Ruh-u Revan

Susmanın Kalesine Sığınıyorum*

2 Kasım 2023

Yazı: Susmanın Kalesine Sığınıyorum* | Yazan: Pınar Sude Genç

Kalabalığın içinde yürüyorum. Bir kulağımda kulaklığımın teki takılı, diğeriyle ise kalabalığın ritmini dinliyorum. Ellerim siyah kabanımın ceplerinde saklanıyor, kararsız ellerim… Bir şeyi arar gibi kısık bakıyor miyop gözlerim, bilmiyorum ne görmek isteyip de göremediğimi. Yürümeye devam ediyorum. Dün boşanma davası sonuçlanmış bir kadın, annesi rahatsızlandığı için iş seyahatinden acilen dönen adam ve bir soyguncu da yürüyor benimle aynı yolda fakat ben bunları bilmiyorum. Etrafını hızla tarayan kahverengi gözlerim bulamıyor aradığı o şeyi, yalnızca bunu bilerek yürümeye devam ediyorum.

Bir pastanenin önüne geldiğimi fark ediyorum. Kısa bir an duraksayarak kabanımın sol kolunu biraz sıyırıp saati kontrol ediyorum. İçeriye doğru adım atarken başımı kaldırıp tabelaya bakıyorum: Çınar Pastanesi.

Sıcak pastaneye girince sabah soğuğunun sert hissini tenimde daha çok hissediyorum. Sıcağa kavuştuktan sonra soğuğun şiddetini idrak etmek ne garip, diye geçiriyorum içimden.

Bana en yakın olan masadaki hasır sandalyeyi çekerken etrafıma göz gezdiriyorum. İşe yetişmek için aceleyle kahvaltı yapan adamlar, kahvaltısını okulda yapmak için simit alan liseli kızlar, güne bu yoğunlukla başlayan garsonlar ve bir de ben… Görmeyi umduğu şey her ne ise onu burada da bulamamış olan ben, kabanımı hasır sandalyeye koyup yavaşça yerleşiyorum. İnsanları izlemeye dalmışken gelen sesle irkiliyorum: “Hoş geldiniz, ne alırdınız?”

Kaşarlı poğaça ve çay istiyorum, açık. Garson gidince göremediğim o şey üzerine düşünmeye başlıyorum. Kaçırmamak için her an uyanık olmaya çabalamaktan ne kadar yorulduğumu düşünüyorum. Görsem tanımamam imkânsız, biliyorum. Ben tanımasam o beni tanır herhalde, bilmiyorum. Hep çantamda taşıdığım ama zihnimdeki seslerin gürültüsünden bir türlü okuyamadığım kitabımı çıkarıp masaya koyuyorum, kitabın adını bile bilmiyorum. Poğaçam ve çayım gelince kitabı masanın uzak bir köşesine ittiriyorum. Başımın üzerinden bir ses geldiğini ancak fark ediyorum. Kısa bir an dönüp bakıyorum televizyona ve artık poğaçamı yerken televizyondan gelen haber seslerini de işitiyorum. Yine tırlar kaza yapmış, birileri ölmüş, bir yerler bombalanmış, birileri kazanmış ama birileri kaybetmemiş, çocuklar kaybolmuş, teyzeler dolandırılmış, depremler olacakmış, sular tükenecekmiş…

Olmayan iştahım daha da kaçıyor, midem bulanmasın diye kendimi bir iki lokma daha yemeye zorluyorum.

Derin bir nefes alıyorum ve göğsüm yükseliyor, ardından yavaşça veriyorum içime dolan nefesi. Dış dünyayı içimde bu kadar taşımak da benim yüküm herhalde diye düşünürken kalkıp toparlanıyorum. Telefonumu kontrol ediyorum, okunmamış onlarca mesajı görünce artık güne başlamam gerektiğini fark ediyorum. Artık insanları almalıyım günüme, zihnimin kepenklerini şimdilik indirip daha çok ortalarda gözükmeliyim, daha çok var olmalıyım.

Hesabı ödedikten sonra, üstümdeki ağır hisleri tamamen o pastanede bırakmaya gayret ederek kendimi toparlamaya çalışıyorum. Dinlediğim müzik türü değişiyor önce, sonra gözlerimdeki derinlik. O kadar da anlamlı olmuyor artık her söylediğim ve hareketlerim. Sularımı geri çekiyorum, kimseyi derinlerde boğmak hakkım değil. Acaba diyorum, bu “daha az ben” hâlime rağmen tanır mı beni? Bilmiyorum. Hızlı adımlarla yürüyorum varmam gereken yer her neresiyse. Bakmıyorum artık insanlara, fark etmiyorum çiftlerden birinin ayrılmaya niyetli olduğu sevgilileri ve çocuğunu okula götüren “mutluyum” rolündeki anneleri… Fark etmemeyi seçiyorum.

Varıyorum nihayet gideceğim yere.

İnsanlarla konuşuyorum, bir şeyler planlıyorum. Zihnimde yeni kapılar beliriyor ancak hepsi anlamlı odalara açılıyor, benimkiler gibi sonu bir yere varmayan düşüncelere değil. Aynı anda iki farklı kişiyi bir de zihnimdeki sesi dinlemeye çalıştığım esnada, tam da hazır olmadığım o anda görüyorum görmek istediğim şeyi. Ve onun tarafından görülüyorum. Ben emin olamıyorum gördüğüm şeyin gerçekliğine, o da emin olmak ister gibi tekrar tekrar bakıyor. Fakat bir farklı geliyor gözbebeklerine oturan yansımam, biliyorum. “Niye öyle kaşlarını çatarak bakıyorsun bana, daha ben bile emin değilim kim olduğumdan, sen nasıl bu kadar emin olabiliyorsun kim olmadığımdan? Kendi yolumda yürürken seninle karşılaşacağımı düşünürdüm hep, senin yolun nettir zaten her zaman. Benim yolum bu değilse nasıl rastladım sana burada?” demek geliyor içimden, oysa sadece susmanın kalesine sığınıyorum.*
 
 
Pınar Sude Genç
 
 

Notlar:

* Erdem Bayazıt’ın Karanlık Duvarlar şiirinden bir mısra.
Vikipedi

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

6 YORUMLAR

  • Yanıtla Mukaddes Genç 2 Kasım 2023 at 13:01

    Yüreğine, kalemine sağlık ❤️

    • Yanıtla Pınar Sude Genç 4 Kasım 2023 at 00:49

  • Yanıtla Şen Sevgi Erişen 2 Kasım 2023 at 18:40

    Pınar Sude, seni yazma konusunda -kurgu, canlandırma, kelime seçimi, zenginliği, abartısız hissettirmesi, doğal akışı, derinliği- çok yetenekli buluyorum ve severek okuyorum. Tebrikler, yazmaya devam et lütfen 👏

    • Yanıtla Pınar Sude Genç 4 Kasım 2023 at 00:50

      Şen Hanım çok teşekkür ederim, böyle düşünmeniz beni gerçekten mutlu etti. Yazmaya devam etmeye çalışıyorum (:

  • Yanıtla Josef Kılçıksız 2 Kasım 2023 at 22:54

    Benlik ve yer arayışı gibi karmaşık konular için bile samimi ve yalın bir anlatımı başarmak zordur. Pınar Sude Genç bunu başarmış görünüyor. Kutlarım.

    • Yanıtla Pınar Sude Genç 4 Kasım 2023 at 00:50

      Teşekkür ederim güzel düşünceniz için. 🙏

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan