Cadı Sanatı

Fotoğraflardaki Kadar Mutluyuz Oyunu

18 Aralık 2017

Yıllardır görüşmediğim bir arkadaşımla konuştum geçenlerde. Özlemişim. Eski dostlar gibi olmuyor tabi hiçbir şey. Ne kadar basitti arkadaş olmak; acıyı, mutluluğu paylaşmak o yaşlarda. Büyüdükçe herşey zorlaşıyor.

Geçen onca zamanın haberlerini birbirimize ilettikten sonra sıra tabi ortak tanıdıklara geldi. Yıllardır Bursa’da yaşadığımdan herkesten kopalı o kadar uzun zaman oldu ki çoğundan, sadece sosyal medya üzerinden paylaştıkları kadar haberdarım. Son bir tanıdıktan bahsederken; “Ne kadar mutlu gözüküyor. Sonunda tüm o başarısız ilişkiler geride kalmış, hakettiği peri masalına kavuşmuş. Hayata, ilişkilere inancım artıyor paylaşımlarını görünce,” deyince bağlantıları az da olsa devam eden arkadaşım “Didem, onlar reklamlar. İşler hiç de sunulduğu gibi değil,” dedi. Yıkıldım. Kolay kolay bilgisayar ekranından gördüğüme inanmam ama bu ilişkiye inanmıştım. Hatta bana umut vermesinden keyif alıyordum. Arkadaşım bir an boş bulunup ağzından çıkan sözlerden pişman olmuş, ileri gittiğini düşünmüştü sanırım. Ne o konuya devam etti, ne de ben üzerine soru sordum. İkimiz de ortak tanıdığımıza hızlıca iyi dileklerde bulunduktan sonra başka bir anıya geçiş yaptık.

Mutluluğu sadece taklit ediyoruz diye düşünmekten kendimi alamıyorum o konuşmadan bu yana. Kafamızda mutluluğa dair belli kareler var ve onları tekrar tekrar objektifler karşısında canlandırıyoruz. Elbette hiçbirimiz ağlarken, kavga ederken, sinir krizi geçirirken, o anları dondurup, ilelebet saklamak üzere fotoğraf arşivlerimize eklemiyoruz. Bunu yapmak saçmalığın daniskası olurdu. Kuşkusuz mutlu anlarımızı sonsuza kadar saklamak isteyeceğiz. Fakat size de bu mutlu kareler biraz hormonlu gözükmüyor mu?

Bütün bunları yazarken inanın sadece etrafımı değil kendimi de dahil ediyorum kurduğum tüm cümlelere. Düşünüyorum şimdi, ne mutsuz zamanlarımda, fotoğraflarda nasıl 32 diş güldüğümü. Sevdiğim ama gene uzak düştüğüm dostlarımdan biri o günlerde arayıp; “Bir kadın devamlı bu kadar gülüyorsa kesin bir acıyı saklıyor. Neler oluyor?” dediğinde oldukça şaşırmıştım. Demek herkesi kandıramıyoruz 😉 Çoğumuz o kareleri dışardaki dünyayı değil kendini ikna etmek için çekiyor belki de.

Bir de tüm bu karelere inanıp hayatı kendine zehir edenler var. Ben onlara daha çok acıyorum, biraz da kızıyorum. Çok hoşlanmadığım bir tanıdığım, boşanmamın ardından beni bir köşede sıkıştırıp; “Ne kadar mutlu gözüküyordun. Hele kardeşin tüm dünyayı gezdi eşiyle, o da boşanmış. Duyunca inanamadım. Biz de hayatlarınıza bakıp imreniyorduk. Oysa hiç de mutlu değilmişsiniz” dediğinde bu cümleleri yüzüme yüzüme söylediği için kadındaki cüretle karışık aptallıktan dolayı serseme uğramışken, kendisine aynı patavatsızlıkla “Ehh sen de bayağı bir kıskançlıktan ölmüşsün, artık rahatlayabilirsin” dememeye çalışıyordum. Ama tabi her zamanki kibarlığımla bu kabalık karşısında da gülümseyip; “Güzelim sosyal medyada gördüğün herşeye inanma. Hepimiz mutluluk oyunu sahneliyoruz” demekle yetindim. Bazen bana laf soktuğunu ve benim cevap vermememi alt etme olarak düşünenleri iç sesimle başbaşa bıraksam nasıl olur diye düşünüyorum. O zaman da kendilerini bu kadar zeki, diğer herkesi de aptal sanabilecekler mi acaba?

Yaaa bir yazıyı da atarsız geçsem iyiydi 😂 Ama işte yaşarken sustuklarıma, yazarken gem vuramıyorum. Neyse konu neydi? Mutluluk oyunu, evet tamam. Niye hepimiz bu oyunu oynamaya kendimizi mecbur hissediyoruz peki hiç düşündünüz mü? Basit… Çünkü çocukluğumuzdan bu yana televizyon, sinema ve diğer tüm medyalar mutluluğun karelerini zihnimize yerleştirdi. Hayatlarımız bu karelerle uyuşmadığında beynimiz evimizdeki bilgisayarın uyarı sistemi gibi rahatsız edici bir sinyal sesiyle bipleyip duruyor. Bu yüzden yaşanan ne olursa olsun, o dayanılmaz sesi susturmak için tüm bu ‘mutluyuz’ karelerine ihtiyacımız var 😉

Hepimize fotoğraf karelerinde paylaştığımız kadar mutluluklar dileyerek bu yazıyı da bitiriyorum.

Didem Çelebi Özkan

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

5 YORUMLAR

  • Yanıtla Baki Alpertürk 18 Aralık 2017 at 12:03

    Çok doğru bir tespit. Her zamanki gibi okurken yüzümde bir tebessüm oluştu. Bu yazının üzerine, son zamanlarda hep düşündüğüm bir cümleyi yazmak geldi içimden; “Sarhoş olduğumda hissettiğim kadar zengin, fotoğraf karelerinde güldüğüm kadar mutlu olmak bana yeter”.
     
    Güzel yazın için teşekkürler Didem…

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 18 Aralık 2017 at 12:33

      Baki asıl ben son zamanlarda düşündüğün şu cümleye bayıldım. Ne kadar doğru. Aslında işte hepimiz olan bitenin farkındayız da gene de kendimizi bu akıştan bir türlü kurtaramıyoruz. Güzel yorumun için teşekkürler canım.
       
      Sevgiler

  • Yanıtla Hande Sönmezerler Sinan 18 Aralık 2017 at 14:25

    Didemcim aynı fikirdeyim özellikle “Bir de tüm bu karelere inanıp hayatı kendine zehir edenler var.” kısmıyla.
     
    Kıskançlık iğrenç bir duygu; kimse hayatın kendisine özel bir senaryo olduğunun farkında değil ve aklı fikri kıyasta.
     
    Geçenlerde benim bir tanıdığım da “Siz gezin, biz burada dışarı çıkamıyoruz” dedi. Delirdim. Yani kendisi mutsuz diye, herkes mutsuz ve yerinde duracak ki o da rahatlayacak. Annem demişti ki her gittiğin yerin fotoğrafını sosyal medyada paylaşma.
     
    Allah aşkına ben zaten tanımadığım insanı arkadaş listemde bile tutmuyorum, acı olanı tanıdığım bana bunu yapıyor. Senede bir kez bir yeri gezmişim, mutluluk kaynağım ve paramı biriktirmişim de gitmişim, karşıma geçmiş densizlik yapıyor. Herkes sızlanmayı üzerine bir de çözümsüzlüğü biliyor sadece. Sen de çalış, sen de biriktir, sen de gez, sen de mutlu ol. Seni tutan nedir kardeşim 😉 Ve ne güzel işte gülen resmimi koymuşum, sen de ben mutluyum diye mutlu ol; kendin de mutlu ol.
     
    Ama tabii ben kendi açımdan bakıyorum; mutluluk reklamı yapmayan ama gerçekten mutlu olmanın yöntemlerini bilen biriyim. Ben birisinin mutlu resmini görünce onun adına sevinebiliyorum. Altında senin de yaptığın gibi ben de bir yamukluk aramam. Benzeşiyoruz.
     
    Ama evet sadece mutluluk reklamı yapan var; o insanları da anlıyor ama onlar için üzülüyorum. Hayat böyle gösteri şeklinde yaşanmaz ki 🙁

  • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 18 Aralık 2017 at 16:07

    Canım benim o kadar iyi anlıyorum ki seni, ayrıca son derece haklısın. Biliyor musun bir arkadaşım var, çok da severim kendisini. Senelerce hiç ama hiç tatil yapmamıştı. İnanılmaz yoğun çalışıyor çünkü. İlk kez geçen sene bir kaç ufak tefek kaçışlar yaptı tatil adına. En yakınları bile; “Sen de amma gezdin bu sene” dediler. Ben bu cümleyi duyduğumda ondan daha çok hiddetlenmiştim. Adaletsizliğe, insanların hadsizliğine katlanamıyorum çünkü. Senelerce haftasonu tatili bile yapmadan çalışan arkadaşıma, ne çok çalışıyorsun deyip takdir etmek kimsenin aklına gelmez ama işte biraz gezince rahatsız olurlar. Bu kadar zor mu başkaları adına mutlu olabilmek anlayamıyorum 😔
     
    Bu arada annem de bana kızardı. Ne çok fotoğraf koyuyorsun, nazar değecek diye 😉 Bu siteyi açtıktan sonra kadıncağız artık vazgeçti uyarmaktan. Fotoğraflar yetmedi yazılarla da çarşaf gibi sundum çünkü tüm hayatımı 🙈 Ultra şeffaf Didem 😝

  • Yanıtla Pınar Sude Genç 9 Aralık 2020 at 00:30

    Çok güzel bir yazı olmuş, zevkle okudum. “Ehh sen de bayağı bir kıskançlıktan ölmüşsün, artık rahatlayabilirsin” ben dayanamayıp böyle söyleyebilirdim sanırım :))

  • Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan