Ruh-u Revan

Ölümün Hatırı

13 Mart 2023

Öykü: Ölümün Hatırı | Yazan: Pınar Sude Genç

Sıcak kahvesinden ilk yudumunu alırken yavaşça arkasına yaslandı ve gözleriyle -zekasının bakışlarından okunduğu o gözleriyle- kafedeki her bir insana, masaya ve her bir detaya keyifle dokundu. Zor günlerden geçiyordu. Bileğini sıkan görünmez halatlar biçare vücudunu güçsüz kılıyordu, öyle ki kollarını kaldırmaya bile hâli yoktu. Buraya da kendi iradesiyle gelmemişti zaten. İnhidama yüz tutmuş ruhu evinin her bir köşesini de çürütmeye başlamış, onun bu hâli de zehirli bir sarmaşığın ormana yayılması gibi artık çevresine de zarar verir olmuştu. Ve bu sabah uyandığında, evinde bir saat bile barınamadı. Sanki tüm eşyalar bir olmuş, çevresini de çürüten bu ruhu kovalamıştı. Kaçabildiği kadar kaçmış, nihayet kendini en sevdiği kafede tek başına kahvesini yudumlarken bulmuştu.

Kahverengi gözleri, hemen biraz ilerisindeki masada oturan çifte takıldı. Yüzünde gergin bir gülümsemeyle karşısındaki adamdan gözlerini bir an olsun ayırmayan bir kadın hararetle bir şeyler anlatıyor; adamsa birkaç saniye kadının yüzüne baktıktan sonra ilgisini masada duran telefonuna, ardından kadının arkasından geçen insanlara veriyordu. Hatta ona öyle gelmişti ki masadaki peçeteliğe bile kadına verdiğinden daha fazla ilgi duyuyor olabilirdi.

Karşısındakinin kendisine dikkatini vermediğinin bittabi farkında olan kadın, belki kendini hatırlatma gayesiyle belki de kalbine dokunabilme niyetiyle adamın elini birkaç saniye parmakları arasında tutuyor, işe yaramadığını fark edince ürkek bir hareketle kendini geri çekiyordu. Onların bu hâlini seyrederken, “Eskiden ben de üzerime atılan o görünmezlik pelerininden sıyrılmaya çalışırdım. Zor da olsa üzerimden attım onu, nihayet kurtuldum. Ben başkası için yapmamıştım tabii bunu. Pelerin sadece onu üzerime atıp benden kaçmaya çalışan kişiye çalışıyormuş, geç de olsa anlamıştım nihayetinde” diye kendi kendine düşündü. Şimdi çevresinde kendisine değer veren birileri hiç mi yoktu? Düşündü, vardı birkaç kişi fakat kime içini açsa ona acımasızca merhametini hissettirirdi. Oysa bir insandan şefkat değil, yalnızca anlaşılmayı talep ediyordu. Beklediği şey kuvvetle muhtemel aşk da değildi. Evet hayatına doğacak bir gün bekliyordu belki fakat tenini yakacak bunaltıcı bir sıcaklık da istemiyordu. -Bir kez hayal kırıklığının verdiği acıyı tatmıştı, tekrarına gerek yoktu.- Bunu ona verebilecek mahir bir kişinin karşısına çıkacağına da inanmıyordu. O da yeise kapılmak yerine kendi kendisine yarenlik etmeyi öğrenmişti. Zor olmuyor değildi, ekseriyetle geceleri içini kaplayan yalnızlık duygusunu yok sayması imkansızdı. Bazen içini saran bu duygu uyandığında hâlâ kendisiyle oluyor, saatlerce yanı başından ayrılmıyordu. Fakat böyle zamanlarda bunun seçilmiş bir yalnızlık olduğunu kendine çabucak hatırlatıyor ve bu bellek tazelemesinin ardından genellikle ruhunu havalandırma maksadıyla biraz yürüyüş yapıyordu. Şairin de bahsettiği gibi içinde biriken yollar vardı, yürüdükçe azalmıyordu belki fakat hiç değilse yoldaydı.

Düşüncelerinden sıyrılınca yeniden kalbinde bir ağırlık hissetmeye başladı, sanki içinde huzursuzlukla debelenen bir şey vardı ve o şeyin verdiği rahatsızlık artık midesini bulandırıyordu. Dikkatini kendi üzerinden uzaklaştırabilmek için yeniden o çifte baktı. Bu sefer ikisi de susuyordu. Belli ki kadının hevesi kırılmıştı. Heves demişken, kendi kursağında kalan heveslerini hatırladı. Tekrar canı yandı. İçinde debelenip kendisine acımasız tekmeler atan o şey artık nefesini kesiyordu. Koştu, boğazında toplanan kalabalığı aşıp da nefes alabilmek için koştu. Pencereye doğru attığı adımlar, hayatında atmak isteyip de atamadığı adımların ukdesi kadar aç ve ürkekti. Boğulmak üzere olan bir insanın çırpınması kadar elzem bir çabuklukla pencereyi açtı. Yüzüne çarpan rüzgarla birlikte ağzını istemsizce kocaman açtı. Ciğerlerine dolan havayı hissetti. Öksürmeye başladı. Nefes alabiliyordu fakat veremiyordu. Daha da panik oldu. Sanki aldığı nefesleri bile sindiremiyor gibiydi. Yaşadığı nefes darlığı, hızla yükselip alçalan göğsündeki kalbinin ritminin normale dönmesiyle hafifledi. Elini kalbinin üzerine koydu. İhtirasları, açlıkları, bulantıları ve yanılgıları sırasında çoğu zaman unutuyor olsa da burada atan bir kalbi vardı.

Daha da sakinleşmeyi beklerken, açık pencereden dışarıyı seyretmeye başladı. Sokaktan geçmekte olan cenaze aracını başıyla takip etti. Titredi. Ölümün serinliği içini ürpertmişti. Sonra birden, ölümün hatırına yaptıklarını ve yapmak istese de hiç yapmadıklarını düşündü. İyi ki ölüm var, dediği anlar gözünün önünden geçti. Kalp kırmaya gerek yok, belki yarınımızda ölüm var dediği bir diğer anlar da… Ölümün varlığını hatırlamasıyla, bir hayat yaşıyor olduğunun farkındalığı tekrardan vücûd bulmuştu. Ölümü hatırlamanın hissettirdiği bu serinlik; içinde uzayıp giden çöllerdeki aç, susuz, biçare ruhuna iyi gelmişti.

Birden, nefes nefese kaldığında uzatılan o suyun lezzetini damağında hissetti. Böldüğü ekmeğin köşesini tebessümle kendisine uzatan annesinin sevgisini… Gökyüzüne ve denizlere sığmayan mavinin güzelliğinin, bir kelebeğe ait iki kanada sığabildiğini… Başını göğe kaldırdı, gülümsedi.

Biraz geç de olsa ölmeden önce uyanmıştı.
 
 
Pınar Sude Genç
 
 

Yazarın Notu:

Öykünün ardından, “Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek” şiirini dinlemeniz tavsiye olunur.
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

4 YORUMLAR

  • Yanıtla Metin Çoban 13 Mart 2023 at 11:17

    Çok beğendim.
     
    Sabah evinden kendini dışarı zor atan birinin yaşadığı içsel duyguları oldukça iyi anlatmışsınız.
     
    Herhangi bir çiftin dışsal hareketlerinden geçmişi ile hesaplaşmak, yanlışları tespit edip, kendince doğrulara ulaşmayı istemek , kısa bir iki paragrafa sığdırmak çok ustaca.
     
    Duyguların iniş çıkışları, kaliteli bir film sahneleri gibi.
     
    Kaleminize sağlık.

    • Yanıtla Pınar Sude Genç 13 Mart 2023 at 11:34

      Beğenmenize gerçekten çok sevindim Metin Bey, yorumunuz beni çok mutlu etti. Pek usta olmasam da öykümün size böyle hissettirmesi beni şevklendirdi. Teşekkür ederim.

  • Yanıtla Murat Özmen 14 Mart 2023 at 19:01

    Yazarlar hissetmediği duyguları yazabilir mi? Yoksa onların hissettikleri, normal dediğimiz ve kutsal kabul edilen monoton hayatların nefes bile alamadığı zirvelerde dolaşmaya alışık oldukları için mi hep farklı düşünüyorlarmış gibi gelir bize?
     
    Siz hislerinizle mi yazarsınız yazar hanım?
     
    Akılla yazılan satırlar bu kadar işlemez insanın içine bence.
     
    Ruhunuza sağlık.

    • Yanıtla Pınar Sude Genç 15 Mart 2023 at 01:03

      Yazarlar hissetmediği duyguları yazamaz bence. Ancak her hissettiği de kendi başından geçen değildir. Zaten başkasının hislerini kendine aitmiş gibi yaşayabildiği, bu kadar doruklarda olduğu için bunu kusma ihtiyacı duyar. Bence. Teşekkür ederim bu güzel yorum için.

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan