İlişki Durumu: Karışık

Dip | Sevişelim mi?

8 Nisan 2022

Öykü: Dip | Sevişelim mi? | Yazar: Burak Süalp

Değerli okurumuz, bu sayfada yer alan metin küfür, şiddet, cinsellik gibi yetişkinlere hitap eden içerik barındırmaktadır.
18 yaşından küçüklerin okuması için uygun değildir.


İndeks

Dip | Bölüm 1
Sevgilin mi? | Bölüm 2
Sevişelim mi? | Bölüm 3
Bu Geceyi Bana Borçlusun! | Bölüm 4

 
 
Yüksek sesle elektronik müzik çalan ve herkesin çılgınca eğlendiği kulüpte güzel kadınların olduğu masaları birer birer dolaşan, onlarla tanışmaya çalışan fakat şansını zorlamasına rağmen istediği karşılığı alamayan Ayça’nın pes etmeye niyeti yoktu.

“Bu gece buradan bir kadın alacağım.”

Aklından geçen şey buydu. Son olarak DJ kabininin önündeki bistro masadaki iki kadını kısa bir süre süzmüştü. İkisi de omuzlarını ve bacaklarını açıkta bırakan askılı mini elbise giymişti. Sarışın olanın elbisesi siyah, diğerininki koyu yeşildi. Az sonra Ayça dudaklarına bir sigara sıkıştırmış, ateş isteme bahanesiyle masanın başına damlamıştı.

Ateş istemek; sosyal bir ortamda gözünüze kestirdiğiniz kişi ile tanışmak için kullanılan en eski numaralardan birisi. Her zaman çalışır. Sigara sağ olsun.

Etraflarındaki insanların uzak durmaya dikkat ettiği ve bu eğlenceli ortamda bile sıkıntıdan patlayan iki kadın küçük bir şaşkınlık yaşadı. Kulüpteki pozisyonlarının ve birkaç metre ileriden sürekli kendilerini izleyen güvenlik görevlisinin etkisiyle kimse yanlarına yaklaşmıyordu.

– Merhabaaa, ben Ayçaaa! Ateşiniz var mı acabaaa?

Bir an birbirine bakan iki kadından sarışın olanı elini sigara paketinin üzerindeki çakmağa götürürken Ayça çabuklukla kendi çantasındaki çakmağı çıkartmış, peş peşe iki nefes çekerek sigarasını yakmıştı. Araya süre girmeden biraz da şımararak hızlı hızlı konuşmaya devam etti:

– Çakmak sormadım ki aşkımmm. Bu gece ateşiniz var mı, yok mu onu merak ettim.

Diyerek bir kahkaha attı. Ayça’nın nasıl bir kafa yaşadığını anlamaya çalışan kadınlar yeniden birbirlerine baktılar. Üçü de hemen hemen aynı yaştaydılar. Beklemedikleri anda aralarına bomba gibi düşen Ayça oldukça eğlenceli göründü gözlerine. Ayrıca bu sıkıcı gecede yapacak çok bir şeyleri de yoktu. Sarışın olan gülerek cevap verdi.

– Her zaman aşkımmm! Ama bu neyin kafası söylesene?

– Ben küçükken alkol kazanına düşmüşüm. O gün bugündür böyleyim. Hahahaha!

Kaynaşmaları uzun sürmemişti. Durumdan hayli mutlu olan Ayça kadehini ikisine doğru uzatmış, kadınlar da onun bu hareketini karşılıksız bıkmamışlardı:

– Cheeers!

– Şerefeee.

– Cheers dear!

İşte olmuştu. Hızla masalarına dahil olduğu kadınlar beklediği olumlu tepkiyi vermişlerdi. Şimdi diyaloğu sürdürmeliydi. Ayça önce sarışına döndü:

– Adın ne senin?

– Müge.

– Adın da senin gibi çok hoşmuş.

Komplimanıyla Müge’nin yüzünü güldüren Ayça turuncu saçlı, çilli olana döndü:

– Ya senin adın ne?

– I’m Kathleen! (Kathleen ben!)

– Aaa. You are not Turkish? Let me guess, are you English? (Aaa. Türk değilsin? Tahmin edeyim, İngiliz misin?)

– Nope. Definitely not. I’m 100 percent Irish! Check my freckles my love! (Hayır. Kesinlikle değilim. % 100 İrlandalıyım. Çillerime bak aşkım!)

İşaret parmağı ile burnunun üzerini ve iki yanını süsleyen çillerini göstererek güldü. Turuncu-kızıl arası saçlarının çevrelediği güzel yüzünün ortasında, mavi gözlerinin ve biçimli dudaklarının arasında özel olarak serpiştirilmiş gibi güzel duruyorlardı.

– Wooww. You are gorgeous dear! (Wooww. Harikasın canım!)

Bir anda İngilizceye dönen sohbete Müge de katılma ihtiyacı duydu:

– Kathleen is my roommate from college. We studied fine arts together in London a couple of years ago. She’s on vacation here now! (Kathleen benim üniversiteden oda arkadaşım. Birkaç yıl önce birlikte Londra’da güzel sanatlar okuduk. Şimdi buraya tatile geldi!)

– Greaat. College friends are the best! I love them! (Harika. Üniversite arkadaşları candır!)

Bir yandan yüksek sesli müzik nedeniyle bağıra bağıra sohbet ediyor, bir yandan da dans ediyorlardı. Kathleen Ayça’ya sordu:

– Isn’t this a great place? What are you after tonight, honey? (Harika bir mekan, değil mi? Bu gece hedefin ne tatlım?)

– Yes, I loved the place. But I don’t know what I am after. I generally don’t know. I prefer to go after my destiny! (Evet, buraya bayıldım. Fakat neyin peşindeyim bilemiyorum. Genellikle bilmiyorum. Kaderimin peşinden gitmeyi tercih ediyorum!)

– Cool! But isn’t it annoying or sometimes even frustrating not knowing what you will face soon? (Fakat yakın zamanda neler olacağını bilmemek can sıkıcı ya da sinir bozucu olmuyor mu?)

Ayça öyle düşünmüyordu. Tam şu anda olduğu gibi. Bu masaya yanaşırken İrlandalı bir kadınla tanışacağını nereden bilebilirdi ki? Hatta bilmek ister miydi? Kesinlikle hayır.

– Wouldn’t it be boring if we knew everything we will live? (Başımıza gelecek her şeyi bilsek hayat çok sıkıcı olmaz mıydı?)

O bunu seviyordu. Akışında yaşamayı.

Yanlarına gelen ve elini Müge’nin beline dolayan şık, spor takım elbiseli adamın sesi ile döndüler. Uzun boylu, geniş omuzlu Müge’nin yanına oldukça yakışan adam tok ses tonuyla sormuştu:

– Canım, eğleniyor musunuz?

Müge de adama aynı ciddi ve yarı resmi tonda cevap verdi:

– Hımmm. Çoook. Sen de eğleniyor musun yukarıda?

– Canım ne olur sitem etme, biliyorsun burası benim iş yerim. Bir yandan da çalışmam gerekiyor.

– Bir sürü elemanın yok mu senin? Bu saatte ne çalışması?

– Canım ne yapayım, iş işte.

Oysa son yarım saattir odasında viski içerek Şampiyonlar Ligi maç özetlerini izliyordu.

– Beni yeni arkadaşınızla tanıştırmayacak mısın?

– Tabii. Ayça, Tunç. Tunç, Ayça.

Ayça’ya dönen Tunç devam etti:

– Çok memnun oldum!

– Ben de.

– Geldiniz mi daha önce kulübümüze?

– Yok. İlk defa.

– Sevmişsinizdir umarım.

– Çoook. Ortamınız çok sıcak. İzmirliyim ben sıcak ortamlara bayılırımmm.

– Harika. Burayı sevdiğinize sevindim.

Garsonlardan birini el işareti ile yanına çağıran Tunç, Müge’ye dönerek devam etti:

– Canım, yeni arkadaşınızı çok sevdim. Siz biraz daha bensiz devam eder misiniz? Gelicem, söz.

Müge bu durumdan hayli mutsuzdu. Böyle eğlence mi olurdu? Cumartesi gecesi derdi kulüpte bistro başında kız arkadaşıyla takılmak mıydı?

Tunç yanına gelen garsona döndü:

– Ayça Hanım bu gece misafirimiz. Masada eksik olmasın.

– Tabii ki efendim.

Başıyla Tunç’a selam veren garson kibar bir hareketle kenara çekildi. Patronunu seviyordu. Düşünceli adamdı sonuçta. Kimlerin yanında çalışmıştı şimdiye kadar. Günde 12-14 saat çalışıp üste bir de dayak yemediğinin kaldığı mekanlar görmüştü. Tunç Bey iyiydi. Çok iyiydi hem de. Cömertti de. Harçlıksız bırakmazdı.

Ayça’nın keyfi yerindeydi. Her şey tam da onu mutlu edecek şekilde gelişiyordu:

– Teşekkür ederim Tunç Bey. Çok naziksiniz!

– Rica ederim. Eşiniz de siz de bu gece misafirimizsiniz.

Ayça şaşkınlığını üzerinden çabuk attı. Sevgilisinden bahseden Tunç muhtemelen kulübün güvenlik kameralarını odasından izleyebiliyordu.

– Erkek arkadaşım da sizinle tanışmaktan mutlu olacaktır. Buralarda olması lazım.

Ayça etrafına bakınmaya, gözleriyle Ali’yi aramaya başladı. Ali ortalıkta yoktu.

Hâlâ belinden tuttuğu Müge’nin dudaklarına bir öpücük konduran Tunç geri gelmek üzere söz verdi, arkasını döndü, merdivenlere yöneldi. Arkasından yüzünü ekşiten Müge arkadaşlarına doğru döndüğünde ikisinin de gülerek kendine baktığını gördü.

– Hıhh. Kendi bilir ne yapayım. Whatever, fuck!

Tunç’un ayrılmasının ardından genç kadınlar yeniden kendi hallerine dönmüşlerdi. Müge mutsuzluğunu Kathleen’e anlatırken Ayça’nın gözleri hâlâ etrafta Ali’yi arıyordu. Önce piste bakındı, ardından içerideki robot ışıklardan görebildiği kadarıyla barın önündeki platformda gezdirdi gözlerini. Ali yoktu.

Merak etti.

– Sorry my loves, I need to check my man! I’ll be back quick! (Pardon aşklarım, şu adama bir bakayım! Çabuk dönerim!)

Diyerek kızların yanından ayrıldı. Bu da neydi şimdi. Eğlenceli olan her ortamı kendisi ayarlarken Ali Bey(!) ortadan kaybolmuştu.

Bu adamın eğlence anlayışına gıcık oluyordu. Tam da mekânın misafiri olmuşlarken ortadan kaybolmak iş miydi yani? Bara doğru çıkan merdivenlere yöneldi.

Platforma çıktığında Ali’nin pisti seyrederek sigara içtiğini gördü. Doğrudan yanına gitti:

– Neredesin sen?

– Efendim?

– Neredesin bu kadar zamandır diyorum?

– Bana bak ufaklık, ben buradayım, seni de gayet iyi görüyorum. Sen neyin peşindesin?

Ayça’yı kızdırmak istediğinde kullandığı hitaplardan birisi buydu: Ufaklık. Sinirlerine hakim olmaya çalışan Ayça sabırla devam etti:

– Bak mekânın sahibi ile tanıştım. Bu gece Tunç Bey’in misafiriyiz. Hadi havaya gir biraz. Eğlenmeye geldik buraya.

Birkaç dakika önce barmaidle birlikte olan Ali içinden “Hayırdır inşallah” diye düşündü. “Allah sonumuzu hayretsin.”
 

*

 
Az sonra dördü aşağıdaki bistro masada eğlenmeye devam ediyorlardı. Müge, Kathleen, Ali ve Ayça.

Tunç’un bir türlü yanlarına inmemesi ve kendisine beklediği ilgiyi göstermemesi nedeniyle canı sıkılan Müge’nin keyfi yeni yeni yerine geliyordu. Kırmızı ojeli tırnaklarını bistro masada tıkırdatır ve sigarasından derin bir nefes alırken düşünmeden edemiyordu. Tamam, burası adamın işyeri, onu anlıyordu. Fakat bütün gece çalışması mı gerekiyordu? Hem koca patron, işlerini yaptıracak elemanı mı yoktu? Ayrıca bu saatte ne işiydi Allah aşkına?

Kathleen ise oldukça mutluydu. Oysa az öncesine kadar, üniversite yıllarından arkadaşının davetiyle geldiği ünlü tatil kasabasında dışarı çıktıkları bu ilk gece hayal kırıklığı yaşıyordu. Güzel bir restoranda akşam yemeği ile başlayan geceye Tunç’un sahibi olduğu kulüpte devam ediyorlardı. Fakat yemekten sonra kulübe geldiklerinde işlerini halledip daha sonra kendilerine katılacağını söyleyen Tunç odasına çekilmişti. O dakikadan beri Müge’nin yüzü gülmemişti. Ta ki kendilerine sürekli “aşkım, aşkım” diye hitap eden Ayça bütün enerjisi ile yanlarında bitene kadar. Üstelik kadın İngilizce de biliyordu. Gece bir anda renklenivermişti.

Ali şaşkındı. Ayça’nın işi bu noktaya getirebileceğine ihtimâl vermemişti. Genellikle böyle zamanlardaki sıra dışı girişimleri hüsranla sonuçlanırdı. Oysa şu anda, mekanın sahibinin misafiri olarak, üç güzel kadınla birlikte takılıyordu. Tabii ki ara ara gözleri platformun üzerindeki barda geziyor, az önce birlikte olduğu Tuğçe’yi arıyordu.

“Bu gece burada benden daha şanslı birisi var mı acaba?” diye geçirdi içinden. Hem de meteliğe kurşun attığı böylesi bir dönemde. Yaşadıklarına kendisi de inanamıyordu.

Ali’den daha mutlu olan birisi varsa o da Ayça’ydı. Enerjisini en yüksek seviyede hissettiği böyle bir günde istediklerinin hepsi birer birer gerçekleşiyordu. Öncelikle bu gece Ali’yi buraya gelmeye ikna etmek mesele olmuştu. Neymiş paraları yokmuş. Tamam, yoktu. Fakat parasız eğlenemezler miydi yani? Hiçbir şey olmasa bir şişe şarap alır iskelede içerlerdi. Ayrıca bak işte gayet şanslılardı. Bir kadınla tanışıp eve götürmeyi hedeflerken, birisi mekanın sahibinin sevgilisi olmak üzere iki tane çok güzel kadınla tanışmış, masaya da misafir olmuşlardı. Ali de artık kendisine itiraz edip canını sıkmamayı becerebilse çok mutlu olacaktı. Neyse ki şu anda her şey yoluna girmişti. Dans eder gibi sallanan fakat gerginliği bir türlü tam olarak geçmeyen Müge’ye döndü:

– Aşkım bak sana ne diycem. Bu erkekler neye yarıyor bu Dünya’da biliyor musun?

– Neye?

– Biz kadınların canını sıkmaktan başka hiçbir şeye!

Ayça’nın keyifli kahkahası ile birlikte Müge de yumuşamış, gerginliği geçmeye başlamıştı.

– Yaa evet, haklısın. Fakat işte insan bazen canının sıkılmasına engel olamıyor. Cumartesi gecesi dışarı çıkmışız, misafirimiz var, beyefendi bizimle bir yemek yedi, sonra kulübe geldiğimizden beri kayboldu. Siz gelmeseniz bütün gecemiz öyle geçecekti herhalde.

– Fakaaat, geldik işte. Ben bu huysuz Ali’yi bugün evden çıkartmak için ne kadar uğraştım bir bilsen. Her şeye itiraz ediyor. Ama şimdi buradayız, değil mi? Eğlenmeyi de hak ettik!

Ayça kadehini önce Müge’nin kadehine değdirmiş sonra da Kathleen ve Ali’ye uzatmıştı. Hep birlikte şerefe yaptılar. Müge ile Ayça erkekleri çekiştirirken Ali’yle Kathleen kendi sohbetlerine dalmışlardı.

– Ayça told me that you are Irish! (Ayça İrlandalı olduğunu söyledi.)

– Yes. I showed her my frickles! (Evet. One çillerimi göstedim.)

Kathleen elmacık kemiklerinin üzerini göstererek güldü. Ali de gülerek cevap verdi:

– I can see. They are lovely! (Görebiliyorum. Çok güzeller!)

– Thank you. You are so kind. (Teşekkür ederim. Çok kibarsın.)

– Welcome. What did you two study in London? (Rica ederim. Londra’da ne okumuştunuz?)

– Fine arts. I am especially into painting. I already work in The National Portrait Gallery in London. (Güzel sanatlar. Resim. Hali hazırda Londra’da Ulusal Portre Galerisi’nde çalışıyorum.)

– Impressive! I admire you. I like people who are into arts and literature. (Etkileyici! İmrendim. Sanat ve edebiyatla ilgilenen insanları seviyorum.)

– Thank you! But what about you? What are you up to? (Teşekkür ederim. Sen ne işle meşgulsün?)

– I’m a tour guide. I organize trekking tours to ancient cities around Anatolia. Not crowded ones. Private service for limited number of groups like 6-7 people together maksimum. (Tur rehberiyim. Anadolu’daki antik kentlere yürüyüş turları düzenliyorum. Fakat kalabalık turlar değil. En fazla 6-7 kişiye özel turlar.)

– Really? I love trekking. When is the next tour? (Gerçekten mi? Doğa yürüyüşüne bayılırım. Sıradaki tur ne zaman?)

– As soon as you like, milady! (Ne zaman isterseniz leydim.)

Ali bir elini beline atarak hafifçe öne eğilerek gülümsedi. Nezaketi Kathleen’in hoşuna gitmişti. Samimileşen diyaloglarını Ali’nin koluna dokunan Ayça kesti.

– Dears, sorry to interrupt you but Müge and I will visit the ladies room. Kathleen, would you like to join us? (Canlarım, böldüğüm için özür dilerim. Müge’yle tuvalete gidip geleceğiz. Kathleen, bize katılmak ister misin?)

Kathleen evet demeyi düşünürken, bir anda düşünceleri ve sözleri ayrı yönlerde yol almaya başlamıştı.

– How about I stay here and accompany this only gentleman we have here? We wouldn’t like someone to take him away, right? (Ben burada kalsam ve yanımızdaki tek centilmene sahip çıksam nasıl olur? Onu elimizden almalarını istemeyiz, değil mi?)

– Cool then. Keep your eyes on him. He acts the romantic but he hatches before you could say Jack Robinson. We will be back soon! (Tamam o zaman. Gözlerini üzerinden ayırma. Romantik adamı oynar ama kaşla göz arasında iş çevirir. Biz birazdan döneriz.)

En az Ali’nin kendisini tanıdığı kadar o da sevgilisini tanıyordu. Ali’ye kurnaz bir bakış atarak Müge’yi aldı, birlikte tuvalete gitmek üzere kalabalığı yararak yanlarından ayrıldılar. Önce masada kalan Ali ve Kathleen’e bakan güvenlik elemanı kısa bir süre kararsızlık yaşadı. Elbette misafir hanım da önemliydi fakat onun yanında bir erkek vardı şimdi. Müge Hanım’ı bu kalabalıkta arkadaşı ile birlikte yalnız bırakamazdı. Birkaç metre gerilerinden peşlerine düştü.

Ortak tuvaletlere doğru yönelen Ayça’nın elinden tutan Müge onu merdivenlere doğru yönlendirdi. İki kat yukarıda Tunç’un odası ve kendi duşu, tuvaleti vardı. Yukarı çıktıklarında odanın önündeki görevli kibarca kapıyı açtı, Müge ve Ayça’yı içeri aldı. Göz ucuyla Ayça’nın kalçalarına göz attı, ardından hızlıca başını çevirerek kapıyı kapattı.
 

*

 
Masasının başındaki Tunç telefonda birisiyle konuşuyordu. Yakın zamanda başka bir tatil beldesine kulübün şubesini açmayı kafasına koymuştu. Müge ile göz göze geldiler. Ayça’nın elini tutan Müge, Tunç’a umursamaz bir bakış atarak kadını peşinden tuvalete sürükledi.

İçeri girdiler. Sanki bütün günler torbaya girmiş gibi o görüşmeyi bu gece yapan Tunç’a olan sinirini yeniden hatırlayan Müge’nin elleri belindeydi. Ayça işaret parmağını önce kendi dudaklarına götürdü, sus işareti yaparken çevirip parmağını öptü, ardından Müge’nin dudaklarına dokundu. Sanki Müge’nin sinirini alıp enerjisini yükseltti bu hareket.

Tuvaleti önce kullanan Ayça kabinden çıkıp ayna karşısında rujunu tazelerken içeri giren Müge kapıyı kapatma gereği duymamış, mini elbisesini beline sıyırıp, tangasını indirerek klozete oturuvermişti. Önünde ayakta duran harika vücudu seyrediyordu.

Biçimli vücuduyla önünde dikilen Ayça makyajını tazelemiş, ardından Müge’nin gözlerinin vücudunda gezindiğini hissetmiş gibi ağır ağır geriye dönmüş, kalçalarını arkasındaki lavabonun geniş mermerine dayamıştı. Açık kapıdan tuvalette elbisesini beline toplamış genç kadının omuzlarını, dizlerini, bacaklarını seyretmeye başlamıştı. Müge’nin kısık sesi ile kendine geldi.

– Sevişelim mi?

Müge dudaklarının arasından kendiliğinden çıkan soruya kendisi de şaşırmıştı. Bu neydi şimdi böyle? Daha önce bir kadına karşı hiç böyle bir arzu duymamıştı.

Heyecandan yanakları kızaran Ayça dudaklarını ısırdı. Sağ elini sol omuzuna götürürken, diğeri istemsizce bacaklarının arasına kaymıştı.

Müge oturduğu klozetten kalktı, bacaklarından aşağı sıyırarak çıkarttığı tangasını avucunda yuvarlayıp çantasına attı. Oysa onu giyerken Tunç için çıkartmayı planlıyordu, daha yeni tanıştığı bir kadın için değil. Elbisesini düzelterek tuvaletten çıktı, parfümünü yenilemiş Ayça’ya sarılarak dudaklarına bir öpücük kondurdu.

Boşta yakalanan Ayça inledi, kendisini Müge’nin okşayan ellerine bıraktı.

Omuzlarını, göğüslerini, kalçalarını okşayan Müge dudaklarını öpüyor, iki eliyle kavradığı kalçalarını sıkı sıkı vücuduna bastırıyordu. Yavaş fakat tutkulu sevişmeleri devam ederken kapıda beliren Tunç’u gören Müge hınzır bir ifadeyle gülümsedi.

Elindeki telefonu kapatan Tunç bu erotik sahneyi seyrediyor, içeri adım atıp atmama konusunda kararsızlık yaşıyordu. Müge zorlukla Ayça’nın kalçalarından ayırdığı elini havaya kaldırdı, işaret parmağını iki yana salladı. Ardından Ayça’yı kendisine bastırırken uzanıp Tunç’un içeri girmesine izin vermeden kapattığı kapıyı kilitledi.
 
 

Devamı için tıklayınız.

 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

2 YORUMLAR

  • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 8 Nisan 2022 at 17:33

    Süüüpeeerrrrdi, hele bitirişe ayrı bir bayıldım 😁 “Aaaa sanırım Tunç’u da çağıracak, onlara katılması için” diye düşünürken adamın suratına kapanan kapıda nasıl mest olduğumu tahmin edersin sanırım 😂🙈 Bak yaaa, Ayça kızlardan birini götürecek diye beklerken Müge ondan hızlı çıktı 🙄
     
    Birçoğumuzun asla bilmediği, deneyimlemediği bir yaşam modelini öyküleştiriyorsun. Gizlice bu insanları izliyormuşum gibi hissediyorum. Okurların büyük kısmının da “Vay be ne marjinal yaşamlar, ne ilginç hayatlar var” diye düşündüklerine eminim. Aslan belgeseli izler gibi nazarıdikkat ile okuyoruz kulüpte olanları 😂
     
    Bu kadar iyi bir gözlemci olman ve bunu hem akıcı hem de doyurucu bir üslupla aktarabilmen karşında da şapka çıkarıyorum 🎩 Gözlem yeteceğinin ne denli güçlü olduğunu zaten biliyordum da bu hikâye bunu iyice gözlerimin önüne serdi. Tebrik ediyorum canım 👏🏻👏🏻👏🏻
     
    Kalemine, yüreğine sağlık ❤️😘

    • Yanıtla Burak Süalp 9 Nisan 2022 at 13:59

      Canımın içi baş editörüm, her yazımın altına bıraktığın yorum bir sonraki için en büyük motivatörüm oluyor. Okuyan gözlerine sağlık 🙏🏻 Bölümün sonundaki tatlı ters köşe, hayatta birçok ilişkide başımıza gelmiyor mu? Çoğu örnekte aslında umduğumuzun ya da beklediğimizin dışındaki olasılıklar hayat buluyor ve kimi zaman da “ava giden avlanıyor”. Kanımca hayatın bu cilvelerine alışan insanlar her durumdan farklı hazlar yaratıp görece daha mutlu oluyorlar.
       
      Farklı yaşam biçimlerini gözlemleyip aktarma konusuna gelince, bunda göçebe yaşamanın, farklı işler yapmanın büyük etkisi olduğunu düşünüyorum. Bu süreçte sadece yaşadığım yer ve yaptığım iş değişmiyor, aynı zamanda ona göre toplumsal statüm de değişiyor ve farklı yaşam biçimlerini yaşıyorum. Yeri geliyor konforlu bir hayatı, yeri geliyor hizmet sektörünü gözlemleyebiliyorum. Haliyle bir dizi faklı ilişkiye tanık olma şansım oluyor. Aktarma kısmı ise, becerebildiğim kadar…
       
      Sonsuz desteğin için müteşekkirim. İyi ki varsın, hep ol! 🙏🏻❤️😘

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan