Biraz Kitap

Çiçeklerin Düğünü

9 Ağustos 2022

Kitap: Çiçeklerin Düğünü | Yazar: Halikarnas Balıkçısı | Yorumlayan: Hülya Erarslan


Çiçeklerin Düğünü | Halikarnas Balıkçısı

Ey vatandaş! Tatile gidemedim, denize giremedim, diye üzülme. Ege ve Akdeniz ayağına geldi. Deniz kokulu, yosun kokulu, kekik kokulu, zeytin kokulu hikâyeler burada.

Halikarnas Balıkçısı | Cevat Şakir

Halikarnas Balıkçısı’nın asıl adı Cevat Şakir Kabaağaçlı. (1890-1973) Bodrum’la özdeşleşmiş bir yazar. Bodrum’un eski adı olan Halikarnassos’tan esinlenerek “Halikarnas Balıkçısı” adını kullanmış.

Çocukluğu Büyükada’da geçmiş. Denizci olmak istermiş ama ailesinin ısrarı ile Oxford’da okumuş. Ülkeye döndüğünde bir yazısı (“Hapishanede İdama Mahkum Olanlar Bile Bile Asılmaya Nasıl Giderler?”) nedeniyle Bodrum’da kalebentlik yapmak üzere sürgüne gönderilmiş.

Öykülerinde Bodrum esintilerini buram buram hissedersiniz zaten.

Yazar, öyküyü “bir oturumluk yazı” diye tanımlarmış. Ona göre bir öykü bir oturuşta yazılır ve bir oturuşta okunurmuş.

Benim öykü tarifim de “idşimin kovuğunu doldurmayan ve tadı damağımda kalan yazı”. O yüzden öykü sevmiyorum. Ama sevmiyorum sevmiyorum deyip yine de okuyorum, çünkü merak.

Halikarnas Balıkçısı | Deniz

Hepsinde deniz olan, kısa kısa hikayeler içeriyor kitap. Önce denize sonra kadına aşık denizci erkeklerin hikayesi çoğu. Her hikayede deniz tatlı tatlı dalgalanıyor, rüzgar efil efil esiyor, insanlar tatlı tatlı aşık oluyor. İç ferahlatıcı. Ancak son hikâyeler pek öyle değil. Sonlara doğru acılaşıyor hikâyeler. Güzel insanların arasına kötüler karışıyor. Tatlar kaçıyor.

Hikâyelerin dili o kadar güzel ki… Başkası yazsa belki çiğ gelir kullanılan ifadeler çünkü başkası altındaki derinliği vermeden aforizma gibi yazıyor. Burada ise yazar daha en başından istikrarlı bir dil tutturuyor ve bunun aforizma değil, tarzının bu olduğunu, içi dolu bir birikimi yansıttığını hissettiriyor.

Halikarnas Balıkçısı | Hikâyeler

Kitaptaki hikâyelerden ortaya karışık anlatayım mı birkaç tane?

❊ Kitaba adını veren “Çiçeklerin Düğünü” hikâyesinde tozlaşma ve döllenme anlatılıyor desem çok düz bir insan olduğumu mu düşünürsünüz, az düz bir insan olduğumu mu? Ama tabii bunu nasıl edebi, nasıl şiirsel anlatıyor. Adı da o yüzden “düğün” oluyor. Ben yekten çiçeklerin çiftleşmesi diye okudum ama bu bir metafor da olabilir. Çünkü “Bazen gelin başka, güveyiler de başka çiçeklerde olur.”

❊ Balık avına çıkan kafadarları anlatan “Koca Orfoz” hikâyesinde kafadarlar bir orfoz yakalamışlar güç bela. Kendilerini ve balıklarını tatlı tatlı bir övüşleri var. Krallar bile yememiştir balığın böylesini diye afiyetle tadını çıkarıyorlar başarılarının ve yemeklerinin. Bu öyküyü okurken mutlu olabilmenin çok da zor olmadığını görüyorsunuz.

❊ Denizkızı gördüğünü iddia eden bir balıkçı var “Denizkızı Adası” öyküsünde. Gördüm diyorsa görmüştür. Ben ikna oldum.

❊ Beğendiği erkeği sırtına atıp kaçıran “Dağ Kızı” var. Aliş’i görüyor ve babasına “Ben onu istiyorum” diyor. İstediğini de alıyor.

❊ “Alabandada” öyküsünde gemi yolcuları arasında bir gülüşle birbirlerini bulan iki aşık var. Göz göze geliyorlar, gülümsüyorlar. Aralarında bir sıcaklık doğuyor. Sonrasını bilmiyoruz ama güzel bitmiş olmalı.

❊ “Sıfırdan tanışılıp sabaha kadar konuşulan o gece” vardır bazen, bilir misiniz? (https://eksisozluk.com/sifirdan-tanisilip-sabaha-kadar-konusulan-o-gece–5909637) İşte “Gök Gözlü” hikâyesinde böyle konuşa konuşa birbirlerine sevdalanan iki genç var.

❊ İki aşığın aşkı ne hoş anlatılmış “Ay Işığı” öyküsünde: “İkisi birden, denizdeki ay ışığına daldılar. Deniz, bir çırpınışla ışıldadı; sonra, ay ışığında ay ışığı oldular. Ve bir daha, o bizim kurşuni renkli dünyamıza dönmediler.” Yolları açık olsun aşıkların.

❊ Avaremet denilen Avare Ahmet adlı bir delinin abayı yaktığı kıza “gökkuşağından bir duvak” yapmaya karar verdiği “Işık Teli” öyküsü içimi biraz cız ettirdi. O duvağa sarıp sarmalanası güzel Avaremet.

❊ Bir nakliyat şirketinin sigortadan para almak için kendi gemisini batırmaya karar verdiği “Sigorta” adlı hikâyede gemi batırma işini geminin kaptanına veriyorlar. Kaptancağız yıllarca pek çok fırtınaya göğüs gerdiği gemiyi batırmaya kıyamıyor. Bu işi başkasına vermelerine de gönlü razı değil. Çünkü bu durum “kendi avradının döşeğine, kendi eliyle bir zampara getirmekten beterdi.”

❊ Eğitim sistemini eleştiren bir hikâye de yer alıyor kitapta. “Haylaz” adlı hikâyede Davut öğretmen, öğretmenler odasında kendi öğrencilik zamanını anlatıyor diğer öğretmenlere, okullardan ve eğitim sisteminden yakınıyor. Okulu hapishaneye benzetiyor, hatta ondan daha kötü buluyor:

“Hapishanelerde hapishane müdürünün veya hapishane gardiyanlarının her aklına eseni kitap diye yazıp hükümlülere papağan gibi ezberlettikleri yoktu.”

 
Eğitim sistemine yönelik eleştirileri bugün de geçerli. Yıllardır aynı sorunlar. İnternette bir öğretmen tarafından dile getirilmiş bir söz var bu durumu anlatan:

“Gökkuşağı gibi çocuklar, renk körü öğretmenlerinin gözüne girmeye çalışıyor.”

 
https://twitter.com/muratkgirgin/status/1053917146365992960?s=21&t=0YFRfCt37xoxOeM0vXoO3A

Çok doğru.

❊ Bildiğiniz bütün cimrileri unutturan bir “Kelepir Tabut” hikâyesi var. Adamın dünya kadar parası var ama asla harcamak istemiyor. O kadar ki öldüğünde tabut, imam ve benzeri cenaze merasimi için para gerekecek olmasına bile üzülüyor.

❊ Mitolojiden gelsin bir hikâye de. Tanrı Zeus, insan suretinde yeryüzüne inmiş. Kapı kapı dolaşmış, kimse yüzüne bakmamış. Sadece fukara bir karı koca ona sofralarında yer vermiş. Zeus da onların dileğini kabul edeceğini söylemiş. Dilekleri aynı anda ölmekmiş. Aynı anda ölüp bir ağaca dönüşmüşler. Yarısı çınar, yarısı ıhlamur olan bir ağaca. Böylece doğmuş “Bergama Civarındaki, Yarısı Çınar Yarısı Ihlamur Olan Ağacın Öyküsü

❊ Fakirliğin nefis bir tarifini gördüm “Pazaryeri” öyküsünde. Adam o kadar fakir ki fakirliğini “cebinin namusu” olarak değerlendiriyor. Cebine para girerse cebinin namusu bozulurmuş.

❊ İnsanlara hudutsuz bir sevgi besleyen, güleç bir kaptanın hikâyesi anlatılıyor “Merhaba Kaptan, Merhaba!“da.

“Ona Merhaba Kaptan adını takmışlardı çünkü o kadar içten ve candan bir merhabayla selamlardı ki kapalı, kasvetli bir günde birdenbire güneş parlamış ve masmavi bir gök görünmüş gibi olurdu.”

Bugünlerde böyle insanları “Ofise girerken müthiş enerjiyle günaydın diyen tip” diye yadırgıyorlar. https://eksisozluk.com/ofise-girerken-muthis-enerjiyle-gunaydin-diyen-tip–3560918

❊ Yine mutlu insana tahammülü olmayanların yer aldığı “Gülen Adam” hikâyesi var. Korkunç bir hikaye bu. Dehşet. Kötülük… Şunun gibi:

“Yan komşunun çiçeği açmış, nasıl mutlu mutlu anlatıyor çiçeğim açtı diye. Mutluluk bu kadar kolay mı? Yarın çalacağım çiçeğini.”

 
https://guldum.net/post/177971756738/

Rahat bırakın şu mutlu insanları!
 
 
Saygılar,
Hülya Erarslan
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

No Comments

Cevap Yaz

Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
Girne Antik Liman
Girne Antik Liman
Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan