamak istiyorum; ne zaman piyano ile tanıştın, kısaca müzik hayatına başlangıcın nasıl oldu, biraz anlatır mısın?

Yiğit Özatalay: Tabii Özgürcüğüm. Piyano ile 6 yaşında tanıştım. O zamanlar Isparta’daydık. Annem ve babam bir duvar piyanosu aldılar eve. Ablamla özel dersler almaya başladık bir müzik öğretmeninden. Duyduğum müzikleri piyanoda çıkarmaya çalışırdım. Müziğe, özellikle de ritme çok meraklıydım.

9 yaşımdayken İzmir’e taşındık, orada da özel derslere devam ettim. Yavaş yavaş besteciliğe de ilgim olduğunu fark ettim, ufak tefek şeyler karalamaya başladım. Lise yıllarında bir süre bas gitara ilgi duydum, piyanodan uzaklaştım. Sonra tekrar geri döndüm ve bu kez müzik üzerine lisans eğitimi almak üzere sınavlara hazırlanmaya başladım. Cazla tanışmam da bu yıllara rastlar. 18 yaşıma kadar hobi olarak devam etti piyano ve bestecilik. İstanbul Bilgi Üniversitesi Müzik Bölümü’ne girdikten sonra da hayatımın merkezine yerleşmeye başladı.

Röportaj: Yiğit Özatalay | Röportör: Özgür Ay

Politik Duruş

Özgür Ay: Bir müzisyen olmaktan öte, aynı zamanda sanatçı duruşu, politik duruşu olan bir insansın. Sence bir sanatçının sanatından öte hayata dair bir fikrinin ya da duruşunun olmasının onun sanatına olumlu ya da olumsuz etkisi olur mu? Olursa bunlar nedir?

Yiğit Özatalay: Elbette olur. Hatta, bana sorarsan, bu duruş olmazsa sanatın çok da bir değeri kalmıyor. Hepimiz, her şeyden önce, insanız. Sadece insan olmak, olabilmek de kolay değil, asıl duruş burada başlıyor sanırım. İnsan soru sorar, düşünür, üretir, paylaşır ve içinde yaşadığı toplumun sorunlarını önemser. Sanat da tam olarak bu insan etkinliklerini içerir aslında. İnsan olabilmek ve kalabilmek için sanatla uğraşırız ya da sanatı alımlarız. Dolayısıyla politik duruş ve sanat, özleri itibariyle iç içe, birbirinden ayırmak mümkün gelmiyor bana. Bu ikisini bir düşünerek hareket etmek hem bir bütünlük ve dürüstlük açısından hem de yaratıcılık ve deneysellik açısından olumlu diye düşünüyorum.

Özgür Ay: Zaman zaman sohbetlerinde, müziğin akıcı olmasından bahsediyorsun ve aynı zamanda karşıtlıklardan, bunu biraz açabilir misin?

Yiğit Özatalay: Haklısın, akıcılığı ya da akışı önemsiyorum. Bundan kastım her şeyden önce doğallıktır. Doğadaki zamansal süreçlerde de karşımıza çıkan sürekliliktir, çizgiselliktir. Ancak, malzemeyi kendi haline bırakıp geri çekilmek değildir akıştan benim anladığım. Sanatçının yönlendirdiği, denetlediği, üzerine düşündüğü bir doğallıktan yanayım. Zaten doğada da saf bir süreklilik veya akış bulamayız; belli oranda süreksizlikler, düzensizlikler, eksiklikler ve beklenmedikliklerle örülü bir akıştır hep karşımıza çıkan. Yani her şey karşıtıyla beslenir, diyalektiğin de önerdiği gibi. İnsan ve doğa için üretiyorsak doğanın ilkelerini, dönüşümü, diyalektiği, akışı ve her ne varsa onları bulup çıkarmak, bu farkındalıkla üretmek doğru geliyor bana. Karşıtlık içermeyen bir müzik yazılır mı? Elbette yazılır. Ancak hayattan uzak olur… Amaç hayata ve doğaya yakınlaşmaksa karşıtların dengesi vazgeçilmezdir bana göre.

Oyun Müziği

Özgür Ay: Yıllardır Genco Erkal ile çalışıyorsun ve tiyatro oyunları için de müzik yapıyorsun. Bazı sohbetlerde sinema ve/veya tiyatro oyunları için yazılan müzik eserlerine “oyun müziği” dendiğini duyarım, gerçekten böyle bir müzik türü var mı sence, bu konuda ne söyleyebilirsin? Ek olarak bu çalışmalar senin müziğine, eserlerine neler kattı?

Yiğit Özatalay: Evet, böyle bir müzik türü var ancak kimi zaman bilgisayar oyunu müzikleriyle karıştırılabiliyor. O da ayrı bir tür sonuçta. Bizim konumuz olan oyun müziği için tiyatro müziği ya da sahne müziği demek daha uygun olabilir belki.

Benim müziğime ne kattığına gelirsek şunu net olarak söyleyebilirim: Tiyatro deneyimlerim olmasaydı müziğim, müzisyenliğim yarım kalırdı. Müzik en soyut sanat dallarından biri, senin de bildiğin gibi. Ve ben, belki de diyalektik materyalist bakışım nedeniyle, müziğimi hep bir somutla ilişkilendirme gereksinimi duyarım. Bu somutluk en başta sözdür tabii. Sözlü müzik hayata dair daha fazla şey söyleyebilir. Ama somutluğu söze indirgemek de yanlış. Hatta jest ya da hareket sözden bile önce gelen, hayata içkin olan, temel somutluklar.

Tiyatro da burada devreye giriyor. Tiyatroda müzik, sözlü olsun ya da olmasın, konuşmak zorundadır; anlatır, işlevseldir. Sadece tiyatroyla değil dansla, sinemayla ya da edebiyatla olan birliktelikler de müziğe böyle bir işlevsellik yükler. İşte ben bu işlevselliği çok seviyorum. Genco Erkal ve Dostlar Tiyatrosu ile yaklaşık 10 yılı bulan birlikteliğim benim için oldukça öğretici, ufuk açıcı olmuştur bu konuda. Öyle ki sözsüz müziklerimde dahi jeste, tavıra, harekete, anlatıcılığa kafa yormamı sağlamıştır.

Yiğit Özatalay & Yürüyen Merdiven

Yürüyen Merdiven

Özgür Ay: Yürüyen Merdiven isimli bir grubun var, sanırım yeni bir albüme başlıyorsunuz, hem grubun hem de yeni albümünüz ile ilgili bize biraz bilgi verebilir misin?

Yiğit Özatalay: Evet Özgürcüğüm, Yürüyen Merdiven’in 3. stüdyo albümünün kayıtlarını daha dün bitirdik. Albümün yayınlanması gelecek seneyi bulacaktır tabii. Ama okurlar merak ederse önceki albümlerimize dijital platformlardan göz atabilirler.

Biraz bahsetmem gerekirse, Yürüyen Merdiven davul ve piyanodan oluşan bir caz ikilisi. Kadim dostum, davulcu Mustafa Kemal Emirel ile kurduğumuz, kendi bestelerine yoğunlaşan bir grup. Çekirdeğinde her ne kadar “caz” ve “ikili” kavramları olsa da hem farklı müzik türleriyle (klasik, geleneksel, deneysel, popüler, tango, marş vb.) ve sanatlarla (başta şiir ve tiyatroyla) ilişki halinde olan hem de yanımıza aldığımız konuklarla farklı üçlü veya dörtlülere evrilebilen bir yapı.

Dostlar Tiyatrosu’ndan Genco Erkal ve Tülay Günal, saksafoncu Angelika Niescier, vokalist Ülkü Aybala Sunat, kontrbasçı Kristian Lind, trompetçi Tolga Bilgin ilk iki albümümüzde birlikte çalıştığımız isimlerden bazıları. Yeni albümde bu isimlerin yanı sıra akordiyoncu Andrzej Włodarz, saksafoncu Barış Ertürk ve tromboncu Burak Dursun da yer alıyor.

Toplamda 10 parça var, kayıtları İstanbul Bilgi Üniversitesi Müzik Bölümü’nün kayıt stüdyosunda aldık.

Daha önce denemediğimiz birçok yenilik var bu albümde. İlk kez yabancı bir ozanın (Antonio Machado) sözlerinden yola çıkan bir beste yer alıyor. Gezi’de ortaya çıkan ve o zamandan beri birçok kez çaldığımız Boyun Eğmeyenler’i bu kez Can Yücel ve Aziz Nesin dizelerini de içeren bambaşka bir metinle kaydettik.

Başka bir yenilik de Kemal’in ilk kez sesiyle de bir parçada yer alması oldu. Senin de Nâzım Kumpanya’dan hatırlayacağın, Nâzım Hikmet’in Yürümek şiiri üzerine yazdığım bestemi Kemal’le birlikte seslendirdik. Bu albümün benim için başka bir önemi de 2019’da doğan kızım için yazdığım Mavi’yi ilk kez sözlü olarak kaydetmiş olmamız.

Röportaj: Yiğit Özatalay | Röportör: Özgür AyMüzik dünyayı değiştirebilir mi?

Özgür Ay: Biraz gündelik hayata geçmek istiyorum; bu ülkede başta kıyılarımız olmak üzere korkunç bir talan ve çirkin yapılaşma var, ekonomik durum ve müzisyenlerin hali ortada, bazen kendi kendine “Yahu ben niye müzik yapıyorum ki?” dediğin oldu mu?

Yiğit Özatalay: Bu soruyu çok insani ve anlaşılır buluyorum ancak şöyle sorulsa daha doğru geliyor bana: “Sadece müzik yapmak yeterli mi?” ya da “Müzik dünyayı değiştirebilir mi?” Bu sorulara vereceğim yanıt elbette “hayır”.

Berio’nun söylediği gibi, müzik (ve tüm sanatlar) ne ekmeğin fiyatını düşürebilir ne de savaşları durdurabilir. Ne de bahsettiğin korkunç talanın ve yıkımın önüne geçebilir… Hayatlarımızı yöneten ekonomi politiktir, somut gerçekliktir, üretim biçimleridir ve bunlar da bizim desteklediğimiz siyasi görüşle ve her şeyden önce de eylemlerimizle biçimlenir. Ama sadece somut gerçeklikle olan ilişki insan olmak ve kalmak için yeterli değil işte; soyuta, soyutlamaya, düşünmeye, hayal gücüne, yaratıcılığa, umuda, deneyselliğe, inanca -ama akılcı bir inanca- ihtiyaç var.

İşte bu da sanat değil mi?

Dolayısıyla başta sorduğun sorunun yanıtına geliyoruz yine, yani politik duruş ve sanat özleri itibariyle iç içe, birbirinden ayırmak mümkün değil. Önemli olan somutu ve soyutu diyalektik bir ilişki içinde düşünerek bir arada tutabilmek, yabancılaşmaya düşmeden. Yani bir lüks ya da krema olarak değil de, gerçek hayattan kopmadan, gerçek soru ve sorunlarla ilişki halinde sanat yapabilmek. Bunu yapabiliyorsak bir bomba patladığında konserimizi iptal etmemiz anlamsız, hatta yanlış olacaktır. Çünkü mesele tektir: Hayattan, insandan, doğadan yana olmak.
 
 
Özgür Ay
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

1 Comment

  • Yanıtla Şen Sevgi Erişen 27 Ağustos 2021 at 23:18

    Sevgili Özgür Ay, Yiğit Özatalay’ı bize tanıttığınız için size teşekkür ediyorum.
     
    Politik müzik var mı?
    Var tabi ki bu da bir seçim sanırım.

  • Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan