Başlık garip geldi değil mi? Evet. Aslında insanın kendine “Ben neyim?” demesi garip ama “Ben kimim?” de çok sıradan kalmıyor mu? Birazcık garipseyin canım. Hem, eğer ben “Ben neyim?” yazmasaydım şu an burada bunu okuyor olmazdın belki de. Değil mi?
Lafı çok uzattım. Ben hep böyleyim.
Mesela, okuldaki bir olayı anlatacağım, laf 1. Dünya Savaşı’na kadar gidiyor. Eğer benim yazılarımı okumak istiyorsanız –ki bundan hiç emin değilim- buna alışmalısınız. Üzgünüm.
Tamam. İşte şimdi başlıyorum.
Aslında ne yazacağımı çok bilmiyorum ama kendimi bildim bileli yazmayı çok seviyorum. Beni sakinleştirir, mutlu eder. Gerçi çoğu zaman ne yazacağım konusunda takılırım. Hatta daha demin anneme –Nurdan Yılmaztürk, bu sitenin editörlerinden biri- bin kere ne yazsam diye sormuşumdur. İçinden kesin “Ne yazarsan yaz,” diyordur. Ama anlayışlıdır benim annem. Benim saçma sorularımı yanıtsız bırakmadı ve şimdi bir cesaretle yazıyorum işte.
İlk senaryomu ne zaman yazmaya karar vermiştim?
Sanırım 3. sınıfta. Eğer biri bana sabotaj yapmak isterse o senaryoyu alsın, cidden. Çünkü rezaletti. Aslında böyle şeyleri seviyorum. Çocukların ne kadar salak olabileceğini gösteriyor. Mesela, yine ben, 4 yaşındayken çok sevdiğim bir film olan “Barbie ve 3 Silahşorlar” yüzünden bir silahşor olmak istiyordum ki daha silahların, savaşın ve düşmanın ne anlama geldiğini bile bilmeyen bir zekâya sahiptim.
Senaryo kısaca 3 arkadaşın beraber bir elmas bulup o elmasın onları götürdüğü yerle alakalı. Hayal ormanı mıydı neydi, oraya gidiyorlar ve orada tanıştıkları kişilerle bir hazine arıyorlar, buluyorlar ve onları, ona yardım edenlere dağıtıyorlar. Acayip saçma değil mi?
Aynı günün akşamında anneme gitmiştim ve demiştim ki; “Anne ben bir yönetmen olacağım, hatta bak ilk senaryomu yazdım,” deyip iğrenç el yazımın kök saldığı, yazarken takıldığım için sinir olup terleyip ıslattığım bölümlerle rezalet hale gelen kâğıdımı gösterdim. Annem tatlı bir tebessümle; “Bunu öğretmeninle konuştun mu?” dedi. Ben de büyük bir gururla “Evet” demiştim ve o gün olan her şeyi en küçük detayına kadar anneme anlatmıştım.
Sonra olay yönetmenlikten senaristliğe döndü. Çünkü bana yönetmenlerin sadece film yönetebileceğini, pek azının yazdığını söylediler ama ben yazmak istiyordum. Yönetmeyi sevmiyordum, çünkü bence çok yorucu ve stresli. Ben herkesi mutlu etmeye çalışıyorum ama ben denedikçe oyuncuların istekleri artıyor, artıyor ve artıyordu. Ben de “Yönetmeyi başkası yapsın, ben yazıyım..” dedim. Çünkü herkesi mutlu etmeye çalışırken ben üzülüyordum.
İlk senaryomu yazdıktan sonra bunu hayata geçirirkenki en büyük sıkıntı rol dağılımıydı. Herkes rol istiyordu ve hepsine yetecek kadar karakter yoktu. Bu sorun bitince, sahneye giriş çıkış yerlerini çalışırken başka bir sorun çıktı. Çok net hatırlıyorum, Timuçin dev rolündeydi, Poyraz başrolde bir öğrenciydi, Timuçin’le Poyraz’ın sahneye giriş yerlerini zıt yönlerde koymuştum ve Timuçin Poyraz’ın yanında olmak istedi ama olamazdı. Ve bu nedenle delirdi. Ben de böylece yönetmen olmaktan vazgeçtim ve senarist olmak istedim. Bu sorunlar içinde hep bana yardım eden Yıldız öğretmenime çok teşekkür ediyorum.
Zamanla, senarist olma isteğim yazarlığa kaydı. Çünkü artık çok fazla senaryo yazamadığımı fark ettim. Herkesin sözünü tek tek yazmaktansa birinin iç sesini anlatmak daha kolay ve güzel geliyordu bana. Bu arada kitap okumaya bayılan bir şahsiyet de değilim, yani değildim. Okul, zorunlu kitaplar aldırttığında mecbur okudum. Çoğunu sevmesem de, sevdiklerim vardı. “Arayış Ormanı”nı “Çöplük Kralı”nı ve “Kanatlı Sayfalar”ı bana okutan öğretmenime çok teşekkür ederim. Gerçekten harika kitaplardı. Ayrıca yazdığım en saçma senaryoyu bile bıkmadan geliştirmek için fikirler veren, usanmadan bunları kayıt edip video yapan öğretmenim Lider Hepgenç’e teşekkür ederim. Sahneye ve tiyatroya olan ilgimin artmasını sağlayan, Türkçe öğretmenim Tamer Yaşar Akçaalan’a teşekkür ederim.
Benim, şimdiki ben olmamı sağlayan ve olmak istediğim kişiye varma yolumda bana yardım edecek herkese şimdiden teşekkür ederim.
İlayda Varol
11 YORUMLAR
Burada olmandan ne kadar mutluyum tahmin bile edemezsin İlaydacım. Seninle gurur duyuyorum güzellik. Bir gün çok ünlü bir yazar olduğunda ilk “Sen ve Ben” keşfetti onu diye böbürlenmeyi planlıyorum 😉
Seni çooook seviyorum 🤗❤️❤️❤️
Ben de seni çok seviyorum ama biliyorsun Instagram’dan da söyledim ben sizinle övüneceğim.
Yazını çok beğendim canım, hoş geldin, iyi ki geldin! Yaş farkı, en az olan yazar ablan olarak aramıza katılmana çoook sevindim. Yazılarını merakla bekleyeceğim. ♥️
Sevgiler
teşekkür ederim sude abla❤❤❤
Canım İlayda’m ❤️ En az annen kadar gurur duyuyorum seninle. “Ben Neyim” ile başlayan yolculuğun sana harika kapılar açacak eminim.
Annesinin Çoban Yıldızı 💫
Yeni yazılarını merakla bekliyorum…
Sevgiler,
Elif Mert
Çok tatlısın. Çok teşekkür ederim ❤❤❤
Sevgili İlayda,
Öncelikle hoş geldin aramıza… Senin gibi genç, kalemi kuvvetli ve cesur genç arkadaşlarımızın aramızda olması müthiş heyecan verici bizim için. Pınar Sude en küçüğümüzdü, şimdi artık sayende yaşlılar ligine yaklaştı o da😂😂😂Şaka tabi, genç kalemlerde şimdi harika iki genç kalemdaş yazacaksınız ve bu bizim için büyük gurur kaynağı.
Senarist olmak istemişsin ilk başta… Bence olabilirdin ama evet yazarlık daha büyük bir derya…Ve senin de bunu başaracağına ve bizim de ileride senin kitaplarını, öykülerini severek okuyacağımıza eminim.
Yolun açık olsun genç arkadaşım,
Yaaaa! Çok teşekkürler. Ben de Sude Ablayı çok sevdim. Burada hepinizin yardımıyla kendimi geliştirmeyi umuyorum.
İlaydaaaaa,
Hoşgeldinnnn güzellik.
Editör kadrosundan biri olarak 3 yazını okudum ve şimdiden o güzel yüreğinin ve kaleminin hayranıyım. Burada olmandan dolayı çok mutluyum. Yazın hayatında başarılar diliyorum hayatım…
Kalp kalp kalp…
ben de sizin tüm http://www.senveben.biz.tr nin hayranıyım hepinizi çok seviyorum
❤❤❤
Babaannen olarak yazılarını okudum. Başarılarının katlanarak büyümesini dilerim. Sevgi ile gözlerinden öperim.❤😘😗