Köşe Yazıları

“Allah Kahretsin!” Demek Yetmez Çünkü Etmez

6 Mart 2023

Yazı: Allah kahretsin! | Yazar: Burak Süalp

Neye, nereden başlayacağımı bilmiyorum. Yaşamaya, düşünmeye, yazmaya.

Canım çok yanıyor. Öfkem çok büyük.

Lâkin yazarak iyileşen insanlarız, konuşmanın ötesinde.

6 Şubat sabahı afet haberinin ardından yıkımın boyutunu algıladığımda aklıma 17 Ağustos depremi geldi. 1999 yılında binlerce canımızı yitirdiğimiz, ülkece yıkıldığımız, ekonomimizin çöktüğü, köklü bir iktidar değişikliğine yol açan ve bütün faturanın Veli Göçer’le birlikte birkaç müteahhide kesildiği büyük felaket.

O günden beri birikmiş kabahatlerin, ihmallerin, suçların kümülatif acısını deprem bölgesindeki insanlar çekiyor.

17 Ağustos’ta, deprem gerçekleştiği sırada İstanbul’daydım. Moda’da beş katlı bir apartmanın dördüncü katında, yatağımda uyuyordum. Yerin altından gelen büyük gürültü ve bitmek bilmeyen sarsıntı ile yataktan fırladıktan 1-2 dakika sonra sokaktaydım. Ardından, çıktığım binaya defalarca girip apartmandaki yaşlı, hasta komşularımızı tek tek dışarı çıkardım. Sadece kendimi kurtarıp bir kenara çekilemezdim.

Cep telefonları çok yeniydi. Hatlar kesilmeden önce tek görüşmeyi birkaç sokak ötemde oturan kardeşimle yapabilmiştik. İyi olduğunu öğrenmiştim. Yeterliydi.

“Deprem anında merdivenlere koşmayın”, “Depremden sonra binalara girmeyin”, “Acil durumları ve yangınları bildirmek dışında telefonları kullanmayın” demekle olmuyor.

O anlarda insan ne yapabilirse, o oluyor.

26 yaşındaydım, Sosyalist İktidar Partisi üyesiydim. Depremi takip eden günlerde parti organizasyonu ile afet bölgesine, depremzedelere yardıma giden ilk ekibin içindeydim. Kocaeli yerle bir olmuş, Gölcük’ün sahil kesimi Körfez’in sularına gömülmüştü.

İlk günlerimiz sağ kalan insanlara ulaşmaya çalışmakla, yaralılara yardım etmekle geçti. İş makinesi yoktu. Beton parçalarını ellerimizle kaldırıyorduk. Her yeni gün yaşadığımız travmayı, ortamı, havayı, kokuyu, yıkılan binaların altından gelen sesleri tarif etmek imkânsız.

Televizyon ekranlarına yansıyan mucize kurtuluşlar kimseyi yanıltmasın. Vicdanlarımız rahatlamasın. Hayatımda öyle bir şey yaşamamıştım, korkunçtu.

En sık tekrar ettiğim cümleyi hatırlıyorum: Allah kahretsin!

Daha bir hafta öncesine kadar bildiri dağıtıp afiş astığımız için göz altına alınıyor, iktidarın hoşuna gitmeyen her çalışmada terörist ilan ediliyorduk. Oysa Değirmendere’de Nazım Kültürevi’nin bahçesinde bölgedeki ilk ve tek yardım merkezini kurduk. İşi gücü bizi kovalamak olan polis-jandarma ortada yoktu. Donanma üssü burnumuzun dibindeydi ama asker yoktu.

İlk çadırları da bölgedeki ilk çadır kenti de devletten önce kurduk. Orada aylar geçiren yoldaşım Mustafa Kemal Çokşen yazdı sonra: Çadırkent Günlüğü

En çok olması gereken zamanda devlet ortada yoktu.

Ne kadar aynıymış değil mi? Ne kadar ders almamışız.

Aktif olarak mühendislik yaptığım sonraki yıllarda TMMOB çalışmalarına da katılıyordum. Mühendis odaları tarafından yapılması, kamu görevi olması gereken “yapı denetimi”, takip eden yıllarda ülkenin tepesine çöreklenen yağma iktidarı tarafından özel şirketlere devredildi. Engel olmak için çok mücadele ettik. Olmadı, gücümüz yetmedi.

Daha önce halkın onlarca yıllık birikimlerinin özelleştirme adı altında yağmalanmasını önleyemediğimiz gibi. Bu kadar organize kötülüğe engel olamadık. Yapı denetimini özel şirketlere verdiler, kuzuyu kurdun önüne altın tepside servis ettiler.

Yetmedi, imar afları çıkardılar. Dayanıksız olduğunu dünya alemin bildiği yapılara ruhsat verdiler. Güya devletle halkı “barıştırdılar”.

Menfaatleri uğruna suç işlediler.

Şimdi bol bol mazeret uyduruyorlar. “Ama bu çok büyüktü, bilemezdik” diyorlar. “Peş peşe iki deprem hiç olmamıştı” diyorlar. Dinlemeyin. Afet büyük olur. Afete kâr ve rant hırsıyla hazırlanılmaz, bilimle, denetimle hazırlanılır.

Her doğruyu söylediğimizde insanların duygularının arkasına saklanıp, “Şimdi sırası değil, siyaset yapmayın” diyorlar.

“Yazmayın, çizmeyin, tribünlerde bağırmayın!” diyorlar.

Çok korkuyorlar.

Evet, Allah kahretsin! Allah hepsini kahretsin! Lâkin…

“Allah kahretsin!” demek yetmez çünkü etmez.

Kendi kader planımızı yazmanın zamanıdır artık.
 
 
Burak Süalp
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

4 YORUMLAR

  • Yanıtla Metin Çoban 6 Mart 2023 at 13:07

    Güzel bir yazı, elinize sağlık.
     
    Çok sayıda, mimar, mühendis arkadaşım var, dolayısıyla yapı denetim şirket kuruluşlarını, benim mali müşavirlik ofisime verdiler. Bir de çıkan mevzuatı, bizim sektörde en iyi bilen mali müşavirlerden biri de bendim. Ankara’da İmar Bakanlığı’nda bile tanınıyordum. Önce iyi niyetliydiler, kolonlardan kirişlerden alınan numuneleri laboratuvar ortamında inceliyorlardı. Ama devlet yine yapacağını yaptı, gelirlerinden alınan KDV’ye tevkifat getirdi, sınırları daralttı, yeni denetim şirketi kurmayı güçleştirdi. Mevcut olanlar da aslan payını aldılar hep. Mimar ve mühendisler kendi diploma ve ruhsatlarını kiraya verdiler. Ama bir kere bile şantiyeye gitmediler. Kendileri kaçak yapılaşmayı körüklediler, biz hallederiz diye.
     
    Şimdi yapı denetim şirketi müşterim var mı? Yok tabii ki.
     
    Allah’ın kahretmesi ve kaderi tayin etmesi işleri herhangi bir şekilde beni ilgilendirmiyor. Sizin de belirttiğiniz gibi, kader de, kahır da, bu baş belası hükümetler ve yozlaşmış insanın elinde.

    • Yanıtla Burak Süalp 9 Mart 2023 at 14:37

      Metin Bey merhaba. Yorumunuz ve katkınız için çok teşekkür ederim. Ben yapı denetimi işinin meslek örgütlerinin elinden alınıp firmalara verilmesi aşamasında mesleki olarak daha aktiftim, doğal olarak o ilk süreci biraz daha yakından biliyorum. Yapı denetimi firmalarının çalışmaya başladıktan sonraki sürece dair sizin bilginiz eminim çok daha içeriden, çok daha gerçektir.
       
      Başlangıçta mühendis odaları, biz ilkesel olarak karşıydık bu geçişe. Bana göre kamu sorumluluğu olması gereken bir denetim işinin kâr amaçlı özel şirketlerde olması akıl alır bir şey değil. Örneğin hukukun, mahkemelerin özel şirketlere verilmesi gibi bir şey. O da başlangıçta çok güzel işleyebilir. Havalı özel mahkemeler örneğin kedilere kötü davrananlara haddini bildirebilir. Ama işin kapsamı kamu sorumluluğundan çıkıp ticari gelire dönüştüğünde işin rengi değişecektir.
       
      Kanımca şimdi bir yanlış daha yapılacak. Yapı denetimi görevi yeniden kamuya devredileceği yerde, denetim firmaları sigorta kapsamına alınacak. Kapitalist sistemin çözüm aklı böyle çalışıyor. Yanlıştan dönmek yerine daha büyük yanlış çözümmüş gibi sunuluyor.
       
      Son olarak şunu eklemek istiyorum. Korkarım ihale yine 3-5 müteahhitin üzerine kalacak. O müteahhitlerin birlikte suç işlediği mühendislere, teknikerlere, ustalara vb kimse dokunmayacak. Gerekli denetimleri eksik yapan ya da hiç yapmayan firma ve belediyeler, imar aflarını çıkartanlar yargılanmayacak.
       
      Yorumunuz için tekrar tekrar teşekkür ediyorum. Yeni afetlerin felakete dönüşmemesi için daha çooook düşüneceğiz, konuşacağız, yazıp çizeceğiz. Daha çoooooook yoklumuz var.

  • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 7 Mart 2023 at 13:37

    Sanırım bugüne kadar yazdığın onlarca yazının içinde en serti bu. Lakin haklısın; haklıyız öfkelenmekte. Artık bir şeylerin değişmesi gerekiyor. Aynı hataların tekrarlanmasının bedelini halk canıyla ödüyor. Depremin yarattığı yıkıcı hasarla baş edemeyen üçüncü dünya ülkesi olmak zorunda değiliz oysa 😔
     
    Böylesi acı bir konuyla dönmüş olsan da yazılarını yeniden dergide görmek, birlikte direnmek, yazarak şifa bulmak, seni burada görmek harika ☺️
     
    Welcome back honey 🤗

    • Yanıtla Burak Süalp 9 Mart 2023 at 14:51

      Canımın içi baş editörüm. Ne diyeceğimi, nasıl cevap vereceğimi bilemiyorum gerçekten. Yazmayı çok özlemişim, orası kesin. Lâkin keşke böyle bir gerekçe ve içerikle değil, başka konularda yazarak dönebilseydim. Bu arada bu afet konusunda da yazmak istediğim ama kendimi tuttuğum çok başlık var, tahmin edersin. Senin için de, yazarlarımızın çoğu için de durumun aynı olduğunun farkındayım. Bir yerden başlamam gerekiyordu, böyle oldu.
       
      Emin ol, yazabileceğim en yumuşak, en itidalli yazıyı yazdım. Çünkü bu sürecin neredeyse aynısını 24 yıl önce yaşadım. Üzüldüm, yıkıldım, yardıma koştum, can kurtardım, mucizelere sevindim, bütün bunlar yeniden yaşanmasın diye elimden geldiğince mücadele ettim. Bizler bunu yaptık.
       
      Lâkin onlar başka bir şey yaptı. Evet, biz ve onlar diye bir ayrım var. Suç işlediler. Kâr hırsıyla yıllarca suç işlediler. Yediler yediler doymadılar. Acısını şimdi halk çekiyor. Ve onlar şimdi ne yapıyor? Yine suç işliyorlar. Daha büyük suç işliyorlar. Telafisi imkânsız suçlar işliyorlar.
       
      Ülkemizi, insanlarımızı, hayatımızı medeni bir düzeye çıkartmak için daha çok yolumuz var. Daha çooook…

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan