Açık Büfede Birer Tabağız Hepimiz

2 | Sevmişmiş. Bitmişmiş.

22 Ocak 2021

Roman: 2. Bölüm | Sevmişmiş. Bitmişmiş. | Yazan: Didem Çelebi Özkan

 

İndeks

Açık Büfede Birer Tabağız Hepimiz | Bölüm 1
Sevmişmiş. Bitmişmiş. | Bölüm 2
Benim Sarhoşluğum Temizdir Bir Kere | Bölüm 3
Belki Şimdi Doğru Zamandır | Bölüm 4
Sevişme Vakti | Bölüm 5
Özledim. Bunu Söylemek Serbest mi? | Bölüm 6
Uyanıp Öpmeyi İstediğim Kadın | Bölüm 7
Bana En Çok Senin Tenin Yakışıyor | Bölüm 8
Burnumdan Getirdiniz Tatilimi | Bölüm 9
Böyle Bir Kırmızı mıydı? | Bölüm 10
Bana Baran’ı mı Savunuyorsun? | Bölüm 11
Sadece Sen Zarar Görürdün | Bölüm 12
Bir Oyun Oynayacağız Bu Gece | Bölüm 13
Daha Fazlasını İstiyorum | Bölüm 14
Tatil Biter, Aşk Biter | Bölüm 15
Bunlarla Yüzleşmek Acıtmıyor mu Canını? | Bölüm 16
Sesini Bile Özledin, Öyle Değil mi? | Bölüm 17
Adam Önce Senin Kriterlerinden Geçsin | Bölüm 18
Gözlerime Bak | Bölüm 19

 
 

24 Aralık 2020, Perşembe

Ayrılığın ardından geçen birkaç günün sonunda, altı ay boyunca sergilenen bir oyunda kendine biçilen rolü oynamış olduğunu idrak etmişti artık Pamir. Başrol kadın oyuncuydu ve replikler de öylesine güzeldi ki piyese inanmıştı.

Perde indiğinde gelen açıklama içler acısıydı.

Sevmişmiş.
Bitmişmiş.
Yaşadığı her duygu gerçekmiş.
Ama zamanla duyguları değişmişmiş.

Zaman?
Yıllar değil, altı ay!

İlişkilerin hızı inanılmazdı gerçekten günümüzde. Birkaç ayda büyük aşk yaşayabiliyor, arkasından gelen birkaç ayda da duygular değişebiliyordu. Buna arsızca “aşk” demek, kavramın içini boşaltmaktan başka bir işe yaramıyordu oysa.

Pamir bu yüzyılda aşk diye yaşanan hiçbir şeye inanmadığını defalarca anlatmıştı Baran’a ilişkilerinin başında. “Şehvet bolca ve biraz da dostluk belki. Birkaç aya geriye bir şey kalmaz” dediği her sefer aşk dizeleriyle karşı çıkmıştı Baran. İlk başlarda gülümseyerek okuduğu mısralara zamanla inanmış ve en büyük hatasını yapıp, göğsünün üzerindeki zırhı ve Athena’nınki kadar dayanaklı olan kalkanını indirmiş, Baran’a teslim olmuştu.

Pamir’i savunmasız bırakacak mısraların ilk şiddetli saldırıları doğum gününde gelmişti. Sabah yedide uyandığında, Baran, WhatsApp’ta hâlâ Pamir’e yazıyordu. Gece ikiden o saate kadar tam 140 mısralık bir şiir yazmıştı, anlaşılan kadın uyanana kadar da devam edecekti yazmaya.

Kelimeler çok güçlüydü fakat o uyurken sabaha kadar ona aşk sözcükleri yazan bir adam, her şeyden çok daha sarsıcıydı Pamir için.

İşte o geceden birkaç dize:

Aşkım, huzurum, mutluluğumsun
İyi ki doğdun

Yetişemediğim yaşlarına duyduğum hasret bir yana
Ki her birini ayrı dinlemek istiyorum
Gün gün
Dakika dakika
Senin sesinden
Heyecan heyecan
Yetişebildiğim yaşına duyduğum apayrı bir heyecan
Tutku
Merak
Yeni yaşının her bir anını seninle duyumsamak
An an yudumlamak
Ve yeryüzünde seninle aynı an diliminde olmak
Seninle olmak
Olmak

Aşkım, huzurum, mutluluğumsun
İyi ki doğdun

Ruhum seni çekiyor
Bedenim seni çekiyor
Gecenin karanlığında güneşi çektiğim gibi

Bugünden sonrası daha da çoşkuluydu. Mısralar güçlenmiş, şiirlerdeki tutku artmış, Pamir’in üzerindeki her bir koruma günbegün kaldırılmıştı. Ta ki son parça da çıkarılıp ruhu çırılçıplak kalana kadar.

Pamir direndikçe, Baran korkma diyordu:

İçinde yok olduğum
İçinde var olduğum
Kadın
Korkma
Atla
Ben seni tutarım
Bırakmam da
Düşürmem de

Ve sadece birkaç ay sonra; “Ahh kusura bakma, gerçekten aşktı, sen de atladın o kadar ama bitti” diyebilmişti rahatlıkla. Yere çakıldığında kırılan kemiklerine mi üzülsün, bir adamın atla komutuyla bedenini boşluğa bıraktığı için kendine mi kızsındı Pamir?

Saf saf kırılganlıkları ile Baran’ı bezdirdiğini sanmıştı. Aşk dolu dizelerin ardından “sözümü kesmeden dinle”ye tahammül edemediği için kendini hassas sanıyor, suçluyordu. Beynini de Baran’ın ellerinde parçalanması için adama teslim etmiş olsa gerekti.

Ayrılığın akabinde yaşadığı “oluyor olamaz” dönemi -psikolojideki karşılığı ile “inkar” evresi- geçmiş, “öfke” basamağına yükselmişti Pamir. Bu evredeyken Baran’ın “Dostluğumuz baki, daima yanındayım” sözlerini her duyduğunda adamı bir kaşık suda boğmayı arzuluyordu.

“Yeterince dostum var. Kedinin fareyle oynadığı gibi benimle oynayan bir adamın dostluğunu isteyeceğimi de nereden çıkarıyor?” diye düşünmekten edemiyordu. Dostluğunu da, sarsılmaz mantığını da, şiirlerle taçlanan aşkını da istediği kadına sunabilirdi, yeter ki kendisinden uzak dursundu. Ama uzak durmuyordu Baran. Birlikte yürütecekleri bir proje için ya da sadece kadını merak ettiği için arıyor, yazıyordu.

O kadar iyiydi ki (!) sıklıkla kadını kontrol ediyor, “Daima yanındayım” diye tekrarlıyordu.

Aşkı gibi, gönlü de yüceydi. Aşkının o kadar yüce olmadığını yakın zamanda gören Pamir, azizliğinin de gerçekliğini elbette sorguluyordu.

“Bir kez daha beni aramasına izin vermeyeceğim” diye düşündü son telefon konuşamalarının ardından. Sanki gözyaşlarını kontrol etmek, ne kadar üzüldüğünü görmek, acısından beslenmek için arıyordu Baran. Toparlamayı başardığı ruh hali, Baran’ın sözleri ve tavırları karşısında yeniden yerle bir oluyor ve kendini bir kez daha adamın karşısında ağlarken buluyordu.

Bu görüşmelerin ardından her seferinde yıkıldığını anladığında “Bir süre konuşmayalım” diyerek sinirle kapattı telefonu. Ayrılan insanlar onlar gibi günde beş posta telefonda konuşmuyordu. Bu saçmalıktı. Kendisini aramasına izin vermemeliydi.

Baran Bey, telefonda bir kez daha aşkının bitişini anlatırken bunları dinlediği ve üstüne bir de ağladığı için adamdan önce kendisini boğmalıydı zaten. Ne olmuştu ona? Nasıl bu kadar güçsüzleştirilmişti.

Ağlama sebebinin kaybedilen “aşk” değil de “sinir” olduğunu hissedince bir nebze olsun sakinleşti. Kandırılmış hissediyordu ve bu oyuna düşecek kadar budala olduğu için kendine kızıyordu. Ama öfke, nefret iyiydi. Zırıl zırıl kendine ve kaybettiği adama ağlamaktansa öfkelense daha iyiydi. Kaybedilen bir şey de yoktu ayrıca. Hiçbir zaman sahip olunmayan asla kaybedilemezdi.
 
 
 

26 Aralık 2020, Cumartesi

“Gözyaşların ve acınla mastürbasyon yapmasına izin vermeye devam etmeyeceksin artık” dedi Didem şöminenin karşısında oturmuş şarabını yudumlarken.

Telefonda konuşarak Pamir’in toparlanmasına yardım edemeyeceğini anlayınca İstanbul’a gidip, hafta sonunu Bursa’da kendisiyle geçirmeye ikna etmiş ve alıp getirmişti arkadaşını kendi evine. Tebdil-i mekanda ferahlık vardır, diye boşuna söylememişti ataları. Dört duvar arasından çıkmalı, hatta Baran’ın içinde olduğu şehirden bir süre uzaklaşmalıydı Pamir.

Didem şömineye bir iki odun daha attıktan sonra Pamir’in kadehini bir kez daha doldurdu ve “İç” dedi. Yerine geçerken de ekledi; “Ne zaman kesmeyi düşünüyorsun bu saçmalığı?”

“Anlamıyorsun…” deyip aynı teraneyi bir kez daha anlatacağı sırada telefonundan gelen bildirim sesiyle ekrana şöyle bir baktı Pamir.

Baran konusunun yeniden açılmasını istemeyen Didem, “Mesaj kimden?” diye sordu. Pamir hemen cevap vermedi, arkadaşı bakışlarıyla ısrar edince “Kuzey’den” dedi zor duyulur bir sesle.

“Öyle mi?” derken muzip bir ton vardı Didem’in sesinde.

“Yapma lütfen. Şaka kaldıracak halim yok.”

“Bir şey yapmıyorum. Ne diyor, merak ettim.”

“Endişe ediyor, bir iki gündür yazıyor böyle ara ara.”

“Biliyor yani Baran’la ayrıldığınızı.”

“Yok bilmiyor.”

“Eee neden endişeleniyor o zaman?”

“Instagram’daki hareketlerimden olsa gerek. Gündüz manik bir enerji, gecesinde ise elimde bir kadeh ile melankolik hallerin nedenini bilebilecek insanlardan da o yüzden.”

“Cevap yazsana.”

“Yazışırsak anlatmak zorunda kalırım, oysa gücüm yok.”

“Ne demek gücüm yok, saatlerdir bana çene yetiştiriyorsun ya… Hem başka biriyle konuşmak iyi gelir, kafan dağılır.”

“Bir zamanlar beni ondan da uzaklaştırmaya çalışmıyor muydun sen? Şimdi bu yaptığın ne?”

“Kuzey, Baran’ın yanında sütten çıkmış ak kaşık sayılır. Ayrıca git adamla seviş demiyorum, konuş diyorum.”

“Seninle konuşuyorum ya.”

“Ben yatmaya gidiyorum canım. Sen biraz da Kuzey’e anlat Baran’ı. Çünkü benim şahsen beyefendiye daha fazla tahammül edecek gücüm kalmadı” dedi ve odasına yöneldi.

Şömine ateşi ve elindeki kadehle bir vakit oyalandıktan sonra telefonunu aldı ve Kuzey’in mesajını açtı.

Bir iki karşılıklı mesajlaşmanın ardından konuşmaya karar verdiler ve iki saat soluksuz konuştular. İlk saatinde Pamir, Baran’ı anlattı; en başından bugüne kadar yaşananları kısaca özetledi. Sessizce dinleyen Kuzey, Pamir’in anlatacakları bittiğinde bambaşka bir yerden değerlendirdi olanları.

“Seninle ilgili inanılmaz olan da bu, ne kadar kalbini kapadığını iddia etsen de açabiliyorsun sonuna kadar her defasında. Bunca duygu; aşk, şehvet, acı… Tüm bunları hissedebilmek için insanlar nelerden vazgeçer biliyor musun? Acı çekiyorsun evet ama bu aslında insanlığını hâlâ koruduğunu gösteriyor. Hiçbir şey hissedemeyen yığının arasında kendini şanslı saymalısın.”

“Ya evet çok mutluyum acı çekebildiğim için” diye söylendi Pamir. Kuzey ise asıl bu duyguların yaşam olduğunu açıklamayı usanmadan sürdürdü. Yüzeyde anlamakta zorlansa derinlerde Kuzey’in anlatmak istediğini kavramaya başladı bir noktadan sonra.

Son bir saatte ise bambaşka konulardan bahsetti Kuzey; dinler mitolojisi, evrenin entropisi1, yaşadıkları ülkede hatta dünyanın genelinde kadın olmanın zorlukları… Zihnini o kadar başka konularda zorladı ki kadının, Baran konusu bir süreliğine de olsa dimağında kapladığı alanı kaybetti.

Telefonu kapadıklarında kendini çok daha iyi hissediyordu Pamir. Bu kadar üzüldüğü ve bunun zayıflık olduğunu düşündüğü için kendini suçlamayacaktı artık. Haklıydı Kuzey; üzülebildiği için mutlu olmalıydı, duyguları robotlaşan çoğunluğun aksine, ağlayabilmişti biten bir aşkın ardından. Güçsüzlük değil, insancaydı sadece. Asıl kudret, acı çekmemekte değil, kendini bir kez daha yaratabilmekteydi.

Kadehini elinde, bakışları alevlere dalmışken Didem salona geri döndü.

Pamir’in “Uyumamış mıydın sen?” çıkışı karşısında gülümsedi ve “Yok, kitap okuyordum. Konuşma sesleri kesilince bir kontrol edeyim istedim seni” dedi. Ardından hovarda bir bakışla haylaz haylaz gülümseyerek telefonunu eline aldı. “Bak şimdi ne yapacağız?” derken müzik uygulamasını açtı, telefonu evin ses sistemine bağladı ve reggae, fusion, hip hop ve rap karışımı tarzıyla Snow Tha Product basları patlatırcasına çalmaya başladı.

“Delirdin herhalde bu saatte?”

“Kalk, kalk, kalk! Dans edeceğiz.”

Pamir’i kaldırdı oturduğu koltuktan. Bir yandan zıplıyor, dönüyor diğer yandan oldukça yüksek bir sesle şarkıya eşlik ediyordu. Israrları sonunda Pamir de katıldı şarkıya ve dansa.

I don’t want a half, bitch, I want the whole thing
I’m an itty bitty saditty bitch that go both ways
All I do is make plays, hit a lick and make waves
Take a flight on vacation and make things take place

“Hadi ama daha iyisini yapabilirsin. Duyayım o içine kaçmış sesini daha yüksek. Daha, daha yüksekkkk. Hadi güzelim, bağır.”

Bir şarkı, diğerini kovaladı. Yorgun düşüp her ikisi de kendisini ayrı bir koltuğa bırakana kadar dans edip haykırarak parçalara eşlik ettiler.

“Cidden delisin sen” derken gülümsüyordu sonunda Pamir.

“Elbette öyleyim. Delilik bulaşmayan her hayat çok yavan çünkü.”

Solukları düzelene kadar sessizce oturdular.

“Bu gece uyuyacağımızı sanmıyorsun, öyle değil mi?”

Didem’in sorusu karşısında güldü Pamir; “Sanırım daha başka planların da var bizim için.”

“Elbette var. Ama önce diğer şişeyi açayım, sen de şömineye odun at, baksana söndü sönecek.”

Pamir arkadaşının dediğini yaptı, ateşi bir kez daha alevlendirdi. Yerine geçmişti ki Didem yeni iki kadehle döndü salona.

“Eee Kuzey ne anlattı iki saat?”

“Yani ben anlattım daha çok.”

“Gerçekten anlattın mı Baran’ı?”

“Evet.”

“Eski aşkına, yeni aşkından dolayı nasıl acı çektiğini anlattın yani. Bayılıyorum senin bu dürüstlüğüne. Konuşacak başka bir şey bulamadın mı?”

“Bulduk sonra Didem.”

“İyi bari tebrik ederim.”

Kısa bir sessizliğin ardından Pamir yeniden konuşmaya başladı.

“Senin beni buraya getirmenin, İstanbul’dan uzaklaştırmanın, yerinde bir karar olduğunu söyledi. Daha uzun bir kaçışa ihtiyacım olursa yanına gidebileceğimi de ekledi.”

“Yok artık!”

“Öyle değil. O dönemi çoktan kapattık biliyorsun.”

“Çok şükür.”

“Fethiye’yi sevdiğimi biliyor, yardım etmeye çalışıyor.”

“Canım benim, Fethiye’yi çok özlediysen, seni uğraştırmaz ben butik bir otel bulur, yerini ayırtırım. Gider orada kalırsın. Hatta yalnız gitmek istemiyorsan ben de gelirim seninle. Şimdi bir de Kuzey çıkarmayalım başımıza.”

“Allah’ım ya sen de bir alemsin, birkaç saat önce adamla konuşayım diye güya uyumaya gitmemiş miydin sen?”

“Ya kuzum benim, konuş, tamam; aklın dağılır dedim. Adamın yanına git, demedim herhalde.”

“Çıldırmak üzereyim Didem.”

“Onun farkındayım. Ama çözemiyorum. Neler atlattın sen… Zamana ihtiyacın var sadece ve biraz sakinleşmeye. İstediğin hızlıca sıyrılmak bu duygulardan, anlıyorum. Ama bizler yeni bir komutla bir önceki halin tam tersini yaşayabilecek makineler değiliz. Biyolojik varlıklarız. Gene de bu yaşlarda aşk acısı çekmenin iyi bir yanı da var; ergenlikte inandığımız gibi bunun her şeyin sonu olmadığını, ölmeyeceğimizi, yeniden seveceğimizi, acının önünde sonunda geçeceğini biliyoruz. Sadece senin kurtulmak istediğin hızda sönmeyecek alevler.”

“Bu sefer içimde bir şeyler öldü gibi hissediyorum. Ve o ölen şey, içten dışa beni de çürütüyor.”

Bazen insan acıya tutunur, onu da kaybederse dayanaksız kalacağını düşünür, diye içinden geçirdi Didem.

Bir kez daha konuyu değiştirme çabasıyla “İşler nasıl? Yeni bir proje var mı?” diye sordu.

“O da başka bir sorun. Baran’ın ajansı büyük bir reklam anlaşması yaptı kısa süre önce. Fotoğraflar ve reklam filmlerinin çekimi için de benimle görüşüyorlar. Henüz net bir cevap vermedim. Projenin başında kim var, bil bakalım? Baran. Birlikte çalışmak zorunda kalacağız. Öyle zor ki.”

“Tanrım…”

“Ya evet Tanrım.”

“Ne zaman başlıyor çekimler?”

“Daha bir iki haftası var.”

“Tamam o zaman. Gidiyoruz.”

“Nereye gidiyoruz ya?”

“Kesinlikle Fethiye’ye değil” dedikten sonra kısa bir an durdu ve o anda aklına gelmişçesine “Mardin’e ne dersin?” diye sordu.

“Mardin mi? Kafayı yedin her halde. Bu soğukta başka yer bulamadın mı?

“Yıllar oldu Mardin’e gitmeyeli, uzun zamandır yeniden gitmeyi planlıyordum. Sen de olağanüstü kareler çekersin orada, aklın dağılır biraz. Kim bilir bir Mardin sergisi bile açarsın belki. Ben de dergide Mardin üzerine bir gezi yazısı yazarım. Belli olmaz yeni bir öykü bile çıkarabilirim bu kadim şehirden. Aklımda bir hikaye var ama gitmeden yazamam. Sen de uzaklaşmak istiyorsun İstanbul’dan. İkimize de iyi gelecek, göreceksin bak.”

“Yok canım hiç gücüm yok benim oralara gidecek. Zaten yeni projeye hazırlanmam lazım. Bu sıkışıklıkta Mardin’e falan gidemem.”

“Biraz önce Fethiye’ye gitmeyi düşünüyordun ama ciddi ciddi.”

“Ya aynı şey mi? Hem Mardin çok da soğuktur şimdi. Güney ise en fazla buranın sonbaharı kadar serin olabilir.”

“Kalın giyinirsin o zaman sen de.”

“Didem ya, lütfen gidemem Mardin’e falan. Baharda belki. Tamam işte ilkbaharda gidelim. Dediğin gibi ben fotoğraf çekerim, sen de artık gezi yazısı mı yazarsın, oradan bir öykü mü çıkarırsın, o kadarına karışmam.”

Sessizce oturdular bir süre. Sonunda Didem yeni bir soruyla sarstı Pamir’i.

“Baran’la seni öyküleştirmek istiyorum. Günümüz ilişkilerinin bir tezahürüsünüz ne de olsa.”

Pamir yüzüne yerleşen endişeyle, “Nee?!! Yapma lütfen, diyeceğim ama bu fikir bir kere aklına düştüyse ne desem durduramam seni biliyorum” dedi.

“Saçmalama, izin vermezsen elbette yazmam.” Bir an durdu ve “Eee ne diyorsun? Değil öykü, sizin hikayenizden roman çıkarabilirim. İzin ver yazayım” diye devam etti.

“Bilmiyorum Didem. Yorgunum. Hiçbir şey düşünecek halim yok.”

Yeni bir sessizliğin ardından Didem bir kez daha çekinerek konuşmaya başladı; “Bir şey daha söyleyeceğim ama kızma lütfen” dedikten sonra sakince bekledi. Pamir “Eee?” diye sorunca devam etti, “Baran’la olan proje. Ne gerek var canım benim, kendine bu işkenceyi neden yapasın ki? Kabul etme projeyi. Baran’dan da bir süre uzak dur.”

“Bir şeyle oyalanmaya ihtiyacım var. Aklımı meşgul etmeliyim.”

“Hah, Baran’la çalışırken aklının neyle meşgul olacağı ortada. Adamdan kurtulmaya çabalarken onunla çalışmak hiç mantıklı gelmiyor bana.”

“Ne yapayım peki? Anlatamıyorum galiba delirmeme ramak kaldı.”

“O konuda da bir fikrim var. Dergide yeni bir yazı dizisine başlıyoruz, İstanbul’un bir zamanlar en lüks semtleri olup da bugün gözden düşmüş hatta varoşlaşmış bölgelerini anlatacağız. Yazıları Pelin kaleme alacak. Olağanüstü bir kadındır. Tanışmanızı çok isterim, hatta birlikte çalışmanızı. Senin fotoğrafların, Pelin’in anlatımı ve benim editörlüğüm. Sen, Pelin, ben. Şu anda ihtiyacın olan kadın enerjisi ve dayanışması. Evet biliyorum Baran’ın sunduğu büyüklükte bir proje değil ama çok daha sanatsal, ruhunu besleyecek bir iş. Bir düşün lütfen.”

“Ben bir şey düşünmek istemiyorum dedikçe sen zihnimi yormam gereken bir sürü yeni soruyla geliyorsun.”

“Çünkü ihtiyacın olan bu. Sabah akşam biten aşkın için üzülmek yerine ne düşünürsen düşün çok daha sağlıklı.” Pamir susuyordu, Didem devam etti. “Pazartesi dönme İstanbul’a. Bu haftayı burada geçir. Yılbaşında yalnız olmanı istemiyorum. Çocuklar ve benimle aklın dağılır. Tombala, Poker, Tabu, BlackJack, Monopoly, Uno, Kastet… Oyunlardan oyun beğen.”

Pamir karar vermeye çalışırcasına arkadaşının yüzüne baktı bir süre.

“Yılın en güzel dönemlerinden birinde evinde depresif bir kadını istediğine emin misin?” dedi sonunda.

“Yıla gel; 2020. Ölmeden geride bıraktığımız için mutluyum. Senin depresifliğine gelince, birçok insanın neşesine tercih ederim.”

İkinci şişe biterken Didem, Pamir’i en az bir iki hafta yanında kalmaya, Baran’la çalışmak yerine Pelin’in projesine katılmaya ve yayından önce taslakları okuması önşartı ile Baran’la kendisinin hikayesini yazmasına izin verme konularında ikna etmişti.

İkisi de gözlerini artık zor açacak noktaya geldiklerinde uyumak üzere odalarına çekildiler.
 
 
 

05 Ocak 2021, Salı

Geçen on gün zarfında Pamir toparlanacağına, her geçen gün daha derin bir karamsarlığa düşüyordu. Devamlı söyleniyordu;

“Hayatımda bir denge vardı, onca acıdan, kaostan sonra her şeyi yerli yerine oturtmuştum, huzurluydum. Özenle dizdiğim Jenga2 bloğumu adamın birinin tek bir hareketle yerle bir etmesine izin verdiğim için kendimi boğasım var. Bu lanet acı çekme duygusundan kurtulamadığım için ayıltıp ikinci bir kez daha boğasım var hatta kendimi.”

Didem aldıkları kararları zorlayarak da olsa Pamir’e uygulatıyordu bu esnada. Önce Baran’ın şirketine projede yer alamayacağını bildirmiş, ardından da Baran’la görüşmeleri minimuma indirmişti Pamir. Günbegün Baran’ın hayatındaki varlığı silik bir anıya dönüyor olsa da o yoğunluktaki bir ilişkinin alışkanlık tutsaklığının etkileri kolay solmuyordu.

Pelin’le telefonda da olsa tanışmış, yazı dizisi için düşündüğü semtleri öğrenmiş, kendisi de bazı önerilerde bulunmuştu. Siyah beyaz olmalıydı elbette fotoğraflar. Hatta sahafları, kütüphaneleri, interneti tarayıp bu semtlerin revnaklı3 dönemlerinin fotoğraflarına ulaşmalı, aynı kadrajla bugünkü hallerini, “bozulmayı” çekmeliydi. Bu fikri Pelin de sevmişti.

Didem ara ara Mardin konusunda sıkıştırmaya devam ediyor, farklı bir çevre ve insanların Pamir’e iyi geleceğini söylüyor; “Kim bilir belki orada seni başka bir hikaye bekliyordur” diye takılıyordu arkadaşına.

Hikaye demişken, Pamir’in onayını aldığı gecenin sabahında Baran ve Pamir ilişkisini öyküleştirmeye başlamış, iki gün içinde de bitirmişti ilk bölümü. Yayınlandığında oldukça ses getirmiş olsa da Pamir’in acizliği, Didem’in güçlü kadın karakterlerine alışık daimi okurlarını şaşırtmıştı. Pamir’in hallerine sinirlenen okurların yorumlarını arkadaşına gösteriyor “Görüyor musun neler yazdıklarını? Herkes silkelenip bu adamı üzerinden atmanı istiyor” diyordu.

“Üç günde atacaksam acıyı üzerimden Baran’dan ve her şeyi birkaç günde harcayan günümüz insanından ne farkım kalacak?” diye cevaplıyordu Pamir, gene de güçsüzlüğü ile böylesine yüzleşmek zorunda kalmak sarsıyordu kadını. Toparlanamadıkça paniği artıyor, yıllar önce düştüğü depresyon girdabına bir daha kapılmaktan korkuyor, zafiyetine kızıyordu.

Gelelim yukarda tarihini attığımız salı gecesine.

Kuzey, gündüz Pamir’in bir diğer mutsuz sosyal medya paylaşımının ardından mesaj atmış, aldığı cevaplardan tedirgin olunca “Akşam arıyorum, konuşacağız” demişti.

Telefon konuşmasının ilk dakikalarında Kuzey; “Toparlamış olacağını düşünüyordum, oysa on gün önce konuştuğumuzdan çok daha kötüsün. Daha fazla itiraz kabul etmiyorum, geliyorsun bu hafta sonu” dedi.

“Herkes bir yerlere gitmemin iyi geleceğini sanıyor. Didem de ‘Mardin’e gidelim’ diye tutturdu. Bir hikaye yazacakmış, gitmesi gerekiyormuş o bölgeye, beni de yanında sürüklemek istiyor.”

“Mardin mi? İyiymiş” derken keyifli bir tını vardı Kuzey’in sesinde. “Ben de çok severim. Ama güzelim bu dönem gidilmez oralara. Hem soğuk hem de pandemiden dolayı her yer kapalı. Otelde oturmaya mı gideceksiniz? Baharda birlikte gideriz, salgın da hafiflemiş olur. Sen en iyisi şimdi buraya gel, ben seni Kayaköy‘e götürürüm, Mardin mimarisi ile çok benzer biliyorsun Kayaköy. Didem de gelsin isterse, aynı ilhamı burası da verir.”

Pamir güldü ve “Söyleyeyim Didem’e” dedikten sonra biraz çekinerek ekledi; “Yalnız senin yanına gelmek, bu ruhsal halde, ne kadar doğru ondan pek emin olamıyorum.”

“Saçmalama lütfen, kırılgan bir halde geleceğini biliyorum. Yemek yaparım sana, şarap içeriz, saatlerce konuşuruz, film izleriz, dağ bayır gezeriz. Hem Haliller de Fethiye’de biliyorsun. Onlar da seni görmeyi ister. İyi gelecek sana buralar ve eski dostların, göreceksin.”

“Biraz düşüneyim, olur mu?” diye cevapladı Pamir.

Telefonu kapattıktan sonra Didem’in yanına gitti.

Arkadaşı her zamanki muzır gülümsemesiyle bakıyordu yüzüne. “Dur” dedi, “Şarabı koyayım, öyle anlat.”

Birkaç dakika sonra elinde iki kadehle salonda Pamir’in karşısında yerini almıştı Didem. İlk yudumların ardından Pamir anlattı Kuzey’le yaptığı konuşmayı.

“Gidecek misin?”

“Bilmiyorum. Seni de davet etti. Benimle gelmek ister misin?”

“Canım benim, onca yolu tek başına gitmeni istemiyorum, bu yüzden elbette seninle gelirim ama ben ya kendi arkadaşlarımda kalırım ya da bir otelde. Yanımda toparlayacağını sanıyordum fakat görüyorum ki çok da yardımcı olamıyorum. Baran’dan ayrılalı kaç hafta oldu, iyileşeceğine gittikçe daha derin bir kedere gömülüyorsun. Başta istemiyordum Kuzey’in yanına gitmeni fakat belki de ilk gençlik yıllarından bir dostun, bir dönem aşkla sevdiğin bu adamın yardım talebini kabul etmelisin.”

Pamir bir cevap vermedi. Telefonunu eline aldı; “Cuma akşamı sendeyim” yazdı.
 
 

Devamı için tıklayınız.

 
 

Didem Çelebi Özkan

 
 

Notlar & Açıklamalar:

 
* Bu bölümü yazarken en çok bu parçayı dinledim. Sizin de hoşunuza gidebileceğini düşünerek linkini bırakıyorum 👉🏻 Si l’amour existe encore, Jean-François Michaël
 
 
1 Entropi, fizikte bir sistemin mekanik işe çevrilemeyecek termal enerjisini temsil eden termodinamik terimidir. Çoğunlukla bir sistemdeki rastgelelik ve düzensizlik (kaos) olarak tanımlanır ve istatistikten teolojiye birçok alanda yararlanılır. – Vikipedi     ⇡⇡⇡

2 Jenga, tahta bloklardan oluşan eğlenceli bir denge oyunudur. Jenga oyununda amaç kulenin altından tahta blokları çekerek kulenin üstüne kuleyi devirmeden koymaktır.     ⇡⇡⇡

3 Revnaklı: Gözalıcı, güzel, hoş     ⇡⇡⇡
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

38 YORUMLAR

  • Yanıtla Pınar Sude Genç 22 Ocak 2021 at 16:52

    “Ve sadece birkaç ay sonra; ‘Ahh kusura bakma, gerçekten aşktı, sen de atladın o kadar ama bitti’ diyebilmişti rahatlıkla.”
     
    :)) Burada gerçekten güldüm.
     
    Devamını bekliyorum merakla.

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 22 Ocak 2021 at 16:57

      Ben de o bölümü yazarken gülmüştüm 😁
       
      Teşekkür ederim güzelliğim yorum için. Beğenmene de çok mutlu oldum.
       
      Sevgiler

  • Yanıtla Demet Uncu 22 Ocak 2021 at 19:38

    Yine soluksuz okudum, uzun uzun 😊 Bence toparlanacak bizim kızımız, bu kaçış sanki ona çok iyi gelecek. Jenga blogu benzetmeni ayrıca çok sevdim. Kalemine kuvvet canım, sabırsızlıkla bekliyorum devamını 😘😘

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 22 Ocak 2021 at 20:58

      Canıııım canım, çok mutlu oldum beğenmene. Metaforlar ve ben, en sevdiğim 🙃
       
      İlerki bölümlerde hikayenin nasıl ilerleyeceği çok daha net artık zihnimde. Sonraki bölümlerde Pamir’in beklenen yükselişi gelecek 😁

  • Yanıtla Ilgın Cenkçiler 22 Ocak 2021 at 23:14

    Sürükledi , süreklidi tam macera başlamışken…
    Hadi bakalım gelsin 3. Bölüm 💜

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 22 Ocak 2021 at 23:21

      Tam hareket başlayacakken öyle değil mi 😝 Herkes Pamir’in ağlamasından usandı. Bana da fenalıklar bastı ama susturamıyorum kadını. Kim bilir yakında gülmeye başlar 😉

  • Yanıtla Saadet Akdı 23 Ocak 2021 at 00:07

    “Asıl kudret, acı çekmemekte değil, kendini bir kez daha yaratabilmekteydi.”
     
    Ne kadar doğru bir söz. Hikayenin anafikri olmalı. Gerçekten Facebook’ta gezinirken size rastlamamın tesadüf olmadığını düşünüyorum. Nedenini bilmiyorum ama üslubunuz, tarzınız, yazılarınız beni çok etkiliyor. Emeğiniz için teşekkürler 🥰

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 23 Ocak 2021 at 00:14

      Ne kadar mutlu oldum, çok çok teşekkür ederim. Tesadüfi bir karşılaşmanın karşılıklı etkileşimine ben de müteşekkirim. Çünkü sizin yorumlarınız da benim yazma konusundaki inancımı perçinliyor. Var olun 🙏🏻
       
      Kucak dolusu sevgiler 🤗❤️

  • Yanıtla Günay Aydın 23 Ocak 2021 at 11:40

    Böyle zamanlarda bir müddet yalnız bırakmak, yalnız kalma ihtiyacını aklına bile getirmemek, bize has galiba. Yalnız, kendiyle kalmaktan hazzetmemek de (tam da bu yüzden olmalı, yalnız bırakmama çabaları) öyle…
     
    Kendimizle yüzleşmekten ölesiye korkan “ödlekler topluluğu”yuz. Bence yani… Yalnız kalmaktan, bırakılmaktan ve bırakmaktan korkmamızın altında yatan neden bu olabilir mi? Yoksa acıyı, mutluluğu paylaşmanın başka bir şey olduğunu da belirtmeliyim.
     
    Gelsin devamı 🙂
     
    Güzelmiş…
    Kaleminize sağlık…

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 23 Ocak 2021 at 12:02

      Ben de yorumunuzu çok sevdim. Yalnız kalmaktan korkan bir topluma dönüşmemiz konusundaki yargılarınız oldukça düşündürücü. Çok teşekkür ederim yazma inceliği gösterdiğiniz için. Umarım diğer bölümlerde de yorumlarınızı okuma zevkini tattırırsınız.
       
      Sevgiler

  • Yanıtla Nimet Canbayraktar 23 Ocak 2021 at 15:18

    Benim yorumum, öyküye değil, sizin hikayenin içinde oluşunuza.
     
    Yazdığım bir romanımda, o zaman sağ olan eşim ve kendimden minik bir sahne eklemiştim ve okuyan yakınlarım tarafından çok ilginç bulunmuştu ama siz… Hem çok şaşırdım hem de çok hoşuma gitti. Hem de tam Instagram hikayenizdeki yol klibinizi dinlediğim gün. Adeta hikayenin içinde gibi hissetmek. İlginç bir deneyim oldu.
     
    Merakla devamını bekliyorum.

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 23 Ocak 2021 at 18:12

      Biricik Nimet Hanımcım, öncelikle okuduğunuz ve yorum yapma inceliği gösterdiğiniz için çok teşekkür ederim.
       
      Yazarların adetidir kurguladıkları yerlere gitmek ya da gerçek hayattan birilerinin belli özelliklerini karakterlerine yansıtmak fakat sanırım ben bunu biraz ileri götürdüm.
       
      Pamir’in verdiği karar doğrultusunda, onun adımlarını daha net kurgulayabilmek için ya Mardin’e ya da Fethiye’ye gerçekten de gidecektim. (“Kararları sen vermiyor musun?” diyordur bunu yazdığımı okuyanlar büyük ihtimalle. Ama bazen karakterin kontrolünü kaybedebiliyor kaleme alan. Etten kemikten bireylermişçesine diretebiliyorlar bana kararlarını 😉)
       
      Her hâlükârda yola çıkacak ve gittiği yerde yaşayacaklarını o bölgede yazacaktım fakat birden hikayenin içine dahil olma istediğini engelleyemedim. Aslında ilk bölümde de Didem’in ufak bir diyaloğu vardı lakin buradaki kadar yoğun olmadığı için çoğu okur benimle özdeşleştirmedi. Ve zaten bu özdeşliği kuracak veri de yoktu o bölümde.
       
      Benim için keyifli oldu kendimi yazmak fakat artık Didem’in rolünü sonlandırmalı ve Pamir’i yalnız bırakmalıyım, diye düşünüyorum.
       
      Bunları yazmama vesile olduğunuz için size de çok teşekkür ederim. Kucak dolusu sevgiler 🤗❤️

  • Yanıtla Metin Çoban 24 Ocak 2021 at 01:53

    Gecenin saat 2’sinde 140 kelimelik yorumunu yazıyordu Metin.
     
    Günümüz aşkları 6 ayda bitebilir, 6 günde de. Bu geçmişte de böyleydi.
     
    Baran ve Pamir aşkında devamlı anlatılan Pamir. Baran kimdir? Nelerden hoşlanır? Hangi yemeği sever? Şiir kötü yazıyor, belki iyi bir sopranodur. Bu yüzden Baran’ı size yedirtmem. Ayrıca anlatılan Pamir’e göre, sevişme şansımız bile olmayabilirmiş 😂 Kadın gerçekten çok çaresiz, acımasız, zayıf, güçsüz ve ağlamaklı, ayrıca aklı her zaman her yere kayabilir anlatılmış. Elbette, kendince haklı yanı vardır. Ama genelde terk eden erkek ise, ve “sadece seviştik bitti” diyorsa, maalesef o kadında umduğu şeyi bulamamıştır. Bi’ de bu yönü düşünmek lazım. Yoksa erkekler, her zaman elit, eli yüzü düzgün, güçlü duran, konuşması dolu olan ve sevişmesini seven kadınları gözlerinin önünden ayırmazlar. En azından Baran’dan bunu beklerdim.
     
    Ayrıca Kuzey, yeni Baran adayı olmak üzere görünüyor. Ben de Fethiye’liyim. Kayaköy, Mardin gibi değil. Aşkı yaşayacaksan Harran her zaman favorim.
     
    Barancıyız vesselam 😂

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 24 Ocak 2021 at 09:01

      :))) Ne güzel yorum, gene uzun uzun yazmışsınız, keyifle okudum.
       
      Bu hikayeyi oldukça uzun yazmayı planlıyorum. Bu yüzden Baran’ın daha detaylı anlatımını başka bölümlere ayırmıştım 😉 Önce Pamir’le başlayalım istedim.
       
      Şöyle bir yargıda bulunmuşsunuz;
       
      “Erkekler, her zaman elit, eli yüzü düzgün, güçlü duran, konuşması dolu olan ve sevişmesini seven kadınları gözlerinin önünden ayırmazlar.”
       
      Kısacası terk edildiyse vardır Pamir’de de bir bozukluk demişsiniz 😉 Buna pek katılmıyorum. Hadi diyelim ki tasvir ettiğiniz tarzda kadınları gözlerinin önünden ayırmıyor erkekler, arada yedikleri çerezler ne olacak peki 😉 En eğitimlisi, en güzeli, en kibarı, en iyisi, kafasında bin boynuzla geziyor da kadınların ondan merak ettim 🤔 Hepsinde kadında mı var bir hata? Bence gerçek olan, inanılmaz bir doyumsuzluğun söz konusu olması. Herkes ele geçirilecek kale. Oyun gibi. Ele geçtiği anda da “Sıradaki” deniyor.
       
      Burada ele geçirilmekten kastım fiziksel bir durum değil, çünkü artık bu da yeterli değil, ruhunuza da istiyorlar. Bundan 30 yıl önceye göre bedene ulaşmak daha kolay erkekler için, herkes herkesle sevişiyor artık 😏 Bu yüzden beden yeterli değil av peşinde koşmaya bayılan erkek için.
       
      Eğlenceli olabilmesi için avın zor da olması gerekiyor. O zaman yeni bir hedef belirleniyor; kadının kalbi. Bunun için de kadınına göre yöntem değişse de (şiir, pırlanta, çiçek, büyük aşk sözleri…) o kalp ele geçene kadar saldırı devam ediyor. Ele geçince de bir sonrakine sıçrayabilmek için “İstediğimi bulamadım” sözleri. Peki ne istiyor acaba erkek? Bence o aradığını hiçbir zaman bulamayacak çünkü aradığı bir kadın değil, her seferinde aynı zevkli av oyunu 😉
       
      Birçok okur Kuzey’in ortaya çıkışından rahatsız. Kadının ağlamayı kesmesini, işine gücüne sarılmasını, güçlü olmasını bekliyorlar. Aradan geçen zamana rağmen de ne türden olursa olsun herhangi bir ilişkiye girmesini istemiyorlar. Burada da açıklama şu; “henüz hazır değil.” Oysa toplumca bilinçaltımıza işlenenlerden kaynaklı bu tavrımız. “Kadın”a yakışan bir bekleme süresi olmalı. Anlaşılan bu süre de bayağı uzun 😉
       
      Aynı durumda erkek olsa ayrılığın gecesinde çivi çiviyi söker diye arkadaşları bar bar, pavyon pavyon gezdirirdi. Ha bu işe yarar mıydı? Bilmem. Belki. Pamir de işe yaracak mı? Bilmem. Belki. En azından ayrılığın gecesinde kendisini bir adamın kollarına atmadı. Ata da bilirdi. Sonra bundan da pişman olur muydu? Bilmem. Belki. Erkek o pavyon gecesinin sabahında ne kadar pişmanlık yaşıyorsa o kadar olmalı ama bence. Çünkü duygunun kadını, erkeği olmaz. Fakat elbette yüzyıllarca kadına biçilen normların baskısı kolay kalkmaz kadın ruhundan. Bu yüzden de kolay kolay başka bir tende teselliyi arayamaz.
       
      Bu noktada şuna da açıklık getirmek istiyorum; aşk acısının kadın/erkek başka bir beden üzerinden atlatabilineceğini savunmuyorum. Sadece bunu erkek yaptığında gayet sıradan karşılanırken, kadın yaptığında birçok ahlaki soruyla muattap olması durumuna sinirleniyorum.
       
      Sanırım bu yazdıklarımı ilerki bölümlerde kullanacağım. Okumaya devam eder ve bu düşüncelerle karşılaşırsanız şaşırmayın 😉
       
      Sevgiler

      • Yanıtla Metin Çoban 24 Ocak 2021 at 12:29

        Erkekler hakkında da genelleme yapmayın; içimizde hala çok güvenilir, sadık, koruyucu, arkadaş olanlarımız da var. Sayılarının çok olması konusu, o da bilinmez. Ayrıca diğer kadınlara da çerez muamelesi yapmayınız. Onlar da güvenecek, sevecek erkek arıyorlar.
         
        “Elbette sen kimsin de bu kadar güvenilir konuşuyorsun?” diyeceksiniz! Bu yaşıma kadar belki 10’un üzerinde kadın olmuştur hayatımda. Sorun kimi zaman ben olmuş olabilirim ama genelde kadınlar daha büyük sorundu ilişkinin devam etmemesinde. Ayrıca, elit, eli yüzü düzgün, dolu dolu konuşan sevgililerim oldu her zaman, onları daima el üstünde tutmuşumdur, asla kabalık, riyakarlık yapmamışımdır. Ayrılma sebeplerimiz ise ya aradaki kıvılcımın azalması ya da dünyaya bakış açılarımızın farklılaşmaları sebebiyle olmuştur. Halen de aramızda herhangi bir sorun olmayan ve uzun süreli bir sevgilim var.
         
        Çerezler ve Pavyon konusuna gelince, öyle şeyler arada rastlanıyor ve böyle bir sektör de var şüphesiz. Sanki bu erkeklerin genlerinde olan bir şey. Yıllar önce yanardağ külleri arasında kalan Pompei’nin kalıntılarını gezerken lokal rehber, hayatlarını para karşılığı seks yaparak kazanan kadınların her köşe başında durması için yerde kabartılmış erkek organları vardı. Sordum, “Pompei’nin neredeyse her köşe başını tutmuşlar, sayı bu kadar çok mu?” diye. “Evde kadınları yok mu bu adamların?” dediğim de, “Onlar çocuklarının anası, onlarla yaşayamadığı edepsizlikleri yaşıyorlar burada, kimlik değiştiriyorlar, bu günümüz için geçerli değil mi?” demişti. Demek ki binlerce yıl genlere işledi.
         
        Ama yine hatırlatmak istiyorum. Kadınlar da, partnerlerini aldatıyor. Bu sayı da neredeyse erkeklerin kadar var. Velhasıl, hikayeniz şimdilik tek yönlü Pamir üzerine kurulu diye bu savunmaya geçişim. Siz değerli bir kitap okurusunuz, zaten öyle tanışmıştık. Hikayenizin devamında görüşmek üzere.
         
        Sevgiler

        • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 24 Ocak 2021 at 13:04

          :)))) Elimde değil, ben gene uzun uzun cevap vereceğim 🙃
           
          Genelleme için ne gerekir? Yüzde ellinin üstü yeter sanırım. Siz olayı özele indirgemiş, kendi üzerinizden değerlendirmişsiniz. Oysa ki istisnalar genellemeyi engellemez. Önceleri sadece etrafımda gözlemlediklerimden hareketle yazıyordum fakat sonrasında okurlardan kendi hikayelerini anlattıkları mesajlar almaya başladım. Neler var 😉 Bu durumda, bahsettiğiniz erkekler acaba neredeler diye sormaktan kendimi alamıyorum 😉
           
          Çoğunlukla kadın merkezli hikayeler yazsam da ana karakterin erkek olduğu ve mağdur edildiği öyküler de anlattım. Bu hikayeye açıkçası kendimi aşan bir cüretle kitaba yürümek üzere başladım. Bu yüzden karakterler zaman içinde derinleşecek. Baran, Kuzey, Didem ne kadar süreyle Pamir’e eşlik edecek, onları ne kadar detaylandırmam gerekecek biraz akış belirleyecek.
           
          Aldatma konusuna gelirsek, elbette erkeğe özgü bir durum olmadığını kabul ediyorum. Ve kadın aldatması son yıllarda kesinlikle arttı da. Peki neden? Bunu düşündünüz mü? Çünkü bu nesil, sadakatin tek taraflı çalışmadığını biliyor. Hiçbir kadın evlilik cüzdanının altına imza atarken “Sen beni istediğin kadar aldat, ben sana ömür boyu sadık kalacağım” demiyor da ondan artık. Aldattıldığını anladığında da “Başlarım böyle işe” diyor. Gene söylüyorum kadın/erkek (erkekler ne kadar tersini iddia etse ve bizi onlarla aynı biyolojik varlıklar değilmişiz de daha ulvi olmak zorundaymışız gibi yönlendirmek iste de) aynı ihtiraslara sahibiz. Ve kadın kendini dizginlerken erkeğin saldım çayıra mevlam kayıra tavrı, kadını çileden çıkarıyor. Yani aldatma zincirini başlatanın gene erkek olduğunu düşünüyorum. Haa hiç yok mudur; adamın sadık, kadın sadakatsiz olduğu birliktelikler. Vardır elbette. Ama o da azınlıktır.
           
          “Diğer kadınlara çerez muamelesi yapmayın” demişsiniz. “Diğer kadınlar” diye bir şey yok oysa. Bir ilişkide ana karakter olan kadın bir başkasında çerez olabiliyor. Ben yapmıyorum kadını çerez yani. Erkekler yapıyor. Sizlerin tabiri “Evlenecek kadın, eğlenecek kadın” 😉
           
          “Siz” derken lütfen yanlış anlaşılmasın. Sizin nezdinizde genellediğim (🙃) tüm erkeklere veriyorum bu cevapları.

          • Metin Çoban 24 Ocak 2021 at 13:14

            Genel olarak haklısınız.

      • Yanıtla Hale 25 Ocak 2021 at 00:14

        Muhteşem tespitler, harika bir cevap.
        Kutlarım sizi.
        Kaleminize sağlık 🙏

        • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 25 Ocak 2021 at 00:18

          😁😁😁
           
          Çok teşekkür ederim 🤗

  • Yanıtla Metin Çoban 24 Ocak 2021 at 02:44

    Bu arada Baran aradı, abi Soprano diye yazmışsın, Tenor olacaktı o diye, sesi kadınsı değilmiş 😂😂

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 24 Ocak 2021 at 09:10

      Baran sesiyle ilgili fikrinizden çok şiirleri için yazdıklarınıza bozulmuştur bence 😂

  • Yanıtla Metin Çoban 24 Ocak 2021 at 09:01

    Sabah sabah Pamir de aradı; “Benim için, ‘çaresiz, acımasız’ yazmışsın, hiç de bilem, çarem Didem, Ayrıca o acımasız değil “Acınası” olacaktı dedi.
     
    “Uykum vardı öyle yazıvermişim” dedim. “Hepiniz aynısınız işte” dedi, telefonu kapattı 🤔

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 24 Ocak 2021 at 09:23

      Ahahahahahahah Pamir, Didem’in okurlarının yorumlarını pek kaale almıyor ama. Hatta Didem’i de pek takmıyor. Acıdan sürünmek istiyor ve bu duyguyu, geride zerresi kalmayana kadar tüketecek bence. Ehhh bu da belki iyi bir yöntemdir. Zehri dibine kadar hızlıca içerseniz genziniz yanar büyük ihtimal ama yudum yudum içmekten kolay olabilir 😉
       
      Anlayamadığım neden insanların kadının acı çekmesinden bu kadar rahatsız olduğu 🙄 Kendi kendine yapıyor ne yapıyorsa. Aradan da yıllar geçmedi. İnsan severken kaybettiği bir aşkın ardından birkaç hafta üzülemeyecekse o aşk, aşk mıdır gerçekten?
       
      Konu Didem olsa farklı 😁 O boşandıktan sonra şampanya patlatmıştı fakat herkes aynı mı olmalı? Herkes aynı yoğunlukta mı çıkıyor ilişkilerden? Tükenen taraf için ayrılık kolay fakat hâlâ seven taraf için nasıl kolay olabilir? Ayrıca hepimiz aynı şekilde mi üstesinden gelmeliyiz olayların? Peki hangi yöntem doğru? Ve neden kadın “Amazon” olmak zorunda daima. Bazen “acınası” (😉) olmaya ihtiyaç duyuyordur belki.
       
      Ben Pamir’i çok güçlü hayal etmiştim. Ya benim güçten anladığım farklı ya da okura geçiremedim aslında onun gücünü. Neyse ilerki bölümlerde belki Pamir’i tanıdıkça, geçmişi ortaya serildikçe katman katman, bugün neden bu halde olduğu ortaya çıkar. Eee her şeyi de ilk bölümlerde anlatamazdım ya 😉

  • Yanıtla Atakan Balcı 24 Ocak 2021 at 19:56

    İnsanlar ne kadar kolay ve ne denli büyük sözler veriyorlar? İğrenç herif!… Ağzımdan, kalemimden çıkan bir sözün bir ağırlığı vardır, içimden bir parçayı paylaşmış olurum. “Söz veriyorum” falan demem gerekmez ki üstelik.
     
    Çok güzel anlatmışsın yine ayrıca, ışığına sağlık canım!…

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 24 Ocak 2021 at 21:51

      :))) Atakan yaaa bi’ tanesin, Pamir’den daha çok sinirlenmişsin Baran’a 😝
       
      Baran’ın da bu kadar yoğun duygulardan “hiç”e inmesinin nedeni olarak kendince açıklamaları vardır muhakkak. Üstteki yorumlarda Metin Bey, “İstediğini bulamamıştır” yazmıştı. Öyle olsa gerek. Bunu da zaten Pamir’e hissettirdiğine şüphe yok ki kadın kendini yeniden değerli hissedebilmek için kilometrelerce yol yapmaya hazırlanıyor 😉

  • Yanıtla Arcturus 25 Ocak 2021 at 05:20

    Ne gariptir ki, okurken sanki sürreal bir ortam yerine, Charles Bukowski ve Henry Chinaski karekterleri gibi iç içe girmiş kaotik yapılar gibi hissettim. Eğrisi doğrusu ne diye sorguladım hele ki eğri ya da doğru ne bilen var mı acaba?

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 25 Ocak 2021 at 09:51

      Mahlas ve mail adresi dikkatimi çekmese gene de yazanı tahmin edebilir miydim bilmiyorum 😉
       
      Çok teşekkürler yorum için 🤗

  • Yanıtla Pelin Öncüoğlu Işık 25 Ocak 2021 at 09:57

    Canım çoook güzel bir hikaye, muazzam bir anlatım. Devamını merakla bekletiyor. Harika bir kitabın geldiğini seziyorum 😍❤️ Kalemine sağlık. Ayrıca hikayenin içindeki kahramanlardan biri olmak ayrıca mutlu etti ve heyecanlandırdı beni. Bakalım Didem’le Pelin’in projesi Pamir’e iyi gelecek mi? Merakla bekliyorum 🤓

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 25 Ocak 2021 at 10:05

      Ne kadar mutlu oldum yorumunu görünce. Bu hikayeyi kitap olarak sunabilmeyi çok istiyorum. Yapabilecek miyim bilmiyorum, fikri dahi çok heyecanlandırıyor 😁
       
      Desteğin için çok teşekkürler bi’ tanecim 🙏🏻
       
      Ve hikayeye seni dahil etmek büyük keyifti benim için. İzin verdiğin için bir kez de buradan teşekkür ediyorum güzellik 🤗
       
      Kocaman öpüyorum ❤️😘

  • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 25 Ocak 2021 at 10:00

     
    @didemcelebiozkan Instagram profilimde öykünün tanıtımının altına gelen yorumlar:
     
    Didem Çelebi Özkan Instagram Profili Yorumları | “Sevmişmiş. Bitmişmiş.” Tanıtımı
    Didem Çelebi Özkan Instagram Profili Yorumları | “Sevmişmiş. Bitmişmiş.” Yorumları | 01
    Didem Çelebi Özkan Instagram Profili Yorumları | “Sevmişmiş. Bitmişmiş.” Yorumları | 02
    Didem Çelebi Özkan Instagram Profili Yorumları | “Sevmişmiş. Bitmişmiş.” Yorumları | 03

  • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 25 Ocak 2021 at 10:01

     
    Didem Çelebi Özkan – Yazılar Facebook sayfasında öykünün altına gelen yorumlar:
     
    Sevmişmiş. Bitmişmiş. | Didem Çelebi Özkan Yazılar Facebook Sayfası Tanıtımı
    Sevmişmiş. Bitmişmiş. | Didem Çelebi Özkan Yazılar Facebook Sayfası Yorumları | 01
    Sevmişmiş. Bitmişmiş. | Didem Çelebi Özkan Yazılar Facebook Sayfası Yorumları | 02
    Sevmişmiş. Bitmişmiş. | Didem Çelebi Özkan Yazılar Facebook Sayfası Yorumları | 03
    Sevmişmiş. Bitmişmiş. | Didem Çelebi Özkan Yazılar Facebook Sayfası Yorumları | 04
    Sevmişmiş. Bitmişmiş. | Didem Çelebi Özkan Yazılar Facebook Sayfası Yorumları | 05
    Sevmişmiş. Bitmişmiş. | Didem Çelebi Özkan Yazılar Facebook Sayfası Yorumları | 06
    Sevmişmiş. Bitmişmiş. | Didem Çelebi Özkan Yazılar Facebook Sayfası Yorumları | 07
    Sevmişmiş. Bitmişmiş. | Didem Çelebi Özkan Yazılar Facebook Sayfası Yorumları | 08
    Sevmişmiş. Bitmişmiş. | Didem Çelebi Özkan Yazılar Facebook Sayfası Yorumları | 09
    Sevmişmiş. Bitmişmiş. | Didem Çelebi Özkan Yazılar Facebook Sayfası Yorumları | 10

  • Yanıtla Cem Albayrakoğlu 27 Ocak 2021 at 12:23

    Dido bu hikaye giderek heyecan verici bir hale geliyor. Atakan’ın yorumuna ben de katılıyorum; insanlar büyük büyük sözler vermemeli. Haaa veriyorsa da tutmalı.
     
    Devamını sabırsızlıkla bekliyorum.
     
    Kalemine sağlık canım.

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 28 Ocak 2021 at 13:48

      Canımcımmmm 🤗
       
      Bundan sonra daha da heyecanlı olacağını garanti edebilirim 😉 Bakalım Pamir’in kararı onu nasıl bir duygusal fırtınaya sokacak 🙃

  • Yanıtla Elif Bilici 28 Ocak 2021 at 08:21

    Hayat yoğunluğundan anca okudum, ama iyi ki iki bölümü birden okumuşum. Hatta ikincisi bitince, üçüncüyü aramadan edemedim.
     
    Heyecanla bekliyorum, kalemine sağlık 🙂

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 28 Ocak 2021 at 13:51

      Elifcimmmm, hem yorum yazmış olmana çok mutlu oldum hem de beğenmene güzellik. Çok teşekkür ederim.
       
      Sevgiler

  • Yanıtla Hande S. Sinan 30 Ocak 2021 at 03:10

    Didemcim hikayeye kendini katmana bayıldım.

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 31 Ocak 2021 at 03:09

      Canım benim, çok mutlu oldum beğenmene. Ben de çok eğlendim Didem bölümlerini yazarken 🙃
       
      Seni kocaman öpüyorum ❤️😘

  • Yanıtla Moskova Fatihi 19 Kasım 2023 at 23:00

    Uno ve kastet oynamadım. Nasıl bir şey acaba, merak ettim. Risk çok severim. Entrika’yı duydum onu öğreneceğim yakında. Kayaköy’e ben de gitmiştim. Keciler – Kayakoyu. Tatliş bi yer.
     
    Neyse hikâyeye dönersek çivi çiviyi söker derler. Kuzey iyi gelir Pamir’e )) Bi gitsin bakalım. Ha yeni bi’ sayfa anlamında degil. Üstündeki ölü toprağı gider en azından. Baran’la da fazla uzatmasının anlamı yok. Bu sadece iş falan filan diyerekten iyi devam etmemiş sonradan. Akıllı kiz kankisi. Adi neydi, Didem miydi. Güzel… Bakalım neler olacak. Ama bi’ şey diyeyim mi keske Mardin’e gitseydi. Ben gitmedim oraya, yazarımız gezdirirdi bizi oralarda, gitmiş gibi olurduk 😀
     
    Kaleminize sağlık 😊🌟

  • Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan