Naftalin

Mor | 2 | Ayşe

8 Aralık 2020

Öykü: Mor | 2 | Ayşe | Yazan: Gökçe Çiçek Gönülaçar

 

İndeks

Birinci Bölüm: Ayşe
İkinci Bölüm: Ayşe
Üçüncü Bölüm: Hamiyet
Dördüncü Bölüm: Feride ve Gülce
Beşinci Bölüm: Ayşe, Gülce, Feride

 

İkinci Bölüm | Ayşe

 
Sabah nöbetten ayrılırken hastanenin otoparkında gördüm onları. Hamiyet Abla kendi arabasına bindiriyordu anne ile kızını. Çok yorgundum. Bir şey soramadan önümden geçip gittiler öylece. Zor bela eve attım kendimi ben de. Gözümün altı ve üstü iyice morarmaya ve ağrımaya başlamıştı. Aynaya baktığımda durumum içler acısıydı. Tam kendime acımaya başlayacakken Feride’nin ağzını açtığında dudaklarından taşan kıpkırmızı kan gölünü ve patlamış dudağını düşündüm.

Çok güzel bir kadındı Feride. O haldeyken gülümsemesi bile onu daha da güzel yapıyordu. “Böyle bir kadın nasıl bu hale getirilebilir?” diye sormadan edememiştim doktora.

Ben de güzeldim. Ben nasıl bu hale getirilebilmiştim?

Erkeğim ben diye gezinen, kolunun kasından veya elindeki tabancadan güç alan bu iki insanımsının ağzımızı burnumuzu dağıtmasını ve bizim buna izin vermiş olmamızı hazmedemiyordum bir türlü. Bir taraftan çiçeği burnunda bir hemşire olarak hayâl ettiğim çalışma ortamı katiyen bu değildi. Bunları görmek için hemşire olmamıştım ben. Zaten istediğim bir meslek değildi de, başka çarem de yoktu. Evde oturup üç beş etek dikip paça onaran, her şeye susan annem gibi olmayacaktım. En kısa yoldan atanıp evden uzaklaşmanın yolu Sağlık Meslek Lisesi ve KPSS idi. Çalıştım ve başardım.

Maaşını alkole ve at yarışlarına yatıran babamı da kazandığım parayla doyurmayacaktım. Bununla da yetinmeyecektim. Üniversite okuyacaktım. Hayallerimi gerçek yapmak benim için elzemdi. İlk basamağı başarmıştım. Sırada üniversite vardı.

Eve gelince simsiyah perdelerini çektim yatak odamın. Duş almak bile bir işkenceydi o anlarda. Onca düşünceye rağmen acının sedatif etkisi bayıltmış beni.

Akşamüstü beşe doğru uyandım. İçimde derin bir boşluk hissi ile hemen telefonuma uzandım. Normal tartışmalarda bile bir sürü cevapsız arama ile yorulur, şarjı biterdi eski telefonumun. Ancak hiçbir bildirim yoktu telefonda. Her gün arayan annem bile aramamıştı.

Hemen Facebook, Instagram, WhatsApp ne varsa girip Serdar’ı kontrol ettim. Yoktu. Her yerden silinip engellenmiştim. Adam buhar olup uçmuştu. Yedek fake hesabımdan dahi bulamıyordum. Artık zıvanadan çıkmıştım. Sinirden deliye dönmüştüm. Evine gidip hesap sormayı, bulamazsam karakoldaki amiriyle konuşmaya gitmeyi bile düşündüm.

Tam o anda ev telefonum çaldı ve durdum. Karşımdaki ses, zora düştüğüm her anda yetişebilmeyi başaran ablama aitti. Anlattım uzun uzun. Boşluk hissim geçmese de kafamı bir nebze rahatlatabildim. Ben sakince anlatmaya devam ediyordum. Aralarda düşünmek için uzun uzun susuyordum. Ablam kızmaya, sesini yükseltmeye ve endişelenmeye başlamıştı.

“Hiçbir yere kıpırdamayacaksın. İzin alıp geliyorum. Ya da sen geliyorsun. Anneme bir kelime bile etmeyeceksin. Sana diyorum Ayşe! Laf dinle. Susma!”

Benim ablam da benim gibi devlet kurumunda bir memurken, Ankara’da çalışırken tarih bölümünü bitirmiş, çalıştığı kuruma öğretmen olarak geri dönmüş çok, çok güçlü bir kadındı.

“Hayır. Kendim atlatacağım abla. Sınavlarım başlayacak on gün sonra. Oyalanırım. İşe gider gelirim. Geçer zaman.”

“Sen ne zaman hakkını aramayı bıraktın Ayşe? Yanına kar mı kalacak o adamın. Anlıyorum. Kabullendin. Hem de bu kadar çabuk. Peki ya bundan sonra? Bütün bu yaşadıklarını tükürecek misin? Yutacak mısın? Seni bilirim hem ben. Kendim hallederim dersin. Hesap soracağım diye ayağına da gidersin. Belki barışırsın bile. İzin vermem. Şikâyetçi olacağız beraber.”

“Sadece bu telefonun ucunda ol abla. Mesafelerimiz uzak olsa da telefon telleri birleştirir bizi derdin hep. İhtiyacım olduğunda hep benimlesin zaten. Bu sefer izin ver, bu durumla ben başa çıkacağım. Şikâyetçi olup durumu uzatmayacağım. Balık baştan koktu. Çabuk döndüm yolun başından. İnan bana, barışıp geri dönmeyeceğim. Benim kendimle çok işim var daha. Ne derdin sen? Öğrenme ömür boyu. Duvarlara çarparak da olsa yumruğu yiyerek de olsa. Yaşayarak öğrenme hep kalıcıdır. Hep kalacak aklımda hiç unutmayacak ve hiç kimsenin bu cüreti bir daha göstermesine izin vermeyeceğim.”

Kendime inanamıyordum ama ilk aşamayı hakikaten halletmiştim. Kabullenmiştim. Hayır, hayır. Yediğim yumruğu değil. Aldatılmış ve terk edilmiş olmayı. Bunun iyiye işaret olduğunu biliyordum. Canım hâlâ çok yanıyordu. Ancak, bu iyileşmek için çok ama çok büyük bir adımdı.

Sonraları adım atmak bir yana, uzun mesafe koşmaya başlamıştım bile. Nöbetler sık değildi. Yaşadığım ilçenin spor salonunda aikido eğitimlerine gidiyordum. Hafta sonları yürüyüş gruplarına takılıyor, yeni arkadaşlar ediniyor, gittikçe rahatlıyordum. Ders notlarımdan da yardım alıyordum.

Psikolojide, “somatizasyon” denilen bir olgu vardı. Eğer aldatılan kişi somatizasyon savunma mekanizmasını kullanıyorsa, bedende çeşitli stres tepkimeleri görülebiliyordu. Bende iştahsızlık ve uykusuzluk olarak gösterdi kendini bir ay kadar. İşe yaradı. Zayıfladım ve uyumadığım için bol bol ders çalıştım. Depresyona mı giriyorum dediğim zamanlar da oldu. Hiçbir şeyden keyif almadığım, karamsar ve sürekli düşünceli olduğum günler de. Ama atlattım.

Bu süreçte “Dedikoduya nasıl maruz kalınmaz? Kimseye çaktırmadan eski sevgili hakkında bilgi edinme yolları” adı altında bir kitap çıkarabilecek kadar da çok eğitim kendimi. İnanmazsınız, arkamdan “soğuk nevale”, “çokbilmiş” diyenler bile kabul ettiler beni. Sevdiler. Aldatıldığım için, terk edildiğim, üstüne bir de şiddete maruz kaldığım için üzüldüğümü görenler, ellerinden geleni yapmaya çalıştılar. Belki de empati yapabildiler. Belki de onlar da yaşadılar aynı durumları. Bilemiyorum. İyi oldu bu. Kafamı dağıttılar.

Başka biriyle yeni bir ilişkiye başlamamı önerenler mi olmadı. “Gel sana birini bulalım” ya da “Bak seni biriyle tanıştıracağım” diyerek fırsat kollayanlar mı? Acımı hafifletmek, kafamı dağıtmak için sosyal ve aktif bir hayatın içine dahil etmeye uğraşanlar mı?

Yeni bir ilişkiye başlama ihtimali her ne kadar işe yarıyor ya da yarayacak gibi gözükse de yaşadığım acıyı pekiştirirdi. Kabul etmedim. Aldatılma hikâyesinin hemen arkasından yeni bir ilişkiye başlamak bence mantıksızdı. Çünkü başlanacak bu yeni ilişki için, zihnim temiz ve sağlıklı değildi. Zaten bir yerden hâlâ yaralıydım, iyileşmeden yeni bir ilişkiye kapılarımı açsaydım, sarılamayan yaralarımın kalıcı olmasına yol açardım. İyi hissediyordum artık. Fakat karşı cinse, evliliğe ve hatta hayata karşı hevesim bile azalmıştı. Yerine koymaya uğraşıyordum.

Ben kendimle cebelleşirken ona ne oldu, değil mi? Yanına mı kaldı? Mutlu mu oldu? Kiminle gitti? Cezası oldu mu yaptıklarının?

Siz de merak ettiniz haklısınız. Ben de merak etmiştim zaten. Yalan söyleyecek değilim. Serdar, beni hastaneye bırakıp alışlarında tanıştığı çocuk servisinde çalışan, benim yaşlarımda ve nasıl oluyorsa bana çok benzeyen Yasemin hemşire ile evlendi. Nöbet odasında diğer kızlara çemkirirken arada gelen mırıldanmalar da tam olarak buymuş işte. Görememiş ve duyamamışım. Maalesef. Evet. Flört dahi etmediler. Hızlıca evlendiler. Yasemin’in hamile olduğu söylentileri çıktı.

Şehir değiştirmek istedim. Tayin istedim. Olmadı. Evde içip içip ağladım. Ablamı ve arkadaşlarımı telefonlarımla sıktım, bunalttım. Hamiyet hemşirenin abla eli sırtımdan hiç eksik olmadı. Acı kahvelerimi hiç yalnız içmedim. Fallar bile baktırdım. Dedikodu yapmayı öğrenmiş bile olabilirim.

Hepsi geçti gitti. Artık son sınıftayım. Köprüden önce son çıkış. Finallerden sonra beni hayata bağlayacak yeni mesleğime hazırlanıyorum. Ha bu arada, yakın dövüş sanatları dersleri aldım. Sağ kroşe nasıl çakılır artık iyi biliyorum. Güzelleştim. Sarışınlıktan görünmeyen kaşlarımı boyattım. Düzenli kuaföre gidiyorum. Manikürümü pedikürümü asla eksik etmiyorum.

Bende durumlar böyleyken siz Feride ve Gülce’yi merak ettiniz, değil mi? Ağzı sıkı Hamiyet Ablaya onlarca kez sordum. Bir gün bile bir şey söylemedi. Her sorduğumda “İyi onlar, boş ver” dedi geçiştirdi. Hayat bazen saklar bizi. Daha görünür kılmak için. Ya da alacaksak intikamımızı en hazır hale gelebilmemiz için. Belki de saklanıyorlardı. Kim bilir?
 
 

Devamı için tıklayınız.

 
 
Gökçe Çiçek Gönülaçar
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

10 YORUMLAR

  • Yanıtla Beril Erem 9 Aralık 2020 at 12:18

    Canım Gökçem, Ayşe’ye çok sevindim. Ne de güzel toparlatmışsın kaleminle 🙂 Ve süreci de öyle güzel işlemişsin ki kurgu ile gerçeğin bir sarmal gibi döne döne Ayşe’nin hayatından Feride ile Gülce’nin hayatına akışını hiç kesintisiz okudum.
     
    Kalemine sağlık güzelim ❤

  • Yanıtla Gökçe Çiçek Gönülaçar 9 Aralık 2020 at 17:07

    İlham aldığım en iyi öykücü ve en kusursuz editörüm benimmm. Kelimelerini görmek, yorumunu okumak bambaşka bir motivasyon benim için, çok teşekkür ederimm..❤

  • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 11 Aralık 2020 at 20:34

    Başlarına ne gelirse gelsin dimdik ayakta duran, güçlü kadın hikayeleri :))) En sevdiğim. Senin su gibi duru, yumuşacık , bazen de sel gibi çoşkun anlatışınla da akmış gitmiş hikaye.
     
    Devamını merakla bekliyorum canım 😘

  • Yanıtla Gökçe Çiçek Gönülaçar 12 Aralık 2020 at 22:55

    Patroniçe yorumu bir başkadır! Bir başka kusursuz bakışla gelen bu yorum beni daha da sevindirdi. Çok ama çok teşekkür ederim..

  • Yanıtla Özge Can 13 Aralık 2020 at 15:35

    Ahh Gökçem ne de güzel toplattın Ayşe’nin hayatını. Yüzünde güller açtı, gördüm Ayşe’yi. Morluklardan rengârenk çiçeklere evrildi içi dışı. Kelebek etkisi yaratıyor böyle öyküler bence. Kurgudan göz kırpıyor hayata; gerçekliğinde buluşuyor bir kadının gülümsemesinin; başka bir kadının “Yanındayım” sözünde.
     
    Kalemine, fikrine, dost yüreğine sağlık.
     
    Sevgimle, öpüyorum seni 💙

  • Yanıtla Gökçe Çiçek Gönülaçar 13 Aralık 2020 at 16:50

    Özgecanım, “Kurt değil, yurt olalım” demiştik, değil mi?
     
    Senden bu yorumu almak çok değerli, teşekkür ederim.

  • Yanıtla Yasemen Hatice Ökmen 15 Aralık 2020 at 02:22

    Canım devamını 4 gözle bekliyorum.
    Kalemine, yüreğine sağlık.

  • Yanıtla Gökçe Çiçek Gönülaçar 15 Aralık 2020 at 13:21

    Yasemin ablacım çok teşekkür ederim.

  • Yanıtla Hande S. Sinan 21 Aralık 2020 at 23:48

    Gökçe, Ayşe gibi güçlü kadınlara hayranım ve evet aikido kesinlikle doğru karar. 😉
     
    Bu hikayenin umut dolu olması beni çok mutlu etti, açıkçası okuyucunun da moralini yüksek tutmasını ve hatta belki kendi de fiziksel veya ruhsal şiddet gören kadınlar için bir yol gösterici olması açısından da çok güzel. Ve Türkçen! İnsanın ana dilini bu kadar güzel kullanması bir maharet! Hikayeyi su gibi akıtıyor güzel kullanılan dil. Umarım Feride’nin ve hiç olmazsa Gülce’nin hikayesi de umutlu biter.

    • Yanıtla Gökçe Çiçek Gönülaçar 22 Aralık 2020 at 13:46

      Handeciğim. Hem yorumunla hem de destekleyen Instagram paylaşımınla beni öyle mutlu ettin ki… Değerli yorumun için çoook teşekkürler ❤

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan