Uyanış Öyküleri

Huzurla Kal

17 Aralık 2020

Huzurla Kal
 

İndeks

Huzurla Kal 👉🏻 Birinci Bölüm
Huzurla Kal | Ziyaret 👉🏻 İkinci Bölüm

 

Huzurla Kal

Yine bir sabahın alacakaranlığında uyandı ve her zamanki koltuğuna oturdu. Güneşin doğuşunu izlemeyi gününün güzel geçeceğinin işareti bellemiş; olur da gün aydınlandıktan sonra uyanırsa huysuzluğu alışkanlık edinmişti. Gönül hep sevdi alışkanlıklarını, zararı olduğunu bildiklerini bile. Hepsi onun parçasıydı, hepsi kendisiydi.

Sabah kahvesini içmeyi sever, kahvesinin az şekerli olmasını sever, aynı yerde aynı zamanda sabaha başlamanın huzurunu sever, gün ağarınca çıktığı yürüyüşlerde düşüncelerini izleyişini sever, attığı her adımla geçmişini kabulle yad ederken geleceğine duyduğu güvenin artmasını sever. Nefesini izlerken kendisini izler, o gün nasıl hissettiğini görür, iç gözünü kuvvetlendirirken yürür, yürüdükçe kendini güçlenmiş hisseder. Eve döndüğünde hep gülümseyerek kapıyı açar, usulca selam verir içten ve içinden, yuvasına, yaşamına, onu bekleyen, besleyen her şeye…

Böyle başlamış bir günün sabahında, Gönül’ün zihni kaydı eskilere, düşünceler dolanmak istedi geçmişin çıkmaz sokaklarında. Gönül tecrübeliydi, başıboş salıvermezdi ortalığa onları, yularlarını tutardı elinde. Gönül tecrübeliydi, geçmişe giden eli boş dönmezdi, bilirdi. Ama o öğrenmişti bilinçli izlemeyi, biliyordu geçmişe ara ara dönmek gerektiğini, geleceğine güvenle yürüyebilmek için.

*

Zihninde, iki yıl öncesindeydi şimdi: küçük bir kız çocuğu gibi gördü kendisini. Aslında fiziksel olarak güçlü görünen, uzun boylu, yapılı bir kadındı ama sanki o görüntünün altında küçük ve korkak bir kız çocuğu saklanıyordu. Endişeli bir şekilde duruyordu kapının önünde, çalmaktan korkarcasına, ona gülümsedi Gönül. Kalbinden küçük kıza sevgisini yollarken onu kucaklamak istedi, daha önce de defalarca yaptığı gibi hayalinde sarıldı ona, sıcacık güven dolu konuşmalar yaptı, sonra usulca bıraktı yere. İzlemeye devam etti: sakin bir sonbahar akşamında içinde fırtınalar koparken, önünde dikildiği kapının ziline eli titreyerek uzanıyordu. Korkudan oracıkta bayılacak gibi hissetse de o akşam, her şeye rağmen, o kapıdan geri dönmeyecekti. Yıllardır besleyip büyüttüğü ama en sonunda yüzleşme cesareti gösterdiği kederini içinden söküp atmak için, korkunun rehavetine sığınmaktan kendini koruyacağına söz vermişti. Yapılması gerekeni yapacaktı.

Bir an derin bir nefes aldı, nefesi verişine dokunduğu zilin sesi eşlik etti. Bir müddet öylece bekledi genç kadın, içeriden gelen yavaş adımların seslerini gitgide yakından duymaya başladığında o da kalbinin sesinin dışarıdan duyulacağından endişe etti. Şu an en son isteyeceği şey güvensiz görünmekti. Başını dikleştirdi, omuzlarını hafifçe geriye attı, yüzüne bir gülümseme ekledi, kapı açılırken hazırdı. Gönül, kapıyı açan yaşlıca kadına önce başıyla selam verdi. Sanki kelimeler ağzından dökülmeye nazlanıyordu.

Cesaretini topladı ve önce cılız, gitgide güçlenen bir tonda “Merhaba” dedi, “rahatsız etmemişimdir umarım. Geleceğimi arayıp haber veremedim, kusura bakma” derken sesi kendisine yabancı geldi. Fazla nazik mi göründü, samimiyetsiz miydi, yanlış sözcükler miydi kullandığı, çarçabuk aklından geçirdi. Ama dikkatini yaşlı kadından çekmedi. Yaşlı kadının bakışlarında hiçbir duygunun izi yoktu; şaşırdı mı, heyecanlandı mı, yoksa kızgın mıydı hala Gönül’e? Tüm bilinmezliklerle sadece “gel” dedi ve arkasını dönüp terliklerini sürükleyerek yavaş adımlarla salona doğru ilerledi. Gönül içeri girip, az önce önünde gergin beklediği kapıyı arkasından kapattı. Yine derin bir nefes aldı, sakinleşmek için kendine biraz zaman tanıdı. Bu kadarını bile başarmış olmanın gururuna odaklanmaya çalışırken çarçabuk ayakkabılarını çıkartıp hızlı adımlarla salona doğru ilerledi.

*

İki kadın… Kaderin garip cilvelerinin birbirinden koparamadığı, karşılıklı duydukları sevgi ve nefretin harmanıyla, birbirlerinin hayatlarının hep birer parçası olmuş iki kadın… Karşılıklı koltuklara oturdular. Sessizlik bir müddet onlara eşlik etti. Gönül sabırsızdı, içi kıpır kıpırdı, hareketsiz oturabilmeyi becerebilmek için çaba sarf ediyordu. Yaşlı kadın, koltuğun yanında sepette duran örgüsünü eline aldı, attığı her ilmekle sabırlını arttırırcasına acelesizdi.

Söze ilk başlayan Gönül oldu. “Nasılsın” diye sorarken “iyiyim” cevabı için dua etti. Yaşlı kadın gözlüklerinin üzerinden Gönül’e baktı, duygularını saklamanın ustalığında, “Sence?” sorusuyla karşılık verdi. Gönül, tenis maçı gibi diye düşündü, karşılama sırası ondaydı. Ama bu sefer acele etmeyecekti. Hızlıca kafasını toparladı ve gereksiz konuşmalarla durumu zorlaştırmamaya karar verdi. “Bak büyükanne,” diye söze başladı, “gerçekten tüm olanlar için üzgünüm, üzüldüğün için üzgünüm, senin kırıldığını görmek aramızda geçen her şeye rağmen yine de içimi acıtıyor, bana kız, söylen, istersen bağır, ama lütfen beni küsmenle cezalandırma, bunun benim kalbimde açtığı yaraları fark et, seni seviyorum, ama benimle kızgın olduğunda ördüğün duvarları aşmaya çalışmak her defasında benim için daha da yorucu oluyor ve her defasında duvarlar sanki kalınlaşıyor, ve duygularım taşlar altında kalıp eziliyor gibi hissediyorum, senden uzaklaşmak, bana yaptığını düşündüğüm bu eziyetten kaçıp kurtulmak istiyorum…”

*

Gönül sustu. Gözlerinde biriken yaşların dökülmesini engellemek istedi, susarken yanlış bir şey ifade etmemiş olmayı umdu. Bu anı o kadar çok hayalinde düşünüp prova etmişti ki şu an gerçekliğinden şüpheliydi. Son dönemlerde duygularının analizleri ve suçluluk duygusundan arınmış ifadelerin arayışlarıyla o kadar haşır neşirdi ki şu an gerçekten büyükannesinin karşısında oturduğunun ayrımına varmakta zorlanıyordu.

Yaşlı kadın, örgüsünü kucağına bırakmış, donuk ve şaşkın baktı Gönül’e. Sanki bambaşka birisi vardı karşısında, gerçeklikten uzak, bir hayaldeymiş gibi hissetti. Torununu hiç böyle görmemişti; şaşkınlığı bu yüzdendi. Onda gördüğü değişikliğe nasıl tepki vereceğini bilemedi. Gönül’ü kapıda ilk gördüğünde, sessizliğiyle haklılığını ispatlamaya, suskunluğuyla intikamını almaya, torununun yalvarış yakarışlarına karşı kalbini soğutmaya kararlıydı. Ama uzun zamandır beklenen ve hiç de planladığı gibi gitmeyen bu buluşma, yaşlı kadına şu an hiç haz vermiyordu. Hatta içini acıtıyor, gelgitlerde sıkışmış zihni, bu durumdan güçlü çıkabilmenin arayışlarında daha da çıkmaza sürükleniyordu.

Hayatta en çok sevdiği insandı torunu. Ama sevgisi böyle zamanlarda kalbine ulaşamıyor, yaşlı kadın ona hükmeden duygularının esaretinden çıkamıyordu. Hiç ses çıkarmadan baktı Gönül’e. Bakışlarıyla konuşmaya alışıktı, öfkesine, kırılganlıklarına, intikam alma isteğine teslim olup bunun acısını en sevdiğinden, torunundan, çıkarmaya alışıktı. Ama bugün ters giden bir şeyler vardı: Gönül, uysallıktan uzaktı, hırçın da değildi, ki öyle olduğunda tartışmalarının tartışmasız galibi yaşlı kadın olurdu. Çünkü yaşlı kadın mağdur edildiğinde hikâyenin gerçekliğinin hiçbir önemi kalmazdı. Tek gerçek üzülenin teselli edilmesi gerekliliği olurdu.

Gönül konuşmayı sürdürmekte kararlıydı. Büyükannesinin tehditkâr bakışlarının gölgesinde, kendine verdiği sözlerin kanatlarının altında, inanmakta güçlük çektiği güvenle, “Seni seviyorum” dedi tekrar. Tüm kalbiyle ve içtenlikle söylenen bu sihirli iki sözcük yaşlı kadının kalbine ulaşmakta gecikmedi. Kalbinden gelen sıcaklık gözlerini doldurdu, bakışları yumuşadı. Aynı hızla tekrar kucağında beklettiği örgüsünü eline alıp hızlı bir şekilde örmeye başladı; ne kadar hızlı örerse, duygularından kaçmak o kadar kolaylaşacaktı.

*

Bu andan birkaç hafta önce yaşadıkları tartışma, aslında hayatlarında sıradan tekrarlardan biriydi. Gönül, büyükannesine, hayatını dilediği gibi yaşayacağını, buna onun karışamayacağını söylemiş, hatta onu hırpalayacağını en iyi bildiği yere parmak basıp, “anneme uyguladığın despotluğu bana yapamayacaksın” demeyi de ihmal etmemişti. Bu, kavgalarının her zaman son bulduğu noktaydı. Tartışmanın neden çıktığını bile hatırlamıyorlardı, yaşadıkları gerçek problemi çözme girişiminde hiç bulunmamışlardı. Zaten her seferinde, ikisi de ezberledikleri senaryoları okuyormuşçasına birbirlerine aynı şeyleri kustukları cümlelerle kavgayı bitirirlerdi. Sorun çözülmez, yaralar açık kalır, küslükler uzar, duvarlar örülürdü.

Kavgalarının duygusal yoğunluğu, aralarındaki ilişkinin büyükanne torun ilişkisinden öte olmasından kaynaklanıyordu. Bu ilişkinin aldığı şekilde, kendi çocukluğundan çıkamamış, duygusal yetersizliğiyle kızının sorumluluğunu alamayıp onu büyükannesini ebeveyn olarak görmeye itmiş, kızının hayatında varlığıyla yokluğu bir olan annesinin de rolü büyüktü. Ama başrol, kızının da torununun da kendine bağımlı kalmasından beslenen büyükannenindi. Gönül annesiyle olan zayıf bağının sorumluluğunu bazen annesinin pasifliğinde, bazen büyükannesinin dominantlığında arardı. Ama artık bu kısır döngüyü bir yerde kırmak istemiş ve ilk hareketi başlatan olmuştu. Günlerce ilişkileri üzerine kafa yormuş, hata ve zaaf olarak gördüğü şeyler üzerinden, suçlayıcı olmadan, net ve açık bir zihinle, defalarca geçmişti. Tarafsız ve yargılamadan uzak bir şekilde ilişkilerine bakmış ve bugünün, her şeyi baştan tasarlayabilecek güçte bir buluşmaya kucak açması için defalarca zihninde prova yapmıştı.

Haklılığını ispat etme çabalarının boşa olduğunu fark edip, gerçek hislerine odaklanması onu büyükannesine duyduğu sevgi ile buluşturmuştu. Artık onun için, haklı olması, sevdiği insanı kırık kalbiyle arkasında bırakmasından daha önemli değildi. Geçmişte ne çok kavga verdiğini, her iletişim sıkışmalarında hem kendisini hem karşısındakini ne çok yıprattığını artık görebiliyordu. Sınırlarını korumak uğruna girdiği savaşların kazananının olmayacağını, barış ve sevgi ile gidilen yolun ona ihtiyacı olan alanı sağlayabileceğini görmüştü. Kırıp dökmeden, davranışların altında yatanı keşfetmeye çalışarak, her şeyin ve herkesin sınırlı bir ömrü olduğu gerçeğini unutmayarak yaşamanın sanat olduğunu ve bu farkındalıktan duyulan hazzı yeni yeni deneyimlemeye başlamıştı.

*

Gönül huzurlu hissetti. Büyükannesine artık kızgın olmadığını, öfkesinin yerini sevgiye bırakmış olduğunu görmek, genç kadını etkilemişti. Büyükannesini seviyordu. Bunu, ona açık açık birkaç defa üzerine basarak söylemiş olmaktan mutluydu.

Başını kaldırdığında büyükannesinin ona tüm sevecenliğiyle baktığını gördü. Yaşlı kadın, yerinden kalktı, Gönül’ün oturduğu koltukta hemencecik yanına ilişti, ellerini ellerinin arasına aldı. İki kadın, gözleri yaşlı, kalpleri uyumlu birbirlerine sıkıca sarıldılar. İkisinin de aklında benzer düşünceler geçiyordu. İlişkilerinin büyük bir dönüşüme uğradığını ikisi de hissediyordu. Mucizevi bir şekilde ve ansızın gelen dönüşümün yarattığı iyi hislerle dolu hayat için sabırsızlanıyorlardı. Bu anı, seneler sonra hatırlandığında geleceğe ışık tutacak, yad edilmesi en güzel anlardan biri olarak hikayelerinde yerini alacaktı.

*

Gönül’ün zihni eskilerden, geçmişe yaptığı yolculuktan, şimdiye döndüğünde içi kıpır kıpır oldu. Arada sırada, bugün yaptığı gibi, geçmişi hatırlamak geleceği tasarlamasında ona ilham oluyordu. Davranışlarını belirleme gücünün elinde olduğunu bilmek, kendine olan güvenini arttırıyordu, güveni arttıkça kendini seven ve kendini tanıyan birine dönüşüyordu.

Gönül az şekerli kahvesinden son yudumunu alırken, başlayan yeni güne hazırdı.
 
 

Devamı için tıklayınız.

 
 
Nuket Doyuran

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

No Comments

Cevap Yaz

Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
Girne Antik Liman
Girne Antik Liman
Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan