Gönül Köşesi

Gülüşün Hep Güneş Bana

2 Aralık 2017

Anne olduğum günden beri beni değiştiren, dönüştüren, şu an olduğum kadına çeviren bir sürü tecrübe yaşadım, tıpkı tüm dipee kadınlar gibi, tıpkı hepimiz gibi. Çocuktan önce hayata nasıl bakıyordum, sonrasında nasıl baktım? Tüm bu sorularla kendini hatırlamaya çalışıyorum sıkça. Çünkü ben hep buymuşum gibi geliyor bazen.

Beni çok eski tanıyanlar, çocuklara düşkünlüğümü bilir. Anne olmadan daha yiyip bitiriyordum çocukları. 14-15 yaşlarında sümüklü mümüklü farketmiyor nerde bir çocuk görsem dünyayı unutuyordum. O zamanlar, arkadaşlarımla gelecekle ilgili konuşmaya bayılıyorduk; kiminle evleneceğiz, ne iş yapacağız, kaç çocuğumuz olacak…

Hep söylüyorum ailem beni ideal eş olarak yetiştirmedi. Bizim evde koca lafı, evlenme lafı pek geçmezdi. Okuyalım istediler öncelikle bizimkiler. Arkadaşlarla yaptığımız o çocukluk sohbetlerinde; “Ben evlenmeyeceğim, evlensem de 30’dan önce olmaz.” diye iddia ederdim. Hayat o iddialı lafları yutturmak üzerine kurgulanmış zannımca 😉

Bir arkadaşım da “Kızım sen 3 çocuk kesin yaparsın, fazlasını bilemem.” diye iddia ederdi benim için. Onun kardeşini fazla mıncıklamalarımdan sanırım 🙃 Ahhh ahhhh yine bir “hayatlar, hayeller” gerçeği daha. Oğluma hamileyken çok feci bir şeye dönüştüm, 30 kilo aldım, bu bile yeter anlatmaya aslında. Hamilelik fotoğrafları hep yemek yerken, ara ver bir dakika değil mi? Yok! Bir tane fotoğrafım var yemediğim, onda da mide şurubu götürüyorum 😂 Fiziksel olayların hepsi düzeldi; kilolarım, midem ama o hamilelik boyunca ağlamalarım… Kahru perişan etti hormonlarım beni. Hem de ne ağlamak, böğüre böğüre. 28 yaşında doğum yapacak küçücük bir kızdım ben. Neye ağladığım belli değildi, inanın ben bile kendime sinir oluyordum. O denli… Millet hamileliğin keyfini, etrafındakilerin özel yaklaşımlarının sefasını sürerken, ben bir an önce bitsin istedim. Doğumun hemen sonrası doktorun gözün aydın dediği sırada üst üste sorularımı hatırlıyorum. Eli, kolu tamam mı? Saydınız mı parmaklarını? Ve buna benzer bir sürü soru. Odadaki herkes ve hemşireler gülmüşlerdi bana. Hamilelik benim için çok çok çok büyük bir sorumluluktu. Oh şükür bitti, kavuştum yavruma. İki gece kaldık hastanede, inanın hiç uyumadım. Kendim uyumadığım gibi yanımdakilere de rahat vermedim. Sürekli gözüm bebekte. Ne oluyor bana ya hu?. Bu korkak kadın da kim?

ilk ateşlenme, ilk diş, ilk adım, ilk okullu olma. Yıllar yılları kovaladı, ben de oğlumla beraber büyüdüm. Gülüşü güneş bir oğlum vardı benim şükür ki. Artık bütün çocuklar benimdi ve onların yüzünü güldürmek şarttı.

Bu kadar manyaklıktan sonra bir çocuk daha yapma fikri uzak oldu bana hep.Kardeşliğin, kardeş olmanın değerini de inkar etmedim tabi ama sağlıklı hissedemedim bir türlü kendimi bu konuda. Ben kimsenin hayatına karışmadım ama sürekli açıklama istedi ahali benden bu konuda. Nutuk atıp, bana kendimi eksik hissettirmeye çalışanlarla da mücadele edecek kadar gücüm olmadı hiç bir zaman. Kadınlığı çocuk yapmak zannedenlerle, dünyada bir tek kendi çocukları varmış gibi kibirlenenlerle, ‘normal doğurdum ben’ deyip ‘en bi kadın’ olanlarla, bencillikte level atlayanlarla, kendi çocuğunun tırnağı fazla kesilse ah vah edip, yanıbaşındaki çocuğun başını okşayamayanlarla, sadece doğurmakla anne olunacağını sananlarla ömrümce uzlaşamadım. Annelik ömürlük vicdan azabı bana göre, başka hiç bir duyguya benzemiyor, panter gibi güçlü, minik bir kuş gibi çaresiz olabiliyor insan aynı anda. Tuhaf ama bir o kadar da güzel. İsteyen herkesi kavuştursun yaradan. Acılarını göstermesin.

Ben ne söylesem Halil Cibran’ın bu yazısının üstüne çıkamaz ifadelerim:

“Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil,
Onlar kendi yolunu izleyen Hayat’ın oğulları ve kızları.
Sizin aracılığınızla geldiler ama sizden gelmediler
Ve sizinle birlikte olsalar da sizin değiller.
Onlara sevginizi verebilirsiniz, düşüncelerinizi değil.
Çünkü onların da kendi düşünceleri vardır.
Bedenlerini tutabilirsiniz, ruhlarını değil.
Çünkü ruhları yarındadır,
Siz ise yarını düşlerinizde bile göremezsiniz.
Siz onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz ama sakın onları
Kendiniz gibi olmaya zorlamayın.
Çünkü hayat geriye dönmez, dünle de bir alışverişi yoktur.
Siz yaysınız,çocuklarınız ise sizden çok ilerilere atılmış oklar.
Okçu, sonsuzluk yolundaki hedefi görür
Ve o yüce gücü ile yayı eğerek okun uzaklara uçmasını sağlar.
Okçunun önünde kıvançla eğilin
Çünkü okçu, uzaklara giden oku sevdiği kadar
Başını dimdik tutarak kalan yayı da sever.”

Hayat geriye dönmez, dünle de bir alış verişi yoktur… Okçunun önünde kıvançla eğilen, başı dimdik kalan yaylar olalım dilerim…

Bu yazının şarkısı:
Melek, Candan Erçetin
Youtube linki için tıklayın.

Gönül Verim

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

3 YORUMLAR

  • Yanıtla Ilgın Cenkçiler 3 Aralık 2017 at 14:14

    Son paragraftaki gözlem içeren cümlelerinizi çok beğendim. Özellikle sosyal medyada bu annelerden oldukça fazla bulunuyor…
     
    Sevgiler

    • Yanıtla Gönül Verim 4 Aralık 2017 at 20:39

      Çok teşekkür ederim Ilgın Hanım… Maalesef … Sevgilerimle…

  • Yanıtla Sabahat Karakaşlılar 9 Aralık 2017 at 20:41

    Annelik o kadar zor bir meslek ki, hayatınızın hiç bir döneminde istifa etme lüksünüz yok.
    Ben anne değilim ancak çocuklarım sayesinde çok anne oldum. Hepsinde de iş başka, kariyer başka, eş başka, annelik başka…
    Sevgiler

  • Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan