Biraz Kitap

Çocuk Kalbi

13 Aralık 2022

Kitap: Çocuk Kalbi | Yazar: Edmondo de Amicis | Yorumlayan: Hülya Erarslan


Çocuk Kalbi | Edmondo de Amicis

Ben çocukken okumuştum bu kitabı. Sonra o kitaba ne oldu bilmiyorum. Bin yıllar sonra bir kitapçıda rastlayınca aklımda da iyi hatırası kaldığı için, yeğenime almak istedim. Alıp okumaya başladım. Bazı kısımlarını hatırladım. Ancak şimdiki okumamla fark ettim ki bu kitap o kadar da iyi değilmiş.

Çocuk Kalbi | Çocuk Askerler

Kitap üçüncü sınıf öğrencisi Enrico’nun günlüğünden oluşuyor. Çalışkan ve iyi yürekli bir çocuk Enrico. Onun gözünden hayatını, arkadaşlarını, aileleri, eğitim sistemini vb. okuyoruz. Onun çocuk yorumlarına yer yer anne babasının Enrico’ya yazdığı mektuplar katılıyor. Aynı evde yaşıyorlar ama bilmiyorum neden, bir sebepten, anne ve babası zaman zaman Enrico’ya çeşitli öğütler ve uyarılar içeren mektuplar yazıyorlar.

Örneğin bazen okula gitmek istemeyen Enrico’ya babası mektup yazıyor. Yazdığı mektupta, dünyanın her yerinde sayısız çocuk okula gidiyor, siz bir askersiniz, defterleriniz silahlarınız, ödlek bir asker olma, gibi şeyler yazıyor.

Kitabın yetişkin bir insan tarafından çocuklara ders vermek için yazıldığı çok açık. Üstelik bu yetişkin insanın asker kökenli olduğu için bu verdiği dersler de oldukça militanca.

İtalyan olan yazar eski bir subay. Bu kitabı yazdığı dönem de (1886) İtalya’nın milli birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğu dönem olacak ki kitapta buna ilişkin mesajlara yer verilmiş. Bu mesajlarda küçücük çocukların vatan, millet, aile vb. kutsal sayılan değerler için ölmeleri kahramanlaştırılmış ve bu ölümler adeta özendirilmiş. Bunun dönemin ruhu olduğunu sanıyorum.

Enrico’nun öğretmeni belirli zamanlarda hikâye ödevi veriyor. Çocuklar, ödev konusu hikayeyi okuyup yazacaklar.

İşte o hikayeler:

Savaşta kimsesiz bir çocuk askerlere yardım etmek için ağaca tırmanıp ileride ne gördüğünü askerlere söylüyormuş. Sonra düşman askerler ağaçtaki çocuğu görüp vurmuş. Çocuk ölmüş. Askerler çocuğu saygıyla tören yapıp gömmüş.

Ya da

Askerler savaşta ateş altında kalıp bir eve sığınmışlar. Yüzbaşı, evdeki çocuğa yardım çağrısı içeren bir not verip ilerideki birliğe notu ulaştırmasını istemiş. Çocuk notu iletmiş, askerlere yardım gitmiş, askerler kurtulmuşlar. Ama çocuk yolda giderken düşman askeri tarafından yaralanmış, kaldırıldığı revirde bir bacağı kesilmiş. Yüzbaşı ona diyor ki, ben sıradan bir yüzbaşıyım, sen kahramansın.

Veyahut

Anneannesi ölmesin diye eve giren hırsızların önüne siper olup anneannesi yerine kendisi bıçaklanan çocuğun hikayesi.

En hafifi, en azından içinde ölüm yok, şu:

Bir İtalyan çocuk varmış. Anne babası onu bir sirke satmış. Sirkte çocuğa cambazlık öğretmişler. Bu süreçte dövmüşler, aç bırakmışlar. Çocuk kaçmış ve bir gemiye binmiş. Gemide zengin adamlar onun perişan haline acıyıp ona biraz para vermiş. Fakat çocuk bu adamların İtalya hakkında kötü konuştuklarını duymuş. İtalya cahil doludur, kimse okuma yazma bilmez, dolandırıcısı boldur, hırsızlardır… diye konuştuklarını duyunca paraları adamların suratına atmış, memleketimi hor görenlerin parasını istemem, demiş.

Okulda okudukları hikâyeler bunlar. Hikayelerdeki anlatım şekli de çocukları böyle kahramanlıklara(!) özendirici nitelikte. Yani bunları okuyan çocuk, kendi kahramanca ölümünü düşleyecek. Yukarıda da dediğim gibi dönemin ruhu icabı vatan-millet aşkını çocuklara bu şekilde vermeyi ummuş muhtemelen yazar ve diğer yetişkinler. Ancak bugün için bunlar bir çocuğa okutulası, anlatılası değil.

Çocuk Kalbi | Çocuk İşçiler

Çocuk işçiler de var kitapta. Bu da normal karşılanıyor. Kitabın yazıldığı dönem itibariyle düşününce normal.

Örneğin baca temizleyicisi çocuk var. Bu çocuk bir gün kazandığı paraları cebindeki delikten düşürmüş. Oturup ağlamaya başlamış. Bunu öğrenen öğrenciler ona para vermiş.

Duvarcı çocuk var. Enrico’lara misafirliğe geliyor bir gün. Kanepeye oturuyor. Çocuğun kıyafetinde toz, kireç vb. var. Oturduğu kanepeden kalkınca Enrico kanepeyi silmeye yelteniyor, Enrico’nun babası engelliyor. Sonra açıklıyor baba, çocuğun önünde kalktığı kanepeyi temizlemek onu kanepeyi kirlettiği için azarlamak gibi olur, diyor. “Ayrıca onun üstündeki kir değil, çalışmak insanı kirletmez. Kıyafetinde işçinin emeğinin izi var. Küçük duvarcıyı işçi evladı olduğu için sev.”

Bu açıdan işçilerin önemine dair de mesajlar içeriyor kitap. Bu mesajları bazen çocuk işçiler ile bazen de işçi babaların emeği ve zor şartlarda çocuklarını okutmalarına duyulması gereken minnet üzerinden veriyor.

Hem okula giden hem de dükkanda çalışan, bir yandan hasta annesine bakıp bir yandan da ödevlerini yapmaya çalışan bir çocuk var. Bu çocuk Enrico’ya diyor ki; ne mutlu sana, gezmeye vaktin var. Enrico ise asıl sana ne mutlu, diyor, anne babana daha faydalısın. Ah be yavrum! Anne babana faydalı olmak gibi bir görevin yok be çocuğum.

Çocuk Kalbi | Çocuk Ölümleri

Vatan, millet, aile, emek vb. sevgisi aşılamaya çalışmakta sıkıntı yok aslında ama bunu yaparken çocukları değersizleştirmek mi lazım? Yani birtakım yüce değerler uğruna çocuğa ölümü göstermek ve aslında senin canının bir kıymeti yok demek doğru mu?

Enrico bir gün annesinin kalbini kırmış. Babası diyor ki: “Annene nankörlük ettiğini görmektense yok olduğunu görmeyi tercih ederim.” E yuh artık!

Gerçekten yavrucaklara ölümden başka kapı göstermiyorlar ve bunu bir erdem gibi yansıtıyorlar.
Enrico’nun babasını hiç sevmedim bu arada. Enerji emici, iyi duyguların katili bir adam. Bir gün kar yağmış. Çocuklar karda eğleniyorlar. Enrico’nun babası çocuklara diyor ki; karda soğukta kalan çocuklar var, onları düşünün. Yaaa bir yürü git, çocuğun neşesini kursağında bırakan keyif kaçırıcı ebeveyn.

Çocuk Kalbi | Çocuk Kitabı Değil

Gördüğünüz üzere bu kitap bir çocuk kitabı değil.
Tekrar ediyorum, çocuk kitabı değil.
İçinde çocuklar var ve bir çocuğun ağzından yazılmış, bu açıdan gayet şirin bir çocuk kitabı olabilirdi ama değil.
 
 
Saygılar,
Hülya Erarslan
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

No Comments

Cevap Yaz

Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
Girne Antik Liman
Girne Antik Liman
Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan