Bir şey düşünmeyi engellemenin en iyi yollarından biri de uyumaktı fakat huzursuz uslar uykuda bile rahat vermezdi insana. Baran'dı, Kuzey'di, Dinçer'di, Leyla'ydı, Levent'ti derken saçma sapan sahnelerde gezindi durdu zihni.…
90’ların telefon seksi, 2000’lerde Internet’in hayatın her alanına girmesiyle daha cüretkâr bir boyuta ulaşmış, baştan çıkarma oyunlarının her türlüsüne bayılan Pamir için selfie böylece farklı bir anlam kazanmıştı. Kuzey’le son birkaç yıldır ara ara oynadıkları bu oyun, cumadan bu yana artmış, gelen WhatsApp mesajlarına…
Bu “canım”lı cümle hangisine mi aitti? Her ikisine de. İlişki sonrası o en tuhaf dönemdeydiler; hitap sorunu dönemi. Aşkım, sevgilim, börtü böceğimden sonra elinizde isimler kalır çoğunlukla; “Pamir. Baran.” Oysa ikisinin ayrılığı da bir tuhaf olduğundan onlar “canım”ı seçmişlerdi. Nasıl bir ayrılıksa sevgililerden daha…
Çok mu kabaydı? Belki. Kendini korumaya çalışırken bazen gereğinden daha keskin olabiliyordu cümleleri. “Alacağımı aldım, gidiyorum” gibi gözüküyordu belki de. Oysa ki “Kalbimi burada bir kez daha bırakmamak için yeterince geç olmadan gitmem lazım” diyordu. Kuzey ne hissetti bu tavrı karşısında onu pek anlayamadı.…
Kuzey'ın kollarının arasında gözlerini açtı. Zihni saniyeler içinde dün geceden sahneler yollamaya başladı bilincine: Kayaların üzerindeki locada neredeyse sevişiyor oldukları, odaya gelene kadar Kuzey'in bir an olsun Pamir'in vücudundan ellerini ayıramaması, Pamir'in kapı yerine kullanılan çadır fermuarını elleri titreyerek açması, üzerindeki tulumu Kuzey'in neredeyse…
Elinde makyaj temizle malzemeleri, kendi imzasını taşıyan fotoğrafların karşısında öylece durdu bir süre. Açlık ve geceden kalmanın sebep olduğu esriklik hali üzerine bir de fotoğrafların yarattığı şaşkınlık eklenince başı döndü. Bacaklarındaki titremeyle duvara arkasını verip yatağın ucuna oturdu. Odanın terasa bakan cephesini kaplayan, tavandan…
Gözlerini açtığında feci bir baş ağrısı ile uyanmış olsa da yüreğinin üzerine oturan hipopotamın haftalardır ilk kez bu sabah kaburga kemiklerinin üzerinde olmadığını fark etti. Şaşkınlıkla bir kez daha kendini dinledi; yok, nefes almasını zorlaştıran ağırlık göğüs kafesinin üzerinde yoktu.…
Ayrılığın ardından geçen birkaç günün sonunda, altı ay boyunca sergilen bir oyunda kendine biçilen rolü oynamış olduğunu idrak etmişti artık Pamir. Başrol kadın oyuncuydu ve replikler de öylesine güzeldi ki piyese inanmıştı. Perde indiğinde gelen açıklama içler acısıydı. Sevmişmiş. Bitmişmiş. Yaşadığı her duygu gerçekmiş.…
"Erkekler ne ilginç. Avuçlarında olduğunuzda uçup gitmeniz için üflerler üzerinize fakat eğer gider de başka bir avuca konarsanız, işte o zaman yeniden peşine düşülecek uğurböceği olursunuz. Anlamak mümkün değil" diye düşündü Pamir.…