Açık Büfede Birer Tabağız Hepimiz

10 | Böyle Bir Kırmızı mıydı?

30 Nisan 2021

Roman: 10. Bölüm | Böyle Bir Kırmızı mıydı? | Yazan: Didem Çelebi Özkan

 

İndeks

Açık Büfede Birer Tabağız Hepimiz | Bölüm 1
Sevmişmiş. Bitmişmiş. | Bölüm 2
Benim Sarhoşluğum Temizdir Bir Kere | Bölüm 3
Belki Şimdi Doğru Zamandır | Bölüm 4
Sevişme Vakti | Bölüm 5
Özledim. Bunu Söylemek Serbest mi? | Bölüm 6
Uyanıp Öpmeyi İstediğim Kadın | Bölüm 7
Bana En Çok Senin Tenin Yakışıyor | Bölüm 8
Burnumdan Getirdiniz Tatilimi | Bölüm 9
Böyle Bir Kırmızı mıydı? | Bölüm 10
Bana Baran’ı mı Savunuyorsun? | Bölüm 11
Sadece Sen Zarar Görürdün | Bölüm 12
Bir Oyun Oynayacağız Bu Gece | Bölüm 13
Daha Fazlasını İstiyorum | Bölüm 14
Tatil Biter, Aşk Biter | Bölüm 15
Bunlarla Yüzleşmek Acıtmıyor mu Canını? | Bölüm 16
Sesini Bile Özledin, Öyle Değil mi? | Bölüm 17
Adam Önce Senin Kriterlerinden Geçsin | Bölüm 18
Gözlerime Bak | Bölüm 19

 
 

05 Şubat 2021, Cuma

“Yeni bölüm oldukça uzun fakat akıcı. Didem’e tebriklerimi ilet lütfen. Başlıklar konusunda da son derece yaratıcı. Okuru merakta bırakacak bitirişler de iyi.”

Tanrım, diye düşündü Pamir. Üçüncü bölüm yayına gireli henüz bir saat olmuştu ve Baran çoktan okumuştu. Sanki hikayedeki kötü adam kendisi değilmiş gibi sakince değerlendirmesini yapıyordu. Söyledikleri Pamir’in kulağına uğultu halinde geliyor, sesler kelimelere dönüşmüyordu. Dikkatini yeniden Baran’a vermeye çalıştı.

“… fakat hikayenin Baran tarafı eksik. Bunlar, yaşananlar üzerine, senin düşündüklerin. Her sürecin kendisini gözleyen kişi sayısı kadar bakış açısı vardır. Örneğin bir kahve fincanını düşün; benim baktığım açıdan kulp net olarak gözükebilir oysa senin olduğun noktadan kulbu görmek mümkün olmayabilir. Tabii bu kulbun yokluğunu kanıtlamaz, sadece sana görünür olmadığını gösterir. Didem’e isterse kendi yaşadıklarımı anlatabilirim. Hikayenin pembe diziden çıkıp sağlam bir roman olmasını istiyorsa karakterleri daha derin çizmeli.”

Çığlık atmamak için dudaklarını ısırdı Pamir.

“Baran karakterinin temellendirilmesine gerek yok. Çünkü sahneden çıkacak. Baran, Pamir’i terk eden adam, hikaye ise o adamla değil, Pamir’le ilgili. Bekar bir kadının hayat yolculuğu. Konu sen değilsin.”

“Birincisi, ben seni terk etmedim. İkinci olarak da konu ben değilsem istersen bunu Didem’e de hatırlat çünkü ilk bölümden itibaren Baran’ın hikayeden çıkmasını bekliyoruz fakat hâlâ sahneden almadı onu.”

Canına okuyacaktı Didem’in.

Yüz kere Baran’dan söz etmeyi kesmesini istemişti ama kadın her seferinde adını geçirmeyi başarıyordu. Baran’ın bu fikrine de kesin bayılırdı; olanları bir de terk eden adamın gözünden okura sunmayı, o da isteyecekti. Pamir’in ise bunu dinlemeye ya da okumaya hiç niyeti yoktu; bir adamın kendinden neden vazgeçtiğini o duygusuz, salt mantıkla temellenen cümleleriyle okumayacak, Baran’ın hançeri daha derine itmesine izin vermeyecekti.

“Alacak Baran’ı hikayeden merak etme. Daha fazla kendini okumak zorunda kalmayacaksın.”

“Sorun sadece benim okuyor olmam değil, bunu gayet iyi biliyorsun. Bizi tanıyan herkes takip ediyor romanı. Pamir, Baran ve Kuzey’in kim olduğunu bilen çok kişi var. Ve okuduklarından yola çıkarak tavırlarını belirliyorlar. Bunun da haksızlık olduğunu düşünüyorum.”

“Ne haksızlığı? Madem ki her karakter süreci kendi açısından görüyor, neyin objektifliğini bekliyorsun? Paramparça ettin beni. Onlar da buna şahit oldular. Elbette sana tavır alacaklar.”

“Paramparça mı? Bu senin paramparça olmaların… Bayılıyorsun her şeyi abartmaya.”

“Neeee?!!! Üzülmemi bile küçümsüyorsun. Ben bugüne kadar kimsenin karşısında paramparça olmadım. Bu ben değilim. Ben bu kadar güçsüz değilim” derken sesi iyice yükselen Pamir konuşmaya devam edemedi ve sustu.

Uzayan sessizliği bozan Baran; “Demek istediğim şu; elinde hem bana hem de Kuzey’e çevrilmiş güçlü bir silah var ve istediğin gibi ateş ediyorsun” dedi.

“Tanrım, Kuzey’i karıştırmasak.”

“Eski sevgilini karıştıran ben değilim. Her neyse… Şu kadarını söyleyeyim o elindeki silahtan ben de edinebilirim, biliyorsun değil mi?”

“Ne demek istiyorsun?”

“Didem’e anlatmamı engelleyeceksen bir blog açar ben de orada yazarım.”

Dondu Pamir. Kendi yaşadıklarını paylaştığını düşünüyordu oysa işin içinde iki hayat daha vardı ve bu iki adamın nasıl hissedeceğini pek de hesaba katmamıştı bugüne kadar. Cevap veremedi bir süre. Sonunda Baran;

“Tamam tamam, korkma” deyip güldü. “Yapmayacağım, sadece bunun nasıl bir his olduğunu anlamanı istedim.”

Anlamıştı Pamir, hem de fazlasıyla.

Hikayenin Baran bakış açısının yazılması ihtimali bile dehşete düşürmüştü onu. Oysa bu adam üç bölümdür Pamir’in gözünden kendini okuyordu. Gene de ‘Haklısın’ demeyecekti Baran’a.

“Fakat bir de şöyle düşün. Ayrılığımıza dair bana ettiğin tek laf aşkının bittiğiydi. Bir buçuk aydır bundan öte bir açıklama yapmadın ve şimdi duygularını mı anlatmak istiyorsun? Hem de bana değil, bunu Didem’e yapacaksın ve ben de oradan mı öğreneceğim? Kabul edemediğim bu. Sen benim Didem’e anlattığım her duyguyu okumadan önce benden dinledin. Ne hissediyorsam anlattım sana. Ben ağlamadan konuşamaz haldeyken sen her seferinde ‘Üzgünüm gerçekten aşıktım ama artık değilim’ dedin, başka tek bir açıklama yapmadın. Kusura bakma, bunca zaman sonra duygularından bahsetmek istemeni de şimdi ben kabul etmiyorum.”

“Peki, nasıl istersen…”

Yeni bir sessizlik aralarına büyüyordu. Tedirgin olan Pamir “Yazmayacaksın, değil mi?” diye sordu.

“Tamam yayınlamayacağım.”

“Yayınlamayacağım ne demek?” diye çıkıştı Pamir. Aklına Baran’ın her kadına ayrı tuttuğu defterler gelmişti, hani kendi eliyle okuması için Pamir’e verdiği defterler. Büyük ihtimal kendisine ait de yeni bir defter oluşturuluyordu. Kısa bir duraklamanın ardından devam etti. “Yazdın zaten değil mi? Ya da yazıyorsun…”

“Hayır yazmadım.”

“Yazacak mısın peki?”

“Yazmayacağım.”

Pamir inanmamıştı fakat bu konuda yapabileceği bir şey de yoktu. Kendisine altı ay önce aşk şiirleri yazan adamın bugün ayrılıklarının hikayesini yazmasını istemiyordu. Her ne kadar o şiirler kutsallığını yitirdiyse de defterde kalan sadece onlar olmalıydı. Oysa Baran’dı bu ve yazacaktı. O nasıl diğer kadınlara ait defterleri okuduysa bir gün başka bir kadın da kendisini okuyacaktı.

Telefon hâlâ kulağındayken mutfağa gidip bir kadeh şarap koydu.

Ne yaptığını soran Baran aldığı cevap karşısında “O zaman ben de sana rakıyla eşlik edeyim, birlikte içelim” dedi. Bu adamla her şey karmaşıktı. Kim altı hafta önce ayrıldığı kadın ve kendi üzerine yazılan bir hikayeyi, o kadınla telefonda tartışırken birlikte içmek isterdi ki?

Pamir, kadehin yarısını bir dikişte içti. Bardağı bir kez daha ağzına kadar doldurduktan sonra şarabı dolaba geri kaldırıp salona geçti. Baran da rakısını alıp yerine dönmüştü.

Birbirlerine karşı onca kızgınlığa rağmen telefonu kapatmayı da beceremiyorlardı. Birlikte oldukları dönemde yaptıkları gibi, o an hayatlarına dair ne varsa onu anlatmaya başladılar. Bunu ne kadar özlediğini düşündü Pamir. Onunla uzun uzun konuşmayı ne çok seviyordu. Lanet olasıca, elinden bunu da almıştı. Ya da almamıştı. Baran’ın istediği zaten buydu. Aşk bitse de dostluk devam etsin. Etsindi bakalım…

Hafta sonu Leyla ve Dinçer’le yaşadıklarını anlattı.

Baran da Didem gibi düşünüyordu; Leyla’nın olan biten her şeyden haberi vardı ve onu gruba çekmeye çalışmışlardı. Dünya’da kalan tek saf olabilir miydi? İlk gençlik yıllarında babasının kendi hakkındaki yorumu aklına geldi;

“Çok safsın, insanlar seni kolayca kandırabilir.”

Çok sinirlenmişti o zaman babasına. Aptal değilim ben, diye düşünmüştü. Oysa bunun zekâyla alakası yoktu. ‘Karşısındakini kendi gibi bilmek’ ne kadar da doğruydu, artık en azından bunun bilincine sahipti. Kızdı kendine; “Büyü artık Pamir, 18 yaşındaki tespit 40 yaşında da geçerli olmamalı. Kendine gel.”

Çok mu kendi üzerine gidiyordu? Nasrettin Hoca olsa “Hırsızın hiç mi suçu yok?” diye sorardı. Kötünün kötülüğü değil de iyinin iyiliği sorgulanıyorsa burada bir hata yok muydu?

Daldığı düşüncelerden Baran’ın cümleleri ile sıyrıldı; “Dinçer gibi adamlar karısının haberi olmadan sana tek bir hamle yapamaz. İnan bana bu işte ikisi beraber.”

Ne harika uyum, diye düşündü Pamir. Ardından sohbet bir kez daha değişti, Baran’ın son projesinde yaşadıklarından bahsettiler biraz da.

Kadehler doldu, boşaldı. Sonunda konu, ilişkilerine ve kopuşun nerede başladığına geldi. İlk büyük kavgalarını, eylül ayında Kaş’ta yaşamışlardı. Baran’ın yakın arkadaşı Tuncay’ın glamping projesinde, balayı tadında on gün geçireceklerine inanırlarken her şey bir anda kabusa dönüşmüştü.
 

*

 

Eylül, 2020

Pamir neredeyse 15 gündür regliydi. Tatile çıkmadan önce doktoru kanamayı durdurmak için birkaç farklı ilaç vermişti. Güya bir iki gün içinde kesilmeliydi mensturasyon. Ama bitmiyordu, kanama aynı yoğunlukta devam ediyordu.

İki aydır ilaçsız durdurulamayan regl kanamalarının erken menapoz belirtisi olabileceğini söylemişti jinekoloğu. Bazı hormon testleri yapılmalıydı. Tatil dönüşünde kendisini bekleyen bu testler ve bu yaşta menapoza girebilecek olması Pamir’i korkutuyordu. Zorlukla durdurulan ve oldukça fazla kaybettiği kanın seviyesi, demir haplarıyla yükseltilmeye çalışılsa da düşük kan miktarının yarattığı halsizlik, elini kolunu kaldıracak derman bırakmıyordu. Ayın yarısından fazlasını mensturasyonda geçirmek tahmin edilebileceği gibi sinir sistemini de altüst ediyordu.

Yanlarına gittikleri Tuncay ise kendi sorunlarıyla meşguldü. Baran ve Pamir geldikten bir iki gün sonra kız arkadaşıyla, bitmek bilmez şiddetli telefon görüşmelerinin ardından ayrılmıştı. Onun yaşadığı hayâl kırıklığı ve stres, etrafa yayılan olumsuz enerji, Baran’la Pamir’i de etkiliyordu.

Anlamsız bir gerginlik vardı havada, sonunda da o gerilim kavgaya evrilmişti.

Konu da neydi?! Pamir’in Baran’la birlikte fotoğraf paylaşmaması.

Pamir’in boşandığından beri birlikte olduğu kimseyle, sosyal medyada, tek bir kare paylaşmadığını gayet iyi bilen Baran’ın bu konuda şimdi bozulacağı tutmuştu.

Başkalarının ne düşündüğünün bir önemi olmamıştı Pamir’in hayatında fakat bu, dedikodu malzemesi olmayı kabul edeceği anlamına da gelmiyordu. Kendi yaşamlarındaki sorunları gidermek yerine başkalarınınkini didiklemeyi seven toplum, söz konusu boşanmış bir kadın olduğunda onu dişlerinin arasında öğütmek için hiçbir fırsatı kaçırmazdı. Pamir, yargı dağıtmaya bayılan kibir yığınına bu fırsatı vermek istemiyordu. Fotoğraf paylaşmama mevzusu Pamir için bundan ibaretti.

Baran’a da ilişkilerinin ilk günü söylemişti bu konuda nasıl hissettiğini. Elbette yakın arkadaşları bilecekti birlikte olduklarını, elbette sokakta el ele, kol kola olacaklardı. Saklamayacaktı ilişkisini, sadece sosyal medyada binlerce insana ifşa etmeyecekti.

Fotoğraf konusunda tartıştıkları gün Kalkan’daydılar. Olağanüstü güzellikte bir deniz, eylül ayının azalan turist sayısı ile sakin bir plaj, sıcak ama buram buram terletmeyen bir hava… Peki onlar ne yapıyorlardı? Günü mahvetmek için ellerinden gelen her şeyi. Tartışma “yalan” mevzusuna kadar dayanmış, yalanın hiçbir türlüsünü kabul etmeyen Baran’dan Pamir’e ahlâk dersine dönüşmüştü.

Pamir, Baran’ın neden bu kadar sinirlendiğini anlamıyor, ilişkinin ifşasına neden ihtiyaç duyduğunu çözemiyordu. Tanıdığı en modern düşünceli erkek bile “onun” olduğunu herkesin bilmesini mi istiyordu? Bu düşünce oturmuyordu Pamir’in aklına. Baran bu değildi. Ama başka da bir açıklama getiremiyordu bu anlamsız kavgaya.

Tüm gün gergin, birbirlerine kırgın geçti. Sonunda duş alıp üstlerini değiştirdiler. Kaş’a dönmeden, gün batımında rakı-balık yapmak üzere Kalkan’ın enfes manzarasını terastan sunan restoranlardan birine geçtiler.

Pamir büyük ihtimalle yeni bir gerginliğe neden olacağını sezse de sabah gerçekleştirdiği bir görüşme konusunda açıklama yapmak zorunda hissediyordu kendini. Masaya oturdular. Rakılar kadehlere servis yapılıp ilk yudumlar alındı.

Olay şuydu:

Fotoğraf paylaşımını gören Kuzey, Kalkan’da olup da nasıl ona uğramadığına dair mesaj atmıştı. Haklıydı tabii. Bu normalde söz konusu olmazdı. Pamir, Kalkan’a bir günlüğüne geldiğini, Kaş’a geri döneceğini ve bu sefer Fethiye’ye geçmeyeceğini yazmıştı cevap olarak.

Şimdi bu konuşmayı Baran’a anlatmalıydı. Anlattı da. Gözlerinden ateş saçılan Baran’ın ilk tepkisi “Ve bunu tüm gün söylemedin” oldu.

Tanrım, delirdi her halde, diye düşündü Pamir. Baran’ın bugüne kadar en ufak bir kıskançlığı, hayatına ya da dostlarına dair tek bir müdahalesi olmuş olsaydı bugün yaptığı bardağı taşıran son damla olabilirdi ama yok, adam böyle biri değildi. Tüm bu birlikte fotoğraf paylaşmama, Kuzey’den gelen mesaja verilen tepki, hiçbiri onun tarzı değildi.

Gün batımında kadehlerini tokuşturup birbirlerine aşk sözcükleri fısıldamak yerine bu saçma tartışmayı yaşadıklarına inanamayarak baktı Baran’a.

Kuzey’e yazdığı cevaptan da hoşlanmamıştı Baran. Ne demesi gerekiyordu; “Sevgilimle tatildeyim. Bu yüzden uğrayamayacağım yanına” mı?

Pamir’i de kesseler böyle bir cümle kurmazdı. Kuzey’i kıskandırmaya çalışıyormuş gibi gözükmek istemiyordu Pamir. Bu yüzden yazmamıştı biriyle birlikte olduğunu.

Baran’a, Kuzey’in yazdığını söylemek de en az Kuzey’e “Sevgilimle tatildeyim” demek kadar anlamsız ve aynı konuma düşürebilecek bir cümle olsa da söylemesi gerektiği baskısını üzerinden atamamıştı tüm gün.

Kadın olmak ne zor, diye düşündü. İp üstünde yürüyen cambaz gibiydiniz ve her yandan dengenizi bozmak için üzerinize bir şeyler fırlatılıyordu.

Bu olaydan sonra o tatil bir daha iflah olmadı.

Aralarındaki anlamsız gerginlik on gün boyunca yükselmeye devam etti. Son gece Pamir’in tek arzusu, evine dönmek ve bir an önce Baran’dan ayrılmaktı. Sorun, döndükten sadece bir iki gün sonra Baran’ın doğum günü olmasıydı. Doğum gününe bu kadar yakın böyle bir şey yapmak istemiyordu. Yaşanan onca anının hatırına en azından bir süre daha bekleyebilirdi.

Pamir’in beklediğinin tersine, doğum günü için bir araya geldiklerinde, her şey bir kez daha değişti. Anlayışlı, daima yanında olan sevgilisi geri dönmüştü. O tatil nasıl bir girdaptı ve ikisine de ne olmuştu anlayamıyordu fakat olan her ne ise geride kalmıştı.
 

*

 
“Kuzey’in ikimizin fotoğrafını görmesini istemediğini düşünmüştüm” dedi Baran o tatille ilgili bir itirafta bulunarak. Baran’ın böyle düşünebileceği Pamir’in kesinlikle aklına gelmemişti. Yaşadığı şaşkınlıkla öylece sustu telefonun diğer ucunda. Kıskançlık, insani bir duyguydu elbette fakat Baran asla bu duygunun kontrolü ele geçirmesine izin vermezdi.

“Sebebin bu olmadığını sonrasında anladım fakat o gün Kuzey’in ilişkimizi öğrenmesini istemediğini düşünmüştüm. Kendini benim yerime koy. İki aydır birlikteyiz ve sanki gizli bir şey yaşıyormuşuz gibi davranıyoruz. Yan yana bir fotoğraf paylaşmama bile izin vermiyorsun. Ardından gün boyu bana, ihtiyaç duyduğunda pembe yalanların söylenebileceğini savunuyorsun. Bu gergin durumumuzun düzeleceğini ümit ederek gittiğimiz akşam yemeğinde, aynı günün sabahı eski sevgilinle yazıştığını anlatıyorsun. Üstelik birlikte olduğumuzu gizleyerek. Ne hissetmemi bekliyordun? Bunları ben yapsam sen bozulmaz mıydın?”

“Iııı çıldırtıyorsun beni! İlişkimiz gizli mi yaşanıyordu? Sokakta, arkadaşlarımızın yanında, her yerde üzerinde yaşıyordum. Bu mu gizli saklı yaşamak? Tamam, o tatile kadar sadece senin arkadaşlarınla bir araya gelmiştik. Fakat sonrasında benimkilerle tanıştığında aynı şekilde davranmadığımı söyleyemezsin.

Fotoğraf konusuna gelince; yan yana bir tane normal fotoğrafımız vardı da ben mi paylaşmanı engelledim. Her birinde kucağındayım. Sen paylaşmışsın ya da ben, sonuçta o fotoğrafların yayınlanması ilişkiyi Sosyal Medya Cumhuriyeti’ne ilan etmek demekti.

‘Eski sevgilinle yazışmışsın’ ise olayı bayağı abartmak.

Karşılıklı iki cümle kurduk, saatlerce sohbet etmedim Kuzey’le. O kadar anlamıyorsun ki… Seninleyken hiç kimseyi gözüm görmüyordu oysa. Seni de gizlemedim; sadece senin kıskandırma malzemesi gibi algılanmanı istemedim.

Yalan konusuna gelince de söylediklerini duyan beni baş yalancı zanneder. Asla yalan söylemem demiyorum, herkes kadar işte ve mümkünse de söylememeyi tercih ederim. Senin yalan kriterini ise zaten kimse geçemez. Çocuklara anlatılan Diş Perisi, Noel Baba hikayelerini bile yalan sayıyorsun.”

“Haklısın. Yalanın 50 tonunun bir kısmı masum olamaz. Beyazını, pembesini kabul edemiyorum. Çocuklarla ilişkiye gelince de, evet, dişleri değişirken ‘Diş Perisi’ gibi yalanlarla kandırarak yalana alıştırmak yerine, ‘Biz seni çok seviyoruz, dişlerinin değişmesini, büyümeni kutlamak için de sana bir hediye aldık’ demeyi tercih ederim.”

“Tanrım, elbette çocuğa dan dan doğruyu da söyleyebilirsin. Fakat tüm bunlar çocuklara gerçek üstünü düşündürerek hayâl gücünü geliştiriyor.”

“Hayâl gücü mü? Yalanın insanların hayâl gücünü geliştirdiğini mi savunuyorsun bir de? Bu gidişle pedagojide çığır açarsın sen.”

Belli ki bu konuda Baran’ın esnemesini beklemek hataydı. O zaman da anlamamıştı, şimdi de anlamıyordu bu bakış açısını. En iyisi konuyu değiştirmekti.

“Bu fotoğraf konusu ile ilgili aslında bilmediğin bir durum daha söz konusu. Hatırlıyor musun tatile gitmeden önce, doğum gününde sana bir sürpriz yapacağımı, söylemiştim. Sonra vazgeçtim fakat sen de bir kez olsun neydi diye sormadın. Hatırlıyor musun sana bunu söylediğimi?”

“Yok hatırlamıyorum. Sürpriz neydi peki?”

“Doğum gününde birlikte bir fotoğrafımızı paylaşacaktım. Benim için bir ilk olacaktı. Sana da hoş bir sürpriz olur, diye düşünmüştüm. Fakat fotoğraf konusunda o tatilde onca tartışınca doğum gününde paylaşsam sen istediğin için yapmışım gibi olacaktı. Ayrıca da zaten artık yapmak istemiyordum. Birkaç ay sonra ayrıldığımızı düşünürsek paylaşmama konusunda doğru karar verdiğim ortada.”

Şaşırma sırası Baran’daydı. Fotoğraf konusunda ne kadar kararlı olduğunu bildiği kadının böyle bir sürpriz yapmayı düşünmüş olması onu allak bullak etmişti. Bir süre cevap veremedi. Ardından “Gerçekten üzgünüm. Hoş bir jestmiş ve ben de tam bir öküz gibi davranmışım” diyebildi.

“Senin için asla o kelimeyi kullanmam. Gene de o tatil kendin gibi olmadığın konusunda hemfikiriz. Kuzey konusuna gelince de olayı fazla büyütmüşsün o çok kıvrımlı zihninde.”

“Fazla mı büyütmüşüm? Ayrıldığımız gibi adama gittin Pamir.”

“Ayrıldığımız gibi kimsenin yanına gitmedim. Haftalar sonra gitmeye kalktığımda da hatırladığım kadarıyla ‘Harika, çok iyi gelecek sana. Umarım kamp da yaparsınız’ demiştin.”

“Ne dememi bekliyordun?”

“Gitme. Bu kadar basit. Gitme demen yeterliydi.”

“Gitmeyi istememen gerekiyordu. Sen bunu isterken ben sana gitme demezdim. Benim yanıma gelmek ve sorunları çözmeye çalışmak yerine ona gitmeyi tercih ettin.”

“Neee?! Sana mı gelecektim? Kırılıyorum davranışlarına dediğimde, ‘O zaman ayrılalım çünkü benim davranışlarımda bir hata yok, sen çok alıngansın’ demedin mi bana? ‘Bu ilişki dostluğumuza da zarar verecek. Dostluğundan vazgeçemem bu yüzden elveda sevgilim’ derken neyi tamir etmeye çalıştığını iddia edebilirsin? Telefonda ayrıldın benden. Ayrılık sonrası paramparça oldum. Evet paramparça. Bunu her söylediğimde Drama Queen1 olmakla suçladın beni. Asıl sen benim yanıma gelmeliydin. Bir şeyleri çözmeye uğraşacağına acı çekmemi seyretmeyi tercih ettin. Sonunda da ben Kuzey’in yanına gittiğimde bu hataydı, sana gelmeliydim, öyle mi?”

“Biraz sakinleşelim. Ayrıldığımızdan bu yana ilk kez doğru düzgün konuşabiliyoruz. Hem de üç saattir. Seni kızdırmayı ya da aramızın yeniden gerilmesini istemiyorum. Daha bunları defalarca konuşacağız seninle. Hep dediğim gibi başka bir hikaye var artık aramızda ve bunun ömür boyu süreceğine eminim. Bunu ayrıldığımız gün de biliyordum, bugün de biliyorum. Sen ve ben birbirimizin hayatında ömür boyu olacağız.”

“Bu o kadar saçma ki… Bunun olması için ayrılmamıza gerek yoktu. O zaman da çözebilirdik bazı şeyleri. Çözmek yerine ilişkiyi bitirmeyi tercih ettin. Bitti de ne değişti ayrıca? Bu geceki kadar uzun olmasa da günde beş posta konuşuyoruz. ‘Aşkım, sevgilim’ demiyoruz ama ‘Seni seviyorum’lar aynen devam ediyor. Arkadaşça çok seviyoruz herhalde! Tek değişen ne biliyor musun? Sevişmiyoruz. Bunu çıkardın aramızdan. Ve sana şu kadarını söyleyeyim; madem bundan vazgeçmek bu kadar kolaydı senin için, bir daha seninle asla sevişmeyeceğime emin olabilirsin.”

“Büyük laflar etmeye gerek yok bence.”

“Görürsün büyük laf mı, değil mi?”

Ve üç saat, dokuz saate tamamlandı. Gün doğarken uykuya teslim olup kapattılar telefonu. Pamir uyandığında dokuz saat ne konuştuklarına dair aklında fazla bir şey kalmamıştı, hatta bunca saat konuşmuş olduklarına dahi inanamıyordu.

Dengeler bir kez daha değişmişti.
 
 

06 Şubat 2021, Cumartesi

“N’aptın, n’aptın? Ne demek dokuz saat Baran’la telefonda konuştum.”

Cem, Pamir’in anlattıkları karşısında öfke nöbetine tutulmuştu.

“Kadın delirdin mi sen? Unuttun mu yaşadıklarını? Adam ağzına sıçtı. Ayrıldığınızdan beri de devamlı seni manipüle ediyor. Tam biraz toparlamışken nasıl böyle saçmalayabilirsin?”

“Yaa inan dokuz saat telefonda olduğumu fark etmedim bile. İçtik, tüm ilişkiyi masaya yatırdık. İlk kez ayrılığımıza dair gerçek bir şeyler söyledi. Kuzey’i kıskanması mesela. 40 yıl düşünsem aklıma gelmezdi.”

“O kadar kıskanmış ki neredeyse kendi elleriyle götürecekti seni Fethiye’ye?”

“Evet o kısmı biraz tuhaf” deyip güldü Pamir. “Ama onda da beni haksız çıkarmayı başardı. Ben gitmek istedikten sonra o ‘gitme’ demezmiş. Ayrıca Kuzey’e gitmek yerine ona gitmeliymişim.”

“Yuhh!!! Senin bu çok modern sevgililerinin sorunu da bu. Kadın ve erkek rolleri karma karışık beyinlerinde. Allah’ını seversen sus, anlatma daha fazla. Sinirlerim kaldırmıyor. Bu adam bir kez daha seni üzerse sorumlusu o değil, sensin bu noktadan sonra.”

“Off sanki ‘Baran’la yeniden birlikteyiz’ demişim gibi davranmasana. Bunu asla yapmayacağım. Bana yaşattıklarından sonra bir daha ona güvenmem mümkün değil. Fakat işte ortada olan bir gerçek de şu ki hayatımda olmamasına da dayanamıyorum.”

“Senin bir an önce doğru dürüst biriyle -yeni biriyle!- bir ilişkiye başlaman lazım.”

“Başüstüne komutanım.”

“Sinir ettin beni. Kapatıyorum şimdi, sonra konuşuruz.”

“Bana yeni bir sevgili bulmayı ihmal etmeeee” diye takılan Pamir, en son sadece Cem’in homurtularını duydu ve hat kesildi.
 
 

07 Şubat 2021, Pazar

On buçuk gibi gözünü açtığında telefonunda Kuzey’den bir mesaj bekliyordu onu. Yeni bir sabah duşu videosu. Videoda Ajda Pekkan, Erkekleri Tanıyın şarkısını söylüyordu. “Ne deli adam” diye gülerek izledi videoyu.
 

Ahhahhahahahhahah şarkı 😂

🤣🤣🤣
Cuk oturmamış mı?

Şimdi şarkıya takılmadan görüntüyü bir kez daha izleyeyim 🙃
Keşke ben de orada olsaydım 😉

Keşke…
Sabaha kadar rüyamda seni gördüm zaten.

:))) N’apıyorduk?

Kulübe gibi bir yerdeydik, dağda. Her yer karlıydı. Dışarıda kar yağıyor ama içerisi sıcaktı. Üzerinde nefis kırmızı bir elbise vardı. Elimizde şarap kadehleri, dans ediyorduk. Çok güzeldi.

 
 
Bir süre daha yazıştılar, ardından yataktan kalkıp bir şeyler yedi. Etrafı toparladıktan sonra salona geçip kitap okudu. Aklına gelen bir fikir tek bir satır daha okumasına izin vermeyince soyunma odasına geçti, kırmızı mini bir elbise aldı askıdan.

Bedenini saran elbise, hoş bir göğüs dekoltesi veriyordu. Birkaç fotoğrafını çekti. “Böyle bir kırmızı mıydı?” yazıp Kuzey’e yolladı. Ve bu sefer istediği tepki kısa sürede geldi. Elbiseyi çıkarırken de bir video çekti. “Striptiz becerilerin bayağı gelişti hanımefendi” diye kendine takıldıysa da cidden hüner kazanmıştı estetik bir şekilde video karşısında giyinip soyunma işinde.

Akşam Didem aradı.

Cem’den son gelişmeleri duymuş, detayları öğrenmek istiyordu. Pamir anlattı, Didem not aldı.

“Çok komiksin kadın. Zaten o kadar geriden geliyorsun ki bu gidişle bu olanları anca nisan ayında anlatırsın.”

“Olsun ben notlarımı alayım da… Yazacağım zaman bu kadar net hatırlamayabilirsin.”

“Notların bittiyse arkadaşımı bağla lütfen.”

“Aman iyi, bitti. Söylüyorum fikrimi. Bence kafan fazla karışık. Baran’dan da, Kuzey’den de istediğini alamıyorsun. Alamayacağının da farkındasın ya, oyalanıyorsun sanırım” dedikten sonra bir umut “Eren’e ne oldu?” diye sordu.

“Bir şey olduğu yok.”

“Konuşuyor musunuz?”

“Evet. Erkeklerin ne sefil yaratıklar olduğunu ve bir daha ilişki istemediğimi, en fazla yatıp kalkacağımı, onlarla başka da bir işim olmayacağını anlattım bir iki gün önce. Gülüyor bu sözlerime. ‘Alem kadınsın’ diyor.”

“Yaa gerçekten bazen bu derece saçmalamayı nasıl başarıyorsun merak ediyorum. Kızım potansiyel yeni sevgili olarak gördüğümüz adama ‘İlişki falan istemiyorum’ denir mi? Çıldırtacaksın beni.”

“Eee istemiyorum ama. Ya Eren’le bir kez yüz yüze gelmişliğimiz yok, sen sevgililikten bahsediyorsun. Beynim zaten çorba olmuş, bir malzeme daha ekleyemeyeceğim içine. Ama tabii senin işine gelir, roman karnavala döner.”

“Saçmalama. Ben senin mutlu olmanı istiyorum. Eren’den hoşlandığının da farkındayım. Bir sıyrılsana Bermuda Üçgeni’nden.”

“Tanrım yaa, Cem’le ikiniz beni azarlama konusunda sözleştiniz galiba. Biliyorum, aralık ayında olduğu gibi yeni bir çöküntü yaşamamdan endişe ediyorsunuz. Fakat söz konusu değil öyle bir şey. O zaman beklemediğim bir darbe almıştım. Şimdi herkesin oynadığı oyunun gayet farkındayım ve kurallarına göre hareket ediyorum. Hayâl kırıklığı, beklenti yok. Kuzey’den dostluğundan ve seksten öte bir arzum yok, Baran’la da ona sinirlenmeden konuşabilecek hâle gelmiş olmak yeterli şu anda benim için. Biraz bu çizgide gitsin hayat.”

“Tüm bunlar çok normalmiş gibi anlatmıyor musun bi’ de?.. İstersen ikisini birleştir, ideal erkeği yarat.”

“Yok canım, birbirlerine oldukça benziyorlar zaten. Bana onlardan tamamen farklı biri lazım. Mümkünse…”

“Eren işte.”

“Taktın Eren’e.”
 
 

Devamı için tıklayınız.

 
 

Didem Çelebi Özkan

 
 

Notlar & Açıklamalar:

 
* Bu bölüm için seçtiğim parça 👉🏻 Pardonne-moi ce caprice d’enfant, Mireille Mathieu
 
 
1 Drama Queen: Küçük problemler yüzünden fazla üzülen veya sinirlenen biri    ⇡⇡⇡
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

11 YORUMLAR

  • Yanıtla Metin Çoban 30 Nisan 2021 at 13:11

    Okudum.
     
    Hikaye biraz sıkıntılı ilerliyor. Yavaş hatta. Biraz “Günlük” gibi oluyor. Yeni bir olay lazım gibi. Baran, Kuzey, Pamir üçgeninin dış açılarının toplamı da olayı baltalasa sanki iyi olacak. 😃
     
    Tabi ki bu gelişmeler senin bileceğin şeyler.
     
    Baran’a hak veriyorum. Kendisi dışsal bir anlatımla direkt kötü adam gösteriliyor. Oysa 9 saat konuşulabilen adam bu, Pamir’in hayatında olması gerektiğini itiraf ettiği adam. Aslında tipik, normal bir adam. Yani sorun Pamir’de sanki.
     
    İlişkiyi yazdığını, Pamir tarafından görülmesi gerektiğini anlıyorum. Ancak hikaye çoklu kişilerin analizleri ile takip edilesi hale gelir. Okuyucu sadece baş rolü merak etmez.
     
    Sevgiler

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 30 Nisan 2021 at 14:10

      :)))
       
      Pamir canınıza okuyacak bu yorumu gördüğünde 😂
       
      “Baran normal, Pamir anormal” ya da “Pamir normal, Baran anormal” diye bir tespit gerekli mi bilmiyorum. Bana kalırsa ikisi de normal. Her ilişkide herkes kendini %90 haklı görür; diğer türlü olsa zaten bitişler de olmaz, öyle değil mi?
       
      Bu hikayeyi, klasik romanlarda görünen her olaya ve her karaktere dair her türlü bilgiye sahip Üçüncü Şahıs Anlatıcı (Tanrısal) ile yazmıyorum. Klasik romanda, sizin de belirttiğiniz gibi, neredeyse ana karakter yoktur, her karaktere eşit uzaklıkta durur anlatıcı.
       
      Ben sanırım bugüne kadar pek yapılmayan bir şey deniyorum. Birinci Şahıs Anlatıcı ile Üçüncü Şahıs Anlatıcı‘yı birleştiriyorum. Buna alışık olmayan okurlara rahatsız edici gelebilir elbette. Sadece bu da değil, okuru da okuduğu romana dahil ediyorum, hatta yazma sürecini de dinliyor okur.
       
      Yazarken ben çok eğleniyorum fakat sizin tabii ki sevmeme hakkınız baki.
       
      “Günlük” demenize ise pek katılmıyorum. Zamanlara bölünmüş olması bu tabiri hak etmiyor bence. Bir roman tek bir günde de geçebilir, öyle değil mi? Ona da günlüğün bir sayfası mı diyeceğiz 😉 Temponun hızlanmasını istiyorsunuz sanırım bu tabirle. Bense istemiyorum. Daha derin anlatmak istiyorum Pamir’i. Montaigne’in de dediği gibi “Her insanda, insanlığın bütün halleri vardır.” Ben de dönem kadının duygusal çıkmazlarını Pamir’in karakterinde anlatmak istiyorum. Ve bunu da koşarak değil sakin sakin adımlayacağım 🙃
       
      Değerli yorumunuz için çok teşekkür ederim.
       
      Sevgiler

  • Yanıtla Emine Aykol 30 Nisan 2021 at 13:11

    Bekliyorum yeni bölüm nasıl gelişecek
    Ayrıca çok güzel anlatıyorsunuz ellerinize emeğinize sağlık

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 30 Nisan 2021 at 14:11

      Emine Hanımcım, çok mutlu oldum yorumunuza. Zaman ayırıp düşüncelerinizi benimle de paylaştığınız için çok teşekkür ederim.
       
      Kucak dolusu sevgiler 🤗

  • Yanıtla Hande S. Sinan 30 Nisan 2021 at 15:08

    Ben en çok Cem karakterinin verdiği tepkiyi beğendim. Ben de olsam muhtemelen aynı tepkileri verirdim 🙃 Yalnız açıkçası şok oldum, Baran ile uzun bir görüşme beklemiyordum. Hatta bir ara barışacaklar galiba, diye de düşündüm.
     
    Ne yalan diyim Pamir’in, Baran ona “Ben de blog açıp kendi açımdan anlatırım” dediğinde verdiği “güvensiz” tepkiye de sinirlendim. Ya şu hatun lütfen aklını başına toplasın; bu adama bu kadar kibar olmasın 🤨 Okurken “ba ba ba ba” dedim. (Ellerim belimde efelendim ve “Bak bak bak bak sen!” dedim)
     
    Valla ben Pamir’in yerinde olsam, rövaşata ile herifi kapı dışarı ederdim. 🤣 Ama Pamir kibar insan, ne diyim! 😆
     
    Baran beni gıcık etmeyi başardı, aynı gerçek hayattan biri gibi… Çok gerçekçi buldum bu sebeple bu karakteri. Neyse bizi şaşırtmaya devam et Dido! 😇

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 30 Nisan 2021 at 16:07

      Bayıldımmmmm ve de çooook güldüm yorumuna 😂
       
      Pamir’i senin yanına staja yollayalım en iyisisi 😁 Haklısın; “Yazarsan yaz” demeliydi Pamir ama diyemiyor 🤔 Bi’ de ne olursa olsun hâlâ seviyor adamı, kendine dahi itiraf edemiyor ama durum bu.
       
      Senin ve Pamir’in bölümü için aklımda bir şeyler oluştu bu yorumunla. Bir ara telefonda konuşalım, ben not alayım senin düşüncelerini. Ve sonra Pamir ve üniversiteden en yakın arkadaşı Hande bir araya gelsinler bakalım 😉
       
      Keyifle okudum yorumunu canikom, var ol 🤗❤️

  • Yanıtla Atakan Balcı 30 Nisan 2021 at 17:08

    Öncelikle, bölüm için seçtiğin şarkı (Mirelle Mathieu’nün şarkısı) çok sevdiğim şarkılardan biri ve buradaki muhteşem kırmızı çarpıcılıkla olan karşıt uyumu fevkalade.
     
    Anlatılanlar ise, iyi ve kötü gerçekliklerinin ötesinde, birini yargılamadan önce onun makosenleriyle bir süre yürümek gerektiğini anımsatıyor.
     
    Pamir’in büyük yüzleşmesi ise, “Kırmızılı Kadın” güdülenmesiyle hem bir kaçınılmazlık, hem de bu güdülenmenin özündeki masum kadını gösteriyor. Baran konusunda ise, henüz onun makosenleriyle yeterince yol yürümediğimizi söyleyebilirim yalnızca fakat sanırım Pamir bu yüzleşmeden, en azından başlangıçta, hoşlanmayacak.

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 30 Nisan 2021 at 17:32

      Bi’ tanesin, ne harika bir değerlendirme bölüm için, bayıldım 🤗
       
      Şarkıya değinmene de çok mutlu oldum. Çünkü bu bölümün parçasını seçerken çok zorlandım, defalarca değiştirdim. Sonunda bu şarkının sözlerinin İngilizce çevirisini okuduğumda “Tamamdır, bu bölüm için en uygun parça bu” dedim. Fransızca bilenler için şarkı seçimi hemen anlamlı gelmiştir, benim gibi bilmeyenler de şarkının sözlerinin çevirisine bakabilir 😉 Bu kendime saklayacağım ufak bir giz olacaktı fakat sen yazınca açıklamamaya dayanamadım. Bölümlere seçtiğim her şarkı için cidden uzun uzun düşünüyorum. Öylesine seçmiyorum parçaları 😉
       
      İnsanların yürüdüğü patikaları yürümeden onları yargılamamak gerektiğini o harika üslubunla anlattığın bölümü de çok sevdim. Gerçekten çok teşekkür ederim, oldukça yerinde tespitler vardı yazdıklarında.
       
      Sevgiler canım 🤗

      • Yanıtla Saadet Akdı 3 Mayıs 2021 at 23:02

        Bu bölüm çok eğlenceliydi. 💯 Oyun içinde oyun gibi olmuş. İlişki, romanı değil de roman, ilişkiyi yönlendiriyor. Çok ilginç geldi bana 😉 Çok başarılısınız Didem Hanım, lütfen kaleminizi hiç bırakmayın, müptelası oldum 🤗 Dergimizin sloganı gibi, insana dair ne varsa çok güzel aktarıyorsunuz. Naçizane düşüncem 🙏

        • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 4 Mayıs 2021 at 09:26

          Vaowwwww ne harika yorum, çok çok mutlu oldum. Romanın ilişkiye yön verdiği tespitinize bayıldım. Bundan sonraki bölümlerde bunu daha çok hissedecek okurlar. 😁
           
          Derginin sloganına yaptığınız gönderme de çok hoştu, var olun, inanılmaz mutlu ettiniz beni.
           
          Desteğiniz için çok teşekkür ederim.
           
          Sevgiler ❤️

  • Yanıtla Saadet Akdı 4 Mayıs 2021 at 19:59

    Rica ederim 🥰 Siz değil öykü, bir atasözünü de açıklasanız yine okurum. Yazı dilinize bayılıyorum 😉

  • Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan