Açık Büfede Birer Tabağız Hepimiz

18 | Adam Önce Senin Kriterlerinden Geçsin

9 Temmuz 2021

Roman: 18. Bölüm | Adam Önce Senin Kriterlerinden Geçsin | Yazan: Didem Çelebi Özkan

 

İndeks

Açık Büfede Birer Tabağız Hepimiz | Bölüm 1
Sevmişmiş. Bitmişmiş. | Bölüm 2
Benim Sarhoşluğum Temizdir Bir Kere | Bölüm 3
Belki Şimdi Doğru Zamandır | Bölüm 4
Sevişme Vakti | Bölüm 5
Özledim. Bunu Söylemek Serbest mi? | Bölüm 6
Uyanıp Öpmeyi İstediğim Kadın | Bölüm 7
Bana En Çok Senin Tenin Yakışıyor | Bölüm 8
Burnumdan Getirdiniz Tatilimi | Bölüm 9
Böyle Bir Kırmızı mıydı? | Bölüm 10
Bana Baran’ı mı Savunuyorsun? | Bölüm 11
Sadece Sen Zarar Görürdün | Bölüm 12
Bir Oyun Oynayacağız Bu Gece | Bölüm 13
Daha Fazlasını İstiyorum | Bölüm 14
Tatil Biter, Aşk Biter | Bölüm 15
Bunlarla Yüzleşmek Acıtmıyor mu Canını? | Bölüm 16
Sesini Bile Özledin, Öyle Değil mi? | Bölüm 17
Adam Önce Senin Kriterlerinden Geçsin | Bölüm 18
Gözlerime Bak | Bölüm 19

 
 

12 Nisan 2021, Pazartesi

Ona çeyrek kala Baran’ın mesajı düştü telefonuna. Dizi setindeydi Pamir. Gün oldukça erken başlamıştı onun için. Şöyle hızlıca bir baktı telefonun ekranına:

Günaydın canım
🤗❤️😘

Birlikte oldukları zaman da her sabah tam da buna benzer “Günaydın” mesajları atardı. Emojilere kadar aynıydı mesaj, tek fark “aşkım” yerine “canım” yazıyor olmasıydı.

Normal miydi bu?

Telefonu duvara fırlatmak geldi içinden ama onun yerine kot pantolonunun arka cebine tıktı sinirle.

Yarım saat sonra biraz sakinlemişti. Günaydın canım 😘😘 yazıp yolladı.

Aynı minvalde yanıtlamıştı mesajı fakat bu duruma bir son vermesi gerekiyordu artık. Algısını bozan bu yazışmalar, içine düştüğü duygusal girdaptan çıkamamasının başlıca sebebiydi.

“Altı yaşımdan beri en yakın arkadaşım olan Cem’le bile hayatımızın hiçbir evresinde birbirimize günaydın mesajı yollamadık, bir de böyle kalpli öpücüklü” diye düşündü.

Sarkastiğin kahkahası uzaklardan gelse de kulaklarına ulaştı. Ses giderek yaklaştı; “Sonunda anladın yani bu yaptığınızın ne büyük saçmalık olduğunu. Tebrik ederim, sadece dört ayını aldı” dedikten sonra küçümseyen kahkahaları eşliğinde yavaş yavaş uzaklaştı ses.

En azından, setin ortasında görünmemişti. Boşluğa bakıp konuşsa 46’lık1 olması uzun sürmezdi.

Gün o kadar yoğun geçti ki bu konuda bir kez daha düşünmesine gerek kalmadı Pamir’in. Baran da ne başka bir mesaj attı ne de aradı.

Gece yorgun bir halde yatağına uzandığında düşünceleri bir kez daha taaruza geçti.

“Neden? Neden böyle davranıyor?” diye sorguluyordu durmadan. Bunun sadece kaybedilmek istenmeyen dostluk olduğuna artık inanmıyordu. İlişkilerinin bitişinin dostluklarına zarar vermediğini geçen aylar göstermişti her ikisine de. Major bir hata yapmadıkları sürece daima birbirlerinin hayatında olacaklardı. Fakat bu sıklıkta bir iletişimde olmak zorunda mıydılar?

Yoğun bir ilişki yaşamışlardı, bittiğinde normale dönememelerinin sebebi belki de buydu. Alışkanlıklar vardı. Fakat “aşkım” yerine “canım” demek, kurdukları cümlelerin taşıdığı duygu yükünü azaltmıyordu. İlk zamanlar belki buna ihtiyacı vardı. Oysa artık bu cümleler iyi gelmekten ziyade yoruyor, karşılıklı durdukları mesafeyi bulanıklaştırıyordu. Gitsin istemiyordu Baran tamamen fakat hem bu kadar yakın hem bu kadar uzak olmasına da katlanamıyordu, yeni bir denge kurmak zorundaydılar.

Bedeninin yorgunluğuna yenik düştü zihni ve uyudu.
 
 

13 Nisan 2021, Salı

Sabah bir kez daha günün ilk ışıklarıyla sete vardı. Bu sefer daha da erken, saat sekizde mesaj attı Baran.

Canımmm
Günaydın 😘
Nasılsın?

Nasılmış?

“Seni özlüyorum ama özlememem gerekli. Senin de sevgilin gider gitmez, sabahın köründe, bana yazmaman. Pardon sevgilin değil, hayatının aşkı!” diye cevapladı Baran’ın sorusunu kendi kendine fakat yazdığı yanıt şu oldu:

İyiyim bi’ tanecim.
Sen üzgünsündür.
Ne diyeyim bilemiyorum.
Afrodit kavuştursun 😉

Bir sevgilisi olduğunu ve onunla 20 gün tatil yaptığını ne kendine ne de Baran’a unutturmayacaktı. Pamir’in sıkı sıkıya tutunması gereken düşünce işte buydu. Baran’ın başka bir kadını sevdiği. Platonik aşklara inanmazdı çünkü Pamir. Başka biriyle olan bir adama aşık falan olmaya devam etmezdi, kendini bu kadar tanıyordu en azından.

Pamir bunları düşünürken Baran’ın cevabı düştü ekrana:

Hahahahah
Yok canım
Üzgün falan değilim
Tekrar kavuşmayı da gözlemiyorum
😁

Buyrun işte. “Ne oldu hayatının aşkına?” diye haykırmamak için zor tuttu kendini. “Hani Türkiye’ye yerleşmesini istiyordun?” da yazabilirdi tabii. Ama hepsini yuttu. “Dönüyor musun peki?” yazdı sadece.

Yok.
Bir iki gün daha kalacağım.
Uygunsan arayayım.

“Beyimiz tatile doyamamış. Birkaç gün de kendi kendine kalacak” diye düşündü.

Sette herkes onu bekliyordu. Hızlıca “Çekimdeyim. İki saate mola vereceğiz. O zaman konuşsak, olur mu?” yazdı. Baran “Tabii ki” diye cevap verince telefonunu masaya bırakıp işine geri döndü.

Çekime ara verdiklerinde aradı ve 20 dakika kadar konuştular.

Kapattıklarında istemsizce “Müstahak sana” diye sesli söylendi ve sandalyesine çöktü. Birkaç adım ilerisindeki asistanı “Hocam, iyi misiniz?” diye endişeyle yanına gelince “İyiyim iyi, merak etme Esincim” dedi. Esin endişeyle yüzüne bakmaya devam edince “Ama bir bardak soğuk suya hayır demem, sana da zahmet olmazsa” dedi ve “her şey yolunda” gülümsemesini elinden geldiğince yüzüne oturttu.

Asistanı “Hemen hocam” deyip yanından uzaklaştığında yüzü bir kez daha karardı. “Aslında mutlu olmalıyım. Burnundan gelmiş tatili işte” diye düşündü. Fakat mutlu hissetmiyordu. Didem’i araması gerekiyordu oysa set çok yoğundu. Arkadaşıyla konuşmak için akşamı beklemeye karar verdi.

Çok uzun sürmüştü gün. Tekrarlanan çekimler, set ekibini de oyuncuları da bezdirmişti. Bir türlü istediğini alamıyordu. Hayatta yakalayamadığı kusursuzluğu sahnede bulmak istiyordu belki de, kim bilir.

Eve döndüğünde parmağını kıpırdatacak hali kalmamıştı. Bir kadeh şarap koyup salona geçti, Didem’i aradı.

Baran’la yaptığı konuşmayı anlattığında Didem’in de tepkisi aynı oldu; “Müstahak!”

“Şu son gittiğiniz tatilde, bunun tam tersini seninle yaşamamış mıydı?” diye sordu ardından Didem.

“Evet. O tatil sevişmiyoruz diye arıza çıkaran bendim” deyip güldü Pamir. “Beni biliyorsun; gece iki kadeh içelim, masa başında saatlerce sohbet edelim ama yatağa girdiğimizde de tutkuyla sevişelim istiyorum. O tatil birkaç gece içki olayını abartmıştı Baran. Tabii yattığımızda herhangi bir uzvu kaldırmayı bırak, yastığa başını koyması ile uyuması bir olmuştu. Ben de bir iki, tamam; üçüncü de kıyameti koparmıştım.”

“Sevişmek istiyorum diye kavga çıkartan bir kadın… Birçok erkeğin arayıp da bulamadığı… Gerçekten Baran’ın başına ne geldiyse bu tatil, hepsi senden aldığı ahlardan. Ohh olsun” dedi Didem sinirle.

“Son birkaç gecedir kendisi de sevişmek istemesin diye Jana yattıktan sonra odanın balkonunda tek başına oturup içmiş. Böylece yatağa girdiğinde sarılıp uyumak kolaylaşmış. Anlattı işte hepsini. Ben de dinledim.”

“Hani seksten değerliydi Jana. İlk günler öyle anlatmıyor muydu sana?” diye sordu Didem sinirini kontrol etmeye çalışarak.

“Neredeyse 20 gün boyunca, ergenler gibi, öpüşmekten ve sarılıp uyumaktan öteye geçemeyince o değer gitmiş herhalde.”

Didem derin bir “Ohhh” çekti. “İçimin yağları eridi. Beter olsun!”

Pamir; “Aslında anlıyorum Baran’ın da bozulmasını. 40 yaşın üstünde bu iki insan. Jana’nın tavrı normal mi sence? Korona zamanı, dönüşte karantinaya girmeyi dahi kabul ederek ülkesinden kalkıp buraya geldi Baran için. Ama sonra ‘Stop! No sex!‘ Cidden bir süre anlayışla karşılar insan ama önünde sonunda ‘Eee yeter’ der diye düşünüyorum. Bir de daha önce sevgilin olmuş, defalarca seviştiğin adam yani… Tuhaf…” dedi.

Didem “Değil” diye karşı çıktıktan sonra devam etti fikrini açıklamaya:

“Yaa kadın anlatmış yaşadıklarını. Baran kendisi demiyor muydu, çok şey yaşamış, diye. Bık bık anlatıyordu sana Jana’yı sabaha kadar kollarında nasıl teselli ettiğini. Beyimizin kotası 10 günmüş herhalde. Üzeri fazla gelmiş. Öyle palavradan ilk günler ‘Benim için seksten değerli’ demek kolaydı tabii. Gördük verdiği değeri?”

Pamir, Baran’ı savunsa mı Didem’le beraber üzerine toprak atıp gömse mi, karar veremiyordu. Kafası allak bullaktı.

Didem hırsla konuşmaya devam etti; “Ya kadını döneceği gün havaalanına bırakmamış. Otelden taksiye koymuş, yollamış. Yuhh!”

“Ona ben de şaşırdım. Ne olursa olsun havaalanına götürmeliydi bence de.”

“Bir zahmet” dedi Didem, bir an durduktan sonra o an aklına gelmişçesine yeni bir sinir seline kapıldı:

“Bırak yaa, Baran ve harcadığı kadınlar işte. Daha tehlikelisi, şimdi sana bir kez daha yükseliyor. Dikkat et, gene alır kanatlarına, çıkarır bulutlara ve öyle bir bırakır ki seni o yükseklikten, bu sefer sadece kemiklerin kırılmakla da kalmaz, bir daha zor toparlarız seni” dedikten sonra sesini alçaltarak “Lütfen dikkatli ol” diye ekledi.

“Biliyorum” dedi Pamir, “Tüm bunların farkındayım. Ayrıca Jana’yla her şey istediği gibi gitseydi benimle böyle ilgileniyor olmayacaktı. Bana olan ilgisi, Jana’nın yerini dolduracak yeni bir kadın gelene kadar.”

Son kelimelerde sesi o kadar alçalmıştı ki Didem zor anladı söylediklerini.

“Kendine bunu bir kez daha yapma lütfen” dedi yalvarır bir tonda.

“Yok yapmayacağım. Aynı karanlık yolu yeni baştan yürümeye niyetim yok. Sadece anlamıyorum Didem; madem benle olmak istemiyor, neden gitmeme izin vermiyor, serbest bırakmıyor beni bir türlü?”

Didem cevabı biliyor ama söyleyip söylememe konusunda tereddüt yaşıyordu. Pamir zaten perişan haldeydi, bir darbe de o indirmek istemiyordu. Derin bir nefes alıp “Canım” dedi, “çünkü seni değil, onu böyle büyük bir aşkla sevmeni seviyor.”

Pamir susuyordu.

Didem, kendine kızdığını sandı, endişeyle “Kuzum?” dedi.

Pamir birkaç kesik soluktan sonra titreyen bir sesle; “Haklısın” diye onayladı arkadaşını. “Beni sevmiyor. Belki de hiç sevmedi. İlk başta elde edilecek parıltılı bir kupaydım. Oysa kupadan çok, kupaya giden oyunları kazanmak eğlenceliydi. Sonrasında da ona olan sevgimin yarattığı tatmin duygusu bitsin istemedi sanırım.”

“Hırpalama kendini. Artık daha güçlüsün. Bu oyunu oynamaya devam etmek zorunda değilsin.”

“Oynamayacağım. Bitti.”
 
 

11 Haziran 2021, Cumartesi

Bu sefer sözünü tuttu Pamir. 2 ay boyunca yavaş yavaş Baran’la arasındaki mesafeyi açtı. “Günaydın” mesajları, önce birkaç günde bire düştü, ardından her geçen gün, sabah selamlaşmalarının arası açıldı ve sonunda tamamen ortadan kalktı. Pamir sevgili oldukları dönemde olduğu gibi hayatında olup biten her şeyi anlatmayı bıraktı Baran’a. En zorlandığı vazgeçiş de bu olmuştu. Her şeyi Baran’la paylaşma arzusu katre katre yok oldukça, aradaki bağ da gücünü yitirdi. Telefon konuşmaları, yazışmalar azaldığındaysa dayanamayacağını düşündüğü özlem etkisini yitirdi. Baran’ın sesini duymadan geçirebildiği gün sayısı arttığında artık bu katlanması gereken bir şeyden çıkıp normalleşmişti.

Şimdi geriye dönüp baktığında bunu nasıl aralık ayında yapamadığına hayret ediyordu. Zamanla insanın alışmayacağı keder yoktu gerçekten de. Aralıkta onsuz nefes dahi alamayacağını düşünürken haziranda, aralıkta hissettiklerine şaşar olmuştu.

Kuzey’le de oyunları bırakmıştı. Artık striptiz şovları, telefon seksleri yoktu. Kuzey durumdan rahatsız mıydı? Pek değildi. Pamir’in kararlar aldığının dahi farkında değildi. Başka bir adam olsa belki fotoğraftı, videoydu devamını talep edebilirdi fakat Kuzey etmezdi. Pamir isterse oynardı bu oyunu Kuzey ve Pamir bir süre oyun falan oynamak istemiyordu.

İş, ev ve çok sevdiği kitapları… İçinde olduğu döngü buydu.

Birkaç kişi onu birileriyle tanıştırmak istemişti fakat kabul etmedi. Ne yeni bir adam ne de yeni sorunlar istiyordu. İstemeyince bu sefer de arkası gelmez ya taleplerin, ne kadar eski erkek arkadaşı varsa hepsi ateşe uçuşan pervaneler gibi etrafını sarmıştı. “Mevsimden” diye düşündü, herkes kelebek. Bir Pamir değildi. Gelen iltifat yüklü mesajları acı bir gülümseyişle okuyordu. En ustasının elinde tecrübe etmişti; erkeklerin kupaya giden yolda söylemeyeceklerinin olmadığını. İltifatları, şiirleri, aşkları onların olsundu.
 
 

05 Temmuz 2021, Pazartesi

Kapıyı açtığında Cem, elinde biralarla dolu iki poşet, yüzünde de kocaman bir gülümseme ile karşısında duruyordu.

“Vaovv harika sürpriz” deyip sarıldı sıkıca arkadaşına Pamir. Geri çekilirken de “Ee Demet nerede?” diye sordu.

“İşten bazı arkadaşlarıyla yemeğe çıktı. Sokağa çıkma yasağına kadar onlarla takılacak. Sonra buraya gelecek, bu gece sendeyiz. Ben önden geldim.”

“Harika, harika. Çok mutlu oldum” derken gözlerinin içi gülüyordu Pamir’in. “Gel yukarı çıkalım, terasta otururuz.”

Cem başıyla onaylayıp Pamir’in arkasından merdivenlere yöneldi. Üst kattaki mutfakta elindeki poşetleri tezgâha koyup iki bira çıkardı, gerisini buzdolabına yerleştirdi. Pamir bu esnada çift kanatlı cam kapıları açmış terasa çıkmıştı. Rattan kanepenin gri keten kumaşla kaplı rahat minderlerine kendini bırakmadan önce orta sehpanın üzerindeki kandil ve mumları yaktı. Yerine oturmuş, uzaklarda Kız Kulesi’nin parıldayanan siluetine daldığı esnada Cem yanına geldi. Biralardan birini uzatıp koltuğa oturacağı sırada vazgeçti ve kanepede Pamir’in yanına geçti.

Pamir “Eyvahlar olsun, geliyor yeni bir konuşma” diye geçirdi içinden.

Şişeler tokuşturuldu, ilk yudumlar içildi. Cem yüzünde son derece ciddi bir ifade ile “Nasılsın?” diye sordu.

Pamir, “İşte başlıyoruz” diye düşündü, sesli olarak ise “İyiyim, bi’ tanecim. Yok bir yaramazlık” dedi gülümseyerek.

“Bir yaramazlık yok tabii. Çünkü şimdi de işten başka hiçbir şeyle ilgilenmiyorsun. Hayatı durdurdun.”

“Oha ya! Sana da yaranılmıyor. Şimdi de ev-iş temposunda yaşıyorum diye mi söyleniyorsun?”

“Kızım ayarın yok çünkü senin. Neredeyse üç aydır yüzünü göremedik. Nereye çağırsak, ‘Çok yorgunum, eve gidiyorum’dan başka laf duymuyoruz.”

“Set çok yoğun geçiyor. Yazın da devam edecek çekimler. Yoruluyorum gerçekten. Bir şey yapacak halim kalmıyor.”

“Bırak! Ben seni bilmiyorum sanki, uykusuz üç gün çalışan kadınsın sen.”

“Yaşlandım oğlum. O gençkendi” dedi Pamir gülerek.

Cem, Pamir’in gözlerinin içine içine bakarak “Yorgunluğunun sebebi iş değil” dedi.

Pamir’in önce omuzları düştü, ardından sesi alçaldı:

“Değil evet” dedi. “Artık kaldırmıyor ruhum savaşları. Aralıkta yaşadığım büyük hayâl kırıklığı, ardından acıdan kaçış sürecim. Ve sonunda nisanda kendimi ve tüm olan biteni kavramam. İşte o zaman durdum.”

“Durdun evet. Zınk diye hem de.”

“Biraz kendimi dinlemeye ihtiyacım vardı.”

“Üç ay yetmiştir diye düşünüyorum. Artık aramıza döner misin? Özledik seni.”

Pamir yanında oturan arkadaşına sarıldı; “Ben de sizi özledim” dedi.

Cem sormaktan nefret eder ama bir yandan da bunu sormaya mecburmuş gibi bir tavır içinde; “Baran?” dedi.

Pamir gülümsedi; “Merak etme. Bitti o iş.” Cem’in gözlerinin parladığını görünce “Öyle tamamen hayatımdan çıkarmadım tabii ama eski bağ yok artık.”

“Hâlâ kankayız oyunu devam mı peki?”

“Yok, o da devam değil.”

“İyi. Çünkü o kadro zaten dolu. 35 yıldır oturduğum koltuğu beyefendiye bırakmaya niyetim de yok ayrıca.”

“Ya ne deli adamsın, kimseye yerini vermiyorum” deyip güldü Pamir.

Bir süre sonra ülke gündemine kaymıştı konuları.

“Sedat Peker ifşalarına ne diyorsun? 2 aydır yer yerinden oynuyor” dedi Cem.

“Yer yerinden oynuyor mu gerçekten? Bütün bunlar başka bir ülkede oluyor olsa daha ilk videodan sonra kıyamet kopardı. On video! Ardından Twitter’da devam eden onlarca suç duyurusu. Biri üzerine bile soruşturma başlatılmadı. Sadece bir iki satılık gazetecinin meslekten ihracı. Komik, bile diyemiyorum. İçim acıyor. Umudumuzu tükettiler.”

“Sanırım beşinci videodan sonraydı; ben de ‘Bitmiş bu ülke’ diye düşünmüştüm. İzledikten sonra saatlerce kendime gelemedim. Ve evet haklısın, umudumuz da tükendi. Kimi kime şikayet edeceğiz? Hepsi suça ortak.”

“Gidecekler. Fakat ne yazık ki geldikleri gibi gitmeyecekler. Ülkeyi, soktukları Orta Çağ karanlığından çıkartmak kolay olmayacak.”

“Bizde koyun çok kızım. ‘Ezanlar susmayacak, bayrak inmeyecek, Bakara-Makara2‘ der, götürürler işi gene.”

“Yok bi’ tanecim. Artık öyle değil. Ekonomik kriz soluk aldırmıyor, bıçak kemiğe dayandı. Yandaş medyayla falanla da yürümüyor gemi artık. İletişim çağındayız. Bilgiyi nereden engellemeye çalışsan başka bir yerden daha kuvvetli fışkırıyor. Altın saraylarında ejder meyvesi yiyip halka akşam pazarı ve porsiyon küçültmeyi tavsiye edenler dikkat etsinler, sonları ‘Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler’ diyenler gibi olmasın.”

Cem araya girip “Biliyor musun Marie Antoinette3 o lafı hiç söylememiş” dedi.

“Biliyorum, biliyorum. Fakat önemli olan söz değil, yaşam şekli. Halk açlıktan sürünürken sarayın yaşadığı şatafat sorun. Ve bunun sonu hiçbir zaman varaklar içindekiler için iyi olmamıştır.”

“İtibardan tasarruf olmaz”4 dedi acı bir gülüşle Cem.

“Görgüsüzlüğe kılıf o cümle” dedikten sonra Pamir midesi bulanmış gibi yüzünü ekşiterek “Ya bi’ de ne zevksizliktir o öyle. Sözde saraylarının fotoğraflarını görünce gözlerim kanıyor” dedi.

Cem, “Zevk sanatla, kültürle gelişir çünkü. Sonradan kavuşulan parayla değil” dedi gözlerini devirerek. Bu sırada kapı çaldı. Pamir ayağa kalkarken “Demet gelmiş olmalı” dedi ve alt kata inmek üzere merdivenlere yöneldi.

Yukarı çıktıklarında Demet yüzlerinin halini görünce “Ne oldu ya?! Evden cenaze mi çıktı?” diye sordu.

Cem; “Aslında öyle de denebilir. Atatürk Türkiyesi ölen.”

“Ahh” dedi Demet üzgün bir tonda “konu ağır.”

Pamir, “Ağır, haklısın. Ama tamam, bunca zaman sonra bir araya geldik. Güzel şeylerden bahsedelim” dedikten sonra ekledi; “Biz bira içiyoruz, sana ne getireyim kuzum?”

“Yemekte kızlarla şarap içtik. Şarapla devam edeyim en iyisi.”

“Kırmızı, beyaz?”

“Kırmızı var mı ki? Sen pek içmezsin migrenimi tetikliyor diye.”

“Var var kuzum. Açıp geliyorum” dedikten sonra bir kez daha içeri geçti Pamir.

Terasa elinde bir şişe Corvus, kristal bir kadeh ve kuruyemiş tabağı ile geri döndü.

Tokuşturulan şişeler ve kadehin ardından üçü de arkalarına yaslanıp boğazın manzarasını izledi bir süre.

Demet; “1 Temmuz’da yasaklar kalkıyor. Hafta sonu bir Akbabalı yapsak mı?” dedikten sonra Pamir’e dönüp “İtiraz etmeye kalkma. Gidiyoruz o kadar” dedi.

“Tamam gideriz. Fakat şöyle bir durum var. Cumartesi Eren’le buluşabilirim” dediğinde Cem ve Demet mağbun bir ifadeyle kaşlarını çattılar. Kendini ilk toplayan Demet oldu; “Görüşüyor musunuz?”

Sesinde biraz da sitem hissediliyordu. Kendileriyle buluşmayan Pamir, Eren denen bu adamla mı görüşüyordu?

“Yok hayır. Son bir haftadır telefon görüşmelerimiz arttı sadece. Hafta sonu görüşelim, diyor ama bilmiyorum…” dedikten sonra cevap Demet ve Cem’in çehrelerinde yazılıymış gibi umutla yüzlerine baktı.

“Sen ne istiyorsun canım?” dedi Demet, sesindeki sitem kaybolmuştu.

“Gerçekten bilmiyorum. Yorgunum. Yeniden üzülmek istemiyorum” dedikten sonra vurguları aniden canlandı ve “Acayip yakışıklı. Çok da mantıklı düşünemiyorum görüntüsü aklıma geldiğinde” dedi.

Demet yaramaz bir gülüşle “Üç aydır tık da yok tabii” dedi. Cem, Demet’in cümlesinin hemen ardından “Iyyy” deyip yüzünü buruşturdu. “Ben sizi biraz baş başa bırakayım. Bu konuları mümkünse bensiz konuşun” dedi ve ayağa kalktı.

“Delirdin mi, nereye gidiyorsun?” diye sordu Pamir şaşkınlıkla.

“TRT, Fransa-İsviçre maçını veriyor. Onda başladı. Ben biraz ona bakayım aşağıda. Siz de şu fazla sıcak muhabbetinizi bensiz rahat rahat yapın.”

Çok da itiraz etmediler. Biraz baş başa kalmayı ikisi de istiyordu.

Cem başını iki yana sallayarak; “Keşke memnuniyetinizi bu kadar belli etmeseydiniz” dedi gülerek.

Yalnız kaldıklarında Demet göz kırpıp “Libido tavandır şimdi sende” dedi.

“Off yaa. Valla kendimden de usandım. Tamam frijit olmak da istemezdim ama şu libidoyla da doğmasaydım keşke, diye düşünüyorum zaman zaman.”

Demet bir kahkaha attı; “Yaa ne alem kadınsın.”

“Çok alemim evet” dedi Pamir gözlerini devirerek. “Başıma ne geliyorsa bu östrojen salınımının fazlalığından geliyor. Freud5 her sorunun altında bu ne menem libidonun yattığını savunur. Haklı bence de.”

“Jung6 ise yaratım ve gelişimde psişik bir enerji olarak tanımlar ama libidoyu. Yarattığın her şeyin bu kadar etkili olmasında bu durumunun da tesiri olduğunu düşünmüşümdür hep” dedi Demet.

“Bilmiyorum, belki de” dedi Pamir düşünceli bir ifadeyle.

“Eren peki?” diye sordu Demet ciddileşerek, “Ne yapmayı düşünüyorsun?”

“Onu da bilmiyorum. Bu hafta sonu kısıtlamalar kalktığından her yer ana baba günü olacaktır. Evde olmamızı önerdi.”

“Onun evinde mi?” diye sordu Demet.

“Evet. Yemek yapacakmış bana.”

“Yaa kızım ne şanslı kadınsın. Adamların hepsi mi sana yemek yapar ya?!”

“Maço adam sevmiyorum ben kuzum. Dolayısıyla ilgimi çeken adamlar da genelde aynı tarzda oluyor.”

“Ee ne yapacakmış yemek?”

“Yok. Yemek istemem, dedim. Yiyemiyorum ben öyle ilk buluşmada yemek falan. Adamı o kadar uğraştırıp sonra da yemek boyu çatalımla tabağımdakileri dürtmek istemiyorum, o yüzden yapma dedim.”

Pamir ilk buluşmada yemek yiyemiyorum dediği anda Demet gülmeye başlamıştı. Pamir açıklamaya çalışırken niye yiyemediğini “Adamı yemeyi tercih ediyorsun tabii” diyordu kahkahaları arasında konuşmaya çalışarak.

“Yaa Demetttt.”

“Tamam tamam sulandırmayacağım, devam et sen” deyip gülmeyi bıraktı. “Peki ama ne yapmaya gideceksin adamın evine?”

“Şarap içeceğiz. Bolca da sohbet ederiz diye düşünüyorum.”

“O kadar yani?” dedi Demet imalı bir tonda.

“Bilmiyorum Demet yaa. Ne kadar olacağını gidince göreceğim. Adamı fotoğraflarından biliyorum sadece. Tamam aylardır telefonda konuşuyoruz. Ama görünce ne hissedeceğim, o ne hissedecek bilmiyorum. İlk buluşmada olmaz geyiği, 40 yaşından sonra geçerliliğini yitiriyor ama onu biliyorum.”

“Ya bırak, 40 yaşından önce geçerliydi sanki senin için” deyip bir kez daha güldü Demet.

“Aman evet, değildi. Dünya’nın en aptalca şeyi. Ve ayrıca riyakarca buluyorum. Bu 1950 model taktikler, benlik olmadı hiçbir zaman.”

Demet gülmüyor, sevgiyle bakıyordu arkadaşına bu sefer; “Hayatımda tanıdığım en dürüst, oyunsuz kadınlardan birisin” dedi.

Gülme sırası Pamir’deydi; “Oyunsuz derken? Tersine bilirsin oyunları çok severim.”

“Ahh o oyunlar; evet, onları seversin” dedi kahkahaları arasında.

Bir saat sonra Cem elinde yeni bir bira şişesiyle yanlarındaydı.

“Eee ne oldu maç?” diye sordu Demet.

Heyecanla geldi cevap; “İnanılmazdı. Soluksuz izledim. Normal süre 3-3 bitti. Uzatmalara gitti maç.”

“Altı gol. Futbol maçı değil de voleybol maçı sanki” dedi Pamir gülerek.

Cem, Pamir’in takılmasını kaale almamış çoşkuyla anlatmaya devam ediyordu; “Beraberlik uzatmalarda da bozulmadı. Penaltılarda belli oldu üst tura çıkan.”

“Eee hangi ülke çıktı?” diye sordu Demet.

“İsviçre” cevabından sonra Cem penaltıları anlatmaya başladı. Çocuksu heyecanı karşısında iki kadın da gerçekte olmayan bir ilgiyle dinlemeye çalıştılar anlattıklarını.

Bir süre sonra Demet dayanma kapasitesinin son noktasına gelmiş olacakı ki “Pamir, cumartesi Eren’e gideceğine göre cuma akşamı için mi organize etsek acaba Asmalı Mescit’i?” diye sordu.

Cem cümlenin soru kısmından ziyade başına takılmıştı.

Pamir’e “Evine mi gidiyorsun?” diye sordu.

Sakince “Evet” diye cevapladı. Pamir

“Ya kadın ne gerek var? Dışarda buluşsanıza.”

“Bana yemek yapacakmış” dedi gülerek Pamir.

“He he, bilirim ben o yemekleri. Bak, ömrün boyunca beni bir kere dinlemedin. Bu sefer iş düzgün gitsin istiyorsan sözlerime kulak verirsin.”

“Dinleyeyim peki. Ne yapmam gerekiyormuş, söyle bakalım?”

“Ne yapmaman gerekiyor, asıl soru bu.”

“Ayy anladım ben olayın nereye gideceğini. Gerek yok hiç dinlemeyeyim.”

Cem bu konulara girmekten ne kadar nefret ediyor olsa da “Lütfen sevişme ilk geceden” dedi sıkıntıyla. “Bak bir erkek olarak söylüyorum, yapabileceğin en büyük hata olur.”

“Yaa bi’ tanecim, benim hoşlandığım adamlar inan bu kafalarda değil. Bunlar senin kuralların. Bu tarz adamlara asıl böylesi hareketler banal geliyor.”

“Görürsün banal mi, değil mi?” dedikten sonra anlamakta zorluk çekiyormuş gibi devam etti; “Hayır yani, ölür müsün sevişmezsen?”

“Fesuphanallah! Oğlum illa sevişeceğim de, illa sevişmeyeceğim de demiyorum. Gece ne getirecek bilmiyorum, diyorum.”

“Dinle beni. Bu adamla bir şansın olsun istiyorsan sevişmezsin.”

“O kadar anlamıyorsun ki” dedi Pamir somurtarak “Her adam aynı değil!”

“Asıl anlamayan sensin, her adam aynı.”
 
 

08 Temmuz 2021, Perşembe

Cem’le aralarında geçen konuşmayı anlatıyordu hararetle Didem’e telefonda.

“Kafamı karıştırdı söyledikleri. Bir ara iptal etmeyi bile düşündüm Eren’le görüşmeyi.”

“Saçmalama kuzum. Seviş ya da sevişme, demiyorum bi’ tanecim, o ayrı konu ve tamamen senin kararın. Fakat tutkuyla alevlenecek ise o gece, dikte edilmiş kurallar kadının nazlanmasını söylüyor diye istemediğin şekilde davranmak sana mantıklı geliyor mu? ‘İlk geceden verilmezmiş!’ Ne aptal bir cümle. Vermek ne ya! Kadın ne veriyor? Namusunu mu, ahlâkını, bedenini mi? Seksin birinin diğerine verdiği bir şey değil de karşılıklı bir paylaşım olduğunu öğrenecek bu adamlar. Ve eğer Eren bunu böyle görmüyorsa zaten sen onunla olmazsın.”

“Diyorsun” dedi Pamir gülerek, keyfi yerine gelmişti.

“İlginç olan, Cem’in söylediklerinden etkilenmiş olman. Ben asıl ona şaşırdım.”

“Bilmiyorum, bir süredir her şey o kadar boktan ki… Bu kez değişiklik yapıp Cem’i dinlesem mi, diye düşündüm.”

“Peki bu sen olacak mısın? Ya da şöyle diyeyim; Eren’le o gece seviştin ve sonra seni bunun yüzünden yargıladı, kafasında değersizleştirdi. Böyle bir adam senin istediğin biri olabilir mi? Böyle hükümlere sahip biriyle sen bir ilişki ister misin? Bu yüzden bence go for it, baby7 ve nasıl biri öğren” dedikten sonra bir an durdu ve devam etti; “Yaa zaten seks kötü çıkarsa sen bir daha onunla kahve bile içmezsin” deyip kahkahayı bastı. “Dert ettiğin şeye bak. Adam önce senin kriterlerinden geçsin” diye eklemeyi de ihmal etmedi.
 
 

Devamı için tıklayınız.

 
 

Didem Çelebi Özkan

 
 

Notlar & Açıklamalar:

 
* Bu bölüm için iki parça seçtim.
İlk kısım için 👉🏻 Senden Öğrendim, Funda Arar
İkinci kısım için ise 👉🏻 Taking Chances, Celine Dion

 
 
1 46’lık: Türk Ceza Kanunu’nun 46. maddesinde yer alan akıl sağlığı yerinde olmayanların cezai ehliyetlerinin bulunmadığını belirten nitelemedir. – Bilgi Kumbaram    ⇡⇡⇡

2 Bakara-Makara: Siyasetçi Egemen Bağış‘ın “Her cuma bir ayet sallıyorum, bakara-makara” dediği ileri sürülen bir kayıt Internet’e düşmüştü. Bu cümleye gönderme yapılıyor.    ⇡⇡⇡

3 Marie Antoinette: Fransa Kraliçesi ve Avusturya arşidüşesi. Fransız Devrimi esnasında “Vatan hainliği” ile suçlanarak giyotinle idam edildi (1793). – Vikipedi    ⇡⇡⇡

4 İtibardan tasarruf olmaz: Ekim 2017’de Cumhurbaşkanlığı, Sayıştay’ın 2016 raporuna dayanılarak yapılan “Saray para yutuyor” haberlerine karşı yazılı açıklama yapmıştı.

Cumhuriyet Gazetesi‘nde yayınlanan açıklama şu şekildedir:

“Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin en yüksek temsil makamı, dolayısıyla ülkemizin vitrini olan Cumhurbaşkanlığı nezdindeki faaliyetlerin ‘itibardan tasarruf olmaz’ anlayışı ile ülkemizin vakarına yaraşır şekilde yürütülme mecburiyeti vardır. Bununla birlikte tüm bu hizmetler, hem Türkiye’nin büyüklüğüne ve itibarına yakışır kalitede, hem de en uygun maaliyetlerle gerçekleştirilmişti.”    ⇡⇡⇡

5 Sigmund Freud: 6 Mayıs 1856 – 23 Eylül 1939 | Psikolojinin en önemli alt dallarından biri olan psikanaliz biliminin kurucusu olan Avusturya doğumlu nörolog.- Vikipedi     ⇡⇡⇡

6 Carl Gustav Jung: Carl Gustav Jung (26 Temmuz 1875 Kesswil, Thurgau, İsviçre – 6 Haziran 1961 Küsnacht, Zürih, İsviçre), İsviçreli psikiyatr. Analitik psikolojinin kurucusudur. Derinlik psikolojisinin Sigmund Freud ve Alfred Adler ile beraber üç büyük kurucusundan birisidir. – Vikipedi    ⇡⇡⇡

7 Go for it: Göreyim seni. Bir şeyi elde etmek veya elde etmek için elinden gelenin en iyisini yapmak (sıklıkla bir öğüt olarak söylenir).    ⇡⇡⇡
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

6 YORUMLAR

  • Yanıtla Metin Çoban 9 Temmuz 2021 at 13:01

    “Aşkım…” diye mesajlardan hiç hoşlanmam. “Canım, hayatım, tatlım” en çok sevdiğim “Sevgilim” diye başlayan mesajları almaktan veya yollamaktan hoşlanırım.
     
    Cem’le aynı kanıdayım, ilk geceden ilişki erkeklere fazla özgüven veriyor ve ilişkinin sonrasında bu hava sürüyor. Hem daha fotoğraflarından tanıdığın birini istemek, ne bileyim. Bana göre ters. O kadar çok fotoğraf görüyoruz ki bu sosyal medyada, kasıklarımızdan kan yukarı çıkmaz öyle olsa. 😃
     
    Kitabın içine güncel haber ve siyasi görüşün bildirilmesi bazı okuyucuları kitaptan, hikayeden soğutur. Ama buradaki yergilere tamamen katıldığımdan hoşuma gitti.
     
    Pamir’in “Baran ve Kuzey” macerasında eldeki artı ve eksilere bakmak gerekiyor mu? Yoksa, hayat nasılsa geçiyor eyy kadınlar. Bir tarafta sevebileceğiniz bir adam var, başka kadınlarla seks yapmadan bile sizi aldatıyor. Diğer tarafta sevebileceğiniz başka bir adam var, kendi başına Fethiye’de takılıyor, gelen olursa yanına mutfağını ve yatağını açıyor. Valla erkek olarak, hemcinslerimi de garipsiyorum. 😃

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 9 Temmuz 2021 at 13:29

      Cem ile sizin düşüncelerinizin paralel olduğunu sanırım önceki bölümlerde de görmüştük Metin Beyciğim 🙃 Pamir ve Eren arasında ne olacak henüz bilmiyorum. Yalnız buradaki çekimin sadece birbirlerini fiziksel olarak beğenmekten öte olduğunu düşünüyorum. Beş altı aydır konuşuyorlar telefonda. Yani barda tanışıp o gece birlikte olmakla aynı şey olduğunu sanmıyorum. Neyse bu konudaki düşüncelerimi öykünün içinde de Pamir’e söyledim. Ama elbette karar Pamir’in. Belki sizi ve Cem’i dinlemeye karar verir 😉
       
      Güncel konulara değinme hususuna gelice, bahsettiğiniz ilgi kaybı riskinde son derece haklısınız. Çok detaya girmemeye çalışıyorum bu yüzden. Fakat kararlarımızda sadece kendi yaşamımız değil, içinde yaşadığımız toplumsal sıkıntıların da etkisi olduğuna inanıyorum. Dünyaca berbat iki yıl geçirdik. Devam da ediyor, bitmek bilmiyor. Nerdeyse Dünya Savaşları kadar olumsuz bir etkisi oldu salgının insanlar üstünde. Üzerine, kendi ülkemizin içinde olduğu politik karmaşa… Hepimiz delirmek üzereyiz. Böyle dönemlerde dürtüsel hareket etmenin daha kolay olduğunu düşünüyorum. Sinir, korku, mutluluk, aşk … hepsi uç noktalarda.
       
      Değerli katkınız için çok teşekkür ederim.
       
      Sevgiler

  • Yanıtla Atakan Balcı 11 Temmuz 2021 at 10:50

    Marie Antoinette, “pasta” yerine küçük bir ekmek türünün adını vermiş sanırım ama “pasta” daha etkili bağlamında.
     
    Her adam, her kadın tabii ki aynı değil ve etiketçi olmayan seçkin ruhlar var ama diğerleri çok daha kalabalık ne yazık ki! İlle de birisi olsun, diyorsak kalabalığın kurallarına uyacağız ama kendimiz kalacaksak…
     
    Esinine sağlık “canım”!… 🥰🙂

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 11 Temmuz 2021 at 21:06

      “Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler!” (“Qu’ils mangent de la brioche“) sözünü Marie Antoinette’in söylediğine dair aslında hiçbir kanıt yok. Antoinette’i kötülemek adına kendisine mâl edildiğini biliyorum ben. Evet saray, halkın yaşadığı yoksulluğun tersine oldukça savurgan bir yaşam sürüyordu fakat Antoinette’nin bu sözü şehir efsanesi 😉
       
      Kraliçe için yapılan karalama sadece bu sözden de ibaret değil. Çeşitli mecmualarda kayınbiraderi ile ters ilişkiye girerken ya da mastürbasyon yaparken resmedilmiş, hayvanlarla ilişkiye girdiği dahi iddia edilmişti. Tamam, sefalet içindeki halka aldırmadan şatolarını yeniden yeniden dekore ettirdiği, kıyafetlere büyük paralar harcadığı, günlerce süren partiler verdiği ve kumar düşkünlüğü doğruydu fakat mecmuaların yazdığı o diğer şeylerin hepsi sadece kendisini halkın gözünde iyice küçük düşürmek içindi. Ne kadar kötü olursa olsun herhangi bir kadını cinsellikle vurmak ne acı 😔
      .
      Etiket ve kalıplara gelince; beni biliyorsun toplumun dikte ettiği her şeye sinir olan anarşist bir ruhum var 😉
      .
      Değerli yorumun için çok çok teşekkür ederim canım 🤗

  • Yanıtla Saadet Akdi 14 Temmuz 2021 at 09:14

    Son dört bölümü birden okuyabilmek için sabah 6’da kalktım. Kızlar uyanmadan nihayet bitirebildim. Bu romanda herkes gibi kendimden bir şeyler buluyorum, çok seviyorum keşke hiç bitmese ama eğer bitecekse yeni hikayeler bekliyorum 🤗
     
    Ayrıca Cem’in gerçek hayatta çok komik biri olduğunu düşünüyorum storylerden gördüğüm kadarıyla 😃 Bence Pamir’e söylediklerinde çok haklı. Ayrıca erkekler içinden geldiği gibi davranan, sahte olmayan kadınları pek sevmiyorlar. İlk buluşmada ödüllendirilmeyi de hiç haketmiyorlar!!

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 14 Temmuz 2021 at 15:50

      Saadet Hanımcım, baştan beri verdiğiniz destek için çok çok teşekkür ederim öncelikle 😁🤗
       
      Bu hikayeyi seri yapmayı planlıyorum ve birinci kitabın bitme zamanı geldi diye düşünüdüm. Bir de açıkçası gerçekten çok yoruldum. Dergi ve kitabı aynı anda yürütmek oldukça yorucu oldu. Biraz yavaşlamak istiyorum. Dergiyi durduramam ama en azından her hafta yeni bölüm yetiştirme stresine bir süreliğine ara verebilirim, diye düşündüm.
       
      Pamir, Baran ve Kuzey hariç her karakteri hayatımdaki insanlardan seçmek benim ve sanırım onlar için de 😁 oldukça farklı bir tecrübe oldu. Cem cidden inanılmaz komiktir. Aslında onun da bir köşesi var dergide, hem de mizah yazıyor. Bir süredir o da iş yoğunluğundan ötürü ara verdi fakat yazdıklarına göz atmak isterseniz köşesini şuraya iliştiriyorum 👉🏻 Gırgırına 👈🏻 Çocukluğumuza dair de oldukça fazla yazısı var, sanırım biz, bizi anlatmayı seviyoruz 😁😁
       
      Kucak dolusu sevgiler ❤️

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan