Yüce vatanımızın kurtuluş mücadelesinde canlarını vatan uğruna feda eden Nene Hatun, Nezahat Onbaşı, Şerife Bacı, Fatma Seher, Halime Çavuş, Gördesli Makbule, Çete Emir Ayşe,Tayyar Rahmiye ve daha nice gözü kara vatanperver kadınlarımıza…. Saygıyla… Minnetle… Mustafa Kemal’in kağnısı derdi, kağnısına Mermi taşırdı öteye, dağ taş…
Sen ve Ben Ailesi olarak vatanımızın en değerli günlerinden biri olan 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nı en içten dileklerimizle kutluyoruz. Bugün Beril Erem, Uykusuz Klavye köşesini Sıla Malik‘e emanet ediyor. Bizimle paylaştığı özgün eserinden dolayı kendisini kutluyor ve çok teşekkür ediyoruz.…
Kelimelerin büyülü dünyasında hiç bilmediğiniz hayatları, tanımayacağınız insanları okuyanın zihninde ete, kemiğe büründürmek ve onu insanlığın en vurgun, en yaralı, en coşkun hissiyat ummanında bir o yana bir bu yana savurmaktır. Evet, bir büyüdür yazmak. Ben ‘Uykusuz Klavye’ olarak yazmaya başladığımda kelimelerle ördüğüm dünyanın…
Bir gün, havada uçan bir toz, bir anda sabah olduğunu fark etmiş. Ve bir kadının kafasındaki şapkayı görmemiş ve şapkaya yapışmış. Kurtulmaya çalışmış ama yapamamış. Kadının evine girmiş, orada birisi camı açsın diye beklemiş. Bir saat sonra cam açılmış. Toz kaçarken, geriye dönüp kadının…
Nasıl başlayacaksın? Henüz bir fikrim yok. En azından ne anlatacağını bildiğini umuyorum. Elbette, ama sabırlı olman gerekiyor. Bu konuda sabırsız olmam inan daha çok hoşuna giderdi. Neden bahsediyorsun? Merak değil mi aramızdaki ilişkiyi kuran diye soruyorum. Of! Rica ediyorum, sessiz ol. Dikkatimi dağıtıyorsun. Tamam,…
Yabani bir hayvandır aşk, gelip kurdu yuvasını kırık kalbime.* Rammstein Ceketini alıp tam evden çıkacakken dönüp ‘Hoşça kal’ dedi sadece. Kapattım. Kapıyı. Kendimi. Giderken ellerimle onu kollarından yakalamak, omuzlarından tutup sarsmak istedim aslında. Öyle gitmişti ki… Tutsam dahi, bir yalanın soğuk rüzgarı çarpacaktı ellerime.…
“Size de oluyor mu? Çıktığınız bir yolda, seyahat amacının hiç beklenmedik bir şekilde yaşamınızı sürdürmeniz için gerekli bir araca dönüştüğü? Keyfî bir son beklentisi ile bitirmek istediğiniz yolda, sona yaklaştıkça geri dönüşün içinizde yarattığı o özlem dolu baskıya rağmen; bir yanınızın hercai bir ruh…
Üç, dört yıl oldu herhalde. Bir gün şirketteydim. Baktım benim olduğum bölümün tam ön kısmındaki dörtlü adacıkta kızlar toplanmış. Fısır fısır bir şeyler konuşup, bol ünlemli nidalar salıyorlar ortama. Vay canına! Hadi canım! Ay gerçekten mi? Kızım efsaneymiş ya! O an işim nasıl başımdan…
O gün yine sıradan hayatımın sıradan kahvaltılarından biri ile güne başlamıştım. Sıradan olduğuna emin olduğum bir ineğin sütünden elde edilmiş beyaz peynir, sıradan bir Ege kasabasının zeytinliklerinde hiç dikkat çekmeyen bir zeytin ağacından toplanmış etsiz, lezzetsiz zeytinler ve dalından zamanından önce koparılmış zavallı bir…
Kadife eşofmanının paçalarını sıyırıp odanın baş köşesindeki koltuğa bağdaş kurup oturdu. Kapıyı açtığımdan beri anlatıyor da anlatıyor. Çoğunu dinlemiyorum ben. Ara sıra kafamla onaylıyorum. Bu yetiyor ona. Dinlendiğine kanaat getirip, başka bir konuya geçiyor hemen. “Neymiş efendim? Sarkastiklerin bam teli olmazmış. Nah olmaz!” Şırraak!…