Sessizlik Öyküleri

Ölemiyoruz

25 Kasım 2021

Öykü: Ölemiyoruz | Yazan: Hakan Özbek

Yıllardır kimse ölmüyordu.

En yaşlımız 103 yaşındaydı, yalnız yaşıyordu ve hâlâ kendi ihtiyaçlarını karşılayabiliyordu.

Bizim köy 47 hane, 225 nüfusa sahip. Kadınların sayısı biraz fazla çünkü zamanında bazı erkekler iş-aş diyerek köyü terk edip şehre göç etti. İlginçtir, hiçbiri giderken eşini ya da çocuklarını yanında götürmedi. “Düzenleri bozulmasın” diyerek gittiler, bir daha dönmediler. Bazıları orada öldü, biliyoruz. Bazılarından ise hiç haberimiz yok. Ancak burada yaşayan insanların ölmemek gibi bir “huyu” var. Aramızdan bazıları gerçekten ölmek istiyor ancak ölüm bir türlü onlara uğramıyor.

Günün belli vakitlerinde köy kahvesinde toplanıyor; çanak, kılıç, pişti, hoşkin ya da batak oynuyor, oynamayanlar da yancılık yapıyor ve gereksiz bir kalabalık oluşturuyoruz. Evet, bu kalabalığın gereksizliğinin farkındayız ancak bundan keyif alıyoruz. Genellikle oyunlar bir paket sigarasına oynanıyor çünkü elimize geçen para kısıtlı. Bazen ise sadece oturuyor ve köyün sıkıntılarını konuşuyoruz.

Yaklaşık 15 yıldır köyümüzde imam bulunmuyor.

Tüm köy inanç kapılarını kapatmamıştı ancak “inanan” tek kişi de Hristiyan olmayı tercih etmişti. Devlet buna rağmen köye imam göndermeye devam ediyordu. Gelen imamlardan sonuncusu ise tam bir “yanlış tercih”ti. Sürekli bizim iç işlerimize karışıyor, kendince şaka yollu hakaretler ediyor, inancımızı ya da inançsızlığımızı eleştiriyordu. Sonunda köyün gençleri imamı döverek paket edince, devlete bir yazı yazıp burada hiç Müslüman olmadığını ancak bir Hristiyan köylünün olduğunu, eğer mutlaka bir din adamı gönderilecekse bir papaza ihtiyaç olduğunu yazan bir dilekçe gönderdik. Devlet bize geri dönmedi. Bir papaz göndermedi. Zaten bir kilisemiz de yoktu. Ancak bir imam göndermekten de vazgeçildi ya da unutuldu.

Daha sonra ne mi oldu? Tek inançlı köylü, yani Feridun, yeniden Müslüman oldu. Sorun da bundan sonra başladı, çünkü artık ölmek istiyordu.

– Ya zamanında o imamı neden kovdunuz köyden? Tamam, hadi kovdunuz, neden bize imam göndermeyin dediniz?

– Yahu sen de istemiyordun ki imamı. Şimdi biz mi suçlu olduk?

– Ölemiyoruz ulan, ölemiyoruz! Açın artık gözünüzü, tanrıyı küstürdük işte.

– Sen de çok dindar değilsin. Bir tek cumaya gidiyorsun, o kadar.

– Siz hiç gitmiyorsunuz, o nasıl olacak?

– Biz dinsiziz ondan gitmiyoruz. Hem ölmekle imamın ne alakası var. Sen öleceksen yine öl, biz ayarlarız senin için bir şeyler.

– Anlamıyorsunuz değil mi? Ya da yok, anlıyorsunuz ama işiniz gücünüz dalga.

– Ne alakası var şimdi? “Öl” diyoruz işte, ne istiyorsun bizden.

– Ölemiyoruz. Hiç birimiz ölemeyeceğiz, göreceksiniz!

– Ölmeyelim, ne olacak? Böyle iyi değil mi? Hem ölmek istiyorsan git kente. Bak gidenlerden ölenler var.

– Ben toprağımda gömülmek istiyorum.

– Tamam, sen öl yine de. Biz seni şehirden getirtiriz buraya.

– Ben burada ölmek istiyorum.

– Ebenin amı ama senin….

Gerilimi durdurmak için muhtar araya girdi. Eliyle durun işareti yaptı.

– Tamam beyler, sakin olalım. Dilekçe yazarız, gönderirler elbet bir imam.

Feridun, elini masaya vurdu:

– Dilekçe yazdık ya, hem de kaç kere! Ya okumuyorlar ya da devlet bizden ümidi kesti. Gidelim Ankara’ya konuşalım. Derdimizi anlatalım. Diyelim ki, biz ölmek istiyoruz ama ölemiyoruz. Bize bir imam gönderin…

Tansel gülerek araya girdi:

– Bu söylediğinin bilimsel bir açıklaması yok ki!

– Sikeyim biliminizi! Devlet lan bu, TÜBİTAK mı?

– TÜBİTAK da devletin zaten…

– Neyse ne! Ben oylamaya açmak istiyorum, köye bir imam lazım diyenler el kaldırsın. Evet, beyler kimler benimle aynı fikirde?

Feridun tek başına eli havada, kendine gelecek desteği bekliyordu. Gözlerini etrafta ağır ağır gezdirdi. Kendince bakışlarıyla baskı kurmaya çalışıyordu fakat yok. Kimsenin parmağı dahi kıpırdamıyordu.

– Yazıklar olsun size. Haydi size lazım değil, benim için de mi elinizi kaldıramıyorsunuz.

Muhtar araya girdi tekrar:

– Bak Feridun, kimse seninle aynı fikirde olmak zorunda değil. Bir daha böyle bağırarak konuşursan sikerim belanı. Adam gibi sor, karara saygı duy! Hem sana zamanında papaz istedik, devlet onu da göndermedi.

– O ayrı, bu ayrı.

– Neresi ayrı?

– O papaz.

– Eee… Sen de Hristiyan değil miydin?

– Şimdi değilim.

– Bize ne lan! Bir karar verseydin şu ana kadar, mutlaka bir din görevlisi gelirdi köye. Bence hepsi senin suçun. Sırf bu yüzden istemiyorum ben.

– Helal be muhtar, helal. Seçimde görürsün sen.

– Çık lan dışarı!

Bu kez araya ben girdim. Elimle muhtarı oturttum sandalyeye. Feridun’a da sus diye işaret ettim. İkisi de seslerini kısarak söylenmeye başlayınca, ortam biraz sakinledi.

– Yarın ben bir dilekçe yazarım. Muhtar ile birlikte yollarız. Feridun, yine olmazsa sen de bir daha bu konuyu açma. Hem aşağı ve yukarı köylerde imam var. Onlar işini görmez mi?

Feridun kafasını sola doğru eğip, ofladı:

– Anlamıyorsunuz değil mi? Ben bu köyde imam olsun istiyorum. Yoksa Tanrı hiçbirimizi yanına almayacak. Bakın Numan abi 103 yaşında. Adam 12 kez kalp krizi geçirmedi mi? Ölecek olsa, o ölecekti ama olmuyor işte. Ceylan abla da aynı. O da yüze yaklaştı, belki geçti bile. Sorun, yaşını kendisi de bilmiyor. Bu adamların ölmesi şart değil mi? Ben 87 yaşındayım, benim ölmem şart değil mi? Bizim artık yoldan çekilmemiz gerekmiyor mu?

Feridun’un başkaları adına konuşması kahvede tansiyonu daha da yükseltti. Muhtar bir yandan iskambil kağıtlarıyla uğraşırken, bir yandan konuşmaya başladı:

– Sen neden başkaları adına konuşuyorsun ki? Numan abi iki gün önce buradaydı zaten, kendisi dedi mi, “Ben ölmek istiyorum” diye? Demedi, Ceylan ablayı bilmiyorum ama Numan abinin ölmeye hiç niyeti yok.

– Sen sordun mu?

– Sormama gerek yok ki? Kim bir başkasına ölmek ister misin diye sorar? Ben seri katil miyim, Azrail mi?

– Azrail de bir melektir ama.

– Kardeşim sen anlamıyorsun herhalde, biz inanmıyoruz! Ben lafın gelişi söyledim onu.

– Sizin şu dinsizliğiniz bizi ne hallere getirdi! Tüh size!

– Ya siktır git be Feridun, çık dışarıya. İmam gelse ne yapacak sana? Bizi mi örgütleyecek cenaze için, Azrail’e davetiye mi gönderecek? Biz cenazene geleceksek yine geliriz, yok gelmeyeceksek imam bir şey yapamaz bize. Ayrıca ben cenaze namazına gelmem zaten.

Topluluk neredeyse hep bir ağızdan “Biz de gelmeyiz” diye söylendi.

– Gelmeyin amına koyayım. Çok da meraklınızım ya!

– Siktır git!

– Gidiyorum.

Kalktı gitti. Aradan geçen 3 günde de yeniden gelmedi. Sonunda muhtarla birlikte nasıl olduğunu görmek, hem de ikisini barıştırmak için evine gittik. Kapıyı çaldık, açan olmadı. Akşam tekrar uğradık, yine açan olmadı. Ertesi sabah yine ortalıkta görünmeyince bir çilingir bulup gittik eve. Feridun, koltukta öylece yatıyordu. Ölmüştü. Morarmasından başka ölümünü belli eden bir görüntüsü de yoktu.
 
 
Hakan Özbek
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

2 YORUMLAR

  • Yanıtla Şen Sevgi Erişen 25 Kasım 2021 at 08:57

    Ferudun cennete mi cehenneme mi gitti sonunda? 🧐😃

  • Yanıtla Burak Süalp 25 Kasım 2021 at 09:59

    İlahi Hakan, sabah sabah çok güldürdün beni. Allah da seni güldürsün. Ya da kendi işini kendin gör, kendin gül :)))) Her nasıl istersen. Kalemine sağlık!

  • Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan