İçimdeki Sesler

Casa Botter

10 Mayıs 2023

Yazı: Casa Botter | Yazan: Deemet Albayrakoğlu

Haftasonu ne yapalım diye düşünürken; uzun zamandır gündemde olan Casa Botter sergisini görmek istediğimden, cumartesi günü istikameti, Taksim İstiklal Caddesi’ne çevirmek, oraya uğramadan evvel de Çukurcuma semtini şöyle bir dolaşmak istedim.

Hava güneşli yüzünü göstermeye nazlansa da çok soğuk değildi. Yürüyerek, Taksim’e doğru gelip Cihangir’in dar sokaklarındaki kafelerinde oturan gençlerin kahkahaları ile yankılanan sokaklardan aşağıya doğru indik.

Çukurcuma’nın antikacılarını, ikinci el eşya satan dükkanlarına girip bakmayı çok seviyorum. Nitekim, eşimle birlikte Karadeniz Mermer’e girip boyum kadar yükseklikteki mermer heykellere, içerideki birbirinden güzel yağlı boya tablolara bakıp dükkanı biraz dolaştık. Oradan çıkıp bir sanat galerisini ziyaret ettik. Tabloları yapan ressam ile kısa bir süreliğine olsa sohbet etme imkânı bulduk. Yine yürüyerek ikinci el eşya satan bir dükkanda, gençliğimizden kalma kaset çalarlar, eski telefonlar, envai çeşit aksesuar ve süs eşyalarının içinden geçtik. Oradan çıktıktan sonra da yukarı doğru yürüyerek İstiklal’e geri geldik.

Haftasonu olması sebebi ile cadde epeyce kalabalıktı, karnımız da iyice acıktığından önce bir şeyler atıştırdık. Sonra Casa Botter Binası’nın önüne geldik. Beni büyüleyen öncelikle binanın kendisi oldu. Eski, mermer taşlardan yapılan, katlı bir yapıydı.

Düşler, Hakîkatler

Binanın dış camına yazılan “Düşler, Hakâkatler” (Reveries, Truhts) kelimeleri bizi adeta içeri davet eder gibiydi. Binaya girer girmez, duvarda asılı duran at kuyruklu bir kadın başı bizi karşıladı. Daha sonra duvarlardaki tabloları ve performansları tek tek seyretmeye başladık.

Sergide gezerken kendinizi kırmızı bir tuvalin üzerindeki siyah bir yılanın karşısında bulabiliyor ya da uzanmış kabarık saçlı bir kadının, saç telleri arasında kalan çeşitli objeleri, kumları, çakılları ayıklayan birini seyredebiliyor ya da salonun arka tarafındaki asılmış çamaşırları andıran, üzerinde renkli desenlerin, resimlerin bulunduğu kumaşların arasından sessizce dolaşabiliyorsunuz.

Üst kata çıkarken ara merdivenlerdeki renkli vitray camların içeride yarattığı romantik ortama da bayıldım. Oldum olası, renkli vitrayları çok sevmişimdir. Bu arada kapı girişlerinde bulunan duvardaki nişlerin içerisindeki Botter’in kağıttan heykellerini de görebilirsiniz. Onların da gerçekten oldukça dikkat çekici olduğunu söyleyebilirim.

Bu katta çıkar çıkmaz sizi çok güzel bir kütüphane karşılıyor. İsterseniz raflardaki kitaplardan birini seçiyor, isterseniz yanınızda getirdiğiniz kitabı okumak için kendinize bir yer seçebiliyorsunuz. Katın balkonu özellikle fotoğraf çektirmeyi seven insanlar ile doluydu. Biz de bu kervana katılanlar arasında yerimizi aldık tabii. 😊

Anka Kuşu

Aşağı kata tekrar indiğimizde yan tarafa doğru açılan bir koridor olduğunu fark edip oraya da baktık. Koridor boyunca asılı duran tabloları seyrettik. Koridorun bitiminde ortadaki ufak boş alana yerleştirin Botter’in kağıt heykelinin yanına iliştirilen, içinde Anka kuşu ile ilgili anlatılar bulunan notu da okuduk. Anka Kuşu’nun Fars mitolojisinde sağlığı, hayatı, yeniden doğuşu ve bilgeliği temsil ettiğini öğrendik. Buradan yola çıkılarak Casa Botter’in de 123 yıl sonra bu sergi ile yeniden hayata dönüşünü simgelediğini ve önündeki beyaz sayfayı da umudu ve cesareti yansıttığını böylelikle anlamış olduk.

Eski Asansör

Demet & Cem AlbayrakoğluSergiden ayrılırken binanın ortasındaki eski asansörü de farkettik, keşke o da restore edilip ziyaretçilerin beğenisine sunulmuş olsaydı diye içimizden geçirdik.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin kazandırdığı bu bina ve Botter Sergisi için çok mutlu olmuştum. İstanbul’daki atıl yerleri, kullanılmayan binaların restore edilmesini sağlayıp, bunu sanatsal bir etkinliğe çevirmenin çok ince ve yaratıcı bir düşüncenin ürünü olduğunu düşünüyorum.

Hatırlarsanız başka bir yazımda sizlere Cendere Sanat binasını da anlatmıştım. Benim favorimin halen o sergi olduğunu söyleyebilirim. Belki de sergi binasının o güzel bahçe içerisinde yer alması ve içinde 4 yanı camla çevreli kafeden dolayıdır.

Bu güzel, ama bir o kadar yorucu geçen gününüzü siz de bizim gibi Yedikule’deki eski havasını halen koruyabilen Safa’da sonlandırabilir, akşamın keyfini orada sürebilirsiniz.
 
 
Sevgiler,
Demet Albayrakoğlu
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

No Comments

Cevap Yaz

Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
Girne Antik Liman
Girne Antik Liman
Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan