Cadı Kazanı

Mezarlığın Yeni Sakini

13 Ocak 2020

Öykü: Mezarlığın Yeni Sakini | Yazan: Didem Çelebi Özkan

“Geri çekil!”

Bu cümleyle adam daha da çıldırdı. İki elini de vuracakmış gibi kaldırarak burun buruna kalacakları noktaya kadar yaklaştı. Sinirle bağırıyor, ellerini savuruyor fakat kadına değmiyordu. Kadın bir kez daha “Geri çekil!” dediğinde eliyle adamı itecek gibi yaptıysa da dokunmadı karşısındakine.

Adam sonunda birkaç adım geri çekildi lakin aynı dozda bağırmaya devam ediyordu:

“Beni soktuğun hale bak! Sana vuracakmışım gibi saçma sapan bir korku içindesin. Geçmişinde başına ne geldiyse artık… O adamlardan biriymişim gibi davranamazsın bana.”

Kadının geçmişinde adamın iddia ettiği tarzda bir şiddet yoktu.

Fakat bunu ona açıklamayacaktı. Adam yargıya varmıştı, ne dese boşunaydı. Kendi krallığının hükümdarlığında yaşayan zihinler olayların sorumluluğunu almak yerine karşısındakini suçlamaya meyilli olduğundan geri çekilmesinin söylenmesi kendi davranışlarının sonucu değil de kadının geçmişten getirdiği yüklerin neticesiymiş gibi davranmayı tercih ediyordu adam.

Kadın yerde duran pahalı valize, ardından da etrafındaki yoksulluğa bir an bakıp; “Allah benim belamı versin. Tüm suç benim. Ne işim var benim burada?” dedikten sonra elindeki iki parça eşyayı da bavula yerleştirip fermuarını çekti.

“Bu son. Fazlasıyla uzun süredir bu saçmalığa katlanıyorum. Aylarca görüşmeyince sanki değişebilirmişsin gibi yeni bir umutla geliyorum yanına ama her seferinde aynı son. Yeter artık. Sana defalarca benimle bu tonda konuşmamanı, hakaret etmemeni söyledim. Daha önce nasıl kadınlarla birlikte oldun ve kimler neleri kaldırdı da bana da böyle davranabileceğini sanıyorsun, asıl ben onu merak ediyorum. Ayrıca madem bu kadar aptalım, ne diye benimle bir ilişki içindesin?”

“Şımarığın tekisin. Beni dinlemiyorsun…” deyip olağan tiratlarından birine başladı adam.

“Şımarık” deyip durması aslında kadının herhangi bir karakteristik özelliğinden kaynaklanmıyordu. Birlikte-ayrı döngüsünde süren ilişkileri boyunca adamın kadını gerçekten tanıdığı ya da tanımaya çalıştığı söylenemezdi bile. Fakat kadın varsıldı; bu “şımarık” yaftası için yeterliydi.

Tiradın ortalarında bir yerde kadın bir şey söylemeye kalkınca adamın sesi yeniden gürledi;

“Kes sesini. Ne kadar saygısızsın, sözümü kesme!”

“Sözümü kesme!” Bu ilişkide ne kadar da çok duymuştu bu cümleyi kadın. Karşılıklı konuşma kurallarının altını çizdiği iddiasındaki adamın iletişimden anladığı saldırgan, suçlayıcı ve uzun monoloğu boyunca kadının onu itaatkâr bir tutumla dinlemesi, sonunda adamın haklılığını kabul etmesi, hatta hatalı davranışından ötürü özür dilemesiydi.

“Tüm bunlar sadece senin komplekslerinin ürünü” demek istediyse, hatta dilinin ucuna kadar geldiyse de sustu kadın. Bu onun tarzı değildi; hakaret, yaralayıcı sözler veya küfür ilişki içinde olduğu adama, ne olursa olsun, söyleyeceği sözler değildi; bunu ilişkiyi bitirirken de yapmayacaktı.

Adam şimdi “Yüzüme bak” diye bağırıyordu. Kadın bakışlarını yerden kaldırdı; “Ben gidiyorum” derken gözlerinin içine baktı bu sefer adamın. Yeni bir tirada fırsat vermeden, bavulunu omzuna asarak yerden kalkıp kapıya yöneldi.

“Senin için bu kadar basit, öyle değil mi? Konuşmaya bile değmez, bu kadar çabuk vazgeçebiliyorsun!” derken kapı ve kadın arasında set olmuştu adamın bedeni.

“Çabuk mu?” diye düşündü kadın.

Bu saçmalığa haddinden fazla katlanmıştı zaten. Dün gece YouTube’ta birlikte seyrettikleri Dr. Oytun Erbaş’ın, “Sizi seveni sevin” sözleri üzerine kendi itirazı aklına geldi kadının, “Asla” demişti; seveni değil, kendi istediğini sevecekti. Belki de sorun buydu; hep yanlış adamları seviyordu.

Kadın yeniden gözlerini adama dikip “Gitmek istiyorum, çekilir misin?” dediğinde adam bu sefer geçmesine izin verdi. Kadın hızlıca kendini evin dışına atıp merdivenlere yöneldi. Koşar adım indiği basamakların ardından apartmanın dışına çıktığında önce derin bir nefes aldı, ardından valizini hızlıca bagaja atıp direksiyonun başına geçti. Adamı, evi, sokağı, yaşadığı aşağılanmayı bir an önce geride bırakmak istiyordu.

Aradan beş dakika geçmişti ki paltosunu evin giriş kapısının arkasındaki askıda unuttuğunu fark etti. İki seçenek vardı; ya sonsuza kadar vazgeçecekti paltodan ya da tıpış tıpış geri dönüp alacaktı. Paltosuna da veda etmek istemediğine karar verdi.

Adamın arkasından sinirle evden çıkmış olabileceğini düşünerek gitmeden önce aramasının iyi olacağını düşündü. Adam evdeyse bile sanki üzülüp de dönmüş gibi görünmek istemediğinden geri geliş sebebini telefonda açıklaması daha iyi olacaktı. Telefon birkaç çalıştan sonra açıldı. Hızlıca durumu özetledi, adam evde olduğunu geri dönebileceğini söyleyince kaçarcasına katettiği yolu sakince geri döndü. Evin önüne, biraz önce ayrıldığı noktaya, park etti yeniden. El çantasını, telefonunu dahi yanına almadan arabadan çıktı. Bunları almaması, ne olursa olsun kısa sürede geri döneceğine kendini şartlamak içindi biraz da.

Adamın nasıl bir sinirsel durumda olduğundan endişe ederek merdivenleri çıktı.

Zile bastığında kısa sürede açılan kapının ardında adam oldukça sakin gözüküyordu. Kadın içeri girdikten sonra arkadaki askıya ulaşabilmek için isteme istemeye de olsa kapıyı ardından kapattı. Paltosunu aldığı sırada adam konuşmaya başladı. Lütfen içeri geç, biraz konuşalım, diyordu. Hatta özür bile diliyordu. Bunun için kullandığı cümleler kadını daha da dehşete düşürmüştü oysa ki; “Tarzın olmayan bir şekilde konuştuğum ve seni üzdüğüm için özür dilerim.” Tarz mı? Hakarete veya aşağılanmaya tepki göstermeyi tarz mı sanıyordu? Bu adam gerçekten nasıl bir dünyada yaşıyordu? Ya kendisi; nasıl algısı bu derece çarpılmış biriyle olmuştu bunca süre? Başımıza gelenlere kendimiz izin veriyoruz, diye düşündü. Tüm bunlar sadece kendi suçuydu.

Özür dileyen birine ne diyebilirsiniz ki? Kadın da elbette kabul etti adamın özrünü. Gerçekten de üzgün, pişman gözüküyordu adam. Fakat bu özrün nasıl bir tepkiye neden olacağını düşünüyor olabilirdi? Kadın içeri geçip hiçbir şey olmamış gibi kendini adamın kollarına mı atacaktı?

Adamın tüm ısrarına rağmen kadın sadece “Üzgünüm, yapamam” dedi ve kapıyı açıp son kez ardından kapadı. Arabasına geri döndüğünde bir devri kapattığını, bir adamı daha rahmetli ettiğini biliyordu. Gelecek için, mezarlığa yeni sakinler eklememeyi temenni ederek son kez Safa Sokağı’ndan ayrıldı.

Didem Çelebi Özkan

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

18 YORUMLAR

  • Yanıtla İsmail 13 Ocak 2020 at 09:39

    “Palto” kadını yolundan döndürmüş fakat inandıklarından döndürmemiş, çok güzel bir hikaye, kaleminize sağlık Didem Hanım 👏👏👏

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 13 Ocak 2020 at 09:42

      Harika bir yorum, bayıldım 😍 Ben kendim yazarken bile böyle bir çıkarımda bulunmamıştım. Çok, çok teşekkür ederim, zaman ayırıp yorum yazdığınız için.
       
      Sevgiler

  • Yanıtla Demet Uncu 13 Ocak 2020 at 14:29

    Hayatın içinden bir hikaye yine 🙂 Kalemine, yüreğine sağlık Didemciğim. Ben yine de “Seni seveni sev” diyorum kendimce. 😘😍

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 13 Ocak 2020 at 15:35

      Canım benim, ben de ilerleyen yaş ve tecrübeyle o yöne kaydım aslında birkaç yıl önce. Bence hikayedeki kadın da tam o dönemeçte 😉

  • Yanıtla Ilgın Çenkçiler 13 Ocak 2020 at 16:39

    “Dönmesin, dönmesin, dönmesin” derken döndü. Hayat nelere vesile oluyor ama kararlılık ne kadar önemli 🦋💜

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 13 Ocak 2020 at 16:51

      Maşallah en kararlı karakterim çıktı kendileri 😝😂

  • Yanıtla Selva Danyal 13 Ocak 2020 at 19:48

    Ne diyorduk hayat kurallar ve gereklilikler üzerine kurulu değil 😘 Emeğine sağlık harika bir öykü olmuş.

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 13 Ocak 2020 at 19:54

      Canıııımmmm;
      Hem şaşırdım hem de çoook mutlu oldum yorumunu görünce. Çok teşekkürler canikom.
       
      “Kurallar ve gereklilikler” çocukluğumuzdan beri ikimizin de pek hoşlanmadığı otoriter bir düzeni temsil ediyor. Anarşist ruhlarımız çok yaşasın o zaman 😝

  • Yanıtla Gökçe Çiçek Gönülaçar 13 Ocak 2020 at 21:08

    Sevişme, kaç!!!
    Savaşma da!!
    Hemen kaç!!!
     
    Akıllanan kadın tavrı bu işte. Ne paltosunu bırakır o züppeye ne kalbini ne kendini. Aldı başını gitti ya, oooh dedim..
     
    Tebriks Patronum, çok tebriks.

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 13 Ocak 2020 at 21:10

      Gökçeeeeee 🤗🤗🤗
       
      Yorumların da öykülerin kadar efsane 😁 Gülümseyerek okudum yazdıklarını. Sarsıcı öyküler kurgulayan, anlatımı da hayal gücü de oldukça kuvvetli senin gibi bir yazarı anlattıklarımla heyecanlandırabildiysem aferin bana 🙃
       
      Harika yorumun için çok teşekkürler. Bi’ tanesin, öperim seni kocaman 😘❤️

      • Yanıtla Fatma Sümer 3 Mayıs 2020 at 00:03

        Güzel bir hikaye kaleminize sağlık. Paltosundan vazgeçsin, kötü bir şey olacak diye çok heyecanlandım. Sonu güzel bitti sevindim.
         
        “Başımıza gelenlere kendimiz izin veriyoruz.”
         
        Bu cümle yeter. Kararlılık👍

        • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 3 Mayıs 2020 at 09:40

          Bazen kendimiz için oldukça yanlış kararlar verip uzun süre bu kararların sonuçlarına katlanmak zorunda kalıyoruz. Bu hikayedeki kadının gücünü ve kararlılığını ben de seviyorum.
           
          Yorumunuz için çok teşekkür ederim, çok mutlu ettiniz.
           
          Sevgiler

  • Yanıtla Hasan Saraç 13 Ocak 2020 at 21:56

    En değerli sanatçılar kendilerini taklit etmeyenlerdir, demiş Picasso. Didem Çelebi Özkan’ın Cadı Kazanı yazılarını okuyanlar her defasında okurlarının karşısına farklı bir hikaye, farklı bir bakış açısıyla çıktığını fark edebiliyor. Bu özelliği de yazarı marka yapıyor. Bakalım bizi bu kez nasıl şaşırtacak, neremizden vuracak diye meraklanıyoruz. Daha da önemlisi kısacık bir öyküde bile bir sonraki satırda neler olacağını tahmin etmekte zorlanıyoruz. Harika … !

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 13 Ocak 2020 at 22:01

      Değerli yorumlarınıza o kadar alıştırdınız ki beni, her yayınlanan yazıdan sonra “Acaba Hasan Bey nasıl bulacak?” diye düşünürken buluyorum kendimi. Motivasyonumu devamlı arttıran sonsuz desteğiniz için çooook teşekkür ederim.
       
      Kucak dolusu sevgiler 🤗❤️

  • Yanıtla Hande S. Sinan 20 Ocak 2020 at 18:15

    Paltonun adama tercih edilişi çok acı olmuş ama çok da anlamlı olmuş çünkü palto deyip geçmeyelim; o kadının belki de kendi emeği ile satın aldığı ve o sebeple aslında sadece ona ait; üstelik aslında bu açıdan bakarsak emek verdiği iki şey arasında paltoyu, erkeğe tercih etmesi, ona hiç bağırmayacak, onu hiç yargılamayacak ve ona huzursuzluk vermeyecek bir şeyi tercih etmenin ifadesi olmuş sanki.

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 21 Ocak 2020 at 14:58

      Ne kadar farklı bir bakış açısı. Çok sevdim yorumunu canım. Ben yazarken inan bunları düşünmemiştim ama işte öykülerin böyle bir etkisi oluyor; okur kendi birikimini de katıyor hikayeye. Canıııım arkadaşım çok teşekkür ederim detaylı yorumun için 🤗😘

  • Yanıtla Nimet Canbayraktar 27 Ocak 2020 at 11:47

    Selam, biraz geç oldu ama ben ancak okuyabildim.
     
    Hayat boyu nelere katlanıyoruz ve genellikle de alışkanlıklardan vazgeçemediğimiz için yaşıyoruz birçoğunu. Her şeye yeniden başlamak hem ürkütüyor hem de maalesef caydırıcı oluyor. Bazen harika bir teklifle karşılaşsak bile, “Of yeniden başlamak” deyip hemen devam kararı alıyoruz. Neler kaçırdığımızı sonradan fark etsek bile heyhat…
     
    Noktayı koyabilmek, bütün mesele bu galiba. Biraz cesaret, güzel bir yolun başlangıcı olabilir çoğu zaman.
     
    Her zamanki gibi çok güzeldi, geç de olsa yazmadan duramadım.
     
    Sevgiler.

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 27 Ocak 2020 at 22:56

      Nimet Hanımcım ne kadar mutlu ettiniz beni yorumunuzla. Sizin gibi güçlü bir okurun beğenmesi onere edici.
       
      Kucak dolusu sevgiler

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan