İlişki Durumu: Karışık

Dip | Sevgilin mi?

25 Mart 2022

Öykü: Dip | Yazar: Burak Süalp

Değerli okurumuz, bu sayfada yer alan metin küfür, şiddet, cinsellik gibi yetişkinlere hitap eden içerik barındırmaktadır.
18 yaşından küçüklerin okuması için uygun değildir.


İndeks

Dip | Bölüm 1
Sevgilin mi? | Bölüm 2
Sevişelim mi? | Bölüm 3
Bu Geceyi Bana Borçlusun! | Bölüm 4

 
 

Bir gün önce…

 
– Bugün benim doğumgünüm!

– Efendimmm?

Kulubün atmosferini dolduran elektronik müzikten dolayı seslerini birbirlerine ancak bağırarak duyurabiliyorlardı.

– Bugün benim doğumgünümmmmmm!

– Doğumgünün kutlu olsun!

Diyerek güldü barmen. Barın önünde dirseklerine dayanarak ayak uçlarında yükselmiş, derin dekoltesinden simlerle parlayan göğüslerini cömertçe sergileyen genç kadın içkisine torpil istiyordu. Kulübe beraber geldikleri erkek arkadaşı ile birlikte iki tane Long Island1 siparişi vermişlerdi. Genellikle genç kadınların içkilerine fazladan alkol isteme yöntemlerinden birisi de buydu: Biraz dekolte, flörtöz bir gülüş ve “Bugün benim doğum günüm.” Hep de çalışırdı.

Gece hayatının kurdu ve alkol içen insanların sarrafı olmuş barmen bir an durdu, güzel kadının yanında elleri ceplerinde etrafına bakınan adama göz attı. Aslında pek paralıymış gibi görünmese de kılık-kıyafetinden, saç kesiminden anlaşıldığı kadarıyla düzgün birisine benziyordu. Hayattan tat alıyormuş gibi bir görünüşü vardı.

Bu meslekte geçirdiği yıllar içinde böyle anlardaki dengeleri süzmeyi iyi öğrenmişti. Bütün flörtözlüğüne rağmen bu genç kadının kendisine pas vermeyeceğini kestirebiliyordu. En azından o gece. Fakat öyle bir şeyin olma olasılığı bile hoşuna gidiyordu. Ayrıca aceleci olmamayı ve geleceğe yatırım yapmayı öğrenmişti.

Bir de… Her kadın ilgiyi severdi!

Koyu kırmızı rujlu dudakları, siyah rimelli kirpikleri ve diri göğüsleriyle karşısında dikilen kadın bir yandan müziğin ritmine uygun olarak salınıyor, bir yandan da elindeki telefonuna hızlı hızlı bir şeyler yazıyordu.

Kadının yanında ayakta duran ve barmenin arkasındaki panoyu inceleyen adam, onlarca dekoratif malzemenin üzerinde gezdirdiği gözlerini barmenin yanındaki iş arkadaşına çevirmiş, temkinli bir şekilde biçimli güzel yüzüne, boynuna ve askılı bluzunun açıkta bıraktığı omuzlarına bakmaya başlamıştı. Siyah ağırlıklı makyajın yüzüne, siyah ojelerin ince uzun ellerine ne kadar yakıştığını düşündü. Tıpkı üstündeki askılı siyah bluz gibi, altındaki siyah deri pantolon gibi.

Az önce yıkanmış bardakları kurulayarak yanındaki rafa dizen ve kafasının içinde, kendisine olan ilgisini çoktan yitirmiş sözde erkek arkadaşıyla kavga eden barmaid, adamın bakışlarını üzerinde hissetmiş, bundan hoşlanmış, aklını meşgul eden karanlık düşünceleri kovalayarak göz ucuyla gülümsemişti. Normalde böyle yapmazdı. Cüretkar erkekleri sevmesine rağmen iş ortamında müşterilerle fazla samimi olmazdı. Oysa bu gece öyle hissetmiyordu. Hatta içinden gelen ses bu gece gözünü açmasını söylüyordu.

Artık kendi hayatını merkeze koyma zamanıydı. Adamı göz ucuyla süzerken aklına üşüşen yaramaz düşüncelerle alt dudağını ısırıyordu.
 

*

 
Barmen, seri hareketlerle karşısındaki genç kadının mutlu bakışları altında hazırlamakta olduğu kokteyle her zaman yaptığından daha fazla tekila ve votkayı doldururken sordu:

– Buraya ilk gelişin mi? Daha önce seni gördüğümü hatırlamıyorum.

– İlk. Burasının böyle eğlenceli olduğundan da haberim yoktu.

– Eğlencelidir. Mucizeler dükkanı burası. Dikkat et ummadığın şeyler çıkar karşına.

– Hmmm.

Yanındaki iri yarı adama rağmen böyle doğrudan konuşabilen barmen ilgisini çekmeye başlamıştı. Hoş, yanındaki adam da kendisinden çok barın arkasındaki barmaidle ilgileniyordu. Bu durumdan faydalanan barmenin sesiyle kendine geldi:

– Adın ne?

– Ayça. Ya senin?

– Teo.

Göz göze geldiler, başıyla ince bir selam veren Teo, Ayça’nın yanındaki adamın ilgisinin barmaid arkadaşı Tuğçe’de olmasından yararlanarak sorularına devam ediyordu:

– Evidence mi kullanıyorsun?

– Evidence mi?

– Parfümün. Çok yakışmış tenine.

Evet, Comme une Evidence2 kullanıyordu. Fakat dumanaltı bar ortamında, bu barmen kullandığı parfümü nasıl bilebilirdi? Etkilenmişti. Öncelikle telefonunu küçük çantasına sokup gözlerini barmenin at kuyruğu yaptığı saçlarında, güçlü boynunda, omuzlarında, tişörtünün bittiği yerden itibaren görebildiği pazularında gezdirdi.

Teo, kadınların önemsediği detayları yakalayabilmenin ve kesintisiz iletişimin önemine inanıyordu.

“Kadınlar kendilerini anlamaya çaba sarf eden erkekleri severler. Ayrıca diyalog devam ettiği sürece şansın devam eder. Elbette kadının ne dediği de önemlidir. Fakat önemli olan diyaloğu sürdürüyor olmasıdır” diye düşünürdü: “İletişim kapısı aralık olduğu sürece her zaman tamamen açılma olasılığı vardır.”

Ayça barmenin yeni sorusuyla kendine geldi:

– Burcun ne senin?

Bu sorunun bir erkekten gelmesine şaşıran ve gözlerini Teo’ya diken kadın muzip muzip gülerek yanındaki adamın duyamayacağı bir şekilde cevap verdi:

– Akrep’im ben, dikkat et sokuveririm!

Pek gizleme ihtiyacı duymadan kadının göğüslerine bakan Teo yanıtladı:

– Tamam, ederim. Doğumgünün geldiğinde de sezon bitmiş olur buralarda. Gelirsen bir içki ısmarlamak isterim.

Faka bastığını anlayan Ayça barmenden etkilendiğini bir kere daha hissetti.

Hazırladığı kokteyllerden birine mavi diğerine kırmızı şemsiyeli süsler takan barmen, kırmızı şemsiyeliyi özellikle kadına doğru uzatırken “Buyrun efendim” dedi.

Hesabı ödemek isteyen adam elini cebine attı ve çıkan paralara baktı. İçkilerin ücretini ödedikten sonra geriye sadece taksi parası kalıyordu. Nitekim o da ya içkiye ya da sigaraya gidecekti, her zaman olduğu gibi. Canı sıkıldı.

Parayı alan Teo son bir kez kadının üzerinde gezdirdiği gözlerini kırmızı şemsiyeye çevirdi ve Ayça’nın dikkatini kokteyl bardağına çekti.

Teo’nun kaşla göz arasında küçük şemsiyenin üzerine yazdığı telefon numarasını fark eden Ayça bir kez daha şaşırdı.

Şeytan tüyü vardı bu barmende. Sevgilisi yanındayken bu kadar cesur davranan barmen, yalnız olsa kim bilir neler yapardı. Aslında kendisinin de buna itiraz edecek hali yoktu. Nihayet biraz yaramazlıktan kimseye zarar gelmezdi.

“Bayılıyorum bu süslere” diyerek şemsiyeyi küçük siyah çantasına atarken içkisinden ilk yudumu aldı. Koluna girdiği adamla birlikte bara arkasını dönerken de göz ucuyla Teo’ya son bir gülücük attı.

Çiftin arkasından bakan Teo kadının sırt dekoltesini, ince belinin yanlarındaki gamzeleri ve yuvarlak kalçalarını süzerken yanına yanaşan Tuğçe, “Şanslı hatun” dedi, “Kapı gibi adamı götürüyor.”

Teo arkadaşına bakıp gülümsedi, “Kısmet” dedi. “Kimse kimsenin kısmetini yiyemezmiş.”
 

*

 
Dans edenlerin başlarının bir metre kadar üzerinde havayı ince bir duman tabakasının kapladığı kulübü elektronik müzik ve renkli robot ışıklar dolduruyor, insanlar pistte çılgınca eğleniyordu.

Torpilli Long Island’larını alan çift barın önündeki platformdan aşağıda pistte DJ kabininin önünde dans eden kalabalığı izliyordu. Az önce barda gördüğü ilgiden oldukça memnun olan Ayça içkisinden bir yudum aldı, yanındaki adama bakmadan “Bu gece buradan bir kadın alacağım” dedi.

Yüksek sesli müzikten yanlış duymuş olabileceğini düşünen adam sordu:

– Neee?

– Bu gece buradan bir kadın alacağım!

– Bu gece buradan bir kadın alacağım da ne demek? Kadını alıp ne yapacağız?

Neredeyse bir senedir birlikteydiler. Adam, kadının deliliklerine alışamamış olsa da artık eskisi kadar şaşırmıyordu. Bununla birlikte bu “delirme” anlarını yönetmeye çalışıyordu.

– Alıp eve götüreceğiz işte.

– Aşkım elin kadınını eve götürüp ne yapacağız?

Başını yan çevirip donuk bir ifade ile meydan okuyarak birkaç saniye boyunca gözlerine bakan kadın cevap verdi:

– Öf be Ali! Ne çok sordun. Ona da evde bakarız.

Zehirli sarmaşık. Böyle anlarda bu kadının adının hep zehirli sarmaşık olması gerektiğini düşünürdü.

Sustu. O andan itibaren Ayça’nın istediği her şeyi yapacağını biliyordu. Bundan dolayı itiraz etmesinin bir anlamı yoktu.

Ayrıca kadın dediğini yaparsa gayet ilginç bir gece geçirecekleri kesindi.

Kabinin önündeki insanlar zıplayarak dans ediyor, kendileri ise barın önündeki platformdan izliyorlardı.

Ayça, “Sen dur” diyerek platformun sağ tarafındaki merdivenlerden aşağı yöneldi, elinde kokteyl kadehi ile dans eden kalabalığa karıştı. Yukarıdan seyreden adam kadının önce sol taraftaki bir masaya yanaştığını gördü. Ayça kıvrak danslarla masadaki diğer kadınları baştan çıkartmaya çalışıyordu.

Ayça’nın yöneldiği masadan kahkahalar yükseldi. Görüntüye bakılırsa o masadan iş çıkabilirdi ama olmadı. Masadaki diğer kadınlar böylesi bir ilgi hoşlarına gitse de belli ki “kadın ilgisine” o kadar da açık değillerdi. Belki de birlikte oldukları adamlarla ilişkilerini riske atmak istemiyorlardı.

Müzik gittikçe hızlanıyor, Ali barın önündeki platformdan olan biteni izliyordu.

Ayça birkaç masayı daha denedi. Yalnız istediği bir türlü olmuyordu. Fakat onun için mesele istediğinin olması değildi. Oynadığı oyundu. O, bu oyunu oynamayı seviyordu. O gece içinde bir ateş yanıyordu.

Eve döndüğünde, ki dönerse…

Ne istediğini kendisi de tam olarak bilmiyordu. Onun için en güzeli buydu. Bilinmezi yaşamak.

Masadan masaya dans ederken düşündü. Aslında Ali’yi sevmiyor değildi. Onun koruyucu, güçlü karakteri kendisine hayatı boyunca eksikliğini hissettiği güven duygusunu yaşatıyordu. Yine de bu, onun yaşamak istediklerine engel olmuyordu. Bir kadını baştan çıkartmak, bir kadına sahip olmak istiyordu. O gece bunu kafasına koymuştu.

Ali ise barın üzerindeki platformdan merak, endişe, heyecan dolu karmakarışık duygularla izliyordu.

Denediği bir dizi masadan istediğini çıkartamayan kadın, nihayet dans ederek DJ kabininin önündeki bistro masaya yaklaştı. O masanın bir özelliği olduğu belliydi. Masada açılmış iki şişe, vazoda güller duruyor, yanında manken gibi iki kadın ayakta biraz da sıkılarak sallanıyorlardı. İkisinin de üzerinde uzun bacaklarını ortaya çıkartan yazlık mini elbiseler vardı. Topuklu ayakkabılarının üzerinde heykel gibi yükseliyorlardı. Bu kadınların ayrıcalıklı olduklarını anlamak için alim olmaya gerek yoktu. Büyük ihtimalle DJ’in belki de mekanın sahibinin sevgilileri olmalıydılar.

Ayça bir sigara çıkarttı, dudaklarının arasına götürdü, çakmağı olmasına rağmen herhangi bir mesafe tanımadan kadınlara yöneldi. İkisine de muzip muzip gülerek bir şeyler sordu. Ardından kadınlardan biri masadaki çakmağa uzanırken Ayça elini kendi çantasına attı, çıkardığı çakmağıyla sigarasını yaktı.

Kısa süre içinde masadan kahkahalar yükseldi. Birkaç dakika sonra üç kadın bir yandan bağıra bağıra sohbet ediyor, diğer yandan adeta sarmaş dolaş dans ediyorlardı. Ayça’nın enerjisi onlara da bulaşmış, sıradan kulüp gecesi bir anda eğlenceli bir hâl almıştı.

Olan biteni yukarıdan izleyen Ali biraz endişe, daha çok merakla ne olacağını bekliyor, aşağıdaki üç kadının neredeyse dudaklarını birbirlerinin kulaklarına yapıştırarak konuşmalarından ve kıvrak danslarından tahrik olmaya başlıyordu.
 

*

 
– Sevgilin mi?

– Efendim?

Diye şaşırarak cevap verirken sağına döndü. Az önce barda kaçamak bakışlarla süzdüğü barmaid yanına yanaşmış, elinde henüz yakmadığı ince sigarasıyla Ayça’yı kastederek soruyordu.

– Sevgilin mi?

– Bilmiyorum. Galiba. Sanırım. Bir süredir birlikteyiz.

Gözlerine dikilen uzun siyah kirpikli gözlerin karşısında cevap vermekte zorlanmıştı. Evet, Ayça’yla aynı evde yaşıyor, aynı yatakta yatıyorlardı. Fakat gerçekten sevgili miydiler? Emin değildi.

An’da birlikte olmak sevgili olmak mı demekti? Örneğin pek fazla ortak gelecek hayalleri yoktu. Sevgili olan insanlar ortak hayaller kurarlardı, öyle değil mi? En azından birlikte bir tatil, bir yolculuk hayali mesela.

– Güzel kadın. Şanslı da…

– Övgünü kendisi duysa mutlu olurdu. Fakat neden şanslıymış?

Cevap verirken bir yandan da elini cebinden çıkartmış, çakmağını çakmış, kadının sigarasına uzatmıştı. Adamın yaktığı sigarasından derin bir nefes alan barmaid dumanı havaya üfledikten sonra devam etti:

– Seni bulmuş işte. Hayatını yaşıyor. Belli ki mutlusunuz. Adın ne?

– Ali. Tanıştığımıza memnun oldum. Senin?

– Tuğçe. Ben de memnun oldum.

Kendisine doğru dönen adamın başıyla selam vererek kibarca uzattığı elini şaşırarak sıkan Tuğçe, “Bu devirde böyle bir tanışma mı kaldı?” diye düşündü.

Aklı Tuğçe’nin yorumunda kalan Ali içinden “Mutlu muyuz?” diye geçirdi. Aslında evet, ilişkilerinden şikayetçi değildi ama kendisi gerçekten mutlu muydu?

Beş paraları yoktu. Bir düzenleri yoktu. Gelecek hayalleri yoktu.

Nihayet Tuğçe’yi süzerek cevap verdi:

– Bazen mutluyuz, evet. Ama mutluluğun bir sınırı yok, değil mi? Nihayet insan her zaman daha mutlu olabilir.

Başını piste çevirdi. Gözleriyle Ayça’nın dahil olduğu masadaki eğlenceyi işaret ederek devam etti.

– Ne zaman, ne kadar mutlu olacağımızın bir limiti yok ve insan bildiğim en doyumsuz canlı. Düşünsene her şeyi istiyoruz, hemen istiyoruz, hep bizim olsun istiyoruz.

İlginç bir profille karşı karşıya olduğunu düşünen Tuğçe bir yandan adamı dinlerken diğer yandan pistteki üçlüyü izliyordu. Bir yandan gözlerini aşağıdaki sahneden ayırmadan sordu:

– Ne zamandır birliktesiniz?

– Bir yıl kadar oldu. Başlangıçta büyük aşktı ama gel gör ki okeye dönüyoruz.

– Bir yıl hiç de fena değilmiş. Gayet iyi hatta.

– Gayet iyi mi? Büyük aşkların bile bir yıldan fazla sürmemesi normal mi yani?

– Gerçekten öyle mi düşünüyorsun? Cebindeki bilmem kaç bin liralık akıllı telefonun bile ömrü 2-3 seneyi geçmezken… Sanırsın her şeyi hallettik, bir tek aşkın süresi kusur kaldı.

– Anlıyorum seni, bugünlerde hayat çok hızlı değişiyor. Fakat mesele şu ki kullan-at ilişkilerden geriye elimizde posaları kalıyor ancak.

Tuğçe şaşırmıştı. Aşağıda gördüğü çılgın kadınla birlikte olan bu adam ilginç bir romantik çıkmıştı. “Soyları tükenmemiş belli ki hâlâ, koruma altına almak lâzım bunları” diye düşündü.

Az önce barda göz göze geldiklerinde ilgisinden hoşlanmakla birlikte pek de önemsemediği adam oldukça değişik çıkmıştı. Biraz üzerine gitmek istedi:

– Etrafına bir baksana. Dünya bu kadar hızlı dönüşürken ne olacaktı mesela? Her şey değişecek ama ilişkiler aynı mı kalacaktı? Dalga mı geçiyorsun?

Bir yandan elindeki kokteyli hafif hafif sallayan ve karışık duygular içinde pisti seyreden Ali direnmeye devam etti:

– Pardon ama ben her şeyi böyle kolay kabul edemiyorum. Hâlâ gerçek aşkı arayanlara ve yaşayanlara saygı duyuyorum.

Tuğçe istemsiz bir kahkaha atarak cevap verdi:

– Bırak Allah aşkına. Onlardan birilerine rastlarsan selam söyle benden de.

– Bu dönemde çoğu ilişki hızlı ve sığ yaşanıyor diye doğrusunun bu olduğunu düşünemeyiz ama değil mi?

– Ne istiyorsun acaba? Günlük hayatta elimize ne geçerse kullanıp atalım ama seni seven ömür boyu mu sevsin? Canım benim, kıyamam! Hatta böyle olduğun gibi sevsin, çünkü mükemmelsin, değil mi? Koşulsuz sevgi de ister misin?

Tuğçe’nin ayar veren saldırgan cevapları karşısında geri adım atmak istemiyordu:

– Fakat neden olmasın? Öyle bir beklentide olmak yanlış mı?

– Kalsın. Sevginin koşulsuzu eksik kalsın. Beni seven koşullu sevsin. Bi’ boka faydam varsa sevsin.

Bir an avucunda hissettiği sıcaklıkla şaşıran Ali dönmüş bu atarlı genç kadının siyah saçlarına, dudaklarına, omuzlarına bakmaya başlamıştı.

Elini tuttuğu Ali’nin avucununa üzerinde altı köşeli yıldız olan bir hap bırakan Tuğçe devam etti:

– Bak canım, büyük aşkın aşağıda bizim patronun sevgilisi ve onun arkadaşıyla kırıştırıyor. Benimse sana verecek bir yılım yok ama on beş dakika daha zamanım var. Gelmek ister misin?

Ortamı dolduran müzik daha da hızlanmıştı sanki. Tuğçe arkasını dönmüş barın yanında yukarı çıkan merdivenleri çıkıyordu.

Kadının siyah deri pantolonundan belli olan seksi kalçalarını izleyen Ali de pistte diğer iki kadınla dans eden Ayça’ya son bir kez baktıktan sonra avucundaki hapı ağzına attı, içkisinden bir yudum aldı, ardından merdivenlere doğru yöneldi.

Nihayet romantizm de bir yere kadardı. Hayatın aktığı hızda hareket etmezsen akışta olmanın ne anlamı vardı?
 

*

 
Ali’nin merdivenlerde kalçalarını seyrederek çıktığı kadın üst katta personelin dinlenmek için kullandığı odaya girmiş, kendisini bekliyordu.

Dışarıya açılan küçük bir penceresi olan loş ışıklı odada üçlü bir koltuk ve önünde bir sehpa vardı. Tuğçe odanın kapısının üzerindeki plakayı ters çevirdi: “Meşgul”

Kapıyı kapatıp kilitledi, döndü.

Elindeki kadehi sehpaya bırakan Ali geniş deri koltuğa oturdu, kollarını iki yana açtı, başını geriye atıp gözlerini yumdu. Kulaklarında çınlayan müzikle birlikte kanının damarlarında daha hızlı akmaya başladığını, yüzüne hücum ettiğini, yanaklarının kızarmakta olduğunu hissetti. Bununla birlikte dişleri kamaşmaya başlamış, karnından yukarıya vücudu boyunca yükselen enerjiden az sonra yerinde duramaz olacağını anlıyordu.

Birkaç saniye sonra üzerinde kadının ağırlığını hissetti. Tuğçe bacaklarını iki yana açarak kucağına oturmuş, bir eliyle ensesini, diğeriyle çenesini tutmuş şekilde üzerine eğilmiş, bir karış mesafeden yüzünün detaylarını inceliyordu. Kokusu müthişti, derin derin içine çekti.

Bu pozisyonda fazla beklemesi gerekmedi. Tuğçe’nin dudaklarını dudaklarına bastırması ile birlikte kollarını kadının beline doladı ve kendisine bastırmaya başladı. Sigara ve alkol kokan personel dinlenme odasında deri koltuğun üzerinde çılgınca sevişmeye ve zevkten zevke uçmaya başlamışlardı. Oda etraflarında dönüyordu.
 

*

 
Dakikalar sonra kapının çalınma sesiyle soluk soluğa durakladıklarında ter içindeydiler. O yöne doğru başını çeviren Tuğçe “Efendim?” diye seslendi. Dışarıdaki iş arkadaşının cevabı geldi: “Bardan çağırıyorlar!”

Tuğçe tutkuyla patlayan gözlerini kucağında ileri geri gidip geldiği Ali’nin gözlerine dikerek ve muzipçe gülerek dışarıya seslendi:

“Geliyoruuum!”
 
 

Devamı için tıklayınız.

 
 

Burak Süalp

 
 

Notlar & Açıklamalar:

 

  1. Long Island Iced Tea: Tipik olarak votka, tekila, rom, triple sec, cin ve içeceğe buzlu çay ile aynı kehribar rengini veren kola ile yapılan bir kokteyl türüdür.     ⇡⇡⇡
  2. Comme une Evidence: Yves Rocher marka kadın parfümü:     ⇡⇡⇡

 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

4 YORUMLAR

  • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 25 Mart 2022 at 13:26

    Veeeee yazılmasını dört gözle beklediğim serinin ikinci bölümü yayında 👏🏻
     
    Dip‘i okuduğumda hayran kalmıştım anlatıma ve arkasındaki cesur dile. Hâlâ Yeşilçam’ın Çamlıca Tepesi’nde birbirine doğru koşup, sonunda öpüşmeye bile teşebbüs etmeyip yanak yanağa kameraya gülümseyen aşkların varlığında ısrar edenlerin, buna tutunmaya çalışıp gerçekte olan biteni kabul etmeyenlerin çoğunlukta olduğu günümüz hikayelerinden farklı, cesur, gerçekçi bulduğum bu öykü, seriye döndüğü için gerçekten çok mutluyum 😁
     
    Bir gece önceden başlama fikrin, karakterleri derinleştiren ve mekanı okurun gözünde canlandıran tasvirler harika 👌🏻
     
    İlgiyle, keyifle, neler olacağının merakı ile okudum. Dört karakterin her birinin gözünden yaşananlara ayrı ayrı bakmak okur açısından oldukça doyurucu bir anlatım sunuyor, dördünü birbirleriyle bağlayışın da gerçekten çok yaratıcıydı. Devamını merakla bekliyorum.
     
    Ne kadar özenli çalıştığını, bölümü defalarca yeniden yazdığını, yüz kereden fazla (rakamda abartma yok, salt gerçek 💯) baştan sona okuduğunu biliyorum. Bunca emeğin sonucu da elbette kendini gösteriyor. Yüreğine, kalemine sağlık canım. Harikaydı 👏🏻
     
    Sevgiler 🤗❤️

    • Yanıtla Burak Süalp 25 Mart 2022 at 18:47

      Sevgili baş editörüm, daha yorumunu okurken ne cevap yazacağımı düşünmeye başladım, sonra “Dur“ dedim, “Bi’ kere daha okuyayım şu yorumu, nasıl olsa cevap yazarım.“ Netice itibarı ile her yazar, her yazı, her zaman böyle yorum almıyor. Bir kere hikâyenin hazırlık aşamasında verdiğin editoryal destek için ne kadar teşekkür etsem az. İkincisi, özellikle ikili ilişkilerdeki diyaloglar ve hangi durumda hangi karakterin nasıl daha gerçekçi olacağı konusunda yorumların paha biçilmez. Benim için okumaların ayrı kıymetli, sabrın ayrı, yorumların ayrı.
       
      Haklısın, günümüzde her şeyin hızla değişmesi gibi ilişkiler de değişiyor, dönüşüyor. Çok parametreli bu durumun herkes açısından olumlu ya da olumsuz yanları ya da sonuçları olabilir. “Yeşilçam“ tipi ilişki beklentisinde olanlara da saygı duyuyorum. Fakat artık yaygın ilişki modelinin o olmadığı da açıkça ortada. Hatta hikâyelerimde kaleme aldığım, eskilere göre “marjinal“ sayılan ilişkilerin de yaşananların en sertleri olmadığını söyleyebilirim. Etrafına yargılamadan, biraz alıcı gözüyle bakan insanlar çevrelerinde çok değişik ilişkilerin yaşandığını göreceklerdir.
       
      Bu ilişkilerde de her bir tarafın, karakterin neler hissedip neler yaşadığı kendileri için haliyle çok önemli. Biraz olsun o karakterlerin hissiyatlarını yansıtabildiysem ne mutlu bana.
       
      Son olarak, özen gösterme konusunda mütevazi davranmayacağım. Yazdıklarım içerik olarak ya da anlatım olarak kabul görür ya da görmez, onu bilemem ve tabii ki okurun takdiridir. Ancak ürettiğim, ortaya koyduğum çalışmaya gösterdiğim özen tamamen kendime ve parçası olduğum bu aileye olan saygımdan kaynaklanıyor. Bana kalsa ben bu hikâyeyi yayınlamadan önce bi’ 100 kere daha okurdum ama herhalde sonunda çıldırırdın.
       
      Detaylı yorumun için çok teşekkür ederim canım benim. İyi ki varsın, iyi ki her aşamada desteğini sunuyorsun. Yeni bölümlerde/hikâyelerde buluşmak üzere!

  • Yanıtla Pelin Öncüoğlu Işık 1 Nisan 2022 at 23:26

    Burakcim harika bir dizi oluyor. Bu bölümde de biz okuyucuların merakını dorukta tutmuşsun.
     
    Tasvirlerine bayıldım.
     
    Günümüzün çabuk tüketilen ilişkileri arasında bir romantik… Bu yeni karakteri seveceğim kesin. İlişkilerin bu kadar evrilmesini doğal karşılamakla, hatta anlamakla birlikte hayatımdaki hiçbir şeyi tüketerek yaşama alışkanlığım olmadığı için ben de o romantiklerden sayılır mıyım bilmiyorum. Oysa kendimi hiç de romantik bulmam. Olay hayata bakış açımızla ilgili belki de bilemiyorum. O bakış da zaten hayatımız boyunca değişip durmuyor mu? Kimi zaman romantik kimi zaman da ilişki durumu karışık işte.
     
    Senin karakterler bizi nerelere götürecek merak ediyorum.
     
    Yalnız bölümlerin arasını bu kadar açıp da biz okuyucuları merakta bırakma lütfen. 😘

  • Yanıtla Şen Sevgi Erişen 4 Nisan 2022 at 06:24

    Tükete tükete bedenlerimizi her tür yemeği yemekteyiz, ruhumuz ise büyük bir asaletle bizi beklemekte, duymak istemesek de sesini.

  • Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan