Heybemde Kelimeler

Kamusal Gebe

18 Şubat 2021

Yazı: Kamusal Gebe | Yazan: Pelin Öncüoğlu Işık

Çok sevgili okur, köşe yazısı zamanımız geldiğine göre biraz size içimi dökmemde sorun yoktur diye düşünüyorum.

Sizinle bu aralar tecrübe ettiğim bir konu üzerine görüşlerimi paylaşmak istiyorum. An itibariyle 6,5 aylık hamileyim. Göbeğim belli olmaya başladığından beri aslında daha önceleri gözlemlediğim bazı toplumsal davranışları bizzat tecrübe etmeye başladım.

Toplumsal kültürümüz sağ olsun, bizler yeri geldiğinde çok çabuk yakınlaşabilecek insanlarız. Öyle ki beş on dakika içinde tanımadığımız insanlarla akraba seviyesinde yakınlık kurup “abi, abla” diye hitap etmeye başlamaz mıyız? Farkettim ki hamile iken bu yakınlaşma, sohbet açma süreleri iyice kısalıyor. Hamile bir kadın insanlarda önce sempati, sonra da empati uyandırıyor. Ama bazen gerçekten komik sohbetlere, komik müdahalelere maruz kalıyoruz. Ve inanın tüm bunları dünyanın bir başka yerinde özellikle de Avrupa’da yapsanız mesafeli ve soğuk tepkiler alırsınız. Ama neyse ki ben de bu toplumun yetiştirdiği bir birey olarak çoğu zaman bu sohbetlerden rahatsız olmuyorum. Zaman içinde de onlarla nasıl başedeceğimi gayet iyi bir şekilde öğreniyorum.

Tanımadığınız insanlarla başlayan bu ani yakınlıklar başıma en çok alışverişte, markette geliyor. Önce herşey kasiyer kızın veya sırada sizinle birlikte bekleyen kadının zararsız soruları ile hoş bir sohbet şeklinde başlıyor. Hamilelik durumu dünyadaki en çabuk sohbet açma unsurlarından birisi. Öyle ki çok uzun veya derinleşecek sohbetlere, uzun giriş cümleleri gerektirmeden geçiş sağlamanızı sağlıyor. “Kaç aylık?” sorusundan daha fazlasına ihtiyacınız bile yok ve sonraki cümlelerde akrabalarınıza bile hemen sormayacağınız sorulara geçebiliyorsunuz.

Sempati ve empatiyle başlayan bu sohbetlere karşı değilim ve çoğu zaman bana oldukça keyif veriyor.

Alışveriş kuyruğu arkadaşıma mümkün olduğu kadar kibar ve sevecen bir şekilde cevap vermeye çalışıyorum. Benimle empati kurmaya çalışan bu tanımadığım insanın, bu küçük sohbetle belki de kendi anılarında küçük bir yolculuğa çıkmasına izin veriyorum. Kendi anılarında diyorum çünkü izlenimime göre daha önceden bebek sahibi olmamış veya çok yakın yeğen, kardeş bakmamış kimseler size bu soruları sormuyor. Hele de karşı cinsten ise bu tarz yakınlıkların yakınından bile geçmiyor. Fakat eğer yeni anne ise veya bir kaç sene önce anne olduysa mutlaka sizinle bu yakınlığı kurmak istiyor çünkü size aktaracağı çok önemli bilgileri oluyor bu taze annelerin.

Tatlı hislerle başladığınız sohbetin sonunda neye dönüşeceğiniz ise bir muamma, şimdiden belirteyim. Keza bu sohbetler nadiren aynı tatlılıkta ve aynı kibarlıkta geçiyor. Kaç aylık gebe olduğunuz öğrenilir öğrenilmez mutlaka bebeğin cinsiyeti soruluyor. İşte tam da bu noktada toplum tarafından insanların beynine kazınmış kalıp cümleler defalarca önünüze çıkartılıyor.

– Erkek demek. Kolay gelsin. İşiniz iş.
– Erkek mi? Ay son sakin günlerini iyi geçir. Bir daha mumla arayacaksın.
– Yaaa, demek erkek. (Evet pek çoğunu da memnun edemiyorum erkek çocuk doğuracağım diye. 😀) “Ay çok yaramaz olur erkek çocuklar, şimdiden geçmiş olsun kızım” Sszleriyle devam ediyor bu memnuniyetsizlik. Bu memnuniyetsizliği size de bulaştırmak için kendi yaramaz erkek çocuklarından veya erkek çocuk tanıdıklarından bahsediyorlar.

İlk zamanlar bu tarz çıkışlarda maruz kaldığım cinsiyet kalıplarının ne kadar yanlış olduğunu anlatmaya hevesli, gülümseyerek, “Yaramazlık veya hareketlilik cinsiyetle olmuyor zannımca. Ben anneme göre çok hareketli, topluma göre ise çok yaramaz bir çocukmuşum mesela. Giysi dolaplarının üzerine çıkıp yatakların üzerine atlarak 4 yatak kırmışım. Anneme göre sadece süpermencilik oynamakmış amacım. Eşim ise benim tam aksime müthiş sakin ve uslu bir çocukmuş. Saatlerce aynı yerde uslu uslu oyun oynayan, kendine yeten bir bebekmiş” diyorum.

İlk zamanların tecrübesizliği işte, zannediyorum ki bir diyaloğun içindeyim.

O tatlı tatlı konuşan kadın, benim onunla aynı fikirde olmamamdan hemen rahatsız olup tepkisini daha sert bir şekilde ortaya koyuyor ve ters ters “Yok yok erkek çocuğu yaramaz olur. Başına gelince göreceksin. Tabi nereden bilesin” diyor. Tabi canım nereden bileyim. Benim bir dünya görüşüm yok çünkü. Ancak çocuk doğunca görücem Hanya’yı Konya’yı diye içimden geçiriyorum ama sadece gülümsemekle yetiniyorum.

Bu yeni tanışılmış insanlarla yapılan sohbetlerde bir başka sevdiğim şey var ki o da bir süre sonra kendi hamileliklerini sizinkiyle kıyaslamaya çalışıyorlar. Bu empati durumu çokca hoşuma gitse de bazen çok komik olduğunu düşünmeden edemiyorum. Mesela tanımadığım market kasiyerleri, tezgahtar kadınlar;

“Aaa 6 aylık mı gebesiniz? Benim 8 aylıkken bundan bile küçük göbeğim vardı” diye söylüyorlar sizi baştan aşağı süzen bakışlarına eşlik ederek. Bu vesileyle öğrendim ki İstanbul Anadolu yakasındaki kasiyer kadınların hamileyken hiç göbeği yokmuş. Birinin bile.

Hayatım boyunca ince bir vücut yapım olduğu için karşımdakinin kilosu hiçbir zaman ne dikkatimi ne de ilgimi çekmiştir. Fakat cümle böyle kurulunca önce 6 ayda sadece 5 kilo almış önümde minicik gözüken göbeğime, sonra karşımda bu cümleleri kuran etine dolgun kasiyerlere ister istemez bakıyorum. Ve ağzımdan basit bir “Ne güzel, çok iyi yapmışsınız” dökülüyor. Sohbeti çok uzatmak istemediğim belli ama mutlaka o sohbet orada kalmıyor.

Bir de Covid-19 yüzünden ekstra samimi olan market kuyruğunda bekleyen teyzeler oluyor. Aslında onlara kızamıyorum bile ama itiraf edeyim aynı buyurgan cümleleri 100 kere duyunca bir müddet sonra sempatimi yitiriyorum. Onlarla sohbet birkaç giriş cümlesinden sonra şöyle devam ediyor.

“Aman kızım dikkat et. Hiç dışarı çıkma. Sonra covid-movid olur bebeğe bulaştırırsın.”

Bu durum benim aklıma hiç gelmemiş gibi…

Zaten salgın sebebiyle tedirginliğim had safhada iken bu gereksiz nasihatların maalesef bana hiç mi hiç faydası olmuyor. Ama onları da anlayışla karşılayıp gülümsüyorum. İçime çöken o kara tedirginlikle artık eve gidince baş edeceğim.

Haftada bir yürüyüşden sonra uğradığım hemen altımızdaki marketin kasiyeri ise herhalde beni haftada bir görüyor olmasından mütevellit bana daha samimi sorular sorup tavsiyelerde bulunabileceğine karar veriyor.

Kasanın önünden geçirdiği muz, havuç, domates ve turpun arasında “Ne yiyorsun hamilelikte? Her şeyi bol bol yemen lazım” deyiveriyor. Bu arada hamile olmam sizli konuşmadan senli benli ifadelere geçmemizi sağlamış bile. Ben sizli konuşma tarzımı bozmadan cevap veriyorum.

“Aslında her şeyi yememeye, dengeli ve sağlıklı beslenmeye çalışıyorum” diyorum.

“Yok yok, öyle değil tabi. Yani her şeyi derken balık ye, ceviz ye, meyve ye. O manada.”

Hı hı diye başımla onaylayıp, gülümsüyorum. Sanırım biraz daha ilerleyen aylarda birileri benimle mutfağa kadar gelip ne yediğimi kontrol edecek.

Sonra uzun uzun hamilelikte neler yemiş başlıyor anlatmaya. Arada bir sürü işlenmiş gıda da var tabi. Tavsiyelerini uzun uzun sıraladıktan sonra “Makarnalar indirimde. Alır mısın?” diyor. “Teşekkürler. Biz makarna yemiyoruz” diyorum. Ha bu arada evet bizim marketin kasiyeri de hamileyken hiç kilo almamış. “top gibiymiş göbeği”. Sohbetin arasında bir yerde bu bilgiyi de öğreniyorum.

Bu sohbetler karşınızdaki kişinin kendisinde ne kadar karışma cüreti bulduğuna göre değişerek ama mutlaka çeşitlenerek devam ediyor. “Yürüyüş yapıyorsun değil mi?

Yahu beni 5 dakika önce tanıdın. Ben ise hayatım boyunca spor yaptım. Elbette yürüyüş yapıyorum.

Veya “Anne sütü çok önemli. Mutlaka bebeğini emzir. Pek çok hastalığı önlüyor.”

Elbette emzireceğim. Ama ya sütüm gelmezse şimdiden niye tanımadığın bir kadına bu baskıyı yüklüyorsun ki?

“Sonra emzirmezsen bağışıklığı zayıf olur. Hasta olur çocuk.”

Hah ultimatomu da aldık.

Bazı insanlar ise ekstra bir stres ve en önemlisi de endişe yüklüyorlar size.

“Ayy benim bebeğim ölü doğmuştu. Nefes almıyordu.”

O an başınızdan aşağıya kaynar sular dökülüyor. “Ya gerçekten mi; çok üzüldüm, çok zor olmalı.”

Bu arada birden tezgahtar kadın niye bunu sizinle paylaştı anlayamıyorsunuz.

“Evet. Ama 1 ay yoğun bakımda kalıp iyileşti.”

“Bebeğiniz iyi yani şimdi. Çok sevindim.”

Yahu az önce kalp krizi geçiriyordum bebeği ölü doğmuş diye. Hamile kadına bu durum böyle mi anlatılır. Zaten niye anlatılıyor onu da bilmiyorum ki.

Sonra ekliyor. “Erken doğan bebekler hep ölür zaten. Ama bizimki yaşadı çok şükür.”

Doktorasını John Hopkins’den almış bizim tezgahtar. Bu vesileyle sizin içinize de erken doğum ile ilgili endişe tohumlarını da ekmiş oluyor. Sonra size bu hikayeyi anlattığını unutup her karşılaştığınızda tekrar tekrar anlatınca ilk verdiğiniz tepkiyi vermemeye başlıyor, o ölü doğan zavallı bebeğe alışıyorsunuz.

Bazen başka terslikler yaşamış oluyor anneler. Niye bilmem ama onlar da en ince ayrıntısına kadar karşısındaki o hiç tanımadığı gebeye o sağlık problemlerini anlatıp, “Aman dikkat et haaa!” diye nasihatta bulunuyorlar. Neye dikkat edecek olduğumdan bi’ haber ama içime bir endişe tohumu daha ekilmiş bendeniz uysalca başımı sallamakla yetiniyorum.

Aslında benim asıl stresten uzak durmam gerek. Ama neden ısrarla strese sokulmak istendiğimi bir türlü anlayamıyorum.

Bazı hamile arkadaşlarımın başına da şöyle şeyler geldiğini biliyorum. Hamile göbeğini elleme diye bir şey var bu dünyada. Bu toplumda demiyorum çünkü dünyanın pek çok yerinde var bu.

“Ayyy hamile misiniz? Göbeğinize dokunabilir miyim?”

Gebeler kamuya ait sanki, göbek de benim vücudum değil. Sapık mısınız onu da bilmiyorum ama buyrun dokunun tabi. Ne olacak canım.

Pek çok arkadaşımdan bu tarz anektodlar dinledim. Herhalde benim hamileliğim covid dönemine denk geldiği içindir vücuduma dokunmak isteyen olmadı henüz. Zaten bu kadarına da nasıl tepki verirdim bilemiyorum. Fakat tanımadığım insanlarla gelişen bu sohbetleri artık yüzümde yarı sahte yarı samimi bir gülümseme ile hı hı diyerek ve kendi ruh sağlığımı bozmamak için yarısını duymamaya çalışarak geçiştirmeyi öğrendim. Sanırım bu da gebelik tecrübesinin bir parçası. Ama anladığım bir şey var ki şayet gebeyseniz bu kamusal bir olay. O bebekte herkesin söz hakkı var. Sen istesen de istemesen de.

Pelin Öncüoğlu Işık

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

4 YORUMLAR

  • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 18 Şubat 2021 at 13:18

    Pelinnnnnnn 😂
     
    Bayıldım. Hem tespitlerine, haklı isyanına hem de bunu anlatırken kullandığın nüktedan diline. Ve elbette her doğum yapmış kadın gibi ben de kendi hamilelik dönemime gittim yazdıklarını zihnimde sorgularken.
     
    İyi ki yazdın canım bunları; bu tarz tavsiyelerin maksadının ötesine geçerek aslında gebe kadına zarar verebilecek durumlar yarattığını anlatmana çok mutlu oldum. Umarım çok fazla insana ulaşır ve kişiler ağızları açmadan bir an olsun düşünür bu yazdıklarını.
     
    Yüreğine, aklına, kalemine sağlık canımcım ❤️🤗

    • Yanıtla Pelin Öncüoğlu Işık 19 Şubat 2021 at 14:12

      Canım,
      Her zamanki gibi destekleyen yorumlarına teşekkür ederim ❤️ Hormonlar tavan yapmisken, endişe seviyeleri her zamankinden fazlayken keşke insanlar her akıllarından geçeni hamilelere soylemeseler. Ama anlayış bu olunca idare etmesini, kulak asmamasini, hatta empati yapmasını öğrenen sen oluyorsun 🙈
       
      Bu arada aslında yazarken ben de keyif aldım. 😘

  • Yanıtla Burak Süalp 21 Şubat 2021 at 11:51

    Canım Pelincim, yazıyı okurken kulaklarıma sürekli senin o harika vurguların geldi. Hem güldüm hem de o anlarda hissettiklerini tam olarak anlamaya çalıştım. Aslında çok ilginç, çok özel bir konu, dönem, olay bu gebelik. Öncelikle evet, -genellikle- erkek olarak o kadar uzak olduğumuz bir konu ki, okurken düşündüm, konuya dair ne bir fikrim var, ne de bilgim. Açıkçası ihtiyaç da duymuyormuşum 😂 Sayende bir kere daha anladım.
     
    Ama senin yazının kendisi olayın toplumsal boyutuyla ilgili bir dizi düşünceye yönlendirdi beni. Kadınların bu konuda bu kadar girişken olmalarının nedeni yazının sonundaki saptamanda gizli olabilir mi acaba? Soyumuz, insan soyu bugün yaşadığımız liberal kapitalizm dönemine kadar hiçbir zaman bu kadar birey odaklı olmamıştı. Bugün her şey birey etrafında dönüyor. Her ürün, her hizmet, her şey bireye göre düşünülüyor, sunuluyor. İçinde yaşadığımız sistem her birimizi (tabii yeterli geliri olan herbirimizi) inanılmaz özgür fakat bir o kadar da yalnız hale getirdi. Gebelik de haliyle bireysel bir sürece dönüştü.
     
    Lâkin eskiden biz hep topluluk olarak yaşadık. Topluluk olarak yaşamamız sayesinde türümüzün devamını sağladık. Türümüzün devamını sağlayan da kadın cinsi oldu. Sırf bu nedenle kadınların genel olarak gebe diğer kadınlara olan kimi zaman kibar, kimi zaman fazla müdahaleci yaklaşımları aslında çok içgüdüsel bir davranış gibi geldi bana. Eskiden gebe kadın sadece kendisine ve eşine bir çocuk doğurmuyor, dünyaya topluluğun devamlılığını sağlayacak yeni bir topluluk üyesi getiriyordu. Yaşama mücadelesini birlikte sürdüren aileye yeni bir üye daha. Muhtemelen yani…
     
    Haklısın, bu müdahaleler çok can sıkıcı oluyordur, tahmin ediyorum ama cevabı kendin vermişsin sanki. Gebelik bireysel değil, kamusal, toplumsal bir süreç. Genetiğimiz böyle sanki…
     
    Canımın içi arkadaşım, yazı kadar yorum yazdırdın bana. Bir sürü de fikir uyandırdın kafamda. İyi ki varsın. Bu diyaloglardan kurtulmak için naçizane önerim ilk cümlelere İtalyanca cevap vermen. İngilizce çalışmayabilir, İngilizce bildiğini düşünen çok insan var, bir de yarım yamalak İngilizce konuşan insanlarla İngilizce devam etmek zorunda kalabilirsin bu diyaloglara 😂 Tabi senin İtalyanca cevabın üzerine konu yine kapanmaz muhtemelen. Etrafındaki insanlar arasında -nasıl olsa sen anlamıyorsun diye- gıyabında dönmeye devam edebilir. Bu sefer de marketten çıkana kadar onları dinlemek zorunda kalabilirsin 😂
     
    Bu mucizevi süreci harika anılarla ve bu müdahaleler nedeniyle çıldırmadan tamamlaman dileğiyle 🙏🏻❤️😘

    • Yanıtla Pelin Öncüoğlu Işık 22 Şubat 2021 at 11:08

      Burakcım yorumuna hem güldüm hem de sevindim. İtalyanca cevap verme işe yarayabilir 😀
       
      Cevabın da düşündürücü olmuş. Homo Sapiens’den bir bölüm okurmuş gibi hissettim kendimi 😀 Haklısın genetiğimizle ilgili kodlamalar mutlaka rol oynuyordur bu tepkilerde. Gerçi ben bu davranışların çoğunun daha ziyade bizim toplumumuza yönelik davranışlar olduğunu düşünüyorum. Ha bu da çok daha eskilerden, Türklerin göçebe yaşadığı zamanlardan kodlarımıza işlemiş şeyler olabilir mi? Neden olmasın? (Bana da sabah sabah neler düşündürüyorsun :D)
       
      Avrupa’da bu derece müdahaleleri hiç görmüyorsun. Belki bize daha çok benzeyen aslında çok ataerkil ama çocuk yetiştirme vb gibi durumlarda sadece annenin sözünün geçtiği birkaç Doğu Avrupa ülkesinde ya da İtalya’nın güneyinde.
       
      Bu annelik olayının bizim toplumumuzda biraz abartıldığını düşünüyorum. Elbette muazzam bir duygu. İçinde bir can büyüyor. Çok tuhaf ve mucizevi bir şey evet. Ama aynı zamanda da biyolojik bir şey. Annelik kutsal, yok ben anayım bana saygı göster vb gibi duruşlara karşıyım. Bizim toplumumuzda da anneliğe bakış açışı bu. Belki de kadın yıllar içinde toplumdaki o bastırılmışlığını, bu kendine has alandan güç alarak bir şekilde dengelemeye çalışıyor. Kendine has diyorum çünkü hali hazırda erkeğin bilemediği bir alan ve bundan güç alarak belki de her şeyi bu kadar büyütüyor, annelik biyolojik bir olay olmaktan çıkartılıp kutsallaştırılıyor. (Bak bundan da bir yazı çıkartırmışım :D)
       
      Yıllarca kendi kaynanası, görümcesi, kocası, işvereni, annesi vb tarafından domine edilmiş kadın da kendisinin hükmedebileceği bir alan bulunca o da kendi bilgisiyle başkalarını domine etmeye çalışıyor, diye düşünüyorum. Yaa şimdi kadının toplumdaki bu bastırılmışlıklarını düşününce amannn beni de domine etmeye çalışsınlar n’olacak dedim. 😀
       
      Velhasıl benim için değişik bir deneyim olduğu aşikar. 🙂 Bu hali bazen beni endişelere sürüklese de daha önce hiç farketmediğim sosyolojik durumları incelememe vesile olması hoşuma gitmiyor değil. 😀 Bakalım doğduktan sonra nelere maruz kalıyormuş insanlar. Bir de onları görücez 😀
       
      Yorumun için çok teşekkürler, öpüyorum seni :*

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan