Ay Işığı Yolcusu

Etik

25 Haziran 2019
Yazı: Etik | Yazan: Atakan Balcı

“Etik” deyince benim usuma/aklıma, Türkiye Felsefe Kurumu Başkanı, “Felsefenin Bilge Annesi” Ioanna Kuçuradi geliyor. Kuçuradi Türkiye’de etik konusunda en uzman kişidir bana göre ve tabii yaşayan en yetkin Türk Felsefecilerden biridir.

“Okullarda (İlkokuldan başlayarak belki) Felsefe öğretirsek 20 yıl sonra farklı bir Türkiye ile karşılaşırız,” sözü algımın derinlerine kazınmış, çok değer verdiğim sözlerden biridir; tabii Asimov’un bir, Ulu Önderin birkaç sözü ile birlikte.

Nedir?

Nedir peki bu etik? Aslen Fransızca bir sözcük olsa da, ben kendi adıma Türkçe “etmek” sözcüğünden alıyorum kökünü, anlamına ulaşmaktaki kolaylaştırıcılığını da dikkate alarak.

“Ettiklerimiz”i belirleyen kurallar bütünü? Hayır, kurala dayanan bir olgu değil etik. Yazılı, sözlü veya herhangi bir biçimde imlenmiş/işaretlenmiş kavramlarla, olgularla ilgili değil. Etik, duruşlarla, kavrayışla, duyuşla ilgili bir kavram bana göre. Vicdandan kaynağını alan özel bir duyuş biçimidir ve Koca Tin/Büyük Ruh Victor Hugo’nun dediği gibi “Vicdan, insanın içindeki Tanrı’dır.”

Kim için?

İman ve inanç arasındaki derin uçurumu bile bilmeden, kendisine imanlı diyen ve bununla “inançlı”yı kasteden yığının bireyleri için etik nedir? Çok bilmişler için, hiçbir konuda derinlemesine ve karşılaştırmalı hiçbir okuması olmayıp her şeyi bilen(!) ve her konuda her zaman haklı olanlar için?… Yaradan adına insanları yakan ve Yaradan’a değil İblis’e tapan yığın bireyleri için peki?

Hangi sözcüğü kullandığınız mı önemlidir, neyi kastettiğiniz ve ne biçimde uyguladığınız mı? Canlar yakan, kötücüllükte başı çeken kişilerin bunu “Ulu ve İyi Olan” aşkına yaptıklarına gerçekten inanıyor olmaları, onları haklı kılar mı? Gerçekten inandıkları gibi “İyi”ye mi yürüyorlar? Yaradan’ın gerçekten istediği canların yakılması mı, tapınılmak mı? Sözcüklere takılıp kalanlar kavrayabilir mi peki?

İblis gerçekte nedir, kimdir yaşadığımız yaşamın içinde? İblis, karşımıza açıkça “İblis aşkına” diyerek mi çıkar? Kötücül olan “Şeytan için” mi der sizi kandırmak istiyorsa? Etik kim için ne anlama gelir? Bu denli mi görelidir? İyi ve kötü gerçekten o kadar rahat anlaşılabilir mi? Kötü olan beyaz örtüler altına gizlenirken iyi olan üzerindeki çamuru bile silmez ve yığının bireyleri örtü altındaki kötüyü “İyiliğin kahramanı” ilan etmiyor mu hele ki?! Melami ehlinin yüce masumiyeti gibi.

Melamet

Etik anlayışındaki temizlik nedeniyle, üzerine sahteliğin beyaz örtüsünü giymediği ve teninde yer alan ve aslında masumluğunu gösteren çamuru bile silip kandırmaya uğraşmadığı için derisi yüzülerek öldürülen Yedi Ulu Ozan’dan biri olan “Şah Nesimi”nin inanç biçimidir Melamilik. Kendi dönemlerinde, önemli bir kısmı, büyük bir savaşımın erleri (erkek demiyorum, er diyorum; cinsiyetçi bir kasıt yok ve olamaz asla) olmuşlardır.

Ne olmuştu Şah Nesimi’nin derisi yüzülürken? İki yüzlü, dini “okul” olarak (Muhyiddin-i Arabi’nin ifadesidir dine okul demek) değil de etik dışı ikiyüzlülüğüne kılıf olarak kullanan bir Ruhban (Kuran’da Ruhban yoksa da tarihte Ruhban çoktur.) Nesimi’yi imleyerek/işaret ederek “Bu kafir öyle mel’un’dur ki, kanının tek bir damlası bir uzva değse, o uzvu kesip atmak gerekir,” demiştir.

O sırada Tanrısal bir müdahale imişçesine, göksel bir dokunuş gibi Şah Nesimi’nin bir damla kanı işte o kendisini imleyen parmağa sıçrar. Oradaki “yığın” hemen atılır tabii “Hocam, Efendim, sizin de dediğiniz gibi o kan mel’un’dur ve şimdi o parmağı/parmağınızı kesip atmanız gerekir.”

Hoca, Ruhban, tabii ki anında “kıvırır” ve “Ben mecazen söylemiştim” benzeri bir sözle can acısından kaçar.

Şah Nesimi, Türk kültürünün Yedi Ulu Ozan’ından Şah Nesimi o durumundayken bu durumun ayırdında/farkında bir biçimde acı acı gülümseyerek şu ünlü dizelerini söyler:

“Zahid’in bir parmağın kessen dönüp Hakk’tan kaçar.
Gör bu miskin aşığı serpa soyarlar ağlamaz.”

İşte böyle ve bu denli derin düşünmeli bireyleri yargılamadan önce. Kim örtüler altında gizlenmiş kim dürüstlükle tini/ruhu ile karşında. Düşünce biçimi, inanç etiketi, ideolojiler, şu, bu tamamen konu dışı. İman ise tüm bunların ötesinde bambaşka bir konu. “Etik”ten söz ediyorsak önce “açıklık”tan söz etmeli. Tüm bu söylediklerim de işte bu açıklığa döşenen minicik bir avuç çakıl taşıdır.

İbn-i Arabi

İbn-i Arabi’den söz ettim ayraç içinde bir not olarak yukarıda. Ya onun yaşadıkları? Endülüs kökenli bir filozof olan Arabi, derler ki bugünkü Suriye’de, Süryani asıllı insanların yurdunda, Şam’da yaşanan bir olay sonucunda şu ünlü sözleri söyler:

“Sizin taptığınız benim ayaklarımın altındadır.”

Tabii ki yine yığın ön plandadır ve örtü üstüne örtü ile kendi kirlerini gizleyenlerin güdülemesi/motive etmesi ile Arabi orada linç edilir, öldürülür. İnsanlar yaradan olarak “Göksel” bir varlığa da inansa, sonsuzluğa da, ağaca da inansa ona saygı duyulmalı ve saygısızlık edilmemelidir ve Arabi’nin etik dışı davrandığı açıktır(!) değil mi? Değil, dinleyin o zaman.

Yavuz döneminde, yaşanmış o olayı bilen Padişah o sözler söylenirken Arabi’nin durduğu yeri sorar, ki bilinmektedir orası çünkü oracıkta gömülmüştür bildiğim kadarıyla. Kazılır “ayaklarımın altı” dediği düşünülen yer ünlü düşünürün ve rivayet odur ki orada bir küp altın bulunur bu kazıda. “Sizin taptığınız” ile kastettiği ne imiş büyük düşünürün, gördünüz mü?

İnsanlara acı çektirdikten, acılar içinde öldürdükten sonra değerini anlamış olmanın ne anlamı var o büyük kişiler için? O örtülere bürünmüş İblisleri “Yaradan’ın sevgili kulu” saymadan önce azıcık düşünmek gerekmez mi?

Ne değildir?

Ne değildir peki etik?

Kimin nasıl giyindiği ile ilgili bir kavram değildir. Size ne? SİZE NE? İster her yerini açar ister her yerini kapar, size ne? Yeter ki onun adına birileri bu seçimi yapmış olmasın, bütünüyle ve özgür iradesiyle kendisi seçmiş olsun.

“Ama tahrik oluyorum.”

“Bu görüntüden tahrik olmayan da erkek midir?”

Bu tür söylemler, davranışlar sizi “erkek” değil “sapık” yapar. Bu olguya ısrarla sarılan, kimin nasıl giyineceğini öğretmeye çalışan kadınlara ne demeli? SİZE NE? Tomris Hatun’un bakışları aşkına ne kadar büyük bir rezalettir bir kadının kadın köleliğini savunması? Bir birey ister etek giyer ister pantolon, ister hiçbir giysi giymez isterse de saçının telini bile göstermez, yeter ki kendisi istesin. Kim karışabilir, ne hakla? İşte kendi kararıyla devinen/hareket eden o birey, seçimi hangi yönde olursa olsun özgür bir bireydir ve Niçe/Nietzsche’nin tabiriyle “köle ahlaklılar” işte bu özgürlüğü kaldıramazlar.

Kimin ne yediği ile ilgili değildir, yeter ki can yakmaya karşı duyarlı olsun. “Müslüman mahallesinde salyangoz satılmaz.” Diye bir atasözümüz bile varken bu durumu daha fazla açıklamak gerekli mi?

Saygı, Empati

Hoşgörüye değil, saygıya sahip olmalı insanlar. Sempatik görmek değil empatiyi içselleştirmek gerekli insanlarda. Vicdanın sınırsızlığı aşkına.

”Peki sizin ahlakınızın kaynağı ne?” diye ısrarla sıkıştıranlara ne demeli? Dini okul olarak değil “kılıf” olarak görenlerin büyük sığınaklarından biridir bu soru? Verilmesini bekledikleri yanıt “din”dir elbetteki. Nicola Tesla’ya atfedilen bir söz kulaklarımda çınlıyor bu tür sözler, davranışlar karşısında:

“O kadar cahilsiniz ki, bir dininiz var diye ahlaka ihtiyacınız kalmadığını sanıyorsunuz.”

Ahlak’ın “vicdan” dışında bir kaynağı olabilir mi? Vicdanın kaynağı nedir diye sorarlar bu kez de. Bu soruya da verilebilecek yanıtlar var hem de uzun uzun ama tartışmaya karşısındakini algılamak, “tartmak” için girmeyen birine karşı anlamı var mı?

Vicdanın kaynağı değil, varlığı önemlidir. Vicdanınızı etiketlerle sınırlamayın!…

Atakan Balcı

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

No Comments

Cevap Yaz

Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
Girne Antik Liman
Girne Antik Liman
Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan