Açık Büfede Birer Tabağız Hepimiz

4 | Belki Şimdi Doğru Zamandır

19 Şubat 2021

Roman: 4. Bölüm | Belki Şimdi Doğru Zamandır | Yazan: Didem Çelebi Özkan

 

İndeks

Açık Büfede Birer Tabağız Hepimiz | Bölüm 1
Sevmişmiş. Bitmişmiş. | Bölüm 2
Benim Sarhoşluğum Temizdir Bir Kere | Bölüm 3
Belki Şimdi Doğru Zamandır | Bölüm 4
Sevişme Vakti | Bölüm 5
Özledim. Bunu Söylemek Serbest mi? | Bölüm 6
Uyanıp Öpmeyi İstediğim Kadın | Bölüm 7
Bana En Çok Senin Tenin Yakışıyor | Bölüm 8
Burnumdan Getirdiniz Tatilimi | Bölüm 9
Böyle Bir Kırmızı mıydı? | Bölüm 10
Bana Baran’ı mı Savunuyorsun? | Bölüm 11
Sadece Sen Zarar Görürdün | Bölüm 12
Bir Oyun Oynayacağız Bu Gece | Bölüm 13
Daha Fazlasını İstiyorum | Bölüm 14
Tatil Biter, Aşk Biter | Bölüm 15
Bunlarla Yüzleşmek Acıtmıyor mu Canını? | Bölüm 16
Sesini Bile Özledin, Öyle Değil mi? | Bölüm 17
Adam Önce Senin Kriterlerinden Geçsin | Bölüm 18
Gözlerime Bak | Bölüm 19

 
 

09 Ocak 2021, Cumartesi

Elinde makyaj temizle malzemeleri, kendi imzasını taşıyan fotoğrafların karşısında öylece durdu bir süre. Açlık ve geceden kalmanın sebep olduğu esriklik hali üzerine bir de fotoğrafların yarattığı şaşkınlık eklenince başı döndü. Bacaklarındaki titremeyle duvara arkasını verip yatağın ucuna oturdu. Odanın terasa bakan cephesini kaplayan, tavandan zemine camın ardından vadide uzanan şehre gözlerini dikti. Zihni alarm çanları çalıyordu; “Sakın, sakın büyük anlamlar yükleme. Bunu en son yaptığında olanları unutmuş olamazsın. Baran’la yaşananlar bu kadar tazeyken yeni bir drama hiç gerek yok. Buraya neden geldiğini hatırla lütfen. İyileşmeye geldin, kendini daha fazla yaralamaya değil. Sakinleş hemen. Ayağa kalk ve banyoya gidip makyajını temizle, duş al, feci gözüküyorsun, ardından da Kuzey’in yanına aşağı in.”

Kendi kendine verdiği komutlar işe yaradı. Duvarda asılı olan fotoğraflara bakmamaya çalışarak odadan çıktı.

Banyodaki aynanın karşısında sakince yüzündeki makyaj kalıntılarını temizledi; yaptığı işten başka bir şeye kanalize olmadan, zihninin başka düşüncelere kaçmasına izin vermeden, arındırdı yüzünden dünün izlerini. Temiz havluların durduğunu bildiği dolabı açıp bornoz ve baş havlusu çıkardıktan sonra kabine girdi. Sıcak suyun vücudunu gevşetmesini bekledi. Ne kadar engel olmaya çabaladıysa da üzerlerine kilit vurduğu düşüncelerinin kapısı aralandı birkaç dakika içinde. Faralya’daki otel odasında, şehvetin hakimiyetinde iç içe geçmiş iki bedenin görüntüsü belleğinin derinliklerinden yüzeye çıktı.
 

*

 

07 Temmuz 2017, Cuma

Son yıllarda popülaritesi artan şehirlerdendi Fethiye. Büyük illerden ve kurumsal hayattan kaçan beyaz yakalılara, daha bohem bir yaşam kurmak isteyen sanatçılara, dingin bir hayat arzu eden emeklilere, kısacası ona koşan herkese kucak açmıştı güneyin bu sıcak şehri.

Pamir’in çocukluğundan bu yana gelmediği şehre, yıllar sonra yeniden yolunun düşmesinin sebebi, farklı sanat disiplinlerinden 16 sanatçının katılacağı bir sergide fotoğraflarıyla yer alacak olmasıydı. Bir ay boyunca gezilebilecek olan serginin açılışına katılacaktı.

Gidişi netleştiğinde yıllardır görmediği Kuzey’i arayıp Fethiye’ye gelmeyi planladığını, uygunsa onu da görmek istediğini söylemişti. Kuzey beş altı yıl önce, aldığı bir proje için Fethiye’de bulunmuş, inşaat boyunca bir ayağı İstanbul’da bir ayağı Fethiye’de yaşamış, proje bitimindeyse büyüsüne kapıldığı şehirden ayrılamamış, İstanbul’daki ofisi kapatıp Fethiye’ye yerleşmişti. Bitirdiği projedeki başarısı tanınmasını sağlamış, her geçen gün büyüyen şehrin potansiyelini değerlendirebildiği için de birkaç sene içerisinde bölgenin ve çevre illerin aranan mimarlarından olmuştu. Pamir arayıp Fethiye’ye geleceğini, uygunsa onu da görmek istediğini söylediğinde yıllar sonra yeniden bir araya gelecek olmalarından ötürü oldukça sevinmişti.

Serginin açılışı cumartesi gecesiydi.

Pamir dinlenmiş bir halde kokteyle katılabilmek için bir gün önceden gelmeye karar vermiş, Faralya tepelerinin denizle buluştuğu yarda konumlanmış oteline cuma öğlen vakti varmıştı. Akşam yemeğinde de Kuzey otelde Pamir’e eşlik edecekti.

Kaldığı otel ekoturizm1 ilkelerini benimsemiş bir glamping2 projesiydi. Bölgeyle uyumlu malzeme kullanılarak doğaya olabildiğince az zarar verirken lüksten ödün vermeyen butik bir oteldi. Büyük bir arazi üzerinde birbirinden uzak konumlandırılmış az sayıda odaya hizmet veriyordu tesis. Yamaçtan denizi seyreden odalar; tahta bir platform üzerinde, duvar yerine çadır kumaşı ile çevrelenmiş ve hasır bir çatıyla örtülmüştü. Beş yıldızlı bir otelin odası kadar büyük ve konforlu; banyo, klima, buzdolabı gibi standartları da içinde barındıran, önündeki taraçada bir jakuzinin yer aldığı odasına girince otel konusunda doğru bir tercih yaptığına kanaat getirdi Pamir. Her ne kadar balayı oteli olarak ün yapmış olsa ve aşık çiftlerle çevrelenme riski barındırsa da odaların biribirinden uzaklığını görünce içi rahatlamıştı. İki gece kalacağı otelde kimseyle fazla muhatap olmadan dinlenebilecekti.

Yerleştikten sonra üzerini değiştirip biraz yüzmek üzere, müşteri ilişkileri sorumlusunun tarif ettiği patikaları takip ederek arazinin alt tarafına indi. Büyük bir iskeleye, Bodrum’un lüks beachlerini aratmayacak şıklıkta sıra sıra ahşap şemsiyeler ve şezlonglar yerleştirilmişti. Denizin ne kadar dalgalı olduğunu görünce şaşırdı. Kendinden başka kimse de yoktu. Elindeki hasır çantayı şezlonglardan birinin üzerine bıraktı. Belindeki kuşağı çözüp ipek kaftanı üzerinden çıkardıktan sonra iskelenin iki yanında yer alan merdivenlerden birine yöneldi. Merdivenin başına geldiğinde kendini denize nasıl bırakacağını düşündü bir an. Dalgalar o kadar kuvvetliydi ki suya girdiği anda bedeni gerisin geri merdivenlere çarpabilirdi.

“Neden kimsenin olmadığı anlaşıldı” dedi kendi kendine.

Burada yüzmeye cesaret etmek başlı başına bir işti. Derin bir nefes alıp elinden gelen en ileri sıçrayışla balıklama suya daldı. Yeterli uzaklığa ulaştığına karar verince yüzeye çıktı. Su oldukça soğuktu. Yüzmeyi çok sevse de her zaman ılık denizleri tercih ettiğinden birkaç kulacın ardından soğuğa daha fazla dayanamayacağına karar verdi, platforma doğru yüzmeye başladı. Çıkmak girmekten daha zor olacaktı anlaşılan. Kollarını bedeninden olabildiğince ileri uzatıp gergin tutmaya çalışarak merdivenin tutamaklarını yakaladı. Ne kadar çabaladıysa da gene de dalgalar basamaklara doğru savurdu bedenini. Hızlıca ilk basamağa ayağını basıp kendini yukarı çekti. Platforma ulaştığında “Bu kadar. Burada bir daha kesseler denize girmem. Hem soğuk hem de kaburgalarımın kırılma riski var” diye söylendi.

Duş alıp şezlonga uzandı. Şemsiyenin gölgesinde kitap okumakla yetinecekti anlaşılan. Çantasından kitabını çıkardı, müzik dinlemek için telefonunun kulaklığını aradığı sırada biraz önce onu korkutan dalgaların sesinin ne kadar hoş geldiğini fark etti, müzikten vazgeçti, doğanın kendi senfonisi eşlik edecekti kitabına.

Telefonunu yanındaki ufak masaya bırakacağı sırada mesaj bildirimini gördü. Kuzey; vardı mı, her şey yolunda mı, akşam gelirken almasını istediği bir şey var mı, diye soruyordu. Gülümsedi ekrana. Özlemişti Kuzey’i ve bu düşünceli hallerini. Her şeyin yolunda olduğu, bir şeye ihtiyacı olmadığı, kendisini getirmesinin yeterli olduğu yanıtını verdi.

“Erken çıkmaya çalışacağım. Altı gibi yanında olurum bir aksilik çıkmazsa” diye ekledi Kuzey.

“Harika, uzun uzun sohbet edecek vaktimiz olacak.”

Mesajlaşmaları bittiğinde saate baktı, ikiyi biraz geçiyordu. Daha neredeyse dört saati vardı kendisini oyalaması gereken. Kitabını eline aldı, bir saat bırakmadan okudu. Hafif bir esinti de olsa, şemsiyenin gölgesi bir nebze olsun güneşten korusa da bunalmıştı sıcaktan. Bir kez daha duşla bedenini serinletti. Ardından eşyalarını toparlayıp bir de havuzu denemeye karar verdi. Her ne kadar havuzda yüzmeyi sevmese de kemiklerinin kırılma riski olmadan birkaç kulaç atabilirdi en azından.

Arazi üzerindeki patikaları işaretleyen okları takip ederek havuza ulaştı.

Yaşlı sandal ağaçlarının gölgesinde bir sonsuzluk havuzu karşıladı Pamir’i. Havuzun çevresi ahşap parke ile kaplanmış, gene çok şık, kocaman beyaz minderli şezlonglar yerleştirilmişti. Oldukça huzurlu gözüküyordu ortam fakat deniz kenarı gibi tamamen boş değildi. Genç bir çift vardı. Biraz da gergin gibiydiler. Asık suratlarla şezlonglarına uzanmışlardı.

“Hah kesin balayı çifti. Düğünün gerginliği hâlâ üzerlerinde. Üstüne bir de seninkiler şunu yaptı, benimkiler bunu yaptı kavgaları da başlamıştır. Hayatlarının en güzel tatili olmasını hayal ettikleri balayları belli ki burunlarından geliyor” diye düşündü. Bu enerjinin etrafında olmaya katlanamayacağına karar verince biraz önce geldiği patikaya döndü, odasına doğru yürümeye başladı.

Burası iyi, güzeldi de 40° sıcakta arazi içinde oradan oraya yürümek bayağı zorluyordu. Odaya girer girmez klimayı çalıştırdı. Duşa girecekti ki “Madem jakuzi var. Neden kullanmıyorum?” diye düşündü. Doldurdu. İçine bolca duş jeli döküp jakuziyi çalıştırdı, iyice köpürttü suyu. Soyunup uzandı küvete. İşte bu cidden iyi gelmişti. Sabah gün doğmadan çok önce yola çıktığından neredeyse jakuzinin içinde uyuya kalacaktı. Güçlükle çıktı suyun içinden, odaya girip bornozla yatağa uzandı. Ne olur ne olmaz diye de telefonunun alarmını beş buçuğa kurdu.

Alarm çalana kadar deliksiz uyudu.

Ardından kalkıp hızlıca hazırlandı. Sırtı açık, şort bölümü hemen kalçasının altında biten, kısa bir tulum giydi. Arazide başka bir şeyle yürümek çok kolay olmayacağından bilekten bağlı düz bir sandaleti ayaklarına geçirdi. Saçlarını taradı; bu sıcakta ne fön tutacağından ne de başka bir şekillendirme işe yaracağından ensesinde sıkı bir topuz yaptı. Hem böylece sırt dekoltesi de saçlarıyla kesilmemiş olacaktı. Makyaja gelince, sıcaktan ve nemden anında akmaya başlayacağı için ondan da vazgeçti. Zaten güneşte yanakları yeterince pembeleşmişti, başka da bir şeye ihtiyacı yoktu. Gene de dayanamadı, gri mavi gözlerini çevreleyen kirpiklerine bir iki rimel darbesi vurdu. Dudaklarına parlatıcı sürdü. Hazırdı.

Tam nerelerdesin diye Kuzey’i aramak için telefonuna uzanıyordu ki Kuzey’den gelen çağrıyla çalmaya başladı telefon. “Restorandayım canım. Seni almaya geleyim mi odana?” diye soruyordu.

“Gerek yok bi’ tanecim. Geliyorum hemen.”

Üstü hariç her yanı açık olan restoran, odalardan biraz daha altta fakat hâlâ deniz seviyesinin üzerinde, deniz kenarındaki platforma paralel konumlanmıştı. Taş zemine adım attığında Kuzey’in ona gülümseyerek baktığını gördü. Yaklaşıp sıkıca kucaklaştılar. Birbirlerinden ayrıldıklarında hâlâ gülümsüyorlardı.

“Hiç yaşlanmıyorsun kadın” derken Kuzey gözlerindeki hayranlığı okumasına izin verdi Pamir’in. Pamir biraz geri çekilip Kuzey’i muzipçe tepeden tırnağa süzdükten sonra “Sen de fena sayılmazsın hani. Yıllar ve çizgiler pek yakışmış” dedi.

Bej rengi keten pantolonun üzerinde çok daha ince keten bir kumaştan dokunmuş, manşetlerini dirseğinin altına kadar kıvırdığı beyaz bir gömlek, ayaklarında da beyaz sneakerlar vardı Kuzey’in. Aksesuar olarak bileğinde Pamir’in ne işe yaradığından emin olmadığı birçok kadraja sahip büyükçe bir saat, boynundaki bej deri ile çelik zincirden oluşan kolyenin ucunda ise Pamir’in İskandinav mitolojisinden olabileceğini düşündüğü bir sembol asılıydı. Yanık teninde bugün yeşil yeşil parlayan ela gözleriyse her türlü aksesuardan daha etkileyiciydi.

Kendisinin ve Kuzey’in üniversitedeki halleri canlandı Pamir’in zihninde.

“Ne kadar büyük sanıyorduk kendimizi. Oysa şimdi anlıyorum ‘büyüklük’ oynayan birer çocukmuşuz hepimiz” diye düşündü. Neyse ki kendini geçmişin hüznüne fazlaca kaptırmadan yüzüne yeniden bir gülümseme yerleştirip Kuzey’in koluna girdi ve masalarına geçtiler.

Gün battı, gece yarısını geçti; içtiler ve hiç susmadan konuştular. Pamir’in bir iki yıl önce biten evliliği, Kuzey’in daimi bekarlığı, Fethiye’ye taşınması, Pamir’in sergileri, Kuzey’in yeni projeleri, geçmişin dostları, her şeyi ve herkesi konuştular.

Bir noktadan sonra garsonların yüzündeki yorgun ifadenin farkına varabildiler ve masadan kalktılar. Restoranın biraz altında, sağ tarafta, tesisin bar bölümü vardı. Restorandan çıkıp dar patikada yan yana bara doğru yürüdüler. Loş bir elektrik ışığına eşlik eden büyük mumlarla aydınlatılmıştı ortam. Taş barın önündeki yüksek sandalyelerde oturan bir çiftten ve barmenden başka kimse yoktu. Bara yaklaşıp Kuzey için viski, Pamir için de mojito istedikten sonra birkaç basamak aşağıda, iyice kuytu bir köşede kalan locadaki minderlere oturdular. Bulundukları bölüm yamaca sıfırdı; dalgaların kayalara vuran sesi, mumların yaydığı sarı ışık ve arka planda çalan 70’lerin Fransız şarkıları masalsı bir ortam sunuyordu.

Birkaç dakika sonra içkileri geldi. İkinci ve üçüncü kadehlerin ardından konu kendilerine, geçmişte hissedilen fakat üzerine hiç gidilmemiş duygulara dayandı. Pamir hayretle Kuzey’in yüzüne bakarken; “Benimle ilgilendiğini hiç hatırlamıyorum” dediğinde “Hayatında hep birileri vardı. Seni boş yakalamak pek mümkün olmuyordu. Sonra da gittin evlendin zaten” dedikten ve bir an durduktan sonra hafif bir çekimserlikle “Belki şimdi doğru zamandır” dedi ve Pamir’in şaşkın bakışlarına aldırmadan hemen yanında oturan kadını belinden nazikçe çekerek kendine iyice yaklaştırdı.

Tüm gece bilinçlerinin derinliklerinde saklanan arzunun çıkması için yeterliydi bu hamle. Ortam mıydı, sohbet miydi, yılların tanışıklığı mıydı yoksa sırılsıklam bir şehvetle birbirlerinin kollarına düşmeleri miydi anlamlandırmak mümkün değildi ortaya çıkan bu büyük açlığın sebebini. Öpüşmelerin şiddeti arttığında Kuzey, Pamir’i kucağına aldı. Etraflarındaki her şey silinmiş, içlerinde insanlığın doyurulmayı bekleyen en temel dürtüsü ile baş başa kalmışlardı. Solukları hızlanmış, gece boyunca dudaklarından dökülen kelimelerin yerini fısıltı halindeki inlemeler almıştı.

Kuzey; “Pamir, daha fazla kontrol edemem kendimi. Burada seni altıma almamı istemiyorsan odaya geçelim” dediğinde Pamir kucağından kalktı, elini uzattı, Kuzey Pamir’in elini avucunun içine aldı, birlikte odaya doğru yürümeye başladılar.
 

*

 

Duştan çıktığında anıların savaş açtığı zihnini susturmaya çalışarak yeniden pijamalarını giydi.

Saçlarını havluyla kurulayıp taradıktan sonra aşağı indi. Ayak seslerine uyanan Kuzey, Pamir yanına geldiğinde “Balım, nasılsın?” diye sordu.

“Daha iyiyim” dedikten sonra bir an durup “Kuzey?” diye soran gözlerle baktı.

“Efendim canım.”

“Fotoğraflar?” diye açıklama istercesine sordu.

“Sadece seni değil, sanatını da seviyorum. Neden bu kadar şaşırdın ki?”

“Söylemedin de… Belki o yüzdendir. Şok oldum sabah gördüğümde.”

“Seni hâlâ şaşırtabiliyorsam aferin bana o zaman.”

“Deli adam ya… Üşüdüm. Kay yana, ben de gireceğim battaniyenin altına.”

“Yok yok, gel odaya çıkalım. Burası rahat değil, biraz daha uyuruz, daha erken saat.”

Aralıklarla “Hımmm… Peki… Tamam…” dedikten sonra, ne salak onay cümleleri bunlar, diye kendi kendine saydırdı içinden. Kanepede yan yana yatmaktan çok farklı değil yatakta yatmamız, diye zihninde kendini azarlamaya devam etti.

Kuzey kalktı, birkaç yıl önce ilk kez Faralya’da yaptığı gibi, Pamir’in elini avuçlarının içine aldı ve merdivenlere yöneltti.

Yürürken “Gece nasıl geçti? Rahat uyuyabildin mi bari?” diye sordu. Pamir üçte kalkışını, kusmasını, sabah yeniden uyandığında duşa girişini anlattı. Kuzey güldü; “Hani kusmazdın sen?”

“Off tamam. Ama en azından kovaya kusmadım” diye söylenirken yatağa atmıştı bile kendini. Kuzey yanına uzanırken kadını kollarının arasına aldı. Sırtı Kuzey’in göğsünde, aklında anılar, Pamir yeniden uyumayı denedi. Elbette bu o kadar da kolay değildi.

Kuzey’in solukları düzenli, her an yeniden uykuya dalacak kadar da sakindi bedeni. Onu rahatsız etmemeye çalışarak kıpırtısız yatmayı denedikçe daha çok hareket edesi geliyordu Pamir’in. Kuzey uykuyla uyanıklık arasında Pamir’in askılı pijama üstünden açıkta kalan omzunu öptü. Kollarında olmak zaten yeterince işkence değilmiş gibi bir de bedenine değen dudakların yarattığı elektrik ile Pamir hızlıca doğruldu. “Bi’ tanecim benim uykum yok. Sen lütfen uyu. Ben de kitap okuyayım” dedi. Kuzey, delirdi herhâlde, diye düşündüyse de gülümsedi ve “Ne okuyorsun?” diye sordu.

“Klaus Schmidt’in Göbekli Tepe kitabını. Daha başlamadım. Buradayken okurum diye yanıma almıştım.”

“Güzel, sesli oku. Ben de dinleyeyim.”

Doğrulduğu yerden Kuzey’e hayranlıkla baktı bir an Pamir.

İçinden “Bu kadar mükemmel olmasan keşke” diye geçirdi. Yataktan inip bavulunun başına geçti. Kitabı alıp yeniden Kuzey’in yanına döndüğünde uzaklaşmasına izin vermedi Kuzey ve bir kez daha kollarının arasına aldı kadını.

Yarım saatten uzun bir süre okudu kitabı Pamir. Arada yazılanlar üzerine konuştular. Pamir birkaç kez pozisyonunu değiştirdiyse de her seferinde Kuzey onu göğsüne yakın tutmayı başardı. Saat sekiz buçuğa gelirken, “Ben şimdi aşağı inip bize harika bir kahvaltı hazırlayacağım. Sen biraz daha oku kitabını, dinlen. Kahvaltı hazır olduğunda çağırırım seni” dedikten sonra omzundan bir kez daha öpüp yataktan kalktı.

Sarmalandığı kolların üzerinde yarattığı gerginlik ortadan kalktığı için mutlu mu olsun; o kolların, daha uzaklaştığı ilk anda, yoksunluğunu çektiği için üzülsün mü bilemedi. Duyguları lunaparkta ters çevrimlerle ilerleyen bir hız trenindeymişçesine oradan oraya savuruyordu ruhunu.

Zihni yeniden geçmişin anılarına dönmeden önce telefonunu eline aldı. Sabah yazdıklarına kızlardan yanıt gelmiş mi diye WhatsApp’a baktı. Üçü de uyanmış, cevap vermişlerdi. Pamir duştan sonra olanları anlattı. Karşılıklı biraz gülüştüler.

Meşajlaşmanın ardından bir süre de sosyal medyada oyalandı. Baran’ın paylaşımlarını gördü. Kamptaydı o da. Keyfi de yerinde gözüküyordu.

İki gün önce telefonda, Kuzey’in yanına Fethiye’ye trekking’e gidiyor olduğunu öğrenince “Ahh harika, çok iyi gelecek sana. Bana da ilham verdin, bu hafta sonu kamp yapayım en iyisi ben de” demişti. Yaa evet, Pamir’in eski sevgilisinin yanına gidecek olmasını ‘harika’ ve ‘ilham verici’ bulmuştu. Üzerine de eklemişti “Bence siz de yürüyüşü kampa çevirin” diye. “Eski sevgilinin yatağı yetmedi bana, bir de çadırda sevişin” demesinden farklı değildi bu cümle Pamir için.

Dün karantina başlamadan kamp alanına geçmişti Baran. İstanbul’un yakın çevresinde bir yerlere kaçmıştı iş arkadaşlarıyla. Dünkü ve bu sabahki paylaşımlarına şöyle bir baktı, sonra çıktı Instagram’dan. Kendiyle daha fazla yalnız kalamayacağına karar verince aşağı indi.

Kuzey masayı donatmıştı.

“Omlet yapmıştım fakat dün geceden sonra ağır gelebileceğine karar verince peynirli tost da yaptım. Hangisini yiyebileceğini düşünüyorsan ondan başla tatlım. Yalnız istersen ilkin tabağındaki meyveleri ye. Önce hafif bir şeyler girsin midene.”

Pamir bir tabağa, bir hâlâ bir şeyler hazırlamakla meşgul Kuzey’e baktı.

“Zencefil çayı demledim. Onun da tamamını içeceksin. Mideni rahatlatacaktır. Tabağındaki cevizler de yenecek. Hepsini bitirdiğinde de birkaç vitamin vereceğim, hiçbir şeyin kalmayacak.”

Masada karşılıklı otururduklarında Kuzey’in zorlamasıyla tabağındakileri yavaş yavaş da olsa bitirdi Pamir.

“Şimdi bana ‘Akşamdan kalmayım, yapamam, yürüyemem’ falan demeye kalkma hiç. Bir saat sonra, anlaştığımız gibi trekking’e çıkıyoruz. Kısa bir rota. Yormayacak seni inan.”

“Doğrusu aklımdan geçti bunları sana söylemek ama hiçbir işe yaramayacağını bildiğim için ağzımı açmamıştım.”

“Aferin sana. Çünkü yaramaz evet.”

Karantina ülke çapında olmasına rağmen Kuzey’in evinin hemen arka tarafından girilen ormanda trekking yapabileceklerini konuşmuşlardı hafta için. Pamir bu yürüyüşü yapmayı planladıklarında oldukça heyecanlanmıştı fakat şimdi tüm vücudu iflas etmişken nasıl üstesinden geleceğini bilemiyordu. Gene de itiraz etmek işe yaramayacağından Kuzey’in verdiği vitaminleri içti ve giyinmek üzere üst kata çıktı.

Trekking için getirdiği kıyafetleri üzerine geçirdikten sonra biraz temiz hava almak için yatak odasının önündeki terasa attı kendini. Ayaklarının altında uzanan şehri seyretti bir vakit. Bugüne kadar bahar gibi geçen kış, kendisinin hangi mevsim olduğunu hatırlamak için bu hafta sonunu seçmişti anlaşılan. Hem de Fethiye’de. Hava serin, gökyüzü yağmur bulutları ile kaplıydı. “Bir de yağmur yağarmış yürürken” diye düşündü.

Aşağı indiğinde Kuzey mutfağı toparlamıştı.

“Söz bundan sonraki günlerde yardım edeceğim sana mutfak konusunda” dedi tertemiz tezgaha bakarken.

“Oooo çok hoş gözüküyorsunuz Pamir Hanım. Boş ver mutfağı falan. Dinlenmeye geldin buraya. Ben de çıkıp giyineyim. Hazır mısın sen peki?”

“Arabadan batonlarımı, botlarımı ve çantamı alacağım.”

“Tamam, sen onları hallet, ben de üstümü değiştireyim. Kendi çantamı hazırladım sen yukardayken.”

“Kuzey, hava yağacak gibi duruyor.”

“Olsun balım. Hatırlıyor musun; kulüpte birlikte ilk kampımızı Erikli’de yapmıştık. O gün de feci bir yağmur vardı.”

“Hatırlıyorum tabi. Üzerimdeki pançoya rağmen sırılsıklam olmayı başarmış, defalarca da kayıp düşmüştüm. Üstümdekiler, ellerim, yüzüm, hatta saçlarım çamur içinde kalmıştı. Pek eğlenceliydi gerçekten” diye homurdandı.

“Hadi hadi, ne desen kaçışın yok. Göreceksin bak, ilk adımdan sonra keyfin yerine gelecek.”

Bunun böyle olduğunu Pamir de biliyordu. Biraz önce söylenerek anlattığı Erikli yürüyüşü ve kampı hayatındaki en güzel anılardan biriydi. Tüm o düşüşlerden, çamura bulanmalardan şikayet etmemiş, her seferinde kahkahalarla yeniden başlamıştı yürümeye.

Üniversite yıllarının anılarından sıyırdı kendini, dün gece eve girdiği anda kanepeye bıraktığı çantasından arabasının anahtarını aldı, otoparka gitti. Geri döndüğünde botlarla batonları kapının yanına bırakıp çantasına koymayı planladığı yağmurluk, yedek tişört gibi şeyler için yatak odasına çıktı.

Bavulunun başına oturmuş yanına alması gerekenleri sırt çantasına yerleştirirken hızlı bir duş almış olan Kuzey, belinde havluyla odaya girdi. Pamir’e gülümsedi. Pamir, Kuzey’in göğüs ve karın kaslarına ağzı açık bakarken şifonyerden bir iç çamaşırı çıkardı. Üzerindeki havluyu çözdü. Pamir nereye bakacağını şaşırdı; ergenler gibi gözlerini kaçıramazdı, ayrıca ilk kez görüyor da değildi Kuzey’i çıplak. Fakat durmadan spor yapan bedenini bu mesafeden çırılçıplak görmek elbette etkiliyordu. Neyse ki Kuzey kısa sürede giyindi. Pamir şaşkınlığını bir kenera bırakıp çantasına gerekenleri yerleştirdi.

On dakika sonra ellerinde batonlar, sırtlarında çantaları evin arkasındaki patikadan tırmanışa başlamışlardı.

Yürüyüş düz bir patika yerine tırmanışla başladığı için Pamir çok daha fazla zorlanıyordu. Bir süre sonra dehşetle bunu asla tamamlayacağını düşünmeye başlamıştı bile. Vücudundan soğuk terler boşalıyor, aldığı nefes yetmiyordu. Nabzı ise ona kalp krizi geçirmek üzere olduğunu söylemeye çalışıyordu sanki.

Her “Yapamayacağım” dediğinde “Elbette yapacaksın. Akşamdan kalmasın, yorgunsun, kim olsa şu anda dağılırdı fakat sen tamamlayabilirsin bu yürüyüşü” diye cevaplıyordu Kuzey onu.

Her adım yeterince zor değilmiş gibi bir de yağmur yağmaya başlamıştı. Kuzey yanına gelip bir şapka geçirdi Pamir’in başına, yalvaran bakışlarına cevaben de “Hayır, devam. Rotanın en zor kısmı birazdan sona erecek. Orada mola vereceğiz, sonrası düzlük” dedi.

Vücudunda ne güç kaldıysa onunla yürüdü Pamir. Sonunda büyük bir açıklığa vardılar. Biraz ilerdeki kütüğü işaret ederek “Buraya oturabilirsin balım. Ama önce üzerine bir mont giy. Terin soğumasın sırtında” dedi. Pamir kendini kütüğe bıraktı. Sırtındaki çantayı indirip içinden montunu çıkardı. Matarasından biraz su içti. Konuşacak gücü bile yoktu.

Kuzey bir enerji barı uzattıp “Bunu ye lütfen” dediğinde itiraz etmenin işe yaramayacağının bilincinde kuruyemişlerden oluşan barı aldı.

“Çay mı, kahve mi?” diye soran Kuzey’e “Çay lütfen” diyebildi zar zor.

Yediği bar ve içtiği çay toparlanmasını sağladığında tam ortasında oturduğu olağanüstü manzarayı fark etti. Hafif bir yağmur yağıyor, ağaçlar, üzerlerindeki tozun akmasıyla yeşilin her tonunda parlıyordu.

Vazgeçmesine izin vermediği için minnetle baktı Kuzey’in yüzüne.

“Keyfin yerinde bakıyorum tatlım” diyen Kuzey’in yanına gidip sıkıca sarıldı ona.

“Çok, çok teşekkür ederim. Benim için yaptığın her şeye minnettarım.”

“Aaa duygusallık yok, yapacağım tabi balım. Hadi, hadi bu kadar mola yeter. Harika bir yere çıkartacağım seni?”

“Nee?! Hani tırmanış kısmı bitmişti?”

Kuzey güldü; “Bitti, bitti. Düz yürüyeceğiz, en sonda kısa bir kaya çıkışımız var o kadar sadece” dedi.

“İyi bari” diyen Pamir üzerindeki montu çıkartıp çantasına geri koydu, yürümeye başladılar bir kez daha. Pamir’in hem nefesi açıldığından hem de düz patika zorlamadığı için bu bölümü keyifle yürüdü.

Kuzey’in bahsettiği son çıkışı tamamladıklarında, ortasında büyük bir ağacın olduğu, ormana tepeden bakan başka bir açıklığa vardılar. Hızlanan yağmurdan korunabilmeleri için Kuzey, ağacın altına, batonlarının yardımıyla çantasından çıkardığı bir tenteyle ıslanmayacakları bir alan kurup Pamir’i altına yerleştirdi. “Hemen giyin” dedikten sonra kahve hazırlamaya koyuldu. Pamir ıslanan tişörtünü çıkarıp başka bir tane giydi. Üzerine polar ve yağmurluğunu da giydikten sonra Kuzey’i izlemeye başladı. Kısa bir süre sonra kulplu metal kupalara koyduğu kahveler elinde Kuzey de yanına geldi.

Dağcılık yapmamış insanların kolay kolay anlamadığı; “Çıkıyorsunuz, iniyorsunuz da ne oluyor” dedikleri aklına geldi ve güldü kendi kendine Pamir. İnsanın doğayla ve kendisiyle verdiği bir mücadeleydi tırmanış. Başarma hissi ise yoğun bir tatmin duygusu yaşatıyordu.

Pamir’in gülümsediğini görünce yan yana oldukları her an yaptığı gibi kollarına aldı kadını Kuzey.

Öyle sessizce bir süre sadece doğayı seyrettiler. Sonunda “Hadi balım, dönüşe geçiyoruz” dedi.

Kuzey tenteyi söküp çantasını sırtına aldıktan sonra, Pamir’in yanına geldi ve yeniden sıkıca sarıldı. Ayrılmadan önce “Ver bakalım bir öpücük” dediğinde Pamir komut almış bir robotun itaatkârlığı ile öptü Kuzey’i. Minicik bir dokunuş dudaklarına. Daima yaptıkları gibi. Tek bir komutla hareket etmiş olmasına güldü sonrasında. Düşünmemişti bile, sadece denileni yapmıştı. Kuzey’in de bu haline güldüğünü görünce gözlerini devirdi Pamir. Yaramazlık yapan çocuklar gibi hissediyor olsalar da öpüşmemeye çalışma gerginliği böylece kalkmıştı aralarından.

Dönüş yolu çok daha basitti. Hiç zorlanmadan yürüyordu bu sefer Pamir.

“Gördün mü, açıldın” dediğinde Kuzey “Ya tabi, iniyoruz. Ne kadar zor olabilir ki?” dedi gülerek Pamir. Kuzey bir kez daha yanına gelip öptü Pamir’i. Bir kapı açılmıştı artık. Pamir’in de yeniden kapatmaya niyeti yoktu.

Eve vardıklarında tüm yorgunluğuna rağmen inanılmaz mutluydu. Kuzey “Hemen duşa giriyoruz. Çok ıslandık. Sen üst kattakine, ben alttakine. Sıcak bir duş iyi gelecek ikimize de. Sonra sana balık yapacağım. Ve sen de hepsini yiyeceksin. Fakat duşa girmeden tezgahın üzerindeki kaseden bir tane muz al ve ye” dedi.

Muzunu hızlıca yedi ve duşa girdi Pamir.

Çıkınca giyinip saçlarını kuruttu, ardından çoktan hazırlıklara başlamış olan Kuzey’in yanına aşağı indi.

“Ne kadar güzel olmuşsun” derken hayranlıkla bakıyordu Pamir’e. Siyah şifon bol bir pantolonun üzerine kolları uzun olmakla beraber omuz başları açıkta, bedenine oturan siyah bir kazak giymişti. Evin içinde rahat hareket edebileceğini düşündüğü bir seçimin Kuzey’e bu kadar hoş gelmesine şaşırdı; “Sen beni cidden özlemişsin” diye takıldı.

“Evet özledim. Bunu devamlı söylüyorum ama sen inanmamakta direniyorsun. Lakin her zaman şık olma durumunu takdir etmemin nedeni özlemiş olmam değil.”

Gittiğimde unutursun gene hızlıca, diye içinden geçirdiyse de sese dökülen kelimeler gülerek söylediği “Teşekkür ederim Kuzey Bey iltifatlarınıza” oldu.

“Geç uzan kanepeye. Oraya bir karikatür dergisi bıraktım, ona göz atabilirsin istersen.”

Pamir, çocukken ne çok karikatür dergisini takip ettiğini, son yıllarda ise neredeyse hiç okumadığını düşündü. Kuzey sanki aklından geçenleri okumuşçasına “Çok az karikatür dergisi kaldı. Bunlar da zor ayakta duruyorlar. Okuyayım, okumayayım her sayılarını alıyorum. Senin sosyal medya profillerin kuvvetli, belki birkaç paylaşım yapabilirsin. Her türlü desteğe ihtiyaçları var” dediğinde Pamir içinden “Tanrı yardımcım olsun bu adamla. Ağzından çıkan her şeye ve attığı adıma hayranlığım devam ederse bir kez daha uçurumdan atlayabilirim” diye geçirdi.

“Yaparım elbette” diyebildi sadece. Zihninde ise “Bir daha atlamak falan yok. Sanki vücudunda kırılmamış tek kemik kalmış gibi gene kendini boşluğa bırakmayı düşünüyorsun. Pes yani!” diye söyleniyordu.

Kuzey, balıkları fırına koyduktan sonra gelip Pamir’in yanına oturdu.

“Söyle bakalım ne izlemek istiyorsun?”

“Sen seç lütfen. Hiçbir şeye karar vermek istemiyorum ben.”

“Tamam o zaman. NetFlix’de yeni bir seri başladı. Lupin. Arsen Lüpen’in3 maceralarından esinlenen bir dizi. Ne dersin?”

“Süper.”

Kuzey’in evinde televizyon yoktu. Kanepenin önündeki duvara, bilgisayara bağlı bir projeksiyon cihazı yönlendirilmişti. Bilgisayarından NetFlix’e girip diziyi başlattıktan sonra Pamir’in yanına uzanıp kollarına aldı bir kez daha kadını. Fırının alarmı çalana kadar sırtı Kuzey’e yaslı, güvenlik ağı gibi kendisini çevreleyen kollarının arasında diziyi izledi Pamir.

Fırında levrek, ızgara jumbo karides ve kızarmış kalamarın yanında salata. Son hazırlıkları yaparken Pamir’i masaya oturttu ve bir kadeh beyaz şarap verdi.

Saatlerce masadan kalkmadan sohbet ettiler. Bu gece konu Baran ve Pamir değil, genel olarak kadın-erkek ilişkileriydi. Özellikle de onların yaş grubunda yaşanan ilişkiler. Toplumun erkeğe kendinden 20-30 yaş küçük kadınla olma hakkı vermesinden ve bu hakkı erkeğin ne kadar rahatlıkla kullandığından dert yanıyordu Pamir.

“Düşünsene kırk yaşındayım ben. Yaşıtım adamlar 30’dan üstüyle ilgilenmiyor. Bu durumda ben de en az 50, hatta 60 yaşında biriyle olabilirim. 60 yaşında biriyle olmak istemiyorum. Yani eminim harikadırlar ama yaşıtım biriyle olmak benim hakkım değil mi?”

“Ya bırak lütfen Pamir. Bu durum toplumun genelinde geçerli olabilir ama seni içine aldığını sanmıyorum. Değil yaşıtların yirmilikler peşindedir.”

“Off Kuzey ya.”

“Doğru değil mi peki söylediklerim?”

Pamir güldü ve “Tamam, konuyu benden çıkartalım. Genelde bunun böyle olduğunu kabul ediyorsun ama öyle değil mi?”

“Evet ama ben bu duruma sosyolojik boyutundan çok evrimsel bir açıdan yaklaşıyorum. Genel menapoz ortalaması 47-49, oysa erkek 70 hatta 80 yaşında da çocuk sahibi olabiliyor. Türün devamı ile ilgili olduğunu sanıyorum bunun.”

“Tanrım ya, 70 yaşında da spermlerinizi yumurtayla buluşturmayı istemeyin bir zahmet.”

“Bak gene etik açıdan yaklaşıyorsun. Böyle baktığında elbette söylediğin doğru fakat konu binlerce yıldır taşıdığımız hayatta kalma ve çoğalmayı hedefleyen genlerimizle ilgili. Bunun ötesine geçebilen zihinler, elbette 20 yaşındaki bir çocukla değil, yaşıtı zeki bir kadınla şarap içmeyi tercih ediyor” derken muzip muzip gülümsüyordu Kuzey. Pamir, yaptığı göndermeyi takdir ettiğini belli etmek için gülümseyerek eğildi ve dudaklarına bir öpücük kondurdu Kuzey’in.

“İlginç bir yaklaşım. Yalnız geçenlerde bir yerde şöyle okumuştum; 50 yaşın üzerinde baba olan erkeklerde otizmli çocuğa sahip olma riski, 20’li ve 30’lu yaşlardaki erkeklere oranla, yaklaşık 2.5 kat daha fazlaymış.4 Yani genetik olarak hâlâ yapabiliyor olmanız birçok riski de beraberinde getiriyor. Ayrıca türün devamının fiziksel yükünün kadında olması, erkeğin ise sadece sefa bölümüne iştirak etmesi de pek adil! Ömrü boyunca birçok çocuk doğuran kadın, 50’sinden sonra doğurma yükünden kurtulsun zaten bir zahmet. Adam sevişsin, kadın dokuz ay bedeninde bir başka bedeni yaratsın. Ohh ne âlâ dünya.”

“Balım kime kızıyorsun şu anda? Tanrı’ya mı, tabiatın işleyişine mi?”

Güldü Pamir; “Off tamam. Genel olarak her şeye kızgınım sanırım. Gel en iyisi Lupin’e devam edelim. Ama izin ver bu gece ben toplayayım mutfağı. Böyle devam edersen rahat edemeyeceğim.”

Kuzey bir an baktı Pamir’in yüzüne. “Bu şekilde iyi hissedeceksen toplayabilirsin elbette. Peki ben ne yapacağım?”

“Sen de çöpleri çıkart mesela.”

“Ahh çöp demişken, artanları bir poşete koyalım, kedilere götüreyim ben onları.”

Buyur işte, diye düşündü Pamir, efsane bir yanıt daha. Doğayı, hayvanları koruyan, kadın-erkek ilişkilerinde eşitlikten yana bir adam. Baran da böyleydi. Sonra ben bu adamlara aşık olunca suçlu oluyorum. Sanki cebinde parası, belinde silahı, elinde tesbihi olan adamlar için uçurumdan atlamayı göze alıyorum. Ama yok… Bundan sonra uçurumdan serbest düşüşler falan yok.

Pamir kendiyle kavga ede dursun, Kuzey çoktan tabaklarda kalanları poşete dökmeye başlamıştı bile. Dışarı çıktığında Pamir bulaşıkları makineye yerleştirdi, elde yıkanması gereken birkaç parçayı yıkadı. Kısa bir süre sonra kanepede eski yerlerini almışlardı iç içe. Günün yorgunluğu ile iki bölüm daha izledikten sonra gözlerini açmakta zorlanan Pamir “Yarın devam edelim mi? Benim çok uykum geldi” dedi.

“Benim de öyle. Yatalım artık. Yalnız Pamir gene beni kanepede yatırtmayacaksın, öyle değil mi?”

Öptü Pamir Kuzey’i. “Hayır istemeyeceğim bunu. Hadi çıkalım.”

Yeni bir kapıyı açmadığı sürece Kuzey’in o kapıyı tıklatmayacağının dahi bilincinde, adamın elinden tutup onu merdivenlere yöneltti.
 
 

Devamı için tıklayınız.

 
 

Didem Çelebi Özkan

 
 

Notlar & Açıklamalar:

 
* Bu bölümü yazarken en çok bu parçayı dinledim. Sizin de hoşunuza gidebileceğini düşünerek linkini bırakıyorum. 👉🏻 Mal, Christophe
 
 
1 Ekoturizm çevreyi koruyan ve yerel halkın refahını gözeten, doğal alanlara karşı duyarlı bir seyahattir. – Vikipedi    ⇡⇡⇡

2 Glamping, glamour ve “kampçılık” sözlerinin bir portmantosudur. Aktivite ile kamp yapma tarzını ve bazı durumlarda “geleneksel” kampla ilişkili olmayan tesis tarzı hizmetlerini tanımlar. Bu, açık hava etkinlikleri yanında otel konaklaması lüksleri arayan 21. yüzyıl turistleri ile özellikle popüler hale geldi. – Vikipedi    ⇡⇡⇡

3 Arsen Lüpen (Arsène Lupin), Fransız roman karakteridir. Yazarı Maurice Leblanc, bu karakteri oluştururken ünlü Fransız anarşist ve akıllı bir hırsız olan Marius Jacob’dan esinlenmiştir. – Vikipedi    ⇡⇡⇡

4 Prof. Dr. Bülent Tıraş’ın Baba olmanın yaş sınırı var mı?” yazısından – www.buseterim.com.tr    ⇡⇡⇡
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

19 YORUMLAR

  • Yanıtla Metin Çoban 19 Şubat 2021 at 18:50

    Bu bölümde Didem yok çok sükür 😃
     
    Tipik bir balayı başlangıcı; her şey romantik, her şey çok güzel. Pamir’in dediği gibi, Kuzey de aynı Baran gibi. Cebinde parası, elinde silahı olmayan adamlardan. Yazık olacak bu Pamir’e biraz ara vereydi iyi olacaktı. Şimdi savrul, Baran ve türevlerine…
     
    Niki, Viki Barcelona’daki Xavier’in Pamir versiyonu 😂😂
     
    Ellerine sağlık sevgili yazarımız. Bu bölüm oldukça romantik ve özlenesi olmuş. Fethiye’m ne çok özlemişim.

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 19 Şubat 2021 at 20:28

      Aşk olsun Metin Bey, Didem yok diye mutlu olmuşsunuz 😂 Arada yazacağım gene Didem’i bazı bölümlerde. Hatta karakterini daha da derinleştirebilirim. Siz hariç okurların çoğu görmek istiyor yazarı daha fazla 😉 Televizyon dizisinde karakterin halk tarafından sevilip rolünün artması gibi ben de onun hikayesine de biraz daha girmeye karar verdim 🙃
       
      Pamir’le ilgili tezlerinize gelince daima gülümsetiyor bunlar beni 😁 Savrulacağı varsayımınız bakalım doğru çıkacak mı? Bir de merak ettim; her yeni denemesinde -inanç sıçraması da diyebiliriz hatta buna- savruluyor olarak mı değerlendirilmeli kişi 😉
       
      Beni bir kez daha yorumsuz bırakmadığınız için çok teşekkür ederim.
       
      Sevgiler

  • Yanıtla Demet Uncu 19 Şubat 2021 at 22:09

    Canım yine soluksuz ve büyük keyifle okudum. Ne kadar çok ayrıntı var kaleminde, kahramanlarınla birlikte yaşıyorum yazdıklarını ve hep bir merak duygusu oluyor, acaba ne olacak sonrasında diye. Her kapanan kapının ardından yeniden çizilen kader çizgisi onlara ne vaat edecek acaba? Yine merakla bekliyor olacağım bir sonraki bölümü canım.
     
    Yüreğine sağlık.

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 19 Şubat 2021 at 22:16

      Bi’ tanem benim, ben de her bölüm senin harika yorumlarını merakla bekliyorum. Çok teşekkür ederim her seferinde değer verip yazdığın için.
       
      Bu bölümde özellikle Faralya dönemini yazmak çok iyi geldi açıkçası bana. Sanırım yazı, denizi özlemişim. Bu yüzden de en ince ayrıntısına kadar tasvir etmişim 🙃
       
      Kocaman öpüyorum seni canikom ❤️😘

  • Yanıtla Ilgın Cenkçiler 20 Şubat 2021 at 09:24

    “Tanrım ya, 70 yaşında da spermlerinizi yumurtayla buluşturmayı istemeyin bir zahmet.”
     
    💜 Çok sevdim

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 20 Şubat 2021 at 10:18

      Canımmmmm canımmmm, çok mutlu oldum beğenmene.
       
      Çooook seviyorum seni, öperim kocaman ❤️😘

  • Yanıtla Nimet Canbayraktar 20 Şubat 2021 at 10:53

    Çok beğendim. Sevmek, sevilmek çok güzel. Soluksuz okutuyorsunuz. Hele içinde güncel yaşananlardan esintiler daha da yaşanmışlık katıyor.
     
    Pamir, bence dertlerini zevk edinmeyi iyi beceriyor ve yeniden sımsıkı tutunuyor hayata. Bakalım neler olacak ve Didem hikayede nelere yön verecek.
     
    Sevgiler

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 20 Şubat 2021 at 11:05

      Nimet Hanımcım, biliyorsunuz hepimiz yorumlarınızı dört gözle bekliyoruz. Sizden yorum geldiğini söyleyen bildirim telefonuma düştüğünde heyecanlanıyorum ben de ☺️
       
      “Pamir, bence dertlerini zevk edinmeyi iyi beceriyor” yorumunuza bayıldım. Ben de tam böyle hissediyorum Pamir için. Acı, mutluluk, aşk, üzüntü, sevgi her duyguyu sonuna kadar yaşayan bir kadın, hepsinden de keyif aldığı aşikâr 😉
       
      Kaba taslak son bölüme kadar kurgu zihnimde hazır olsa da akışta bazı değişiklikler olabiliyor. Son günlerde aklıma çok daha çılgın bir fikir geldi örneğin ama okur bu sefer kesin Pamir’i keser, diye ona cesaret edebilir miyim bilmiyorum 😂
       
      Sizi kocaman öpüyorum.
       
      Sevgiler ❤️

      • Yanıtla Nimet Canbayraktar 20 Şubat 2021 at 12:49

        Cesaret için, ha gayret! İnanın ters köşeler, umulanın aksine çok daha güzeldir. Pamir hayatını yaşasın…
         
        Bu arada, Fethiye bu yaz, pandemiye rağmen bayağı bir konuk ağırlayacak galiba.
         
        Sevgiler karşılıklı.

        • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 20 Şubat 2021 at 12:54

          Çok teşekkür ederim cesaret aşılayan sözlerinize. Aklımdaki hamleyi yapıp yapmamaya karar vermek için en az üç dört bölüm daha var önümde. Bakalım, ben de yazdıkça netleştiriyorum bazı adımları 😁
           
          Sevgiler ❤️❤️❤️

  • Yanıtla Atakan Balcı 20 Şubat 2021 at 15:34

    Bu işin düşündüğümden daha karmaşık olduğu belli olmuştu bir ölçüde bir önceki bölümde ve bu bölümde bu “karmaşa” iyice netleşti. Ne olacağı kesinlikle belli değil.
     
    Kendine özgü bir olay dizisi ve anlatım, diline, kalemine, tinine sağlık!… 🙂 🙂

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 20 Şubat 2021 at 19:00

      Pamir karmaşayı seviyor bence 😉 Belki de o da bundan besleniyordur 🤔
       
      Yorumun ve değerli düşüncelerin için çok teşekkürler canım 🤗

  • Yanıtla Kadri İşler 20 Şubat 2021 at 18:02

    İlişkilerde karamsarlığı sevmem ama Pamir’in yaptığı büyük bir risk çünkü denenmişi denemek akıllıca değildir. Nasıl ki bir kitabın nihayeti değişmiyorsa bu tür aşkların da sonunun pek değişmediğini gerek deneyimleyerek gerekse de çevremizden görerek kani oldum. Pamir’e tavsiyem bir aşkın acısını daha önceki yaşanmışlığınla tekrar ederek atamazsın çünkü kısır döngüye sokarsın kendini/duygularını. Tekrar içtenliğimle söylüyorum ki Pamir’in mutlaka kendisini kimsenin çok iyi tanımadığı, ülkemizin denizi olmayan güzel illerine gitmesi yönünde. Bunund a iki kazancı olur Pamir’e:
     

    1. Farklı kültürleri görerek yaşayarak hem ruhunu dinlendirir hem de fotoğraflafında kullanabileceği görsellere sahip olur.

     

    2. Kim bilir belki de yağız bir delikanlıya yüreği titrer.

     
    Sağlıcakla kalın.
    Kaleminize, yüreğinize sağlık.
    Sabırsızlıkla devamını bekliyorum.

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 20 Şubat 2021 at 19:09

      Kadri Bey biliyorum, siz ikinci bölümün sonunda Pamir’in Fethiye’ye değil, Mardin’e, hatta yanılmıyorsam Diyarbakır’a gitmesini istemiştiniz. Ama kalbi kalmış her halde Fethiye’de ki orayı tercih etti. Bu yeni bir başlangıç mı olur ya da bir türlü bitmeyen bir aşkın kapanışı mı olur, bunu da ilerki bölümlerde göreceğiz 😉
       
      Değerli yorumunuz için çok teşekkür ederim.
       
      Sevgiler

  • Yanıtla Pelin Öncüoğlu Işık 22 Şubat 2021 at 12:14

    Didemcim,
     
    Yine çok güzel bir bölüm olmuş. Kalemine sağlık. Okuyabilmek için işlerin olmadığı boş bir zamanı seçmeye çalıştım çünkü bu yazı dizisi gerçekten kitap gibi oldu. Hakkını vermeye çalışıyorum. Olay örgüsü, anlatım şeklin gerçekten çok çok güzel. Lütfen uzatabildiğin kadar uzat bu hikayeyi çünkü keyifle okuyoruz 🙂 :*

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 22 Şubat 2021 at 12:24

      Bi’ tanecim çok mutlu oldum beğenmene. İnan yazarken ben de çok keyif alıyorum. Tek sorun derginin işlerinden kendi yazıma ancak kaçak zamanlar yarttığımda vakit ayırabiliyor olmam. Haftada bir yeni bölüm girebilsem çok iyi olacak lakin anca iki hafta da bir bitirebiliyorum.
       
      Destekleyen yorumun için çok teşekkür ederim bi’ tanecim. Kocaman öpüyorum ❤️😘

  • Yanıtla Saadet Akdı 23 Şubat 2021 at 20:56

    Ayyy yine çok güzeldi hiç bitmesin istiyorum. Çünkü tasvirlerinize bayılıyorum 🤗

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 25 Şubat 2021 at 07:16

      Saadet Hanımcım, çok teşekkür ederim, bir kez daha vakit ayırıp yorumunuzu paylaşmışsınız benimle. Beğenmenize çok sevindim, özellikle de tasvirlerin hoşunuza gittiğini yazmanız çok mutlu etti.
       
      Sevgiler

  • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 23 Şubat 2021 at 21:00

     
    Didem Çelebi Özkan – Yazılar Facebook sayfasında öykünün altına gelen yorumlar:
     
    Belki Şimdi Doğru Zamandır | Didem Çelebi Özkan Yazılar Facebook Sayfası Yorumları | M01
    Belki Şimdi Doğru Zamandır | Didem Çelebi Özkan Yazılar Facebook Sayfası Yorumları | 02
    Belki Şimdi Doğru Zamandır | Didem Çelebi Özkan Yazılar Facebook Sayfası Yorumları | 03
    Belki Şimdi Doğru Zamandır | Didem Çelebi Özkan Yazılar Facebook Sayfası Yorumları | 04
    Belki Şimdi Doğru Zamandır | Didem Çelebi Özkan Yazılar Facebook Sayfası Yorumları | 05
    Belki Şimdi Doğru Zamandır | Didem Çelebi Özkan Yazılar Facebook Sayfası Yorumları | 06
    Belki Şimdi Doğru Zamandır | Didem Çelebi Özkan Yazılar Facebook Sayfası Yorumları | 01
    Belki Şimdi Doğru Zamandır | Didem Çelebi Özkan Yazılar Facebook Sayfası Yorumları | B01
    Belki Şimdi Doğru Zamandır | Didem Çelebi Özkan Yazılar Facebook Sayfası Yorumları | B02
    Belki Şimdi Doğru Zamandır | Didem Çelebi Özkan Yazılar Facebook Sayfası Yorumları | B03

  • Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan