Uyanış Öyküleri

Huzurla Kal | Ziyaret

11 Mart 2021

Huzurla Kal | Ziyaret

 

İndeks

Huzurla Kal 👉🏻 Birinci Bölüm
Huzurla Kal | Ziyaret 👉🏻 İkinci Bölüm

 

Huzurla Kal | Ziyaret

Yaşlı kadın, ağır adımlarla koltuğundan kalktı, camın önüne gidip perdeyi açtı, sokağı izledi bir müddet. Beklediği vardı, gelmesini ümit ettiği, yolunu gözlediği. Boş sokak hevesini biraz kırdıysa da umudunu canlı tutmak istiyordu. Usulca perdeyi geri kapattı, yine yavaş adımlarla mutfağa gitti. Fırına attığı böreğe baktı kızarmış mı iyice diye. “Sıcakken gelse bari” dedi yavaşça. Fırını kapatıp, buzdolabını açtı. Dünden hazırladığı tatlıya baktı şerbetini güzelce çekmiş mi, diye.

Her şeyin kontrol altında olduğundan emin, salona dönüp koltuğuna geri oturdu. Duvardaki saate gözü kaydı, saat biri geçmişti, gelirse öğle vakti gelirdi. Ya gelmeyecekse diye düşündü bir an, yüzünü buruşturdu. Geçen haftaki gibi telefon edip “işim çıktı” demesi ihtimalinin aklına düşmesiyle keyfi kaçmak üzereydi ki… Çalmaya başlayan kapı zili, endişeli düşünceleri bir anda yok edip yerine tatlı bir telaşı başlattı. Kadın, koltuğundan kalkıp yapabildiği kadar hızlı yürüdü kapıya doğru. Yüzüne kocaman bir gülümseme yayılırken şen şakrak sesi cıvıldamaya hazırdı. “Hoş geldinnnn” diyerek açtı kapıyı.

Yanılmamıştı işte, kızı karşısındaydı. Hemen hemen her hafta gelirdi, öğle vaktinde gelirdi, yaşlı kadının alıştığı düzeni bozmadan. Zeynep, günün o saatine kadar yaşadığı tüm gerginliklere rağmen yüzüne zorunlu bir gülümseme yerleştirdi. Aklı, çözülememiş sorunlarda, ama neşeli görünme çabasını sahnelemeye hazır ve alışık, salona geçti. Anne kız karşılıklı oturdukları koltuklarda birbirlerine sıradan soruları sormaya başladılar. Sıra Gönül’ü sormaya geldiğinde yaşlı kadının gözleri ışıldadı. “Nasıl?” dedi, “Çok özledim, yine arayı çok açtı. Özledim valla çok, rüyalarıma giriyor.”

“İyi, gelir en kısa zamanda merak etme” dedi Zeynep biraz huzursuzca, kısa kesmek istiyordu bu faslı. Kızı ile annesi arasında kalmak, istediği en son şeydi.

“Neler yaptın yine mis gibi kokuyor” diyerek ustaca başka bir konuya geçti. “Börek” dedi yaşlı kadın, “Hem de en sevdiğinden. Keşke Gönül de burada olsaydı, o da çok sever, hiç içime sinmiyor.”

Zeynep, mutfağın yolunu tutmuş olan annesinin arkasından “Ben varım ya” diye seslendi, duyulduğundan emin olmak için sesini yükselterek, nazlanmak isteyen çocuk edasıyla.

Sorun avcılığına soyunduğu bugünün gerginliği, yavaş yavaş tüm benliğini ele geçirmeye başlamıştı. Huysuz hissediyordu. Alınganlığını su yüzüne çıkaracak bir şeyler bulmaya ihtiyaç duyuyordu. Bir yandan da annesinin son zamanlarda daha bir yaşlanmış olduğunu fark etmek içini acıtmıştı. Rahatsız olduğu her şeyi içinde saklamak için özel gayret sarf etmesi gerektiğini düşündü. “Lütfen” dedi içinden, devamını getirmeden. Sanki hayattan bir ricada bulunuyordu, huzurlu birkaç saat için.

Uykulu ve yorgun hissettiğini fark edip koltuğa uzandı. Annesinin mutfaktan gelen şen şakrak sesi uzaklarda çalan bir melodi gibiydi şimdi. Alışıktı annesinin neşesine, yaşından beklenmeyecek canlılığına. Bir o kadar yoğun yaşanan çöküşlerine de alışıktı. İçindeki tüm yaşam enerjisinin bir anda çekildiği, kendini suskunluğuna inatla hapsettiği o anlara.

Annesi anlatıyordu, “Üst daireye yeni bir komşu taşındı geçen hafta, sen gelemedin ya bilmiyorsun tabii.”

Zeynep, gözleri ağırlaşmış iyiden iyiye, “Öyle mi?” derken cümlenin sonundaki gizli sitemi önemsemedi, yeni taşınan komşuyu da önemsemedi.

“İyi insanlara benziyorlar, iki kızları var, küçükler, inşallah çok ses yapmazlar, hiç kafam kaldırmaz valla! Adam kuaförmüş, yakınlardaymış yeri, öğrenirim sana tam adresini, bir dene bakalım nasılmış, hem görmüş olursun, nasıl biri, kimsenin içi bilinmiyor bu devirde!”

Zeynep, uykunun kollarına bırakmak istedi kendisini, kuaföre gitmek istemiyordu, sorun istemiyordu. Tam öğle arasına çıkacakken ona söylenilen şu müşteri teslimatındaki gecikme neden oldu bilmek istemiyordu. Gözleri kapalı, “Olur” dedi sadece.

Annesinin sesi iyiden iyiye uzaktan gelmeye başlamıştı ki bir anda çalan telefonunun sesiyle irkilerek fırladı koltuktan.

Uykuya dalmakla uyanıklık arasındaki o muazzam anın büyüsü, iş yerinden gelen telefonla bölünmüştü. Sanki karşı taraftaki kişi görecekmiş gibi saçlarını düzeltirken, bir yandan da konuyu hızlıca anlamaya çalıştı. Bilinci açıldı, reaksiyon vermeye hazırdı artık. Çarçabuk bu konuda onu suçlayabilecekleri hususlar neler kafasından geçirdi, gardını aldı, argümanlarını sıraladı, gelebilecek eleştirilerin tek tek önünü kesti, haklı göründüğünden emin olunca telefonu kapattı. Bir iletişim savaşından daha, kim bilir kaçıncısı, ustalıkla çıkarken az önce koltukta uyuklayan bitkin kadın o değildi sanki.

Annesi “Hadi masa hazır, gel başka kimse aramadan, soğutma, otur da ye” dedi. Zeynep, masaya geçti.

“Ne çok da eşyaları var, taşı taşı bitiremediler” diye lafa başlayınca annesi, Zeynep hiçbir şey anlamamış, kadının yüzüne baktı. Kadın, onun gözlerindeki şaşkınlığı görünce, “Yeni taşınanlar canım” dedi hafif sertçe, anlattıklarının can kulağıyla dinlenmemesinin verdiği hoşnutsuzlukla. “A, doğru ya” diye atıldı Zeynep biraz ürkek.

Yaşlı kadın, kızının tabağını yiyeceklerle doldurdu. Zeynep itiraz etmedi, iki gündür yaptığı diyetin boşa gittiğini düşünürken annesini dikkatle dinliyormuş gibi yapmayı ihmal etmedi. Annesi durmaksızın anlattı; kapıcının kızı okulu bırakmış, zaten belliymiş, o kızın okumada falan gözü yokmuş, anasının iki gözü iki çeşmeymiş ama baba memnunmuş içten içe, karşıdaki bakkal kapatacakmış önümüzdeki ay, işler iyi gitmiyormuş, doğru ya artık kim bakkaldan alışveriş yapıyormuş ki, bir onun gibilere ekmek süt satmakla olur muymuş, temizliğe gelen kadının kocasını işten çıkarmışlar halleri içler acısıymış…

Zeynep, yedi, dinledi, gerekli yerlerde gerekli tepkileri verdi, şaşırdı, ayıpladı, üzüldü ve bekledi.

Sıra ona gelsin diye, “Sen neler yaşıyorsun kızım, anlat” desin annesi diye bekledi. İlgi çekmek istedi. Küçük çocuk saflığıyla, “Doydum, yemeyeceğim” dedi, annesi “Aaa olur mu o kadar uğraştım, ye biraz daha” dedi, Zeynep biraz daha yedi. Tam bugünlerde biraz kilo aldım, midem de rahatsız bu aralar diyecek oldu, annesinin aklına romatizması geldi, uzun uzun bahsetmeye başladı. Geceleri uyutmayan, kıvrım kıvrım kıvrandıran, bir tek çekenin bildiği… Zeynep sustu, vazgeçti. Kırıldı, belli etmedi, duyulmadığını düşündü, dinlemediğini fark etmedi. Annesi devam etti, anlattı, anlattı, sonunda Gönül geldi aklına. “Ne kadar değişti” dedi. “Kim?” diye sordu Zeynep, yine kaçırmıştı galiba konuşmayı. Ama annesi bu sefer gülümsedi, “Gönül’üm” dedi, “Ne kadar düşünceli, ne kadar olgun oldu. Bitti o çabucak kızmaları, küsüp gitmeleri. Özlüyorum çok, keşke daha sık gelebilse. Ama zamanı yok ki yavrumun, biliyorum. O da haklı, ne yapsın.”

Zeynep, o an, kızının, büyükannesi ile kurduğu ilişkide kendi alanını korumayı nasıl da becerebildiğini fark edip imrendi. Aslında annesi, Gönül’ü kendi kızı gibi görüp sahiplenmiş, bunun doğal sonucu olarak da kızın üzerinde kurabileceği her türlü duygusal otoriteye başvurmaktan hiç çekinmemişti. Gönül, büyükannesinin tüm gücüyle ona yönelttiği sevgisinin kanatları altında büyürken, gördüğü ilginin karşılığını veremediğini düşündüğü zamanlarda suçluluk duymayı alışkanlık haline getirmişti. Görünüşte sevgi dolu bir ortamda büyümesine rağmen zaman zaman kafese konulmuş aslan gibi, özgürlüğüne ulaşma çabasıyla öfke nöbetleri geçirir, ardından gelen pişmanlıkla nasıl özür dileyeceğini şaşırır, bazen içine kapanır, bazen ele avuca sığmaz olur, zıt kutuplarda gidip gelmenin ruhunda açtığı hezeyanlarla mücadele eder dururdu.

Tüm bunlar olup biterken, Zeynep çoğunlukla maçın dışında, annesiyle kızının arasında yaşananların daimi seyircisi konumunda kalırdı.

Müdahale etmeye karar verirse ya zamanlaması yanlış olurdu ya durumu daha da kötüleştiren hamlelerde bulunurdu. Zaman içinde, sessizliğinde yetersizliğini çoğaltırken kızından da, annesinden de duygusal olarak uzaklaşmıştı. Üstelik bir de evlendikten kısa bir süre sonra eşi ile yollarını ayırmak zorunda kalınca kendi ile olan bağı iyiden iyiye zayıflamıştı.

“Çok doğru” dedi, annesini tüm içtenliği ile onaylayarak. Annesi haklıydı. Gerçekten de Gönül, zaman içinde, yaralı, kırılgan, sessizlik ve sinirlilik arasında sıkışıp kalmış bir genç kızdan kendi ile barışık ve olgun bir kadına dönüşmeyi başarmıştı. Ne kendisiyle ne de büyükannesi ile tartışmalara girmiyordu artık. Ama ne istediğini ya da neyden hoşlanmadığını net bir şekilde ifade de ediyordu. Kızı bu değişimi neye borçluydu hiçbir fikri yoktu ama bu durum içini şükran duygusuyla doldurdu. Annesine dikkatlice baktı, onun da gözleri nasıl da parlıyordu.

Öyle iyi bilirdi, tanırdı ki annesini. Gözleri böyle ışıldadığında, anlayışlı, şefkatli, talepsiz sevgisinin öne çıktığının sinyaliydi. Zeynep, kızındaki değişimi daha önce fark etmemiş olmaktan bir nebze utanç duysa da gururlanmaktan vazgeçmedi. Keyfi yerine gelmeye başlamıştı. Arkasına dayandı. Sandalyenin ucunda eğreti oturuyor olduğunu şimdi fark etmişti. Rahatlık sardı tüm bedenini. Hayat cevap vermişti galiba! Huzuru çekti içine, derin bir nefesle. Tatlı tabağına uzandı, kocaman bir yudumu yerken ağzı dolu dolu “Nefis olmuş” dedi annesine.

İki kadın, birden kendilerini muhabbetin sarmalayan sıcacık kollarına, zamanın akışına bıraktılar.

Yaşlı kadın, kızına döndü ve “Çok yoruluyorsun, farkındayım” dedi. Zeynep, kalpten gülümsedi. “Kendine biraz zaman ayır” derken kadın, kızının çocuk gibi kızaran yanaklarını okşadı. Sonra kalktı, masayı toplamaya başladı. Mutfağa giderken kızına “Uzan, dinlen biraz” dedi. Zeynep, başka zaman olsa belki de otorite savaşına döndürebileceği bu basit cümle karşısında ne öfke hissetti ne de itaat etme mecburiyeti… Sakince oturup içinden geçenleri gözlemledi. Daha biraz önce annesinin ona olan sevgi ve alakasının azlığından, onu yeterince önemsememesinden, tek derdinin onu yönetmek olmasından kendi kendine, kim bilir kaçıncı kere yakınırken şu an karşısında sevecen ve yaşlı bir kadın, her şeyden önemlisi, yaptığı her davranışının kökeninde sevgisi ve yaşanmışlıklarının izleri olan bir kadın görüyordu.

Zihninde yaşanan dalgalanmaları hayretle izlerken içeriden annesi seslendi, “Kahve yapayım da şöyle bir karşılıklı içelim ana kız.” Zeynep, “Olur” dedi sadece, gözleri nemli, yüreği buruk ama gördüğü ışığa sımsıkı tutunarak. Gönül’ün açtığı kapıdan sızan sevginin ve şefkatin yol gösterici ışığını görebiliyordu. Bakış açısını değiştirmenin olaylara yaklaşım üzerindeki dönüştürücü gücünü huzurla fark ediyor, nasıl bakarsan öyle göreceğini, insanın kendi gerçekliğini sadece kendisinin yaratabileceğini ilk defa derinden anlıyordu. Bu çok sarsıcı bir deneyimdi. Tecrübe etmeye başladığı aydınlanmanın kalıcı olabilmesi uğruna çaba göstereceğine söz verdi kendisine.

Zeynep, annesinin evinden ayrıldığında içi çocuk gibi kıpır kıpırdı, yere göğe sığmaz hisseder olmuştu. Dışarıda parıldayan güneş içini ısıtıyor, kulağına gelen kuş sesleri onu iyice keyiflendiriyordu. Çantasından telefonunu çıkardı, hızlı aramaya bastı. Şen şakrak cıvıldayan sesi ile “Tatlımmmm nasılsın?” dedi telefonu açan kızına. Gönül, annesinin neşesinden hoşnut “Büyükannemle güzel vakit geçiriyorsun belli” diye karşılık verdi. Zeynep, geçen güzel zamandan memnun, kızını onayladı. Ama erken ayrıldığını çünkü bu öğleden sonrayı kendine ayırmak istediğini de ekledi, kızının takdirini hissetmenin mutluluğuyla.
 
 

Devam edecek…

 
 
Nuket Doyuran

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

No Comments

Cevap Yaz

Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
Girne Antik Liman
Girne Antik Liman
Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan