Heybemde Kelimeler

Bırakın Artık Sevişelim

24 Aralık 2020

Yazı: Bırakın Artık Sevişelim | Yazan: Pelin Öncüoğlu Işık

Geçen gün televizyonda bir Türk filmi izliyorum. Sevgili Zerrin Tekindor oldukça duygusal bir sahnede, gözlerinden yaşlar akarak kızına bir konuşma yapıyor. Ama bir yerleri kesiyorlar ve anlayamıyorum. Televizyonu durdurup yarım dakika geri sarıyorum ve o kısmı tekrar izliyorum. Babanla biiiip iken sürekli dilimin ucunda dualar vardı, aklımda ablan, biiiipliyorduk. Bir dakika ya. Sevişmek kelimesini mi biplediler. İnanamıyorum. Kumandayı tekrar geriye sarıp aynı sahneyi tekrar izliyorum gözlerimde şaşırmış ve hayal kırıklığına uğramış bir ifade ile. Sevişmek kadar içinde sevgi biriktiren bir kelimeyi sansürlemişler meğer.

Sevmek fiilinden türemiş dünyanın en güzel kelimelerinden birine yapılan bu haksızlık bir anda beni çileden çıkartıyor. Elbette bu ülkedeki her vatandaş gibi saçma sansürlere bünyem alışık fakat sevişmek kelimesi içimde bir yerlerde bir şeylere dokunuyor. Ülkenin bize yavaş yavaş kabul ettirilen sansür kültürünü düşünmeye başlıyorum. Çok da uzak olmayan bir geçmişde bebek bezi reklamlarında bebek poposu görebilirdik mesela. Önce bebek popolarının görüntülerini bulanıklaştırdılar sonra da firmalar mecburen bebek poposuz reklamlar çekmeye başladı.

Daha sonraları herhangi bir film sahnesinde duvarda asılı çok ünlü bir resimdeki nü figurun gögüslerinin veya poposunun bulanıklaştırılıyor olmasına önce içerledik ama sonra alıştırıldık.

Botticelli’nin ünlü “Venüs’ün Doğuşu” tablosunda istiridye üzerinde kumsala ilerleyen güzeller güzeli Venüs’ün gögüslerinin ve uyluk kemiğinin üst taraflarının bulanıklaştırılması, dünyaya estetik güzellik sunmaktan, farklı bakış açıları sunmaktan başka işi olmayan sanata yapılmış büyük bir hakaret olsa da zamanla bu sansürleri hepimiz gibi ben de içime sindirdim.

Zaman zaman çocuğuma, sanat kitaplarında boy boy resimlerini gösterdiğim eserlerin televizyonlarda neden sansürlendiğini nasıl açıklayacağım acaba diye düşünsem de sonunda zihnimin kenarda köşede kalmış raflarına kaldırdım bu kızgınlığımı. Fakat şimdi televizyonun karşısında hiç beklemediğim bir anda öfkemle başbaşa kalmıştım.

Sevişmek kelimesinin zihinlere ne gibi bir zararı olabileceğini anlamaya çalışıyor, içinden çıkılmaz kapkara kuyularda hissediyordum kendimi. Bulamıyordum. Sevişmek kelimesinde kötü, zararlı bir zerrecik dahi bulamıyordum. Bu karanlık anlayışı kendi zihnimin berrak, ışıklı koridorlarında kavrayamıyordum. Olmuyordu. Düşüncelerim beni boğuyordu.

Sevişmek, sevmek kelimesinden türemiştir.

Etimolojik olarak Uygurca, yani öz Türkçe’dir. İlk defa Maniheist metinlerde “sevig” olarak kullanılmıştır.

Yabancı dillerde de birbirini seven iki insanın cinsel olarak birleşmesini ifade etmek için mutlaka sevgi veya aşk kelimesi kullanılır. “To make love”, “fare l’amore”, “faire l’amour”, “hacer el amor” gibi İngilizce, İtalyanca, Fransızca ve İspanyolcada (bu kadar dil bildiğim için ancak bu dillerde kıyaslama yapabiliyorum sevgili okur) aşk yapmak anlamında kullanılır.

Aynı dillerde daha mekanik bir iş olarak yapılan cinsel birleşmeleri ifade etmek içinse farklı kelimeler kullanılır ve hiçbirinde sevgi kelimesi geçmez. Çünkü sevişmek sevgi içerir, sevgiye dair bir eylemdir ve içinde mutlaka sevgi kelimesi geçmelidir. İki insanın birbirini sevmesinden doğan, doğal, sevgi barındıran bir eylemdir.

Benim kıyaslayabildiğim latin dillerinden farklı olarak dilimizde “sevişmek” kelimesi sadece fiziksel birleşme anlamında kullanılmaz ve iki kişinin birbirini çok sevmesi anlamında da kulanılır. Ne zengin ve güzel bir kullanım aynı zamanda çok da şairene. Dilimizin zenginliğinin bir başka örneği. Sevgili annelerimiz ve babalarımızın zamanında bolca kullanılmaz mıydı bu güzel kelimeyi. “Biz annenle sevişerek evlendik kızım” ya da “Üniversite yıllarında babanla pek sevişirdik.”

Bu anlatımların hiçbirinde ebeveynlerimiz cinsel hayatlarından bahsetmiyorlardı. Birbirlerini ne kadar sevdiklerini anlatmak için dünyanın en güzel kelimelerinden birini kullanılıyorlardı sadece. İki sözlük anlamı olan sevişmek kelimesi de bana her zaman cinsel birleşmeden ziyade çok daha derin bir şeyleri anlatır.

Oysa şimdi görüyorum ki anlayamadığım bazı çarpık zihniyetler yüzünden sevişmek diyince çocuklarımızın aklına sadece cinsel ilişki gelecek. Sevmeyi, sevişmeyi tü kaka yaparak, onu ötekileştirerek içini boşaltıyor, basitleştiriyor, hatta kelime anlamını bile yok ediyorlar.

Bu yasaklar, bu tabular sevişmeyi sevgiden ve içinde barındırdığı tüm yoğun duygulardan sıyırıp mekanik bir eylem haline getirmeye çalışıyor. Sevgiye nasıl oldu da böyle kıymalarına izin verdik. Birbirimizi sevmemize, sevişmemize neden karışır oldular. Oysa “Anne kız pek sevişirlerdi” kelimelerini yazardı okuduğumuz kitaplar. “Büyük babası torunu ile çok sevişti” derdi siyah beyaz fimlerin davudi sesli dış sesi. Sevmek, sevişmek güzeldi bir zamanlar.

Çocuklarımıza asıl öğretmemiz gerekenin birbirlerini güzel ve doğru şekilde sevmeleri olması gerekirken o, yani sevgi hiç yokmuş gibi davranmamızı istiyorlar. Onun üstünü kapatıyorlar. Onu ahlâk yoksunu yerine koyup ona hakaret ediyorlar. Sanki hiç varolmamış gibi onu tarihin sararmış, bilge sayfalarından silmeye çalışıyorlar.

George Orwell‘in 1984 kitabındaymışız gibi, sevişmek yasak. Sadece mekanik bir hareket olarak üremek mümkün ama sevginin bu sayfalarda yeri yok.

Orwell’in 72 yıl önce öngördüğü gibi bazı kelimeleri hayatımızdan, tarihimizden çıkartarak hiç var olmamışlar gibi yok olmalarını bekliyorlar belki de. Sevgi yok, sevişmek yok. Sanki onu yok etmek mümkünmüş gibi.

Sevmeye karşı alınan bu anlamsız önlemler yerine tecavüzlere, tacizlere, şiddete karşı önlemler almamız gerekmez mi? Hatta bunlar için önlem almaya sevişmeyi dillendirerek başlamamız gerekir. Sevmeyi, sevişmeyi tabu yapıp, çarpık sevgilerin yeşermesine sebep olmayın. Güzel sevmeyi özendirin. Sevmek, sevişmek en saf ve güzel duyguların tezahürüdür. Onları sakat düşüncelerinizin ardına hapsederseniz bireylerin zihinlerinde çarpık sevgilerin tohumlanmasına sebep olursunuz. Bırakın artık sevişelim be arkadaş. Sevgimizle uğraşmayı bırakın da toplumun tenine işlemeye başlayan sevgisizliği, şiddeti nasıl söküp atacağımızı düşünün.

Televizyonumun başında tüm bunları düşünerek sevginin, sevişmenin uğradığı bu haksızlığa üzülüyorum.

Ben düşüncelerimle boğuşurken film çoktan bitmiş. Ekranda sevmeyi bilmeyen bir adamın şiddetine maruz kalmış bir kadının çığlıkları var. “Lütfen bana yardım edin, beni koruyun!” diyor genç kadın. Ekranın altından yazı geçiyor. X’in kocasına karşı açtığı şiddet ve tehdit davasında takipsizlik kararı alındı. Bir hafta sonra kocası X’i evinin önünde silahla öldürdü.

Haksızlığa uğramış sevgiyi düşünüyorum yine. Yanlış anlaşılmış, hiç tanınmamış, kendisi zannedilmiş ama hiç yaşanmamış o sevgiyi düşünüyorum ekran bir kadının kanlı görüntüsüne boyanırken.

Ne olurdu ki sevmeyi, sevişmeyi yasaklamasalardı. Bırakın artık sevişelim.

Pelin Öncüoğlu Işık

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

12 YORUMLAR

  • Yanıtla Gökçe Çiçek Gönülaçar 24 Aralık 2020 at 15:54

    Yine tam gediğine koymuşsun lafı. Tam orta yerinden korkmadan yazıvermişsin. Helal!!
     
    Sinirledim ben de okurken. Öfkelenmemeye bir çare yok ne yazık ki. Her yerdeler çünkü..
     
    Aklıma bir Cemal Süreyya şiiri geldi. Niyeyse hep umutlu olmak istiyorum ben.
     
    “Özgürlüğün geldiği gün;
    O gün ölmek yasak!”

     
    Kalemine sağlık Pelincim.

    • Yanıtla Pelin Öncüoğlu Işık 24 Aralık 2020 at 22:02

      Gökcecim güzel yorumun için çok teşekkür ederim. Senin gibi kuvvetli bir kalemden gelince daha kıymetli oluyor. Belki de dile getire getire yok edeceğiz bu zihniyetleri. En azından öyle umuyorum ❤️

  • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 24 Aralık 2020 at 16:11

    Canım arkadaşım, her yazının ardından “Benim cesur arkadaşım” diye bir nida patlatmak geliyor içimden 😁
     
    Bayıldım. Ve o kadar haklısın ki yazdıklarında. Yüreğine, aklına sağlık canikom.

    • Yanıtla Pelin Öncüoğlu Işık 24 Aralık 2020 at 22:03

      Didemcim çok teşekkür ederim ❤️ Desteğin sayesinde bu kadar cesurum ben de. 😘

  • Yanıtla Halime Yaman 24 Aralık 2020 at 16:19

    Pelin Hanım merhaba;
     
    Ağzınıza, elinize, kalminize, hislerinize sağlık, ne güzel bir konuya değinmişsiniz. Teşekkür ederim.
     
    Saygılarımla

    • Yanıtla Pelin Öncüoğlu Işık 24 Aralık 2020 at 22:09

      Halime Hanım çok teşekkürler yorumunuz için. Benim için cok kıymetli. Umarım bu konuları dile getire getire bitireceğiz.

  • Yanıtla Canan Meriç 26 Aralık 2020 at 14:39

    Nasıl da güzel anlatmışsınız, içimizdeki ses konuşmuş satırlarınızda.
    Kaleminize sağlık.

    • Yanıtla Pelin Öncüoğlu Işık 28 Aralık 2020 at 01:21

      Canan Hanım güzel yorumunuz için çok teşekkür ederim. Düşüncelerimde yalnız olmadığımı görüp mutlu oluyor, umutlaniyorum. Umarım bu yanlışları, bu baskıları yaza yaza konuşa konuşa aşacağız.

  • Yanıtla Cengiz Ertaylan 29 Aralık 2020 at 15:05

    Pelinciğim aklına ve de kalemine sağlık.
     
    Senin gibilerin çoğalmaları ve daha cesur adımlar atmaları sayesinde belki bu yobaz yönetici konumundakilerden kurtuluruz. Başka çıkar yolu yok. Çünkü bunlar, anlamını bile bilmedikleri din söylemleri ile bu cahil halkı sömürmekteler ve maalasef çoğunluktalar.

    • Yanıtla Pelin Öncüoğlu Işık 30 Aralık 2020 at 01:08

      Cengiz Bey güzel yorumunuz için çok teşekkür ederim . Öyle haklısınız ki. Susmadan, yılmadan konusmak,anlatmak lazım diye düşünüyorum. Birkaç kişiyi derin uykusundan uyandırabilsek bile mutlu olurum. Desteğiniz için teşekkür ederim.

  • Yanıtla Burak Süalp 3 Ocak 2021 at 13:12

    Pelincim, yazını bir türlü okuma fırsatı bulamamıştım. Daha doğrusu keyifli bir anda okuyayım demiştim. Şimdiye kısmetmiş. Bayıldım yazına. Okurken sinirlenmedim değil tabi ama ne yapalım, gücümüz yetmiyor diye düşündüm.
     
    Evet, biraz böyle bakıyorum. Az çalıştık, zinde durmadık, kötülüğü, bağnazlığı küçümsedik belki, bilmiyorum ve bugün onlara gücümüz yetmiyor.
     
    Aklımızın ve gücümüzün bütün karanlıkların üstesinden geleceği güzel günlerin umuduyla, kalemine sağlık canım arkadaşım.

    • Yanıtla Pelin Öncüoğlu Işık 4 Ocak 2021 at 15:01

      Burakcım,
       
      Güzel yorumun için teşekkür ederim. Aslında zaman zaman ben de senin gibi düşünüyorum. Keza akıl sağlığımızı korumak için buna mecburuz. Bütün yapılan haksızlıklara, mantıksızlıklara, halkı cahilleştirme çabalarının hepsine bizlerin gücünün yetmesi mümkün değil. O yüzden bazen mecburen unutmaya, görmezden gelmeye çalışıyoruz. Ama bazen de o birikenler böyle taşıyor içimizden. Keşke gücümüz yetişebilse de hepsine karşı çıkabilsek. Karşı çıkabildiğimiz, sesimizi duyurabildiğimiz ölçüde belki bir şeyleri değiştirmek mümkün olur. En azından birkaç kişiye doğruyu sorgulatmaya başarabilmek bile gelecek için bir umut olur belki. O yüzden gücüm ve en önemlisi de sinirimiz yettikce yazacağım. Daha neyin ne olduğunu tam olarak irdeleme şansına erişememiş genç bir beyini bile düşünmeye sevkedersek ne âlâ. Umut hep var olsun. Bir gün güneş doğar. 🙂 :*

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan