Açık Büfede Birer Tabağız Hepimiz

15 | Tatil Biter, Aşk Biter

11 Haziran 2021

Roman: 15. Bölüm | Tatil Biter, Aşk Biter | Yazan: Didem Çelebi Özkan

 

İndeks

Açık Büfede Birer Tabağız Hepimiz | Bölüm 1
Sevmişmiş. Bitmişmiş. | Bölüm 2
Benim Sarhoşluğum Temizdir Bir Kere | Bölüm 3
Belki Şimdi Doğru Zamandır | Bölüm 4
Sevişme Vakti | Bölüm 5
Özledim. Bunu Söylemek Serbest mi? | Bölüm 6
Uyanıp Öpmeyi İstediğim Kadın | Bölüm 7
Bana En Çok Senin Tenin Yakışıyor | Bölüm 8
Burnumdan Getirdiniz Tatilimi | Bölüm 9
Böyle Bir Kırmızı mıydı? | Bölüm 10
Bana Baran’ı mı Savunuyorsun? | Bölüm 11
Sadece Sen Zarar Görürdün | Bölüm 12
Bir Oyun Oynayacağız Bu Gece | Bölüm 13
Daha Fazlasını İstiyorum | Bölüm 14
Tatil Biter, Aşk Biter | Bölüm 15
Bunlarla Yüzleşmek Acıtmıyor mu Canını? | Bölüm 16
Sesini Bile Özledin, Öyle Değil mi? | Bölüm 17
Adam Önce Senin Kriterlerinden Geçsin | Bölüm 18
Gözlerime Bak | Bölüm 19

 
 
“Niye bu kadar erken dönüyorsun? Bir şey mi oldu?”

“Yoo. Bir şey olduğu yok” diye cevapladı Baran’ın endişeli sorusunu Pamir.

“Onca yolu iki günlüğüne mi gittin?” diye ısrarla sorgulamaya devam etti Baran.

“Çarşamba yeni bir projeye başlıyorum. Yarın dinlenirim, ertesi gün de iş başı. Anca yani anlayacağın.”

Aslında proje bir sonraki hafta başlayacaktı fakat net bir sebep vermeden Baran’ın sorgulamasını durduramayacağı ortadaydı.

“Hıımm, öyle olsun” dedi Baran.

Pamir, oluşan sessizliği dağıtmak için “Nasıl gidiyor tatil?” diye elinden geldiğince neşeli bir tonda sordu.

“Bir araya geldiğimizden beri durmadan konuşuyoruz. Daha doğrusu o anlatıyor ben dinliyorum. Çok dramatik şeyler yaşamış son yıllarda. Mental sağlığı oldukça bozulmuş, bu tatil iyi gelecek ona.”

“Eminim sen de çok iyi geliyorsundur. Ne harika bir dinleyici olduğunu biliyorum. Rahatlattığına eminim.”

“Elimden geleni yapıyorum.”

“Yanında değil sanırım.”

“Yok değil, plaja indi.”

“Hımmm, benden bahsettin mi peki?”

“Hayır bahsetmedim.”

“Neden?” diye sorduktan sonra devam etti Pamir; “Sabaha kadar Jana konuşuyor, sen hiçbir şey anlatmıyor musun?”

“Kadınlar anlatır, ben dinlerim biliyorsun.”

“Öyle mi? Bana her bir sevgilini uzun uzun anlatmıştın ama” dedikten sonra ‘Jana hariç’ diye zihnindekilerden biri, içerden düzeltti onu.

Baran ise Pamir’in kinayeli sorusunu “Seninle durum istisnaydı” diye cevapladı.

“Neyi istisnaydı?” diye didiklemedi Pamir. O toplara girmeye hiç niyeti yoktu. “Cidden çok mu kötü durumda?” diye sordu onun yerine.

“İyi olduğu söylenemez. Sabaha kadar anlatıyor, sonra sarılıp uyuyoruz.”

Pamir, Baran’ın ne anlatmak istediğini tam anlayamadığından “Ne demek istiyorsun ‘sarılıp uyuyoruz’ derken?” diye sordu.

“Neyse onu söylüyorum işte.”

“Dört gündür berabersiniz. Onca yol geldi seninle olmak için ama sevişmiyorsunuz, bunu mu söylüyorsun?” diye doğrudan sordu bu sefer Pamir.

“Beni biliyorsun, bu konularda asla zorlamam. Kendini hazır hissettiğinde olacaktır. Benim için seksten kıymetli Jana.”

Son cümle ile darbeyi indirdiğinin farkında sustu Baran.

“Elbette biliyorum senin ne kadar hassas davrandığını cinsellik konusunda. Asla zorlamazsın.” Bir an sustu, ardından devam etti; “Neyse tutmayayım seni daha fazla. Plaja, Jana’nın yanına inmeyi istiyorsundur. İyi tatiller diliyorum ikinize de.”

“Eve varınca haber verirsen sevinirim.”

“Tamam. Yazarım” dedikten sonra kapattılar telefonu.

Seksten daha kıymetli. Böyle demişti Baran. Hayatının aşkından sonra şimdi de bu.

“Peki. Sarılıp uyusunlar o zaman. Beni ne ilgilendiriyorsa…” diye kendi kendine söylendi. Daha cümlesi yeni noktasına kavuşmuştu ki sağ koltukta Bayan Sarkastik belirdi. Bu da yeni moda olmuştu. Sesleri yetmiyor, görüntüleriyle beliriyorlardı artık Pamir’in kadınları. Kimin kim olduğunu anında anlıyor olmasına şaştı bir an, sonrasında buna mı takıldığına güldü.

“Önüne bak, önüne. Kaza yapacaksın” diye söylendi Sarkastik.

“Şizofren oldum iyice. Sonunda Bakırköylük1 olmam inşallah” derken kanlı canlı yanında oturan kadına bakıp güldü.

“Olmazsın, merak etme. Eee ne hissediyorsun son gelişmeler üzerine? Sevişseler daha mı iyiydi?”

“Yaa bana ne, ister sevişsinler ister sevişmesinler.”

“Bir şey rahatsız ediyor ama seni.”

“Hiçbir şeyin rahatsız falan ettiği yok.”

“Var” deyip güldü Sarkastik. “‘Seksten daha kıymetli’ demesine sinir oldun. Bu iki sebepten seni rahatsız ediyor. Birincisi; Jana’yla cinsel bir tatminden öte duygusal bir bağlılığı olduğunu söylüyor. İkincisi de sen ve Kuzey’in tam tersi durumda olduğunuzun altını çiziyor. Senin yaşadıklarını değersizleştiriyor.”

“Öncelikle Kuzey ve benim duygusal bir bağımız var; bu sadece ‘aşk’ değil. Kuzey, on yılda bir hayatıma girmiyor, 20 yıldır arkadaşım. Son birkaç yılında cinsel bir boyutu oluştu sadece ilişkimizin. Aşk yok diye de değersiz değil yaşadıklarımız. Ayrıca “sevişmemek” ne diye meziyet oluyor, onu da anlamadım. Sevişince kimsenin ne incileri dökülüyor, ne de kıymeti azalıyor. Üstelik Jana iki hafta burada olacak. İlk dört gün sevişmediler diye hiç olmayacak değil. Beklesinler iyidir. Heyecan katar ilişkilerine” dediğinde sarkastiğin alaycı sesi ve görüntüsü şu cümleyi söylerken yavaşça kayboldu:

“Baran’ın ilişkisine dair ne çok kafa yorduk, öyle değil mi?”

Pamir yeniden arabada kendiyle kaldı, müziği açtı. Yeni bir ziyaretçi gelmeden zihnini başka bir şeyle meşgul etmeliydi.

Akşam sekiz gibi İstanbul’a girdi. Eve yaklaşırken otoparkı arayıp valenin kendisini karşılamasını rica etti. Bu sefer çivi topukların üzerinde olmasa da tek adım atacak gücü yoktu. Apartmanın önünde arabayı valeye teslim edip valizini aldı, bitkin halde eve çıktı. Bavulu soyunma odasına bıraktıktan sonra üzerindekileri ivedilikle çıkarıp banyoya attı kendini. Hızlı bir duşun ardından pijamalarını giyip yatağına yattı. Televizyondan Netflix’i açtı, bir aksiyon filmi seçti. Başlatmadan önce suşi ve noodle siparişi verdi. Evet, yatakta yiyecekti hepsini. Hatta bir hafta bu yataktan çıkmayı dahi düşünmüyordu.

Filmi başlattı. Birkaç dakika geçmişti ki Kuzey aradı. Vardı mı, diye merak etmişti. Vardığını, geçirdikleri harika hafta sonu için de çok teşekkür ettiğini söyledi. Kuzey; “Şimdiden özledim seni. En kısa zamanda geri gel” dediğinde “Anlaştık” diye cevapladı gülerek. Fakat bunu yapıp yapmayacağını kendi de bilmiyordu.

Kuzey’le konuştuktan sonra Baran’a mesaj atmayı unuttuğunu hatırladı. Bir iki satır yazdı. Filme geri döndü.
 
 

01 Nisan 2021, Perşembe

“Geliyorsun yarın İstanbul’a, değil mi?” diye soruyordu Pamir, Didem’e telefonda.

“Yesss, geliyorum. Ayarladın mı herkesi? Hepinizi toplu görebilirsem harika olur.”

“Yarın akşam baş başayız. Cumartesi herkesi bir arada görebileceksin merak etme. Hava durumuna baktık, cumartesiyi 20° gösteriyor. Çok seveceğini düşündüğümüz bir yere götürüyoruz seni. Bak sakın, son dakika gelmiyorum falan deme, rezervasyonları dahi yaptırdık.”

“Yok yok, geliyorum kesin. Nereye gidiyoruz?”

“Sürpriz. Ama çok beğeneceğine şüphem yok.”

“Hadi bakalım. Eee n’aptın dört gündür? Konuşamadık doğru dürüst.”

“Kafanı dergiden kaldırsan konuşacağız. Bu hafta sonu o bilgisayarı 10 metre yakınında görmek istemiyorum, haberin olsun.”

Didem güldü “Aman iyi be, görmezsin. Benim de göresim yok zaten. İki günü Sen ve Ben‘i düşünmeden geçirmek istiyorum.”

“Tamam, ben senin için harika programlar yaptım. O dört duvar arasından çıktığına değecek göreceksin.”

“Bi’ tanecim, evde seninle olmak bile benim için değişiklik. O kadar uğraşmana gerek yoktu.”

“Ayy tamam Didem. İstanbul’a gelecek, onda da gene evde oturmaktan bahsediyor kadın. Sen bana bırak.”

“Tamam şekerim, bıraktım. Eee anlat artık, yok mu yeni gelişme?”

“Gelişme mi bilmem ama Jana’ya baktım hem Instagram’dan hem de Facebook’tan.”

“Sonunda. Boşuna işkence çektirdin kendine.”

“Baran Bey, birlikte tek bir fotoğraf paylaşmayınca daha fazla dayanamadım. Tatilde Instagram’a onunla fotoğraf koymadım diye kavga çıkartan beyzade Jana’yla tek bir kare paylaşmadı. Ben de sonunda bu kadın gerçek mi, diye baktım işte.”

“Ha o yüzden yani… Yoksa merak ettiğinden değil, sadece gerçekliğinden emin olmak için” diye takıldı Didem.

“Evet güzelim, sadece varlığını ve Bodrum’da olduğunu teyit etmek için.”

“Ettin mi bari?”

“Ettim. Aynı oteldeler. Fakat o da tek bir fotoğraf paylaşmamış Baran’la. İlginç değil mi? Uğruna onca yolu geldiğin adamla ya da hayatının aşkı olduğunu, Türkiye’de kalmasını istediğini söylediğin kadınla bir fotoğraf paylaşmaz mı insan?”

“Sen de paylaşmıyorsun.”

“Evet ama bu benim boşandığımdan beri uyguladığım bir karardı, Baran’a özel değildi. Baran da bundan rahatsız olmuştu. Şimdi ne oldu? Herkes Türkan Şoray Kanunları2 mı uyguluyor kendine?”

“Bilemeyeceğim şekerim. Baran’a sordun mu bunu?”

“Aman ne soracağım, bana ne?”

“‘Bana ne’ dediğin konu da bir torba laf ettin” deyip güldü Didem.

“Sana ettim herhalde, Baran’a değil.”

“Ben bunları yazınca öğrenecek ama.”

“Ömrümü yedin kadın zaten. Neyse ki iki ay geriden geliyor hikaye. O zamana kadar bunların önemi kalmaz. Ayrıca ‘Yazma’ desem sanki kaale alacaksın.”

“Yok almayacağım” deyip yeniden güldü Didem. Ardından biraz olsun ciddileşerek sordu; “Eee nasıl buldun?”

“Neyi, nasıl buldum?”

“Ya yapma Allah aşkına. Gayet anlıyorsun neyi sorduğumu. Jana’yı diyorum, nasıl buldun kadını?”

“Güzel.”

“Bu kadar mı?”

“Zaten çok fazla fotoğrafı yok. Olanların da neredeyse tamamında yoga yapıyor. Benden önceki sevgilisi de yoga eğitmeniydi. Adamda yogacı takıntısı var galiba, anlamadım.”

“Esnek oluyorlar tabii” dedi imalı bir şekilde Didem.

“Bak kadın, beni çıldırtmaya mı çalışıyorsun? Ayrıca o esnekliği pek kullanamıyor beyimiz.”

“Nedenmiş? Yoksa hâlâ sarılıp uyuyorlar mıymış?”

“Aynen öyle.”

“Şaka yapıyorsun.”

“Yok yapmıyorum. En azından Baran’ın dediği bu.”

“Bir haftadır birlikteler ve geceleri kardeş kardeş uyuyorlar mıymış?”

“Öyleymiş canım ama gene de aşk büyük. Sokaklarda el ele dolaşıyorlarmış, şöyle sohbet ediyorlarmış, böyle birbirlerinin aynısıylarmış, -mış da -mış işte.”

“Sen de dinliyorsun yani bunları?”

“Dinliyorum evet. Sen adama Kuzey’le nasıl seviştiğimi okuttuğuna göre ben de tıpış tıpış dinleyeceğim yeni sevgilisiyle el ele, kol kola, diz dize, göz göze…”

“Ayy tamam” deyip araya girdi Didem. “Kıskanıyor musun peki?”

“O duygu pek benlik değil. Yani umrumda değil diyemem tabii fakat benimle olmadıktan sonra kiminle ne yaptığı çok alâkadar etmiyor beni. Ayrıca kadın güzel tamam ama ‘ben’ değil. Böyle konuşmam kibirli gelecek belki sana…” diye devam ederken Didem bir kez daha sözünü kesti:

“Yok gelmiyor. Tersine aynı fikirdeyim. Jana’nın sosyal medya hesaplarına baktığımda sana da söyleyecektim bunu ama o zaman lafı ağzıma tıkıp susturduğundan bir şey söyleyememiştim. Bence sen oldukça dişi bir kadınsın, o biraz erkek çocuğu gibi. Fakat elbette Baran’ın da tercihi bu olabilir. Ben erkek olsam ama seni tek geçerdim” deyince ikisi de karşılıklı güldü.

“Canım arkadaşım benim. İyi ki varsın.”

“Pamir, bunu arkadaşım olduğun için söylemiyorum. Sokaktan çevirdiğimiz on kişiye sorsak dokuzu seni seçer. Bir tane Baran gibi zır deli çıkar belki, diye opsiyon bıraktım sadece.”

“Aman neyse, birlikte yoga mı yapıyorlar, sarılıp uyuyorlar mı, ilgilenmiyorum. Ben kendimi Kuzey ve Baran detoksuna almaya çalışıyorum. Herkese mutluluklar diliyorum seçimleriyle, kendime de huzur.”
 
 

02 Nisan 2021, Cuma

Pazartesi girdiği yataktan anca bugün çıkacak gücü vardı. Hâlâ kolları su bardağını dahi zor kaldırıyor olsa da bir ağrı kesici içti ve üstünü değiştirmek üzere soyunma odasına geçti.

Kollarındaki ağrı her geçen gün artmış, bir kasını yırtmış olabileceğini dahi düşünmüştü. Faralya’ya inerken -batonları bacak gibi kullandığı esnada- kollarına çok yüklenmiş olmasından başka bir neden gelmiyordu aklına.

“Allah’ım resmen kendimi sakatladım. Bu kadar zorlanacağım aklıma dahi gelmezdi” diye düşündü. Yürürken bile acıyordu kolları. Ayakları ise bambaşka bir hikayeydi. Tırnaklarının birkaçına kan oturmuş, mosmor olmuşlardı, üzerlerine değen çorap bile acı veriyordu. Tırnaklarının düzelmesi bir yılı bulacaktı kesin.

“Protez tırnaklarla ne olmasını bekliyordun? O kapkalın tırnaklar yokuş aşağı inerken devamlı ayakkabının ucuna çarptı. Parmaklarının durumunu balerinler görse haline acırlar.”

Buyrun işte başlamıştı gene sesler. Cevap vermedi. Polemiğe girmeyecekti cadılarıyla. Elinden geldiğince hızlı eşofmanlarını giydi. Evdeki en geniş buruna sahip spor ayakkabılarını ayağına geçirdi. Montunu ve çantasını alıp evden çıktı.

Sokağa adım atmadan önce maskesini çantasından çıkartıp taktı. Akarsu Caddesi, 21 numaraya doğru yürümeye başladı. Maskeyle yürümekten nefret ediyordu, oksijenden çok karbondioksit soluyormuş gibi hissediyordu. Gene de karbondioksiti koronaya tercih ederdi. Vaka sayılarının yeniden artmaya başladığını okuyordu son günlerde. Bunun böyle olacağı ortadaydı da cehaletin erk sahibi olduğu yerde bu sonuçlar kaçınılmazdı.

Gazete almak için büfenin önünde durdu.

İstediği gazeteleri alırken paçavranın manşeti gözüne takıldı. Kalın siyah puntolarla; “Sözleşmenin feshinden KADINLAR MEMNUN” yazmışlardı kocaman. Üzerinde de “Yuva Yıkan İstanbul Sözleşmesi’nin feshi mağdurlara rahat nefes aldırdı” yazıyordu. Dayanamayıp altında yazılanlara da baktı. Sözleşme yüzünden kadın cinayetlerinin arttığını iddia ediyordu haber. Bir küfür savurup başını çevirdi.

Midesi bulanmıştı. İçindeki seslerin en kuvvetlisi Bayan Feminist öfkeden burnundan soluyarak konuşmaya başladı; “Hangi kadınlarmış onlar, çok merak ettim. Bir iki kendini, ülkeyi, dünyayı bilmez, altın saraylarında yaşayan meczup dışında, hangi kadın memnun olur sözleşmenin feshinden?”

Pamir ödemeyi yapıp yürümeye devam etti fakat Feminist sakinleşemiyordu:

“Yuva yıkanmış. Doğru tabii; çocuğuna, kendine fiziksel ya da ruhsal şiddet uygulayan adama geri döndürmek yerine koruma verildiğince yıkılıyordu o sözde yuvalar. Kadını, kendine mahkum eden adamın elinden kurtarıyordu sözleşme. Terbiyesizler bir de ‘Sözleşmeden sonra cinayetler arttı’ demişler. Sözleşmeyi uygulasalardı, kanunları sözleşmenin gerektirdiği şekilde düzenleselerdi artamazdı. Tersine madalya taktılar katillere!!!”

Yürüyüşü hızlanmıştı; öfkesi başını döndürüyor, midesini daha çok bulandırıyordu. Elinde katlı duran gazeteyi sıktı farkında olmadan. Bakalım bunda nelerle karşılaşacaktı? Ülkede gerçeği okuyabildiğiniz tek tük gazete kalmıştı. Onları da okudukça yaşananların vahameti karşısında insanın umudu kayboluyordu.

21 numaraya geldiğinde, müdavimi olduğu cafénin kapısını itip içeri girdi. Ev sıcaklığında dekore edilmiş mekanda, camın önündeki kahverengi deri kanepeye doğru ilerleyip kendini üzerine bıraktı.

Yanına gelen genç garson “Pamir Hanım, her şey yolunda mı?” diye sordu. Çocuğun endişeli yüzüne bakıp “İyiyim Kaancım. Gazete gördüğüm bir manşete sinirlendim. Kahvaltı yapmaya gelmiştim ama iştahım kaçtı. Şurada sıcak bir çay eşliğinde gazetelere göz gezdireyim, sonra yerim bir şeyler. Çaydan önce bir de buz gibi bir su getirir misin lütfen?”

“Tabii Pamir Hanım” deyip uzaklaştı Kaan.

Pamir arkasına yaslandı.

Kendisine daima huzur veren mekanda gözlerini gezdirdi. Edebiyattan tarih kitabına, mecmuadan gezi rehberine kadar birçok yayına sahip kütüphanesi, oturma gruplarının önündeki sehpalarda yer alan objeleri, ahşap yemek masaları, yerdeki retro karoları, kocaman bitkileri ile Cihangir’de en sevdiği mekanlardan biriydi burası. Bilgisayarınızı alıp saatlerce burada oturabilirdiniz.

Kaan suyunu getirmişti bu arada. “Çayınızı da getireyim mi hemen?” diye sordu.

“Olur Kaancım. Teşekkür ederim.”

“Açık ve kupada, öyle değil mi?”

Pamir gülümseyip başıyla onayladı Kaan’ı. Koltukta yanına bıraktığı gazetelerden birini eline aldı. İşte buyrun, can acıtan bir haber daha vardı ön sayfada. Sözcü, mavi zemin üzerine beyaz puntolarla manşette şunu yazmıştı:

“BOĞAZI SIKILAN
DEMOKRASİ
NEFES ALAMIYOR”

Manşetin hemen altında da kayyum rektör Bulu’yu protesto ettikleri sırada tutuklanan gençlere destek için toplananlara uygulanan polis şiddetinin iki fotoğrafı vardı. Birinde bir kız öğrenciyi boğazından yakalayıp sıkan bir polis, diğerinde de yerdeki erkek bir öğrencinin kafasını diziyle ezen başka biri vardı.

Anayasal haklarını kullanan bu gençler de gözaltına alınmıştı.

Boğazı düğümlendi. Her şey çığırından çıkıyordu. Sıkılan kendi boğazıymışçasına nefesi kesildi.
 

*

 
Eve döndüğünde üzerindekileri çıkartıp makineye, kendini de duşa attı. Saçlarını kurutup giyindikten sonra Didem’in kalacağı odada bir eksik var mı diye kontrol etmek üzere misafir odasına geçti.

Evin geneli gibi burası da rustik bir tarzda döşenmişti.

Kapıdan girince solda siyah metal ve masif ahşapla tasarlanmış bir gardırop, dolaba paralel yerleştirilmiş, siyah deri başlıklı iki kişilik bir yatak, yatağın iki yanında ise siyah metalden, üzeri masif iki komodin yer alıyordu. Yatağın sol tarafı, gardolabın tam karşısı ise tavandan yere camdı. Oldukça kalın bir kumaştan dikilmiş perdeler siyah metalden boru şeklinde bir kornişe geçirilmişti ve zemine kadar iniyordu. Açıktan koyuya gri tonlarındaki yatak takımına ve perdelere yatağın iki yanına yerleştirilmiş aynı renklerde iki kilim eşlik ediyordu.

Tüm evde olduğu gibi bu odada da zemin kahverengi eskitilmiş kalas tahta ile kaplanmıştı. Pencerenin iki köşesinde ise siyah granit saksılarda iki büyük bitki vardı; vahşi muz olarak bilinen Strelitzia Nicolai ve Areka Palmiyesi. Odanın ışıklandırılması, siyah halatlarla farklı uzunluklarda inen ve uçlarına armut şeklinde ampüller takılı bir tavan aydınlatması ile komodinlerin üzerindeki demir boru ve döküm malzemelerden el işçiliği ile yapılmış ve uçlarına tavandakilerin ufak boyu ampüller takılmış abajurlarla sağlanıyordu. Yatağın karşısındaki banyo kapısının iki yanındaki duvarda ise Pamir’in seyahatleri sırasında aldığı maskeler ve tablolar asılıydı.

Odaya şöyle bir göz gezdirdikten sonra her şeyin yerli yerinde olduğuna karar verdi. Dün, haftada bir gelen yardımcısı Havva, nevresimleri değiştirmiş, yatağın üzerine temiz banyo havluları bırakmıştı.

Banyoda bir eksik var mı diye kontrol etmek üzere kapısını açtı. Burada zemin, siyah beyaz mat sırlı porselenle döşenmişti. Yuvarlak lavabo siyah bazalt taşındandı ve masif bir tezgahın üzerine oturtulmuştu. Lavabonun bir tarafında cam bir vazonun içinde yedi sekiz tane bambu, diğer tarafında ise beyaz seramik bir saksıda kurdele çiçeği vardı. Bambunun önündeki hasır sepette diş macunu, makyaj temizleme malzemeleri, fırça, tıraş köpüğü, kullan at jilet ile ufak el havluları vardı.

Siyah profillerin çerçevelediği cam duşakabine çevirdi gözleri; şampuan, saç kremi, banyo jeli, her şey tamamdı. İçi rahatlamış bir şekilde kapıyı kapatıp odadan çıktı.

Akşam yedi buçuk civarı zil çaldı.

Koşarak gitti kapıya, daha açmadan “Oleyyyyy” diye bağırmaya başlamıştı. Kapıyı açıp doğrudan sarıldı arkadaşına.

“Çoook özlemişim kuzum. İyi ki geldin.”

“Deli kadın. Ben de seni çok özlemişim. Dur bi’ izin ver, içeri geçeyim. Kaldık kapı ağzında” dedikten sonra sıyrıldı Pamir’in kollarından. Pamir, yerde duran dev valizi aldı, içeri doğru sürükledi. “Benim gibi, bu kadar çok eşyayla seyahat eden tek arkadaşım sensin, biliyor musun?” diyordu bir yandan da. Bavulu misafir odasına bıraktı.

“Sen bir elini yüzünü yıka, salonda buluşuruz. Acıktın mı? Hemen oturalım mı sofraya? Enfes bir menü hazırladım sana.” Pamir soluksuz konuşuyordu.

“Sen mi yaptığın yemeği?” diye şaşkınlıkla sordu Didem.

“Eveeeettt.”

“Ay ben şok. Kuzum sen ne zamandır yemek yapmayı seviyorsun? İkimiz de mutfaktan nefret ederiz, radyoaktif bir örümcek falan sokmadı ya seni?”

“Ha ha, çok komik. Arada bir canım istiyor işte. Hadi hadi, soyun dökün gel salona” dedikten sonra mutfağa yöneldi. Buzdolabından şarabı çıkardı. Kadehleri almış salona geçiyordu ki koridorda Didem’le denk geldiler. Kadehlerden birini Pamir’in elinden aldı Didem. Salona geçtiler birlikte.

Yemek masası hazırdı.

Büyükçe tahta bir suplanın üzerinde birkaç çeşit peynir, kurutulmuş et, üzüm, kuru incir ve ceviz vardı. Mermer desenli siyah bir salata tabağına da Didem’in sevdiği tüm yeşillikleri doğramıştı Pamir; göbek salata, kuzu kulağı, roka, reyhan ve mor lahananın üzerinde bolca mısır. Ufak tabaklarda ise havuç tarator, kereviz salatası, acılı ezme, içine beyaz peynir konularak sarılmış közlenmiş kırmızı biber, fava ve patlıcan haydari servis edilmişti.

“Bunların hepsini sen mi yaptın gerçekten?” diye sordu Didem.

“Sabah kahvaltıya gittim Journey’e. Dönüşte markete ve balıkçıya uğradım. Sonra mutfağa kapandım, bir saat önce anca çıktım mutfaktan.”

“Delisin ne gerek vardı. Pizza söylesek yeterdi bana.”

“Olmaz öyle şey. Kırk yılda bir geliyorsun. Şöyle karşılıklı masa başı sohbeti yapalım istedim. Ayrıca bu kadar da değil, şarabı koyarken kaşarlı mantarla karidesi fırına attım. Mezelerle başlayalım biz şimdi, onları çıkarınca levreği atacağım fırına.”

“Kuzum tüm bu yiyeceklerle ordu doyar. Ben de bu kadar yemem, sen de yemezsin. Gerçekten delisin.”

“Artanı bir hafta yeriz artık” deyip dilini çıkardı Pamir “Ayrıca gece uzun. Hem yer hem içer hem deeee dedikodu yaparız.”

“Ooo dedikodu mu var?”

“Aman öyle önemli bir şey yok. Zaten her gün konuşuyoruz. Amaaaa gene de buluruz bir şeyler. Hadi hadi otur, başlayalım.”

Karşılıklı oturdular masaya. Pamir kocaman bir gülümsemeyle “Hoş geldin canikom” deyip kadehini kaldırdı.

Kadehlerini tokuşturken “Hoş buldum şekercim” dedi Didem.

Biraz sonra Pamir, her Türk kadını gibi; onu da ye, bunun da tadına bak, diye ısrar etmeye başlamıştı. En son “Bak balıkçıda lakerda buldum. ‘Abla süper, kaçmaz’ dedi, ben de aldım iki dilim. İkimiz de severiz. Koyuyorum tabağına” dediğinde Didem güldü; “Yaa kadın, enerji içeceği falan mı içtin sen bugün? Bi’ dur. N’oluyorsun allahasen? Sen ne zaman vitesi böyle yükseltsen vardır bir sıkıntın. Bir şey mi oldu?”

“Amaan dünden bu yana yeni ne olacak? Dur ben mantarla, karidesi getireyim” dedi ve masadan kalktı.

Pamir masaya geri geldiğinde bir süre Didem konuştu, Pamir dinledi.

Dergide olan son gelişmeleri anlatıyordu Didem. Sıkıntılı bir süreçten geçmişti fakat şimdi sular durulmuş, gemi eskisinden hızlı yol alıyordu.

“Çok sinir bozucu yaşadıkların. Bütün bunlara katlanıyor olmana anlam veremediğimi biliyorsun. Ama işte senin de seramik kursun bu. Kimi can sıkıntısından tahta boyar kimi heykel yapar sen de dergi kurdun. Uğraş dur şimdi.”

“Çoğunlukla mutluyum, her zaman böyle travmatik olaylar olmuyor. Bir de alıştım sanırım artık. Eskisi kadar şok olmuyorum insanların davranışları karşısında.”

“Eee benim hikaye nasıl gidiyor?”

“Yaa Pamir, i-na-nıl-maz sevildi. Tıklanma sayısı çok yüksek. Cumayı sabırsızlıkla bekleyen ciddi bir okur kitlesi var. Bugüne kadar yazdığım en iyi hikaye olduğunu düşünüyorum. Tabii senin desteğin büyük. Bıkıp usanmadan anlattın her detayı.”

“Bi’ tanecim, sana verdiğim bir bardak sudan okyanus yarattıyorsun. Baran, ben, Kuzey hepimiz takip ediyoruz. Dünyada biz üçümüzün yaşadığını tecrübe eden çok fazla insan olduğunu düşünmüyorum.”

“Kuzey’le Baran hâlâ okuyor yani?”

“Elbette. Mümkün mü okumamaları?”

“Evet evet haklısın, mümkün değil tabii. Eee ne düşünüyorlar peki?”

“Baran’ı biliyorsun baştan beri hikayeyi kendi tarafından da anlatmak istiyor. Bana devamlı ‘Bu senin anlattığın Baran. Ben bu adam değilim’ deyip duruyor. Kuzey hiç ‘Bu ben değilim’ falan demedi bana. Ben de kendi bakış açımı anlatacağım, diye de bir talebi olmadı. Ama işte Kuzey de zaten hiçbir şeyi fazla kaale almaz. Evet takip ediyor ama hayatının odağı değil.”

“Negatif bir tepkileri yoksa söylediklerin gayet normal. Baran’ın bu ben değilim demesini de anlıyorum, Kuzey’in çok umursamamasını da. Peki neler oluyor Baran-Pamir-Kuzey üçgeninde?”

Pamir derin bir nefes aldıktan sonra; “Kuzey’i biliyorsun Fethiye sınırını geçtiğim anda unutuyor beni” dedi.

“Gerçekten öyle olduğunu mu düşünüyorsun, seni unuttuğunu?”

“Bilmiyorum Didem ya.. Ama bundan da yoruldum, sıkıldım. Yaşanabilecek her şey yaşandı. Kuzey’e harcadığım efor, hayatıma başkasını almamı engelliyor. Aynı şekilde Baran da. İkisi de beni ayaklarımdan çimentoyla yere sabitliyor. Kıpırdayamama hissinden bunaldım.”

“Anlıyorum. Haklısın da. Ben daha aralıkta gitme demiştim sana ama dinlemedin.”

“O zaman gitmek zorundaydım. Acı çekme döngüsünden çıkamıyordum. O derin üzüntü hali azaldı o dönem Kuzey’in sayesinde. Benim için yaptıklarını asla unutmayacağım fakat saplanıp kalmak istediğim bir ilişki değil Kuzey’le durumum.”

“Peki ya Baran? Onu da çıkaracak mısın hayatından?”

“Kimseyi hayatımdan çıkarmıyorum. Ki istemiyorum da zaten böyle bir şey. İkisi de son derece değerli benim için. Sadece Kuzey’le yatmayı keseceğim, Baran’a da aşık olmayı.”

“Konuştunuz mu bugün Baran’la?”

“Yok konuşmadım. Jana’yla tatildeyken bir daha aramayı da planlamıyorum. Ne öyle kıskanç eski kız arkadaş gibi, bık bık… Tatili bitsin ondan sonra yeni dengelere bakacağız. Sonuçta bu kadın resmi kız arkadaşı olacak gibi. Çekya-Türkiye arası mı sürecek ilişkileri, Jana Türkiye’ye mi yerleşecek, yoksa Baran tası tarağı toplayıp Çekya’ya mı yerleşecek izleyip göreceğiz.”

“Bunlardan başka seçenek görmüyor musun?”

“Ne gibi mesela?”

“Tatil biter, aşk biter.”

“Hımmm bilmiyorum. Hayatının aşkıymış ya. İki hafta mı sürecek bu büyük aşk? Benimle olan rekorunu bile solda sıfır bırakır bu.”

“Bu sevişmeme durumları normal mi sence peki? Kızım bir haftadır ergenler gibi öpüşüyorlar, sarmaş dolaşlar ama ötesi yok. Normal mi bu yani?”

“Bilmiyorum normal mi, değil mi. Senlik bir şey mi diye soracak olursan, asla değil derim.”

Kısa bir sessizliğin ardından “Eren?” diye imalı bir tonda sordu Didem.

“Eren” deyip güldü Pamir. “Güzel adam. Ama benim kafam karışık, yorgunum, biraz kendimle kalmak istiyorum, onun da çok ısrarcı olduğu söylenemez zaten. Gerçi buluşalım dedi.”

“Vayyy saatlerdir konuşuyor, asıl bombayı söylememiş kadın.”

“Bir tarih kararlaştırmadık. Dediğim gibi benim biraz kendimle kalmam gerekiyor. Ne Baran ne Kuzey ne de çok hoş olsa da Eren.”

“Tamam dinlen biraz. Ama madem sabaha kadar içiyoruz ben bu gece Eren konusunda fikrini değiştiririm senin. Yarın akşam bizimkilerle gideceğimiz yemeğe istersen onu da davet edelim.”

“Yok yok asla” dedikten sonra hızlıca devam etti; “Adamı daha yüz yüze hiç görmedim. Onca kişinin arasında mı ilk kez bir araya geleceğiz?”

“Onca kişi derken kimleri çağırdın sen kuzum? Sen, ben, Cem, Demet, Sinem. Başka kim gelecek?”

“Söylemem. Sürpriz.”
 
 

Devamı için tıklayınız.

 
 

Didem Çelebi Özkan

 
 

Notlar & Açıklamalar:

 
* Bu bölüm için seçtiğim parça 👉🏻 Keskin Bıçak, Sezen Aksu
 
 
1 Bakırköylük: İstanbul, Bakırköy’deki Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne gönderme.    ⇡⇡⇡

2 Türkan Şoray Kanunları: Türk sinemasının aktrislerinden Türkan Şoray’ın 60’lı yıllarda, filmlerde neyi yapıp neyi yapmayacağına dair koyduğu kurallar: öpüşmez, sevişmez, soyunmaz vb.    ⇡⇡⇡
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

5 YORUMLAR

  • Yanıtla Atakan Balcı 11 Haziran 2021 at 21:45

    Bu bölüm, merak uyandıran bir geçiş bölümü sanırım. Ellerine, esinine sağlık canım! ✨🙂🍀🌼🌞

  • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 23 Haziran 2021 at 12:31

    Canım benim, çok teşekkür ederim her bölüm yorumlarınla destek veriyorsun.
     
    İyi ki varsın 🤗

  • Yanıtla Hande S. Sinan 25 Haziran 2021 at 12:39

    Dideeeemmmmm!!!!!
    Boğaziçi olaylarını da katmışsın, çok sağol!!!!
    Bir de şu söz: “Bilmiyorum Didem ya…” o kadar doğal ki!

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 25 Haziran 2021 at 15:55

      Canıııımmmmm :)))
       
      Hepimiz bu olaylara/adaletsizliğe çok üzülüyoruz ama bir Boğaziçi mezunu olarak eminim seni daha derinden etkiliyordur.
       
      Ülkenin oldukça kaotik bir döneminden geçiyoruz. Demokrasi, adalet, hak, hukuk gözlerimizin önünde yok oluyor. Bu dönemde geçen bir roman yazıp bütün bunlar olmuyormuş gibi davranamazdım. Beğenmene çok çok mutlu oldum.
       
      Sonsuz desteğin için teşekkür ederim bi’ tanem ❤️

      • Yanıtla Hande S. Sinan 25 Haziran 2021 at 19:05

        ❤️❤️🙏🏻🙏🏻

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan