Röportaj

Çağatay Akyol

7 Mart 2022

İlayda Oylum Güleryüz Çetinel Röportajları | Çağatay Akyol

 

Tarihsel Bir Köprü: Arp

 
Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Arp Grup Şefi Çağatay Akyol, arp eğitimine Ankara Devlet Konservatuvarı’nda Doçent Kaysu Doğanay’ın öğrencisi olarak başladı. Ardından Alman Akademik Değişim Servisi (D.A.A.D) bursu kazandı ve eğitimine Berlin Müzik Akademisi’nde Mariana Schmidt Kriceberg ve Regina Herving ile çalışarak devam etti. O dönem, Jeunesses Musicales Weltorchester ve Gustav Mahler Jugendorchester gibi uluslararası üne sahip gençlik orkestralarında ülkemizi başarıyla temsil etmiş ve bu orkestralara katılan ilk genç Türk müzisyeni olmuştur.

Akyol’un müzik kariyeri onu yine en ünlü şeflerin yönettiği, Dünya’nın en ünlü orkestralarıyla, tanıtmaya gerek olmayan salon ve festivallerde çalmaya yöneltmiştir. Bunlar arasında BBC Proms, Schleswig Holstein, Ferrara Musica, Wien Modern, Budapest Spring Festival, Festival de Radio France ve Montpellier Languedoc-Roussillon, Salzburger Festspiele ve Amsterdam Mahler Festival’i sayabiliriz. Birlikte çalıştığı orkestra şefleri arasında ise Claudio Abbado, Bernard Haitink, Riccardo Chailly, Peter Eotvos, Michael Gielen, Yakov Kreisberg, James Judd, Giuseppe Sinopoli ve Tugan Sokhiev bulunmaktadır.

Akyol, Mahler Oda Orkestrası’na sık sık konuk sanatçı olarak davet edildi; solist olarak, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, İzmir Devlet Senfoni Orkestrası, Çukurova Devlet Senfoni Orkestrası, Bursa Devlet Senfoni Orkestrası, Eskişehir Senfoni Orkestrası, Milli Reasürans Oda Orkestrası, Borusan Filarmoni Oda Orkestrası, Minsk Oda Orkestrası, İstanbul Oda Orkestrası, Akademik Başkent Oda Orkestrası ve Mersin Üniversitesi Oda Orkestrası ve başka orkestralarda görev aldı.

Nejat Başeğmezler’in Arp Konçertosu ve Mahir Çetiz’in solo arp için Instant Dream’i, Çağatay Akyol için bestelenmiş yeni eserlerdir. Kendisi, Kalan Müzik’in sanatçısı olup yayınlanmış iki albümü vardır:

Lirik Arp ve Blokflüt (Kasım 2004)

Cihat Aşkın’la Arp ve Keman (Temmuz 2009)1

Çağatay Akyol

Çağatay bey merhabalar, pandemi şartlarında internet ortamında gerçekleştirdiğimiz röportajlara siz de katılım gösterdiğiniz için teşekkür ederiz. Size ve sanatınıza dair merak ettiklerimizi soruyor olacağım.

Değerli hocam, İlk Türk erkek arpist, değerli Cumhuriyet Senfoni Orkestrası arpistim, buyurunuz.

İlayda Oylum – Müzik olmasaydı hangi sanat dalında kendinizi bulmak isterdiniz?

Çağatay Akyol – Bu soruya hep aynı cevabı veriyorum, çünkü hayatımı ve hayallerimi sadece notalarla resmettiğim müziği seçerdim gene.

Tesadüflere inanır mısınız?

İlayda Oylum – Neden başka bir müzik aleti değil de Arp?

Çağatay Akyol – Arp hayatıma tamamen tesadüfen girdi. Aslında ben keman çalmak istiyordum, tam sınav günü sınav için salona girerken kapının önünde iki kişi birbirine Arp’ı tarif ediyorlardı: “Üçgendir, tellidir” diye. Ben de onu duydum ve sınava girdim. Ne çalmak istediğimi sordular, “Keman” dedim. Bu sefer de “Sağlak mısın, solak mı?” diye sordular, “Solağım” dedim. Jüride solaklar keman çalamaz deyince tüm hayallerim yıkıldı. Hemen akabinde jüride bulunan diğer hocalar “Piano çalar mısın, çello çalar mısın, timpani çalar mısın?” diye sorunca ben de hepsine “Çalarım” dedim, yeter ki konservatuvara gireyim diye. Tam o sırada arp hocam Kaysu Doğansoy “Arp çalar mısın?” diye sordu ona da “Çalarım” dedim. Peki o zaman neye benziyor diye sordu. Bende kapıda duyduğum “Tellidir, üçgendir” cevabını verdim. Hocam da “Aferin sana” dedi ve Arp ile uzun yolculuğum bu tesadüf karşılaşma ile başladı.

İlayda Oylum – Hayat sizce nedir?

Çağatay Akyol – Anne karnında nefes alarak başladığımız, mayın tarlalarına basmadan yaşamayı öğrenirken acıları ve tatlılıkları, varlığımız için direnişi, gelecek kuşaklar için üretimlerimizle bırakacağımız mirasları, çocuklarımız için, ailemiz için ayakta kalmamız gerektiğini bize öğreten ve bunların hepsini yaşarken keyif almayı da öğrendiğimiz bir yol.

İlayda Oylum – Peki hayat sizce ne değildir?

Çağatay Akyol – Yukarıdaki yazdığım yolda öğrenme niyetiniz yoksa zaten bitkisel hayat yaşıyorsunuz demektir. O da hayat değil zaten. Kısaca mücadele ruhu olmayan ruhtur.

İlayda Oylum – Yaptığınız işin “sevgi” ile nasıl bir bağlantısı var?

Çağatay Akyol – Sizce de hayatın her aşaması için geçerli değil midir bu? Sevgiyi nereye verirseniz orası yeşerir. Özellikle bizim mesleğimiz tamamen ruhani bir meslek, uzun bir yolculuk, sonu olmayan bir öğrenim ve sonsuz yaratma… Bunların hepsinin altında sevgi, tutku yatıyor. Tutkuyla, aşkla yapacaksınız ki müziğiniz parmaklarınızdan bir ruhla çıkıp seyirciyle buluşsun. Çalarken enstrüman ve seyirci arasındaki o enerji hattını yaratamasanız seyirciye bunu hissettiremezsiniz. Bu iletişimi kurmak da sevgiden geçiyor.

İlayda Oylum – Çıkmazlarınız olduğunda kendinizi hangi notada hissediyorsunuz?

Çağatay Akyol – Bu psikolojik bir soru olmuş :))) Öyle bir enstrüman çalıyorum ki tarihinde de günümüzde de terapi yönü çok kuvvetli ve özel bir enstrüman. Amerika’da Arp terapi bolümleri var. Kanserli hastalarda, felçli hastalarda, hamile kadınlarda, engelli insanlarda kristal sesinin beyinde çok olumlu ve pozitif etkisi bilimsel olarak kabul edilmiş bir enstruman ve bu alanlar hastahanelerde kullanılıyor. Dolayısı ile ben çıkmazdayken belli bir nota değil, notalar ve müzik imdadıma yetişiyor.

İlayda Oylum – “Orkestra bir kadınsa arp da onun mücevherleridir” sözünü de doğrulayan bir müzik aleti çalıyorsunuz. Peki nasıl bir çocukluğunuz oldu? İlk müzik ile temasınız nasıl başladı?

Çağatay Akyol – Benim çocukluğum konservatuvara gidene dek Balıkesir’de bir çocuğun nasıl yaşaması gerekiyorsa öyle oldu. Sokaklarda oynayarak, özgürce dolaşarak. Dedemin bağı vardı, kilometrelerce yürüyerek bağda üzüm, erik, vişne ağaçlarında onları toplamanın keyfini alarak, sokak oyunları oynayarak geçti. Müzikle de 7 yaşında iken mahallede blok flüt dersi alan bir arkadaşım vardı. Rahmetli annem “Sen de ders almak ister misin?” dedi ve bu şekilde başladı. 2 sene bu dersi aldım, sonra kendim çalmaya devam ettim, hala da bırakmadım.

İlayda Oylum – Hitit Lirleri, Arp tarihte; 4100 yıl önce, Sümerler zamanında, Mezopotomya’da, 3700 yıl önce de Hattuşa’da ve Çorum Alacahöyük’te karşımıza çıkıyor. Peki siz bunca yıldır tarihsel süreci olan Arp için bir kelime söylemek isteseniz bu ne olur?

Çağatay Akyol – Ben arp için hep şu tarifi yapıyorum: “Doğadaki güzel canlı renklerin çocuğu nasıl zehirli ise, Arp da bu güzel ve estetik görünümünün altında zehirli bir enstrüman”.

İlayda Oylum – Mitolojide başka bir müzik aleti olmak isteseniz ne sizi çekiyor olurdu?

Çağatay Akyol – Mitoloji ile özdeşen 2 enstrüman hatta Pan tanrıçasının kucağında lir ve flüt vardır. Ben ikisini de çaldığım için ikisi de çekmiş beni :))))

İlayda Oylum – Mitolojide bir karakter olsanız ne olmak isterdiniz? Neden?

Çağatay Akyol – Eros olmak isterdim. Arp’ın tellerinden ok atarak sürekli kalpleri kazanmak için :))

İlayda Oylum – Siz tam da bu noktada Arp çalıyorken tarihte parmaklarınızı gezdiriyorsunuz diyebilir miyiz?

Çağatay Akyol – Tabii diyebilirsiniz.

İlayda Oylum – 7 tane pedal ve 1465 tane parçadan oluşan bu aletin üzerinde akıyor olmak nasıl bir his?

Çağatay Akyol – Bir enstrümana hakim olmak, çok disiplinli bir süreç ve disiplinli bir hayat gerektiriyor. Her zaman kaygan bir zemindesiniz ve sahne bizim için çok özel bir yer. Solist olarak çaldığınız o 2 metrekare yer sizin için bir rus ruleti, tetik hep açık ve kendinizi her an vurabilirsiniz, hataya çok açık bir alan. Dolayısıyla çok çalışma, disiplin, mesleğinizin delisi olmak ve de sevgiyle yapmanız gereken bir meslek.

Öncü olmalısınız her zaman!

İlayda Oylum – Felçli, engelli ve kanserli hastalarda sakinleştirmek için kullanılan bir müzik aleti olan arp’ı en iyi tanıyanlardan, icra edenlerden birisiniz. Çıkan melodilerin insan beynindeki rahatlamaya neden olması ile de pandemi döneminde, “Korona Terapi” başlığı altında sosyal medyada katkılar sağladınız. Motivasyonunuzu nereden alıyorsunuz?

Çağatay Akyol – Biz sanatçıların en büyük görevidir üretmek ve bunu toplum, insanlık adına paylaşmak. Öncü olmalısınız her zaman, insanların içine dokunmayı, onları mutlu etmeyi, onları hayallerini yaşatmak, ufuklarını müziğinizle genişletmek, ufacıcık da olsa ışık yakmak…

İlayda Oylum – Son olarak Almanya’da kazanmış olduğunuz bursa dair yönlendirmelere nasıl ulaştınız? Kimlerden aldınız? Gençlere, yeni sanatçılara önerileriniz nelerdir?

Çağatay Akyol – 1990 yılında ben D.A.A.D. Alman bursu ile gittim. Ankara’dan çok yakın bir arkadaşım gitmişti bu bursla, ona sordum, araştırdım ve Ankara’da Alman Goethe Enstitüsü’nden Almanya’daki okulları ve hocaların ismini yazan bir kitap buldum ve 15 tane falan okula. Hocalarına mektup yazdım, o zaman mail bilgisayar falan yoktu. Kendi kayıtlarımı, konserlerimden kaydettiğim kasetleri doldurarak (CD kayıt cihazları da yoktu) mektupla (mail wetransfer de yoktu) 2 haftada gidip 2 hafta da cevabı gelen 1 aylık bir süreçten sonra mektuplar bana ulaştı. Hemen hemen tüm hocalar kabul etmişti sınıfına beni. Ben de çok önemli bir Alman Arp hocası olan Ursula Holiger’den o yıl İtalya’da düzenlediği yaz kursuna katılarak referans mektubunu alıp DAAD’ye başvurdum ve kabul ettiler.

Bunu neden anlattım, hedefinizi seçin, vazgeçmeyin, sabırla inatla çalışarak hedefe ulaşın. İmkanlarınızı zorlayarak muhakkak değişik kültürler müzikal fikirler paylaşma öğrenme ve görme adına yurtdışına gidin. En az 2 dil öğrenin ve mesleğinizle ilgili çok çeşitli hocalarla çalışın. Bir enstrümancı sadece kendi çaldığı eserleri değil aynı zamanda başka orkestra eserlerini, koro eserlerini, hangi dönemin bestecisini çalıyorsa o dönemdeki diğer bestecileri dinleyerek çaldığı eserleri daha iyi anlayarak çalmasına sebep olur. Mesleki disiplin, ciddiyet, çalışma ve sevmek…

İlayda Oylum – Hedeflerine ulaşmış, değerli sanatçımıza çok teşekkür ederiz…

İzmir’den sevgilerle.
 
 
İlayda Oylum Güleryüz Çetinel
 
 

Kaynakça

  1. Notre-Dame de Sion, ÖZEL FRANSIZ LİSESİ

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

1 Comment

  • Yanıtla Şen Sevgi Erişen 13 Mart 2022 at 10:11

    Öncelikle teşekkürler İlayda Oylum Hanım bu güzel röportaj için. Bir müzisyenin hayatı her zaman ilgimi çekmiştir. Çağatay Bey de birçok başarıya imza atmış. Onu da çalışmalarından dolayı tebrik ediyorum. Sanırım hayatı boyunca bir insanın yapacağı en muhteşem şey iç sesini dinlemektir. Hatırladığım kadarıyla “Lir Sesi” iç sese -flüt gibi, ney gibi- en yakın ses. Şimdi çok dinleyesim geldi. Yazınız için tekrar teşekkürler.
     
    Saygılar

  • Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan