Başucumda Kitap

Geçecek mi?

19 Temmuz 2018
Geçecek mi?


Kitabın Adı: Geçecek mi? | Gökhan Çınar

 
Bu hafta size anlatacağım kitap şimdiye kadar anlattıklarımdan oldukça farklı. Aslına bakarsanız özetlenmesi mümkün olamayan bir kitap bu. Klinik Psikolog Gökhan Çınar’ın Destek Yayınlarından çıkarttığı ilk kitabı; Geçecek mi?

Öncesinde izin verirseniz Gökhan Çınar yazılarını nasıl takip etmeye başladığımdan biraz bahsedeyim. Kafa Dergisinde her ay düzenli olarak terapistin kafası köşesinde yazar kendileri. Ve her yazısını öyle güzel öykülendirir ki mutlaka tanıdık bir hisse kapılırsınız. Benim son zamanlarda kaleminin sıkı takipçisi olduğum bir yazardır.

“Geçecek mi?” 38 farklı yazıdan oluşuyor. Her birinin tadı da damakta kalıyor tabiri caizse. Yazımın devamında bu yazılardan birkaç tanesinden alıntılar yaparak devam edeceğim, tabi ki yazarının da izniyle 😉 Bu alıntılar kitap hakkında daha iyi fikir sahibi olmanıza yardımcı olacaktır diye düşünüyorum.

Geçecek mi?

Hayatımızın her döneminde maruz kaldığımız acılarımızla baş edebilmenin yolunu çizmeye çalışmış Gökhan Çınar bir uzman gözüyle:

“Sertçe göğsüme oturan bu ağrıya dokunabilirsem geçecek. Acıtacak, farkındayım. Sindirene kadar ağırlayacağım onu göğüskafesimde. Kaçmadan, acısını yok saymadan, kendime kızıp canımı daha fazla yakmadan, yargılayıp daha derine bastırmadan… Geleni bir kabul edip, onunla canım yanarken konuşursam geçecek. Kolay olmayacak ama mutlaka anlaşacağız onunla. Zamanla yumuşatacağım onu göğüs kafesimde, sabırla. ‘Nasıl geldin?’, ‘Neden şimdi?’, ‘Ne anlatıyorsun bana?’ diyeceğim. Her sözünü yol gösterir diye aklıma bırakırsam, kalan izini iyileşsin diye zamana bırakırsam geçecek. Hemen geçsin diye kovmadan, tekrar gelir diye korkmadan, hep üst üste gelir diye kapanmadan, hep benim başıma gelir diye kaçmadan yüzleşeceğim. Dokuna dokuna, konuşa konuşa, evet ağlaya ağlaya… Ağlarken kendime şevkat gösterirsem geçecek. Yaramı üfleyerek, tedavi ederek, sararak… iyileşmeden iyi olmuşum gibi yapmadan, daha önce kendimi nasıl ayağa kaldırdığımı unutmadan, kabul edip sindirince geçecek…”

​Herkese oluyor mu?

Her duygunun benzer şekillerde olmasa da hepimizin hayatına nasıl en az bir kere uğradığını dinleyelim şimdi de Gökhan Çınar’dan:

“Herkese oluyor. Utanıyoruz. Senin yerinin dibi benimkinden derin değil inan ki. Hepimiz yaktık birilerinin canını ister istemez. Hepimiz orda, o anda, nasıl oldu da öyle yaptık diye kızarttık yüzümüzü. Yıkıcı öfkemizin dağılmış pişmanlık parçalarıyla kestik kendi içimizi. Bir gülüşümüzden utandığımız oldu olmadık yerde. Bir gözyaşımız dökülmesin diye sıktık dişimizi kalabalıkların önünde. Yok olmak istediğimiz oldu insan içinde.
Evet herkese oluyor. Herkes ortak duygularda ve herkes başka bir yerden biliyor derdin ne olduğunu. Diğer yandan herkes kendine göre çekiyor hayat ağrısını. ……. Öğreniyoruz battığımız gibi çıkmayı, kırıldığımız yerden kendimizi onarmayı, battığımız gecenin sabahında yükselmeyi. ‘Kendi omzuna tırman, başka nasıl yükselebilirsin ki?’ diyor Nietzsche.”

​Kader Teyze

Yüzünüzde bir tebessümle biraz dilek, biraz sitemle kadere yazılmış bir mektup okuyacaksınız bu yazısında da:

“Hayat ne garip Kader Teyze! Sen beni yazdın, ben de şimdi seni yazdım. Belki bana diyorsun ki şimdi; ‘Kader diyemezsin sen kendin ettin.’ Peki sen mi bizi yazdın gerçekten biz mi seni? Bizi tek tek seçip yazdıklarını mı yaşattın yoksa biz seçtiklerimize senin adını mı yazdık? Senin öykülerinde birer küçük kahraman mıyız her birimiz? Bizim hayal gücümüzün bir büyük kahramanı mısın sen yoksa? Belki senden belki bizdendir. Ya da biraz senden, biraz bizdendir. Ne fark eder güzel teyzem? Biz şimdi hayatın sesini açalım biraz. Bu bölüm unutulmaz bir bölüm olsun. Yazgımızın sıradaki cümlesi, kendine yeni hayaller yazabilenlere gelsin. Çocukluğun kırıkları kaynasın, yetişkinliğin ezberleri yerinden oynasın. Ölmeme gününü kutlayan şairler gibi yaşayalım. Sahneden öldükten sonra kalkıp alkışa çıkan oyuncular gibi yaşayalım. Ölümsüz kahramanlarını yaratan yazarlar gibi yaşayalım. Ölene kadar yaşayalım. Alın yazısında ‘Seçtiğin hayatı yaşa’ yazanlardan olalım.“

​Kikir

Ölümle sonlanan bu hayatta yapamadıklarımıza dem vuruyor ve hayat kısa yaşa arkadaş diyor:

“Ölmüşüm bitmiş. Dağılmış kalabalık. Bana birini andıran biri kalmış başımda sadece. Kimmiş acaba? Yalnızmış, bakışları benim gibi şaşkınmış. Zor zamanlar için hayat sonrasına ayırdığım yedek nefesimle başlamışım konuşmaya. Güzel kardeşim! Gözünü kapattığında canlandırdığın hayallere gitmenin bir yolunu bul. Elini kolunu bağlamış katı öğretilerden, düşüncelerini uyuşturmuş ezberlerden, sorgulamadığın rutinlerden kurtul. Ömür bitimli ama an sonsuz. Kurallar katı ama insan esnek. Yaşa be yaşa! Gömme korkularının toprağına, asma hayallerini seni korkutanların duvarına. Kendini yaşamadan ölmek, kendi ölümünü yaşamaktan daha zor. Ben hayata aymadan öldüm, sen yolunu kendinle aydınlatmadan gelme yanıma. Doya doya ağla, katıla katıla kikirde, düşe kalka yaşa umudunu ve umutsuzluğunu. Su dökmüş üstüme. Çiçeklendirmiş cansız bedenimi. Bedenim ne işe yarar ki şimdi demişim kikirdeyerek. Ölmüşüm bitmiş!“

​O Yol

Sadece başkalarını memnun etmeye çalışarak yaşamanın aslında bizi kendi hayatımızı yaşamamızdan alıkoyduğunu anlatıyor bu yazısında da:

“Bu dünyaya beklenti olmaya, başkası olmaya, ezberlere uymaya, hep aynı şarkıyı duymaya gelmedim. Hep yük taşımaya, öylesine yaşamaya hızlıca olup bitmeye, idare etmeye gelmedim. Benim bir yolum var. Kimine manzaralı, kimine sevimsiz! Birine yamaç, diğerine yokuş. Bazen sonsuz aydınlık, bazen zifiri karanlık. Yürüdüğüm, koştuğum, durduğum, baktığım o yol! Yokuşlarımda yorulduğum, dinlenme tesislerimde mola verdiğim o yol… Cesur adımlarımı izlediğim, korkutan uçurumlarımı fark ettiğim, taşlara takılıp düştüğüm, ‘Haydi’ deyip kalktığım o yol! Yanlış adreslere de uğradığım, kendim keşfettiğim ya da sevdiğim ayak izlerini takip ettiğim o yol. Gerçeğiyle yüzleşince bazen yoran, hayali hep güzel olan o yol. Yürüdükçe geldiğim kaynağı dönüştüren, gittiğim hedefi değiştiren o yol. İşte o yoldan yürüyorum ben. Yolum açık olsun.”

​Bil İstedim

Başkalarının seni anladığı kadar tanıdığından senin renklerini, senin baktığın yerden göremediklerini anlatırken, önemi olanın sen olduğunu vurguluyor bu kez de:

“Biliyorum ki ‘sen sensin ben benim.’ Senin benimle ilgili düşünmene, konuşmana, hissetmene karışamam. Ama kendimle ilgili ‘benim bir gizli bildiğim var’ hep. Onu sen bilemezsin. Ben senin bilmediğin hislerimden, göremediğin renklerimden, duyamadığın seslerimden biliyorum kendimi. Sen de kendini… Benim hakkımda düşündüğüne karışamam. Sadece bunları bildiğimi bil istedim!”

Burada alıntılar yaparak bahsettiklerim, “Geçecek mi?”deki yazılarının sadece küçük bir kısmı. Kaleminin güçlü olmasının yanı sıra mesleği gereği de birçok konuda farklı açılardan bakabildiğini göreceksiniz. Hayatımızda verdiğimiz kararlarımızın, seçimlerimizin ama doğru ama yanlış bizi oluşturduğuna hemen hemen her yazısında değinmiş. Sanırım çağımız insanlarının en çok kendini kabullenmekte zorlandığını gözlemlemiş.

Sana ait olmayanı yaşamak için çabalarken kaçırdıklarına daha iyi bak olur mu? Belki o zaman kendin için daha çok şey yaparsın. Ne sen ben olmalısın ne de ben sen. Her hayat yaşatabildiklerinden ibarettir.

Ben keyifle ve kendime bir şeyler katarak okudum “Geçecek mi?”yi. Umarım sizlere de aynı tatları verir ve Gökhan Çınar da yazılarının devamını getirir.

Yazar Hakkında:

İstanbul doğumlu olan Gökhan Çınar Psikoloji eğitimini Haliç Üniversitesi’nde burslu olarak tamamladı. Aynı yıl klinik psikoloji yüksek lisans programına kabul edildi.

Yetişkin, Ergen ve Çocuk Objektif/Projektif Testler eğitimini alarak bir çok kişilik, zeka, dikkat, gelişim ve algılama testinin uygulamasında yetkinlik kazandı.

Bir terapist olarak ise Geştalt Terapi Yaklaşımı’nı benimsemektedir.

12 yaşından itibaren çocuk programlarıyla medyanın çeşitli alanlarında görev almaya başlayan Gökhan Çınar, medyadaki kariyeri boyunca çeşitli radyo, televizyon ve dergilerde programcı, genel yayın müdürü ve yazar olarak da görev aldı. Son dönemde de radyo ve televizyon sektöründe çalışmalarına ve programlarına devam etmektedir.

Keşif Psikoloji ve Eğitim Merkezi’nde ve SizDrama Sanat, Eğitim ve Danışmanlık Merkezi’nde çocuk ve ergen psikologu olarak çalışmalarını sürdüren Gökhan Çınar, İstanbul’da bazı eğitim kurumlarında aile ve öğrenci danışmanı, eğitim ve motivasyon programları koordinatörü olarak görev almaya devam etmektedir.

Keyifli okumalar,
Kübra Mısırlı

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

No Comments

Cevap Yaz

Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
Girne Antik Liman
Girne Antik Liman
Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan